Kısa dalga yayın

14.12.2011

Sağlıkta Katkı Payı ve Sağlık Harcamalarında Tasarruf Yalanı

0 yorum
Sağlık Bakanlığı sağlık harcamalarındaki artışlarını bahane ederek tedavi ve ilaca katkı payı zorunluluğu getirdi.
Birinci basamaktaki katkı payı uygulaması Danıştay tarafından iptal edildi, 2 sene sonra tekrar uygulamaya konuldu.

Şimdi ise yine sağlık harcamaları, fazla ilaç yazımının önüne geçmek gibi tutarsız bir bahaneyle her reçetede yazılan ilaç başına 1 TL gibi bir ücret getirilmeye çalışılıyor.


Oysaki eczanelerin kullandığı SGK otomasyonunda bir hastaya verilen ilacın kullanım dozu  belli, dozaj bitmeden aynı ilaç yazılamıyor, yazılsa bile eczane o ilacı veremiyor. Sürekli kullanılacak ilaçlar için düzenlenen raporda bile ilacın hangi dozajda ne kadar süre kullanılacağı belli, onun dışında reçeteye fazla ilaç yazılsa bile eczane o ilacı sisteme girerek veremiyor. SGK sistemine hastanın hastalık bilgileri, ilacın dozajı, ilacı veren hastane, doktor bilgisi giriliyor.

Eğer  aşırı ilaç kullanımı söz konusu ise ( ki böyle bir şey bu sistemde mümkün olamaz varsa da hangi noktada yapıldığının belirlenmesi imkanı var) SGK nın sisteminden bunu kimin kullandığı ve hangi doktorun yazdığı gibi verilere ulaşarak bu sorunu kaynağında çözme noktasında Sağlık Bakanlığının elinde müthiş bir imkan var. Bakanlık bünyesinde veya SGK bünyesinde bir teftiş birimiyle bu işi yapan hastaları da, doktoru da eczacıyı da belirlemek mümkün ve son derece kolay. Amaç usulsüz, aşırı ilaç kullanımını engellemekse bunu yapmak için gereken imkan söz konusu kurumların elinde veri olarak mevcut.


Bu nedenledir ki Sağlık Bakanlığının aşırı ilaç kullanımının önüne geçme noktasında katkı payı koyma, artırma yoluna gitmesinin hiç bir dayanak noktası kalmıyor. Bu katkı payı uygulamasının tek sebep kurumları bununla uğraştırmamak usulsüzlüklerin, yolsuzlukların faturasını doğrudan vatandaşa yüklemektir.

1.12.2011

Döneklikteki Tehlike

0 yorum
İnsanlığın doğasında değişim vardır, bir insan ne kadar inat ederse, direnirse dirensin çevre, din, menfaat vs unsurlar tarafından bilinçli ya da bilinçsiz değişim yaşamaktadır.

Gelişim gösteren bir değişim hem bireye hem de topluma fayda sağlar oysa döneklik ani bir sapma olduğundan dolayı bilakis tehlike içerir 
Çünkü dönen kişi döndüğü inanç, düşünce, fikirden dolayı döndüğü noktadan varması gerektiğini düşündüğü noktayı göze aldığında aradaki süreçte telafi etmesi gerektiğini düşündüğü kayıplar için ani bir atılım yapar.

Zamana bırakılan doğal süreç içerisinde varmayı hedeflediği noktaya ulaşamama endişesi döneği paniğe sevkeder. Kaybı telafi endişesiyle tavır,düşünce, inançlar konusunda ifrattan kendisini alıkoyamaz.
İşte bu nedenle sözleri, düşünceleri, inançları sistemsiz, gelişigüzel bir şekilde zuhur eder. Dönekliğin tehlikesi de bu noktadan sonra ortaya çıkar. Döndüğü noktadan itibaren yöneldiği değer içinde kendisini daha da üstün bir noktada hisseder ve bunu da çevresine hissettirmek ister.

Özellikle toplumumuzun  yazarı, çizeri, sanatçısı, siyasetçisi, fikir, bilim insanı içerisinde döneklik sergileyenlerin çoğunun tavırları da bunun göstergesidir. İnançsızlıktan dönen, inananların, siyaseten, fikren, ahlâken dönen yöneldiği değeri daha önceden benimseyenleri bile ağzını açıkta bırakan söylem ve eylemlere girişir hem kendi hem de döndüğü değeri değersizleştiren eylem ve söylemlerin odağı olmakla birlikte döndüğü değerleri de hedef haline getirir.

Döneklik tehlikelidir, hem toplum için hem dönen için hem de yöneldiği değer için.

