Kısa dalga yayın

31.03.2009

Akpartinin birinci çıkması sorun değil de

0 yorum
 
Akpartinin yerel seçimler birinci çıkması sorun değil de... 
Asıl sorun etnik siyaset yürüten DTPnin halk tarafından gördüğü teveccüh. Kimileri, bunu demokrasinin sandığa yansıması, askerin siyasetten el çekmesi olarak nitelendiriyor. DTP normal bir siyaset izleyerek, etnisite unsurlarını öne çıkarmadan, refah, huzur, ekonomi, yolsuzlukla mücadele vb normal siyaset değerleriyle başarmış olsa denilen gibi sorun olarak algılamazdım. Ama maalesef öyle değil. Baydemir,  elde ettikleri sonucun yürüttükleri etnik siyasetin bir neticesi olduğunu dile getiriyor. Gazetelerin ve internet basınının köşe taşları bunu, bölgedeki sorunun çözümü için halkın "imralı iradesini" işaret ettiğine yoruyorlar. Ve bu durum terörün bir işe yaramasına ramak kaldığının bir göstergesi, artık iş AB bölge siyasetini  imralıdaki teröriste yönlendirme çabalarına ağırlık vermesine kalıyor. Uzun zamandır devletimizi, ab baskılarıyla bir siyasi mütecrit durumuna sokulmaya çalışılan terörist başı üzerindeki planlar iki başlı duruma sokuluyor. Bölge siyasetinde ya apo ya barzani tercihine (ehven-i şerreyne) zorlanacaktır iktidar. Kendi siyasetimizi oluşturamayıp çözüm üretemediğimiz için tercih yapmak zorunda bırakılıyoruz. Korkarım ülkemiz iktidarı, bu seçimde aldığı darbeden dolayı pek de buna direnecek gibi durmuyor. Büyük ihtimal görüyorum ki dışarının baskısı ağır basarsa ortadoğuda bölgenin ve Irak'ın şekillenmesi müzakerelerine akparti bu güven kaybıyla dayanamayacaktır. Akparti iktidarı bu sürümcemeyi önümüzdeki seçimlerin ardına sarkıtma dirayetine sahip olmadığından orta vadede bir erken seçim öngörüyorum. Fikir isterdiki enveni şerre düşmektense kendi siyasetimizi uygulayabilseydik. DTP nin bu etnik siyaseti ileride başarılı olursa benzer siyasete eğilecek bir yapı mevcut olmasa da doğmasından şüphe etmekteyim. Bu siyasetin kırılmasında iktidara da muhalefete de büyük sorumluluk düşüyor. Aynı seçimlerde olduğu gibi bir çalışmayla bölgede etnik siyasetin sonuçlarını cahilinden, okur yazarına anlatacak saha propagandası gerekmektedir. Bu çalışmada örneklenebilecek bir çok bölge mevcut dünya üzerinde. (Somali, darfur, afganistan, ırak vb.) Ayrılıkçı siyasetin, bu siyaseti güden üç-beş kişi dışında kimseye faydası olmayacağı açık, seçik bir şekilde anlatılmalı. Asıl çaba sarfedilmesi gereken dönem seçim sonrasıdır. Her ne kadar parti teşkilatları, örgütleri yorgun olsa da bu yorgunluk bize büyük bedeller ödetilmesine bahane edilmemeli. Hiç şüphem yok ki ab, etnik siyasetin önderlerine büyük motivasyon ve güç desteği sunacaktır bizim de millet olarak bunlara fırsat vermememiz gerekmektedir. Ülkemiz siyasi partileri milli siyaseti öne çıkarma gücünü ortaya koyabilmelidir. Muhalefet bütün enerjisini buna yönlendirmelidir çünkü iktidardaki motivasyon kaybı (her ne kadar başka yöne bir kanalize olarak boşalmış olsa da istenen yöne kaydırılamayacak kadar tükenmiştir) ülke siyaseti için muhalefet tarafından doldurulmalıdır.
Umarım öngörülerim ve endişelerim boşa çıkar.

29.03.2009

Bir demokrasi şöleni...

0 yorum
Bir demokrasi şölenini daha sandık kuyruğunda idrak etmenin mutluluğunu yaşıyoruz hep beraber.
Ne güzel, ne güzel!
İşin komik tarafı ne biliyor musunuz? Sandıktaki kuyruklarda bile sandık kurulundan bir tanıdık ayarlayıp bir an evvel oyunu kullanıp gitmenin mücadelesini veren insanlara böyle demokratik(!) ortamlarda rastlamak garip bir fikir buhranına sokuyor beni.
Demokrasi meydan muharebesinden son durumu bildiriyorum : 5 ölü 100'e yakın yaralı.**
Şimdi bunlar demokrasi şehidimi oldu acaba? Gözünü sevdiğimin demokrasisi be!

Muhsin Yazıcıoğlu'nun ardından

0 yorum
Hayatta gerçekçi olunca kızıyor, yadırgıyor insanlar. Bazı zamanlar vardır duygularım rafa kalkar ve en şüpheci sorular belirir aklımda. Siyasi liderlerin veya kişiliklerin kaybı sonrası da aynı Yazıcıoğlu'nda olduğu gibi yine o hale geldim.
Özal gider, Türkeş gider, Ecevit gider, Gül gider, İnönü gideri Piriştina gider, insanları bir hüzün bir duygusallık bir vefa sarar durur. Cenaze ve anma günlerinde meydanlar taşar. Ahh giden şöyle iyiydi, şahane adamdı, eşi bulunmazdı, fikirleri aslında ülke için fırsattı vs vs.
Bir bakarsınız yazılanlara, çizilenlere, söylenenlere; giden mübarek peygamber gibi adamdır da ne hikmetse yaşarken kimse bunun farkına varmaz, o kişi dünyadan el etek çekince insanlara bir aydınlanma iner!
Sebebi nedir çözebilmiş değilim. Yahu gerçekten bu insanları bu kadar kıymetli yapan yokluğu değil midir? Varlığında değerini o insana atfetmek size ne kaybettiriyor da yokluğunda sıgıtçı kesiliyorsunuz? Niye yaşarken/yaşayan insana değer vermezsiniz de gidenin ardından mızıldarsınız?
Üşüyoruz reis, nerdesin reis, adam gibi adam...
Gidenlerin ardından "Sarı saçlım, mavi gözlüm, nerdesin?" kabilinden türküler yakmak mı sizin derdiniz?
Yoksa kalıtsal bir riyakarlığın gün yüzüne çıkması mıdır?

İnsanın hayvanseverliği sokak hayvanlarıyla mı sınırlı?

1 yorum
Bu soru CRR'de düzenlenen "sokak hayvanları için sahnedeyiz" başlıklı bir konserin reklamını görünce aklıma geldi.
"Ne alaka?" diyenler çıkacaktır elbette.

Bir insanın illa hayvansever olması için sokak köpeklerine kendini vakfetmesi mi gerekir? Bu konuya eğilenler vardır muhakkak, bu konser de bunun emaresi zaten. Sokak hayvanlarının kısırlarştırılmasına karşılarmış. Eee ne olacak peki? Her insan bir sokak hayvanını nüfusuna mı geçirecek? O kadar hayvanseversiniz madem sosyal güvenlik yasası için  teklif hazırlayın; her ailenin bakmayı taahhüt ettiği hayvan için bir ödenek çıkarılsın. Nasıl fikir? Peki sen hayvan olarak köpek seversin, diyelim ki adamın biri de fil sever veya domuz sever çıktı n'olcak? Bunların hepsini aynı ödenek karşılar mı? Hadi diyelim o da oldu peki sahiplenilmeyen hayvanların hakkına ne diyeceksin, onların da hakkı geçmez mi sana? İnsanlarına yetemeyen bir devletten hayvanlara sahip çıkmasını istemek sokaktaki insanların hakkını gasp etmek olmaz mı? Buna vicdanın el verir mi? Geçtiğin parktaki bankta veya otobüs durağında veya bir bankamatikte uyuyakalmış bir evsizin yanından geçerken evinde özel mamayla hayvan beslemeyi vicdanına yetirebiliyor musun yani?

Ben yadırgarım! Şöyle ki:

Sokak hayvanlarından çok, sokakta kalmış insanlar benim umrumda.UNICEF verilerine göre yaklaşık 50 bin çocuk bu ülkede sokaklarda yaşıyor, az mı? Bir şehir nüfusu! Binlerce insan, gencinden yaşlısına sokaklarda evsiz barksız, yiyeceksiz dolaşırken ben tutup bir kuruş sokak hayvanları için bağışlasam rüyamda ne kadar evsiz barksız varsa boğazıma yapışmadan önce vicdanım beni yerden yere vurur.
Hayvansever miyim? Değilim, eğer söz konusu bütün hayvanlar alemiyse ki bu tabir onu tanımlıyor ben hayvansever değilim. Sen mesela bir öküzü veya köstebeği sevemezsin  ama bak ben onu severim. (Aklından geçeni okuyorum)
Sokakta aç, susuz, evsiz barksız bir tek insan kalmayana kadar da bu görüşlerim böyle devam edecek. İsteyen kusura da baksın başka yere de.
İfade ettiğim şekilde hayvansever olmamam hayvanlara zulmü onayladığım anlamına gelmez, lütfen. Tamam, insan çevresiyle bir bütün çevresindeki canlıların çilesine kayıtsız kalmamalı ama önce o bütünü var eden insanların refah seviyesini yükseltmek gerekmez mi?
Düşkün, yoksul, ihtiyaç sahibi insanlara yardım edip de sokak hayvanlarını da ihmal etmeyenleri takdir ederek haklarını vermek lazım, vicdanları rahatsa daha laf demek düşmez ben gibilere.

28.03.2009

"Big brother"ın kör olduğu coğrafya!

0 yorum
Muhsin Yazıcıoğlu’nun da içinde olduğu düşen helikopterle ilgili çevremde duyduğum kadar, basın-yayında da şöyle söz ediliyor; hani attığımız her adım takip ediliyordu, n'oldu da koca helikopteri bulamadılar? Senin her adımının takip edildiği ortamla helikopterin düştüğü ortam aynı yer mi be uyanık? Çevrende 50mde bir baz istasyonu var çaprazlamayla yerini tespit edebiliyorlar, oysa o coğrafyada öyle mi? Düşünsenize heron denen uçaklardan da bölgeye gönderilmiş ama nafile, sonuç ortada. Sis, kar, soğuk, yükseklik vs vs. Kullanılan helikopterin (BELL 206 L-4) teknik donanımı (ILT, GPS olmaması) başka bir muamma! Düşünsenize skorski helikopterlerin bile rahat uçuş yapamadığı bir coğrafya ve hava şartlarına kıytırık bir helikopterle girmeyi göze alıyorsun. Olan olmuş ne söylense boş, ölenlere rahmet dilemekten başka bir şey gelmez elden. Bakalım bu musibetten kim ne ders çıkarır!

23.03.2009

Haydi gözünüz aydın!

0 yorum
Haydi gözünüz aydın! Cumhurbaşkanı da "Kürdistan" lafını kullanmış. Irak'ın kuzeyindeki yönetimi de Kürdistan bölgesel yönetimi olarak nitelendirmiş. Haberler öyle diyor.

Sarızeybek ekranlarda haykırdı : PKK terörünün tek amacı ve ortadan kalkmasının tek şartı  bağımsız bir Kürt devleti kurulmasıdır, diye. Aynı ASALA terör örgütünün Ermenistan'ın bağımsızlığıyla ortadan kalkması gibi.
Artık "kara mehdi" Obama geldiğinde mi, döndükten sonra mı bağımsızlığı ilan edilir bilemem! Belki de daha şartlar olgunlaşmamıştır da  akpnin yerel seçimler sonrası alacağı oy oranının yüzde 50ler üstünde çıkması/çıkarılması beklenmektedir kararların meşruiyetinin daha sağlam temele oturması açısından. Bakarsınız seçimler öncesi tsunami misali bir dalgayla son temizlik harekatı da yapılır!
Neticede bu apo denen terörist başı, teröristlikten AB baskıları sebebiyle çoktan siyasi önderliğe terfi ettirildi akpyle omuz omuza mücadeleyle.
Siz hala daha halkların kardeşliği, demokratik çözüm, Kürtçe sorunu diyin durun. Korkarım bugün barzani üstünden gerçekleşmeye başlayan "Kürdistan" sevdasının güney temelleri tamamlanmış sadece bir çatısının kondurulması kalmıştır. Bu kukla devletçiğin ilanından sonra sıra ülkemiz doğu anadolusunu kapsayan  kuzey hesaplarının masaya dökülmesine gelecektir. E artık onun önderliğine de genel afla salacakları apo köpeği getirilir.