30.11.2011

Harf İnkılabının Kuran-ı Kerim Öğretimine Etkisi

0 yorum
Cumhuriyetin kuruluş yıllarında halk zaten Türkçe  konuşmakta fakat yazı dilinde (Osmanlıca)Arap alfabesi kullanılmakta idi. Sadece harflerin benzemesi bir dili okumaya, yazmaya yetmiyor eğer öyle olsaydı latin harflerini kullanan milletlerin birbirlerinin dillerini kolaylıkla okuyup yazmaları mümkün olurdu. Yani söylene gelen Arap harfleri kaldırılmakla Kuran'ı insanların öğrenmesi engellendi düşüncesinin tutarlı bir yanı bulunmuyor.
Kuran öğretimi Kuran'ın nazilinden itibaren Hz. Muhammed'den süregelen biçimde ezbere dayalı, hafızlık eğitimi ile sürdürüle gelmektedir.


Kısaca Arap harfiyle Türkçe ve Arapça Arasındaki Farklar


Yazı dili Türkçe olmakla birlikte Arap harfleriyle yazılmaktaydı. O zamanın Türkçesi ile Arapçanın çok bariz farkları vardır. Arapça edebi ve dini metinlerde özellikle Kuran-ı Kerim'de hârekeler (üstün, esre, ötür, cezm,şedde) kullanılmakta oysa Arap harfleriyle Türkçe'de hârekeler bulunmamaktaydı. Böyle olmakla birlikte Kuran dışında gündelik kullanılan Arapça'da hârekeler kullanılmamaktaydı, dikkate alınmamaktaydı.
Arap harflerinin kullanımında harfler kelime başında,ortasında, sonunda farklı şekillerde yazılmakta idi ve en büyük okuma zorluğuna bunlar sebep olmaktaydı.
Türkçe'de harfler okutucu görevi de görüyordu yani; mesela kelime sonlarında vav harfi sonuna geldiği harfi u-ü şeklinde, ye harfi ı-i şeklinde okutuyordu oysa Kuran elifbasında böyle bir şey yoktu.

Kuran-ı Kerim Öğretimi Osmanlı'da Nasıldı?

19.11.2011

Babama

2 yorum
Bir şiir yazayım istedim adına
Rediflerin, kafiyelerin düzeni anlatmaya yetmedi seni
Aslan gibi, dağ gibi desem
Her çocuk söylerdi bunları babasına
Vasat kalırdı

Çocukluğumda başladı hayranlığım sana
Elinde basit bir oltayla, bana yiyecekmiş gözlerle bakan balığı tutmuştun.
Kullanması zor bir fotoğraf makinesiyle
Her akşam batan güneşi sonsuza dek hapsetmeyi başarmıştın bir kareye
Kahramandın be baba

Gençliğim ilk yılları
Asilik girdi kanıma
Var variyet yoktu, her istediğime ulaşamıyordum ama
Senin ceketini, pantolonunu giydiğimde
Ödünç alıyordum kahramanlığını
 Ondandı asiliğim, yanlış anlama

 Babayla kavga etmekle başlardı
Dünyaya düzene baş kaldırmak, isyan etmek
Gençliğin şanındandı, genlere işlemiş
Ondandı asiliğim, yanlış anlama

Babayı sadece sevmek yakışmaz bir oğula
O nedenle ben seni
Öfkeli seviyorum be baba
Sana bir öfkem yok, yanlış anlama

 Yaş vardı otuza
Günler sayılı evladımı kucağıma almaya
Ben de baba olacağım ama
Senin kadar “baba” olabilir miyim acaba?

Sevdim Bu Bowling İşini

0 yorum
Israrlarımı kırmayan çömez iş arkadaşlarım sağolsunlar akşam tanıştım bowling ile. Güzel eğlenceli bir oyun, tek başına da oynayabiliyorsun. Bir de yorucu olmasa iyi olacaktı. İlk adımda 5 kiloluk top ile 50 atış falan yordu tabi. Olsun bundan sonra bileni buldum mu affetmem.

11.11.2011

Doğu-Güneydoğu Tercihlerinde Kadın Öğretmenler Daha Cesur

1 yorum
Çevremden duyduklarıma, edindiğim izlenime göre öğretmen atamalarında doğu ve güneydoğunun tercih edilmesinde kadın öğretmenler daha cesur.

Özellikle doğu ve güneydoğu olmak üzere, meb tarafından valiliklerce atamalarda yaşam koşullarının zorluğu göz önüne alınarak prensip olarak  mecbur kalınmadıkça köylere kadın öğretmenler gönderilmiyor. Öyle ki son atama doğu ve güneydoğuya yönelik olduğundan ve atananların çok büyük bir çoğunluğu kadın öğretmen olduğundan bu prensibin uygulamada bir anlamı kalmıyor ve mecburen kadın öğretmenler köylerdeki kadrolara atanıyorlar.