güncelleme : 25.03.2009
Terörle mücadelede ortak hareket için 'tarihi bir fırsat' olduğunu ve bunun en iyi şekilde gerçekleştirilmesi gerektiğini isteyen Gül, ziyareti sırasında Kürt yönetimi için 'Kürdistan' ifadesini kullandığının hatırlatılması üzerine, bunun doğru olmadığını söyledi. Gül, "Ben aslında o söylediğiniz ifadeyi kullanmadım. Gerçek şu ki; Irak'ın bütünlüğüne en çok önem veren ülke Türkiye'dir. Irak'ın kuzeyinde yerel bir Kürt yönetimi vardır ve bunun da başbakanı vardır. Bunu söyledik" diye konuştu. **

21.03.2009

Milliyetçi siyasete nota verme zamanı

0 yorum
Yusufiyeli Ülkücüler Teşkilatı, MHP yönetimine nota vermek amacıyla bir hareket başlatmış:
29 Mart seçimlerini Devlet Bahçeli ve ekibi açısından bir referandum haline getirmeliyiz .Bütün İl ve İlçelerde Belediye Meclislerinde MHP adaylarını destekleyelim fakat Bahçeli ve yönetimine hayır demek için İl genel Meclisi pusulasında boş oy kullanalım
ve böyle diyorlar. Kendisini siyasi olarak Türk milliyetçiliğine konumlandırıp ardından düstur edindikleri siyasi anlayışa yakışmayan girişim ve eylemleri sergileyen bu hareket sağlam bir seçmen notasını hak ediyor. MHP, milliyetçi siyasetin  merkezi konumunda olmasına rağmen, Bahçeli yönetimi sayesinde sağlam siyasetçiler ve teşkilat yapısı uyum ve istikrar, sağduyu bahanesiyle tasfiye edildi. Değerli insanlar teşkilattan tecrit edilip istenmeyen insanlar durumuna getirildi.
Yusufiyelilerin dediği gibi yerel seçimlerde çok değerli adaylar mevcut, sırf partinin tavırlarına kızgınlık, öfke ve nefret sebebiyle bu insanların yerel yönetimlerle kucaklaşamaması üzücü ve milliyetçi siyaset adına sıkıntı verici olur. Bu siyasi tavır şahane bir fikir ama neticesini anlayana. Gerçi seçimlerden sonra hezimete uğrayıp istifa ederek siyaseti bıraktığını açıklayan ve geri dönen bir genel başkana seçmenin tavrı ne kadar tesirli olur kestirmek zor olmasa da denemeye değer bir siyasi eylem.
Bir zamanlar ben de Bahçeli'nin bazı ılımlı tavrını tasvip ediyordum fakat bunları ülke ve bölge siyaseti açısından değerlendirince, zamanla işin içyüzünü öğrenince geneldeki faaliyetlerinin milliyetçi siyasetten çok başka düşüncelere hizmet ettiğini dile getirmek gerekiyor.

Çoban zihniyetli sığırlar

1 yorum
Başlık ağır mağır hiç anlamam. Yerel seçimlerde adayların bir çoğu  tvde mülakatlarda, oturumlarda görüyorum, bu zihniyete sahip: Sizi yönetmeye talibiz!
Not edilecek kadar da az değiller ki not edeyim de şuradan ibreti alem olsun yazayım. Ulan sığır sen şehrinin insanını davarda bir koyun olarak mı görüyorsun hala? Altı üstü vatandaşın ödediği vergilerle vatandaşa hizmet etmeye talip oluyorsun ve hala daha kendini, davarı yönetmeye namzet bir çoban olarak görüyorsun. Hata ve sığırlık sizde değil aslında sizleri o adaylıklara layık görenlerde ve size şakşakçılıkta sınır tanımayanlarda. Tahmin edin bakalım bu sığırların çoğunluğu hangi partide buluşuyorlar!

Misakçılar

0 yorum
... Bütün Avrupa ve hatta Amerika, Türkiye'yi işgal etmek için uğraşıyor, bunun için ekonomik ve toplumsal pek çok araç kullanıyorlar, bunun farkına da kimse varmıyor ha! Binmişsin bir ulusalcı-milliyetçi gemisine, gidiyorsun!.. Biriktirdiğin bütün bilgileri, bu anlayışa göre tasnif ederek ortaya koymuşsun. ortaya 'bu ülke batıyor' sonucu çıkmış... Metin, farkında değil misin son yıllarda bu ülkenin refah seviyesi ne kadar yükseldi? Bunda senin karşısında durduğun Avrupa Birliği'ne Türkiye'nin adaylığı ne kadar etkili oldu bunu da göremiyor musun?
Belki yukarıdaki paragraftaki düşüncelere sahipsiniz belki de tam aksi! Hiç farketmez. Burada kitap tanıtma gibi bir alışkanlığım yok. Belki devamı gelir, daha önce okuduklarımı veya ileride okuyacaklarımı da buraya yazabilirim. Ama Misakçılar isimli bu kitap gerçekten paylaşmayı gerektirecek türden bir kitap.

17.03.2009

Çilenin sebebi vatandaşın kendisidir

2 yorum
YSK Akparti tarafından çıkarılan Kanun hükmünü hatırlatınca günah keçisi ilan edildi. Halbu ki

Konuyla ilgili daha önce İçişleri Bakanlığı ve Başbakanlık tarafından yayımlanan genelgelerde, ilgili kanunun "kişiler adına düzenlenecek olan her türlü form, beyanname, kimlik kartı, sürücü belgesi, pasaport gibi bütün tanıtıcı belgelerde T.C. kimlik numarasına yer verilir" hükmü hatırlatılarak, 29 Nisan 2008 tarihinden itibaren kanunda belirtilen sürenin sona ereceği ve bütün işlemlerde T.C. kimlik numarası kullanılmasının zorunlu olacağı kaydedilmişti.
.....
"Nüfus cüzdanlarında T.C. kimlik numarası olmayan vatandaşlarımızın nüfuscüzdanlarını değiştirme zorunlulukları bulunmamaktadır. Nüfus cüzdanlarında TC Kimlik Numarası bulunmayan vatandaşlarımızla ilgili olarak, bu numaranın kurumlarca kimlik paylaşımı sisteminden, kimlik paylaşımı sistemine bağlı olmayan kurumların ise vatandaşın ibraz edeceği nüfus kayıt örneklerinden temin edilmesi mümkündür."
denmişti.
Öncesinde de:
298 sayılı Kanun'un ''Kimliğin tespiti'' başlıklı 87. maddesinde, 13 Mart 2008'de 5749 sayılı kanunla yapılan değişiklikle bu şart getirildi. Değişiklik sonrası ilgili madde, ''Sandık seçmen listesinde yazılı seçmenin kimliği, nüfus hüviyet cüzdanı veya kimlik tespiti amacıyla düzenlenmiş ve Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarasını taşıyan resmi belgelerle belirlenir''
 hükmü konularak bu işi başlatan hükümetin kendisidir. Şimdi çıkmış YSK'ya sitem ediyorlar.  T.C. Kimlik numarası yaklaşık 8 senedir yürürlükte.
Yaşlı dernekleri de şimdi çıkmış : 65 yaş üstü bu uygulamadan muaf olsun demiş.

Resmi dairelerde işi hiç bitmeyen vatandaş 10-15 yıllık, fotoğrafın eşgali kaybolmuş, göt cebine sureti çıkmış nüfus cüzdanlarıyla, dolaşmadığı devlet kapısı kalmaz, maaşda, vergide, ehliyette, muhtaçlıkta, çksde, yeşilkartta, sskda,hastanede, elektrikde suda, her resmi işlemde sorulmasına rağmen 1 kereliğine olsun nüfus dairesine gidip kimliğini değiştirmek yerine işi düştüğü her dairede memura ağız eğer, eğilip bükülür. Sen sahip olduğun vatandaşlığın gereğini yerine getiremiyorsan, bunu sana hatırlatan idareye de mırın kırın etmeyeceksin. Biraz kendine, sahip olduğun vatandaşlığa saygın olsa dairelerde, bankada memura ağlanmaz iki dakikada nüfus cüzdanını değiştirirdin. Gidip paşa gibi üzerine düşen görevini yerine getirecek, kimliğini değiştireceksin, haaaadi, anca gidersin.

Mehmet Şimşek'in özrü kabahatinden büyük

0 yorum
Şimşek de ‘işsizlik mesleksizlikten’ dedi

Yüzde 13.6’yla rekor kıran işsizliğe bir yorum da Devlet BakanıŞimşek’ten: “İşsizlik Türkiye’nin yapısal sorunu. Özünde de mesleksizlik problemi var''**

Çifte kavrulmuş vatandaşlık sahibi Bakanımız buyurmuş ya,  güya işsizliğin sebebi mesleksizlikmiş!
O zaman bu zatı muhteremin temsilcisi olduğu iktidara sormazlar mı (şahsen ben sordum, sorarım ve sormaya devam ederim) E be muhterem madem işsizlerimiz vasıfsız; peki senin iktidarının 6 yıldır emrinde çalışan MEB ve DPT teşkilatı ne iş görür. Üniversiteler ne iş görür? (Tabela üniversitelerini sormuyorum bile) Hiç mi iktidarın aklına gelmez dünyanın en büyük genç nüfusu bende, ben bunların eğitimini, nereye nasıl kanalize ederim diye? Zaten işsiz mühendisler, öğretmenler, teknikerler, teknisyenler de hava civa öğrenimi görüyor değil mi? Meslek liselerin MYOların eğitim-öğretim veriyor, halk eğitim merkezlerin, belediyeler, İşkur bok yemeye mi meslek kursu diye kaynak harcayıp duruyor?

Sus Bakan sus! Özrün kabahatinden büyük. Bir haltı becerdiğiniz yok, bari kaş yapayım derken göz çıkarmayın. Konuşunca, yazınca darbeci, komplodor, çeteci oluyorsun! İnsanlar tvlerde, radyolarda, gazetelerde vb bangır bangır bağırıyor: Öğretim de öğretim, planlama, üretim... Ama yoook, yok! Vur yaftayı: Hükümet düşmanı, terörist diye yandaş medyada boy hedefi yap, asıl bölücü terörist köpekler de Avrupada, Irakta fink atıp dursunlar; özgürlük de demokrasi, halkların kardeşliği diye....

15.03.2009

Takvim Gazetesi'nin sitesi niye engellenir?

0 yorum
Valla cevabını ben de bilmiyorum, bir bilen vardır diye soruyorum. Savaş Ay'ın Levent Kırca ile ilgili bir yazısını okuyayım dedim fakat işte sonuç:
KDZ.EREĞLİ 1. SULH CEZA MAHKEMESİ,27/02/2009 tarih ve 2009/62 nolu kararı gereği bu siteye erişim TELEKOMÜNİKASYON İLETİŞİM BAŞKANLIĞI'nca engellenmiştir.
diyor açılış sayfası. Mahkeme kararı varsa bir şikayet de söz konusudur demek ki. Hayırlısı diyeceğim ama neyin hayırlısı? İşin ilginç tarafı bir basın kuruluşunun internet sitesi engelleniyor...
Bir şeyi  daha merak ettim şimdi: Acaba Takvim Gazetesi baskıları da bayilerden toplanıyor mu?
Artık el insaf demek bile yetmiyor!

12.03.2009

Ailede anadili yasağı!

0 yorum
Mardin Milletvekili Emine Ayna, bugün partisinin Adıyaman’da düzenlediği mitinge katıldı. Yücel Özbilgin Parkı’nda yağmur altında yaklaşık 2 bin kişiye konuşan Ayna, “İşkencelerin, baskıların durdurmadığı halkımızı, bu bereket, yağmur da durduramaz” dedi. Partililerin Kürtçe konuşmasını istediği Ayna, Kürtçe bilmediğini belirterek, “Kürtçe bilmiyor, Kürtleri savunuyor diyorlar. Anadilimi konuşamadığım için öğrenemedim. Bunun acısını ben bilirim” dedi.bağlantı
Terörist olmaktan gurur duyan milletvekilinin (milletvekili unvanını bunlara yakıştıramıyorum ama ne yaparsın...) bahanesi buymuş: Anadilimi konuşamadığım için öğrenemedim.
- Niye sizin evde Kürtçe yasağı mı vardı?
Anadili kavramı üzerinde çeşitli tartışmalar olsa da neticede çocuğun, doğduğu zaman özellikle anasının ve babasının konuştuğu dildir.
Sen, evinde Kürtçe konuşamadıysan demek ki evinde Kürtçe bilen kimse yoktu. Yani anadilin Kürtçe değil. Hadi basında, yayında, siyasette bir zamanlar yasaklıydı Kürtçe ama kimsenin de evinde Kürtçe konuşamaz diye bir yasak yoktu. Vardı da benim mi haberim yok? Olsaydı bizim elemanlar da çoğunlukla Kürtçe yerine Türkçe küfür ederlerdi bana o zamanlar. (işin şakası bu) Ben çocukluğumda da gençliğimin ilk dönemlerinde de Kürtçe yasak diye Kürtçe bilmeyen Kürt çocuğu görmedim aksine Türkçe bilmeyen çocuğu geçtim 30-40lı yaşlarda insan gördüm.   Sadece Kürtçe değil aynı okullarda okumamıza rağmen devlet tarafından anadili öğretilmemiş arkadaşlarım da rahatlıkla Gürcüce, Arapça, Çerkesçe  konuşabiliyor hatta okuyabiliyorlardı. Kaldı ki bu devlet bana kendi anadilim olan Türkçe'yi  konuşmayı öğretmedi bir çok insan gibi, sadece Türkçe okuma ve yazmayı öğretmeye çalıştı. Ama bu devletin görevi kendi resmi dilini, yani Türkçe'yi vatandaşlarına layıkıyla öğretmek (Türkçe konuşup, okuyamayan ve yazamayan binlerce insan var hala, onu da becemediler ya neyse). Hep söyledim anadili öğretimi-eğitiminin önünde hep sizi buralara sürükleyen darbe zihniyeti ve sizler engel oldunuz.
Sizden milletvekili bile olur da bu millete faydalı adam olmaz, hele hele haklarını savunduğunuzu söylediğiniz Kürtlere faydalı adam hiç olmaz.