Ekonomik özgürlük, kariyer, idealistlik, geçim kaygısı, ekmek parası  hangisi derseniz diyin ama öğretmen atamalarında doğu ve güneydoğunun tercih edilmesi konusunda kadın öğretmenler erkeklere göre daha cesur. Erkek öğretmenler baba ocağından, anasının dizinin dibinden ayrılmayı göze alamazken  kadın öğretmenler boşta kalan doğu ve güneydoğu kontenjanları için her türlü zorlu şarta göğüs gererek buraları tercih ediyor. Kimileri nişanlılarından, sevgililerinden dahi ayrılmayı göze alabilirken kimileri de eşlerinin görevleri dolayısıyla eş durumundan bölgeden bir süre sonra ayrılabilecekleri umuduyla bu tercihlerde bulunabiliyorlar.
Şahsen görev aşkını bir uygarlığı, bir milleti yaratmanın parçası olma gibi idealistlerin çok fazla olduğunu düşünmesem de hangi argümanla değerlendirilirse değerlendirilsin kadınlar erkeklere göre bu işi nerede ve ne şartlarda olursa olsun yapma konusunda daha cesurlar diye düşünüyorum.

Erkek kısmısı vatanseverlik, milliyetçilik, idealistlik, memleket sevdası gibi konularda mangalda kül bırakmazken iş idealistliğe, ekmek parasına, memlekete-millete hizmete, cesarete geldiği zaman kadınların yanında solda sıfır kalıyorlar bence.
Sözün özü: Kamu açısından Türk Bayrağının dalgalandığı her yerde görev yapma sevdasını artık bana dokunmayan yılan bin yaşasın, azıcık aşım kaygısız başım kabilinden bencilce düşünceler kuşatmış.
Buyrun:  Bu  da Bir Köy Öğretmeni Hikayesi

7.11.2011

Bayramın Azizliği

0 yorum
Babamın kurbanını kesmek üzere kahvaltıdan sonra kurbanı aldıkları köye gittik, saat dokuz gibiydi. Kurbanın kesilip askıya alınması için en son sıradaydık. Kurban satıcısının aynı zamanda kasaplık yaparken ayağına baltayı kaydırmasıyla kesimler sekteye uğradı. Saat iki  gibi sıra geldi. Bir buçuk saate kurban askıdan indirilip bize teslim edildi. Böl parçala, tart, dağıt işini ancak akşam ezanı saatine bitiriverdik. Sabahın dokuzundan akşama kadar yediğim rüzgar, başlayan eklem ağrıları ek olarak eğik çalışma nedeniyle bel ağrısı sol avuç içinde bir kesik kurbanın diyeti olmuş oldu.
Kesim yöntemi hiç onaylamadığım, hayvanın yarısı bir ayağından bağlı şekilde traktörle askıya çekilmiş vaziyette. Kanlar beton zeminde sağa sola fışkırıyor, revana dönmüş. Ne kadar böyle kesilmemesi gerektiğini söylesem de yanımızdaki hissedar imamın ve tarım müdürünün bu konuda rahatlığı ve ayrıca kurbanda herhangi bir hisseye ve doğal olarak söz hakkına sahip olmamam nedeniyle etkili olamadım.
Hem sosyal hayatta hem dini hayatta çoğunlukla olduğu gibi insanlar yaptıklarına bigane. Ne kurbana, ne hayvana ne de ibadete hiç saygı yok. Allah kabul etsin. Mal sahibi işin ticaretinde hissedarlar soğukta kurbanı bir an evvel kaldırıp eve gitmenin peşinde oldukça bu işler öyle bir-iki kişinin çığırmasıyla düzelecek gibi değil.
Kurbanınız  kabul bayramınız hayır olsun.