11.03.2009

Ergenekon efsanesi üzerine bir iki derleme

0 yorum
Ergenekon efsanesi üzerine yazılmış bir iki makaleyi paylaşmak istedim. Malumunuz son günlerde bu efsane adı üzerinden teşkilatlandığı iddiasıyla bir çete soruşturması sürdürülüyor. Makalelerin ikisi aynı gazetden benzer görüşleri yansıtıyor bir diğeri ise başka bir gazeteden.
Makalelerin ilki, önceden solcu olduğunu, yediği dayaktan sonra döndüğünü söyleyen (ülkücülükten niye dönmüş, bu sefer kimden ne darbe almış merak ettim) eskinin hızlı ülkücülerinden Türköne'ye ait: Makalenin tamamı
Ergenekon, bir Türk efsanesi olarak Kurtuluş Savaşı sırasında Yakup Kadri tarafından icat edilmiştir. Halbuki efsaneler, bir toplumun ortak hafızasıdır. Efsaneler ve destanlar vasıtasıyla o toplumun ortak geçmişi, yeni nesillere aktarılır. Osmanlı'da, Selçuklu'da en küçük izine rastlanmayan bir hikâyeyi, Cumhuriyet kuruluşuyla birlikte 5 bin yılın içinde birdenbire "keşfetmek" ve sadece tek "yabancı" kaynağa dayanmak ne kadar inandırıcı? Milli Eğitim Bakanlığı'nın bu sahtelikleri ders kitaplarından acilen temizlemesi lâzım.

Niyetim kimsenin kutsalıyla, inancıyla uğraşmak değil. Ergenekon Efsanesi ve Kurt figürünün MHP ideolojisinin önemli sembollerinden biri olduğu herkesin malûmu. At izi it izine karıştı. Türkiye'nin sahip olduğu her şeye kasteden tehdidin adı Ergenekon olarak kayda geçti. Bu tehdidin varlığı bile, Ergenekon efsanesi gibi sahteliklerin eseri. Demek ki sahtelikler akıl dışı sapmalara yol açıyor.
İkincisi Beşir Ayvazoğlu'na : Makalenin tamamı
Efsaneye göre, Tatar hanı Sevinç Han, Kırgız hanını ve başka hanları yanına alarak Göktürklere saldırır. Savaşı Göktürkler kazanırlarsa da, ganimete üşüşüp gaflete düşünce sür'atle geri dönüp saldıran düşmanları tarafından kılıçtan geçirilirler. Yalnız Göktürk hakanı İlhan'ın o yıl evlendirdiği Kıyan adlı küçük oğlu ve Nüküz (Ziya Gökalp'ın "Nohuz" şeklinde kaydettiği bu ismi, bazı yazarlar Tokuz'a çevirmişlerdir) isimli bir yeğeni vardır; bunlar eşleriyle birlikte kurtulmayı başararak at, davar ve devenin bol olduğu bir yere gelirler. Sürüleri önlerine katıp karla kaplı, sarp bir geçide ulaşırlar. Tehlikeyi göze alarak geçide girip ilerleyince karşılarına cennet gibi bir vadi çıkar. Her türlü av hayvanının bulunduğu bu verimli vadiye Ergenekon adını verirler. "Ergene" sarp, "kon" ise geçit demektir. İki aile, hayvanların etlerini yer, sütlerini içer, derilerini giyerler ve çocuklarını birbirleriyle evlendirerek çoğalmaya başlarlar. Aradan dört yüz yıl geçer. Artık bu vadiye sığamayacaklarını anlayınca atalarından duydukları geçidi ararlar, fakat bulamazlar. Bir demirci, vadiyi kuşatan dağlardan birinin demirden olduğunu, onu eriterek bir yol açabileceklerini söyler. Bunun üzerine dağın en geniş yerine bir kat odun, bir kat kömür yığarlar. Yetmiş deriden körük yapıp yetmiş yere yerleştirirler ve yaktıkları ateşi körüklemeye başlarlar. Demir erir ve yüklü bir devenin geçebileceği genişlikte bir yol açılır. Bu yolu kullanarak dışarı çıkar, Tatarlardan öçlerini alırlar. O sırada Göktürklerin hükümdarı Börteçene'dir. Börteçene, Moğolcada "Bozkurt" anlamına gelir.

Ergenekon'dan çıkışta bir bozkurdun yol gösterdiğine dair ayrıntı efsaneye sonradan eklenmiştir. Ancak bu konuda yazıp çizenler, Reşidüddin tarafından nakledilen efsanede Börteçene'nin Göktürk geleneğinin bir uzantısı olduğunu düşünüyor, hükümdar diye zikredilmesini İslâmî anlayışa uydurma gayretiyle açıklıyorlar.
Üçünsü ise birçoğunuzun lise Türkçe ders kitaplarından  adına aşina olduğunuz Ahmet Bican Ercilasun'a ait: Makalenin tamamı

Ergenekon Destanı Türklerin türeyişiyle ilgili bir destandır. Dolayısıyla Ergenekon kavramını kötü niyetle kullananlar Türk’e hakaret etmiş sayılır. Milletimizin adı olan Türk kelimesini kötü amaçlarla kullanmak ile milletimizin türeyişini anlatan Ergenekon kelimesini kötü amaçlarla kullanmak arasında bir fark yoktur.
Şimdi bir de Ergenekon Destanı’nın uydurma olduğunu söyleyenler çıktı. Küçük akıllarınca zihinleri bulandıracaklar. Hani Türkiye’de kendini aydın zanneden, okumadan âlim olduğunu vehmeden bazı kimseler var ya onlardan bahsediyorum. Onların okumadıklarını ben nakledeyim de herkes bilgi sahibi olsun.
Yalnız bu küçük akıllı aydınlarda bir de kompleks var. Kaynak, bir Türk bilgini olursa ona itibar etmiyorlar. Onun için ben yabancı araştırıcıları kaynak olarak vereceğim.
Köktürklerin doğu kanadı hakkında, en önemli araştırma, Liu Mau-tsai’nin “Die chinesischen Nachrichten zur Geschichte der Ost-Turken (T’u-kue)” (Wiesbaden, 1958) adlı eseridir. Bu çalışma, Ersel Kayaoğlu - Deniz Banoğlu tarafından “Çin Kaynaklarına Göre Doğu Türkleri” adıyla Türkçeye çevrilmiş ve 2006 yılında Selenge Yayınları arasında yayımlanmıştır. Eserin orijinalinde ve çevirisinde “Köktürk/Göktürk” yerine “Türk” kelimesinin kullanılması yerindedir. Çünkü bizim Köktürk/Göktürk dediğimiz Türkler, kendi yazdıkları Orhun Anıtları’nda kendilerinden Türk diye bahsetmişlerdir. Anıtlarda 58 defa Türk, sadece iki defa Köktürk geçer. Nedense bizim tarihçiliğimizde 58 defa geçen Türk yerine iki defa geçen Köktürk benimsenmiştir. Çinliler de onları Tu-kyu diye adlandırmışlardır. Tu-kyu, Türk sözünün Çince söylenişidir.

Çocuktan al haberi

0 yorum
Elazığ Sivrice'de ziyarette bulunan bakan Mehdi Ekere, ziyaret ettiği okuldaki imkansızlıklardan dolayı bir öğrenci sınıfta dert yanıyor:
Derslerimiz boş geçiyor. Branş öğretmenlerimiz yok. Bizim İstanbul’da, Diyarbakır’da öğrenim gören arkadaşlarımızdan ne farkımız var? Bizlerde onlar gibi öğrenim görmek istiyoruz*
 Bakan okuldan ayrılınca öğrencinin öğretmenleri tarafından fırçalandığı bilgisini alıyoruz. Ulen  koltuk sevdasından, tayin, göt korkusundan siz bir halt söyleyemiyorsunuz yukarılara bırakın bari çocuklara engel olmayın da anlatsınlar dertlerini. Bakarsınız Bakan da birazcık vicdanlı çıkar da sizin eseriniz olmadığı çok açık olmasına rağmen sizin adınıza kıvanç duyar: "Ulan helal olsun, derdini dile getirebilecek medeni cesarete sahip öğrenci yetiştiriyorlar. Konuşan, sorgulayan bir nesil geliyor. " diye.
Amaa nerde öyle Bakan nerde öyle öğretmen? Yok, yok bunlar istisnadır, görevini hakkıyla yerine getirenleri tenzih ederim elbette.

8.03.2009

Show Tv Ahmet Kaya'yı denge unsuru olarak mı kullandı?

1 yorum
Show Tv'den hiç beklemezdim Ahmet Kaya'yı bu şekilde abideleştirmesini. Bir zamanlar Kanal 7 aynı şeyi yapmıştı ve benim için bitmişti.
Çocukluğumdan beri Ahmet Kaya'nın sesini, şarkılarını duysam tüylerim diken diken olur, hayalimde pusuya düşürülmüş Mehmetçikler canlanır. Şarkılarının hemen hepsinde terör örgütünün ağzı, söylemleri kullanılır. Kendisi Almanya'da apo posteri altında terörist başına naatlar dizerken neredeyse ağlamaktaydı şarkılarını söylerken. Sokmuşum öyle sanata da, şarkıya da kardeşliğe de, parmağımı.
Benim için Türk, Kürt neyse ne farketmez, bu ülke için, bu millet için kişinin eylemleri ve söylemleri önemlidir. Terörist başına övgüler dizmekle, Türk Kürt demeden insanları katleden teröristleri kardeşlik (artık nasıl, neyin kardeşliğiyse?) namına şehit ilan etmekle barış marış olmaz. Ancak popüler siyasete alet olunur.
Lanet olası şu 80 darbesi bunlara bilinçli olarak çanak tutmuştur. Özellikle Kürt ırkçılığını körüklemek adına dil, yayın, basın yasakları konmuştur ve istenen de neticede olmuştur. Dil yasakları Türkçeyi, Türk devletini korumak yerine iyice zora düşürmüş, insanların birbirine düşmesine sebep olmuştur. Bu yasaklar  pkk-kadek artık ne haltsa o terör örgütünün taban bulmasının, propagandasının temelini oluşturmuştur. Terör yandaşları da bu propadandanın oyuncağı olmuşlardır ve ahmet  kaya da bunlardan biridir. Şunu  unutmamak gerekir ki (zamanında bu yasağı koyanlar da bunun gayet de bilincindeydiler şüphesiz) yasaklanan şey her zaman rağbet görür.
Zannedersem Show Tv Ali Kırca'nın şahsında, yaptığı muhalefet, KV Pusu sebebiyle aldığı tepkileri yumuşatmak adına böyle adi bir oyun sergilemiştir. Sadece yazıklar olsun diyorum.
Dipte köşede terör örgütleri icat edilmeye çalışılırken dünün terörist yandaşları, figüranları bugün iyiden iyiye baştacı ediliyor, güya iadei itibar verilmeye çalışılıyor. Şimdiden merak ediyorum, acaba ne zaman, kim terörist başının portresini, idealistliğini(?) belgesel yapıp tvde görüntüleme cesaretini gösterecek halkların kardeşiliği adına. Nasıl olsa o terörist başı köpek artık bir siyasi tutuklu, bir halkın önderi, temsilcisi içeride tutulması bir demokrasi ayıbı, değil mi ya?