Asıl bayramın azizliği otomobille eve dönünce ortaya çıktı. Uğraş uğraş bagaz açılmaz. Kurban eti bagajda kilitli kaldı. O kadar süre beklemenin üstüne yediğim ayaz, ortaya çıkan ağrılar ve üstüne etin bagajda kilitli kalması tuz biber oldu. Bir iki saat dinlenme, uyumaya çalışma ama yok olmadı. Sinirlerimi fırlatan bagajın kilitli kalması çıkmadı bir türlü aklımdan. Kardeşimi aldığım gibi çıktık arabayla çarşıya, çilingir aramaya. Birini arasın, bayramda çalışmaz. Birini ararsın o da çalışmaz başka birine yönlendirir o da güzel bir fiyat ister servis ücreti olarak. Başka bir çilingiri ararsın o da okkalı fiyatı isteyen adam olmasın mı. Bayramdı seyrandı mıhabbetine ufak bir pazarlıkla çilingiri ikna etme işi tamam. Çilingiri beklerken aklımdan geçen "Şimdi ister misin adam gelsin kilide iki sağ sol yapsın ve açılsın?" Çünkü genelde bu işler böyle olur, bilgisayarlara müdahalelerimden bilirim. Bu düşüncemi kardeşime de söyledim fakat pek önemsemedi. 10-15 dakika sonra gelen çilingir önce anahtarı taktı bir denedi ııı ıhh, tık yok. Sonrasında kilit yuvasına sıkılan pas sökücü bir sprey; bir sağa, bir yukarı... Çıling, işlem tamam. Kapak açıldı. Ben kilidin arasına poşet falan sıkışmış olabileceğini düşünürken lanet olası kilit tam da bozulacak bayramı bulmuş. Vardır bir hayır dedik, adamın elimizden kısmeti varmış dedik. Ama o kadar sıkıntının üstüne keyfim yerine geldi mi? Eşşeğini kaybedip bulan adam misali geldi, şükürler olsun.

29.10.2011

Pkk'nın İsviçre'deki Banka Hesap Numarası

0 yorum
Erdal SARIZEYBEK Art Televizyonunda Saygı ÖZTÜRK'e anlatıyor:
Zamanında Öcalan iddianamesinde Öcalan'ın anlattığı şekilde uyuşturucu ve kaçakçılıktan elde edilen gelirlerin İsviçredeki bir vakıf üzerinden aklandığından bahsetmiştim. Yine o zamanlar Cemil ÇİÇEK danışmanı aracılığıyla bana ulaştı ve sorduğu şuydu "Terör örgütünün paralarının aklandığı vakfın banka hesap numarası sizde var mı?" 
Şaka gibi değil mi? İktidarın bir Bakanı  danışmanını Öcalan iddianamesinde yer alan bir bilgiyi kamuoyu ile paylaşan emekli bir albaydan paraların aklandığı bankadaki hesap numarasını öğrenmeye gönderiyor. E tabi o zamanlar böyle iddinameler çarşaf gibi gazetelerde yayınlanmamış, ne yapsın ki Bakan?
Erdal SARIZEYBEK  pkk terör örgütünü ve arka planını bir şiir gibi anlatıyor ama anlayana...

23.10.2011

Teröre Savaş Diyenler Yanıtlasın

0 yorum
Türkiye'nin terörle, teröristle mücadelesini birileri gazete ve tv köşelerinde; bu terör değil, bu bir savaş kabilinden söylemlerle dile getiriyorlar. Peki o zaman soruyorum:
- Pkk nın yaptığı terör değil de savaş ise Türkiye'nin muhatabı kimdir?

Doğaldır savaşta bir düşman vardır, sen de savaş ilan edersin, muharip güçlerini, iletişimini vs keserek teslim olmaya zorlarsın. Pkk kendi açısından Türkiye'yi bir düşman belleyip alçakça ve asla bir savaş düsturuna uymayacak şekilde saldırılarda bulunuyor diyelim de peki Türkiye'nin bu savaşta(!) karşısındaki, düşmanı  kimdir?
Pkk'yı bir düşman olarak karşımıza aldık, biz kime savaş ilan edeceğiz? Bir türlü silahlı ve lojistik desteği kesmeyen Irak'a mı, AB üyesi, Almanya, Belçika, Hollanda, Danimarka gibi ülkelere mi yoksa ABD ye mi?
Bu savaşta(!) Türkiye'nin karşısındaki kimdir şuna bir cevap verseniz?
BDP yi mi imha edip ortadan kaldıracağız yoksa Kürtleri mi? Savaş savaş diyerek bir iç savaşın çığırtkanlığını mı yapıyorsunuz?
Savaş diyorsunuz; pkk vurunca ses etmiyorsunuz Türkiye vurunca götünüz hop oturup hop kalkıyor?
İsyan diyorsunuz;  silahlı bir güçle kurulu düzeni taciz ve tadil, tağyir, isyan edenlere devlet vurdukça operasyon yaptıkça yine götünüz hop oturup hop kalkıyor?
Nedir derdiniz?
Savaş diyorsunuz, kıvırıyorsunuz isyan diyorsunuz kıvırıyorsunuz, terör diyorsunuz kıvırıyorsunuz. Türkiye'nin ne yapmasını bekliyorsunuz? Kendisine savaş, isyan ilan edene, terör estirene devleti teslim etmesini mi bekliyorsunuz? Yanılıyorsunuz. Ya hepsi adam gibi silah bırakıp bu millete yaptıklarının cezasını ödeyip sonra topluma karışacaklar ya da dağ başlarında geberip gidecekler. Ama şu ver ki bu terör belasının içinde can veren gerek şehitlerimizin gerekse dağdaki vatan-millet düşmanlarının verdikleri canların bedelini burada olmasa da diğer tarafta çok fena ödeyeceksiniz hiç şüphem yok.