Anakonda planı

0 yorum
“Anakonda Planı” (scoots great snake) 1861-65 Amerikan iç savaşı sırasında Kuzey generali Winfield Scott'un Güney güçlerini ve limanlarını kuşatmak için geliştirdiği bir planın adıdır. Kuzeyli birliğin , güneyli konfederasyonu yenilgiye uğratmasında büyük paya sahip olan bir plan.
Ta liseden bilirsiniz Türklerin savaştaki Turan Taktiğini. Bozkırın şartlarının elverdiği ölçüde geliştirilmiş bir kuşatma türüdür. Anakonda Planı da benzer şekilde coğrafya şartları göz önüne alınarak geliştirilmiş bir kuşatma taktiğidir, sadece kuşatmayla kalmaz baskına da büyük kolaylık sağlar. Savaş stratejisi olarak başarılı bir plan fakat bu kadarla kalmıyor, bu planı veya benzerini başka uygulayan birileri olmuş mudur sizce? Kuşkusuz olmuştur diyebilirsiniz? Peki hangi ülke, tarihinde bu planla büyük kuvvetler karşısında başarı sağlamıştır dersiniz? Şaşıracağınıza eminim!
Sovyetlerin gazıyla körüklenen Arap milliyetçiliği, İsrail'i ortadan kaldırmak amacıyla Başkan Nasır'ın önderliğinde büyük ve ayrıntılı bir Arap birliğine girişti ve teşkilatlanmalar ve propagandalar tamamlandıktan sonra başlayan ve "6 gün savaşı" olarak adlandırılan 1967 Arap-İsrail savaşı başladı. Fakat bu savaş güçlü Arap kuvvetlerine haysiyet kırıcı, onur kırıcı bir şekilde mâl oldu. Britanya'nın üzerinden el çekmesiyle ABD kanatları altına giren İsrail o kanatlar altında yatmakla kalmadı ve ABD'nin desteğiyle bulunduğu bölgede kendi savaş stratejisini geliştirdi. Ve bunun temelinde de Anakonda Planına benzer bir plan yer almıştı. Arapların hiç beklemediği bir şekilde İsrail hava kuvvetleri kuzeyden Mısır'ın batı sınırlarındaki hava üstlerini ve ağır zırhlılarını bombalamış büyük zaiyet verdirmiş ve Arap kuvvetleri bu saldırıya karşılık vermeye çalışırken İsrail kuvvetleri de diğer taraftan kara birlikleriyle harekete geçerek çeşitli cephelerde çatışarak daha önceden hava güçleriyle perişan ettiği Arap hava üslerini, ağır zırhlıları tesirsiz bir halde bularak hızla ilerlemiştir.
ABD geçmişten günümüze İsrail'e sadece ekonomik ve siyasi destek vermekle kalmamış askeri ve teorik olarak da kendi tecrübelerini müttefikiyle sonuna kadar paylaşmıştır. Sovyetlerin hegemonyasını sürdürmek için Araplara varıyla yoğuyla silah vermesine rağmen savaşların, sadece teknoloji ve fiziki güçle kazanılmadığının ve düzenli, planlı bir silahlı kuvvetler yapısının ne kadar önemli olduğunu gözler önüne koyan bir gerçeklik olduğunu gözler önüne sermektedir. Bir zamanlar Arapların düştüğü duruma şimdi ABD Arapların coğrafyasında düşmüş durumdadır. Bu da geçmişteki kazanımların daha da ilerletilerek geleceğe ulaştırılmamasının acı bir örneğidir tarih açısından. Ekonomik ve silahlı güçler  toprakları ele geçirmeye yetmiyor artık. Geçmişteki kazanımların üzerine felsefi, teorik birşey koymadan, elindeki ekonomik ve silahlı güçlere güvenin can vermesi durumudur bu. Herkes bu durumlardan payına düşen dersi almalıdır. Arapların tarihten ders almak konusunda bizden daha beter durumda olduğu aşikardır. Ve dikkat ederseniz bu Anakonda Planı günümüzde dahi uygulanmaktadır ve şu an kuşatma aşamasına devam etmektedir. (Hangi ülkeler üzerinde olduğunu da bir düşünün isterseniz)

6.03.2009

Taciz mağdurları için yapılan piyango tacizciye çıkarsa!

0 yorum
Ülkemizde malum süper loto yine devretti ve ikramiyesi 50 milyon liraya doğru gidiyor. İnternette dolaşırken bir habere rastladım ki hani bazı dangalaklar sadece bizim memlekette olur sanır ya aynı o türden bir olay:
Alaska'da Ocak ayında, geliri cinsel taciz mağdurları için kullanılacak olan bir piyango düzenlenmiş. Ödül ise 500.000 USD.Ödülü kazanan 53 yaşındaki adam (Alec Ahsoak), 20 yaşındaki bir gencin saldırısına uğruyor. Şikayet falan filan derken.Araştırmalar sonucunda ödülü kazanan adamın 1993 yılında 13 yaşından küçük iki kızı taciz ettiği gerekçesiyle hüküm giydiği belirleniyor. Ondan sonra 2000 yılında bir kıza daha cinsel tacizde bulunuyor. Adam tedaviye alınıyor, taburcu olunca göz hapsine alınıyor. Bu durum ortaya çıkınca piyangoyu düzenleyen kuruluşun ilgilileri paranın  geri alınması gerektiğinden bahisle olayı mahkemeye taşıyacaklarını belirtiyorlar.*

Teyyo emmi ve Teyyip

0 yorum
teyyo emmi kahveden içeri girer, her zaman ki gibi sobanın yanındaki masasında yerini alır.
o esnada sülo yanına yanaşır:
- emmi neydisen?
- eydir cuggulun gezdiren yesin. sen neyisen, çoluk çocuk torba doruk neydiller?
- ellerinden öpirler emmi, bizim oğlana bi iş ayarlirdin ne oldi?
- haa onu diyiseeeen! ne oldi bilisen?
- yok dayi ne oldi?
- teyyibi aradım, senin oğlana iş için
- hangi teyyip emmi?
- ola hangisi olacak başbakan teyyip
- essah diyisen dayi?
- he valla bende hılaf yok, bilisen
- eee ne oldi, ne dedi?
- telefoni aşdi, tam olayı annadirem. birden van münit, van münit teyyo emmi diye bağırmiya başladi
- heyırdır, niye ki emmi?
- neee bülüm ola, ele kafamın tasi atti sesimi yüsgelttim, benden ufak ya o yüzden
- eeee?
- eee si ne ola! dedim ki; hele bene bak teyyip ele ben o şifon teres gâvuruna benzemem. van münit neyim dedin televiziyada herife artistik ettin! bilisen teyyonun eli terstir çaktım mi derken…
- derken ne oldi emmi?
- ne olacak emmi gurban? affet emmi, sufatan yessir olim, neyim diye mızıldanmiya başladi
-sen ne dedin emmi?
- van münit, van münit teyyip helli bardakta çayım gelir, dedim kapattın sufatına telefonu
- essah mı diyirsen emmi?
- he valla oğul bilisen, bende hılaf yooğğ

4.03.2009

Milenyumda arabeskin yeniden şekillenmesi

0 yorum
Milenyum kelimesinin duymayalı çok olmuştu değil mi? Neyse hatırlatmış oldum.
Milenyumun başlangıcının arabesk müzik açısından bir kırılma noktası olduğu kanaatindeyim. Bunun öncülerinin başında da elbette Müslüm baba geliyor. 2003 yılı yanlış hatırlamıyorsam, Teoman'ın paramparçasıyla bu yol ayrımına girdi ve yine elbette ki arabesk dünyasının diğer isimlerini arkasında bıraktı. Müslüm babanın bu cesareti diğerleri gösteremedi yalnız şu var ki bu başka bir eğilime yol açtı. Yeni şarkıcılar arabeskin tozlu tarihindeki şarkıları yeni bir müzik düzenlemesiyle günümüze taşıdılar. Bunların başında da takip edebildiğim kadarıyla Kıraç, Funda Arar, Ogün Sanlısoy ve Duman geliyor. Bu söz ettiklerimin yaptığı sadece dum tısın ardına arabeski eski formuyla okumak değil, sözler de müziğe uygun bir güfteye kavuştu. Bence çok da iyi oldu. Rock akorları, elektro çalgılar arabeske başka bir biçim verdi. Bir zamanlar arabeske tukaka edenlerin bile kulaklarından geçmişin arabesk şarkıları düşmez oldu hatta tvde gazete köşelerinde bir kısmı utana sıkıla da olsa bu değişimi dile getirmekten kaçınamadılar. Her ne olursa olsun Müslüm babanın gırtlağı müzik değişse de aynı tadı veriyor hele o eski arabesk şarkılar yeni müzik düzenlemeleriyle sanki baştan yazılmış gibi oldular. Günümüz değimiyle arabesk ılımlılaştı, meyhane köşelerinden barlara, konser salonlarına taşındı.Bence şahane de oldu. Ağır arabeskciler için bir şey değişmiyor elbette, klasikler onları yalnız bırakmıyor ve eminim meyhanelerde hala daha alttan alta bu ağır arabeskler çalınaduruyor.

3.03.2009

Bu Gazi başka gazi!

0 yorum
Sinan Şamil Sam'ı tanır mısınız? Tanımıyorsanız bağlantıyı tıklayın ben de kafama takılanı anlatmaya devam edeyim. Kısacası başarılı ve sağlam bir boksördür kendisi.
Maçlarını hayranlıkla ve gururla seyrederdim. Son zamanlarda, öğrendiğim kadarıyla klubüyle mi menejeriyle mi ne sorunlar yaşadığından epeydir müsabaka yapamıyor. Lewis'le karşılaşmasına az kalmıştı. Neyse...
Bu cengaver her ne kadar ülkemiz bayrağını gururla temsil etse de alman  kulüpleri adına müsabakalara çıkıyor. Bu da ülkemiz sporunun ayrı bir acısı, bir ara kafama eserse değinirim.
Sinan başta olmak üzere yurtdışında yabancı kulüplerde boks yapan bir çok Türk boksörün sponsoru Gazi isimli bir firma. Asıl can sıkıntım da bu firmanın astarını öğrendikten sonra baş gösterdi. Adından dolayı sağlam bir Türk firması sanıp, Türk sporculara verdiği destekten dolayı sevinmiştim Oysa işin aslı pek de öyle değilmiş. Özellikle  Almanyada faaliyet gösteren ve Türk tvlerinde de reklamları eksik olmayan bir firma. A.Selim Tuncer blogundan öğrenmiş oldum. İşin özünde firma sahibinin Garcia isimli bir Musevi olması beni dumura uğrattı. Selim Tuncer şöyle bir yorumda bulunmuş:
Marketing Türkiye’den öğrendiğime göre Garcia, en azında bir süre sessiz kalmayı yeğlediğini söylemiş. Bu da çok doğal. Çünkü Türk, müslüman, milliyetçi, hamasi bir profil çizen markanın sahibinin Musevi olduğunun bilinmesi büyüyü bozacaktır. Bu durumda Gazi’nin tek şansı yeni kuşak Türkler’in eski kuşaklara göre dini meselelere daha yumuşak bakıyor olmalarıdır. Gazi’nin yapacağı en önemli şey de kalite ve damak lezzetinde, benim İtalyan garsona “Gel hemşo, bir öpem!” psikolojisiyle bakmamı sağlayan avantajı asla elinden bırakmamasıdır.
13.
Şu dönemde milliyetçilik ve hamaset, dindarlığa göre daha çok iş görebilir. O nedenle kısa vadeli hedefler açısından Sinan Şamil Sam gibi boksörlere sponsor olmak akılcı duruyor.
Biz kendi içimizdeki Allah ile aldatanlardan figan ederken bunun, sadece ülkemiz sathında ve sadece dinciler nezdinde olmadığını öğrenmek ağır hasar verdi bünyeme. Yaşar Nuri'ye iyiden iyiye daha bir takdir etmeye başladım. Helal gıda, faizsiz bankacılık zart zurt vs. Ne diyeyim ki belki de Gazi, müslüman Türk sporculara destek vermekle vicdanını aklıyordur.

Erzurumlu çay bardağı olarak...

4 yorum
Turkcell'in Erzurum çağrı merkezi tanıtım filmini umarım seyretmişsinizdir. Gerçi sizin için ne ifade eder bilmem ama ben, Erzurumlu olarak büyük sevinç duyuyorum.Böyle bir girişimin yerel değerlerle bezeli tanıtımı şahane olmuş. Turkcell iştiraki olan uluslararası başarılara imza atmış Global Bilgi'nin yapmış olduğu bu çalışma sadece Erzurumla sınırlı değil, yeni bir tane de Diyarbakır'a açıldı. Bazı cühela takımı İstanbul'daki çağrı merkezinin Erzurum'a taşınarak İstanbulda çalışanların işsiz kalmalarından bahsetmiş, nasıl böyle salak olunabiliyor şaşıyorum.
Turkcell'in Anadolu'daki bu tür yatırımlarının devam edeceği belirtiliyor. Ben bir Erzurumlu olarak Turkcell'in Anadoluya inancını ve bu tür girişimlerini tebrik ediyor, canı gönülden daha da başarılı olmalarını diliyorum. Bölgede doğan sermaye, kendi insanına güvenmezken bu insanlar riski göze alıp Anadoluya inançlarını gözler önüne seriyorlar.

Video bağlantısı : http://www.youtube.com/watch?v=f2mtrv2iy-4

1.03.2009

Son cemre

0 yorum
ilk cemre  gözlerime düştü
zümrüde döndü dünyam
ikincisi aklıma düştü
gecelerimin nevri döndü
gözlerin, gülüşün, sözlerin...
yokluğunu fırsat bildi
son cemre
kalbime düştü
nisan yağmurlarının dahi söndüremediği
nara döndü yüreğim
cemre...
doğaya can veren bir ateş
benimle beraber
yokluğunu dahi yaktı kül etti