21.10.2011

Çocukların Gözündeki Sır

0 yorum
Yaklaşık 4-5 aydır gözlerimi ne zaman sokaktaki, otobüsteki bir çocuğa yöneltsem bir anda benimle hiç alakası olmasa da arkası dönük olsa da dönüp doğrudan uzun uzadıya gözlerime bakıyor ve benim şaşkın suratıma hafiften gülümseyerek, ben gözlerimi ayırana kadar bakıyor. Hele bebek arabasında olan bebekler, ben onları görmesem dahi sağımdan solumdan aileleriyle geçerken birden göz göze geliyoruz, arabaları ilerledikçe arabadan düşercesine geriye dönüp bakıyorlar, aileleri müdahale etmese arabadan düşecekler neredeyse benimle göz göze gelebilmek için. Benim de onlardan farkım yok bebeklerin, çocukların gözlerinden gözlerimi alamıyorum. Sanki bana bir şeyler anlatmaya çalışıyorlar ama dilleri dönmüyor gibi, sevimli bir gülümsemeyle bakıp duruyorlar.
Ben... Ben ise doğmasına yaklaşık 3 ay kalan oğlumdan bir şeyler duymak beklentisindeyim onlardan. Biliyorum bir şeyler söyleyecekler ama sanki oğluma söz vermişler ağızlarını açmamak için.
Olsun, beklerim. Sen naz yapadur aslanım, baba oluyorum ya beklerim.



19.10.2011

Aşkın Bir Tarifi

0 yorum
... Kesilmiş bir koyunun kasap dükkânındaki manzarası hoşa gitmez, hatta bazılarına iğrenç görünür. Fakar usta bir aşçının elinde nefis bir et yemeği olduğu zaman, dükkândaki manzarasına bakamayanlar bile onu iştahla yer. Aşk da böyledir. Aslında şehvettir yani hayvani bir istek. Fakat romantik bir muhayyile onu o kadar süsler ve güzelleştirir ki aşkın ilahi bir duygu olduğuna inanırız. Yüzlerce yıldan beri bu şairane tarifi dinleye dinleye aşkın insan üstü bir şey olduğunu sanmışızdır. Gerçekte şehvet istedğinden başka bir şey değildir.     ...
- Aşkın şehvetle aynı şey olduğunun kesin bir delili de vuslattan sonra ikisinin de sönmesidir.
-Yıllarca süren aşklar nedir?
-Vuslata erememenin, yahut çok geç ermenin, belki de aşıktaki geç soğuma karakterinin neticesi...
 Atsız, Ruh Adam 

18.10.2011

Sigarayı bırakıyor muyum?

0 yorum
- Offf zamlar da fena geldi ama ...
- Evet epey fena geldi, şirketler devletten fena geçirdi güncellemeyi
- Nasıl yani?
- Nasıl olacak devlet yüzde 9-10 gibi ÖTV den çaktı şirketler de fırsat bu fırsat dedi %40'ı geçirdi. Her halde acık da biz güncelleme yapalım, bu kadar güncellemeden vatandaş farketmez dediler, benim sigaranın paketine 2 TL çakmışlar.
- Oooo. geçmiş olsun. Şey pardon yani...
- Yok yok, geçmiş oldu bir kere hem devletten hem piyasadan.
- Yine de içeceksin yani
- Her halde ne olacaktı ya, vergi mi kaçıracağız devletten?
- O ne demek, anlamadım?
- Madem devletin bütçe, hazine dara gelmiş tiryakinin sigarasına, içkisine muhtaç duruma düşmüş ben de bir tiryaki olarak üzerime düşeni yapacağım elbette. Bu zor zamanda devleti darda koymak olmaz. Hele sigarayı bırakıp vergi kaçırmaz yakışmaz bana. Aynen devam; vatan millet, sakarya... Devletin güncelleme dediği zamları   tabakamdan dışarı bir cigara efkârı yapar da sonbahar rüzgârıyla tellendiririm. Ben değil, vergi kaçıran şerefsizler dert edinsin, vurguncular dert edinsin, soygunlara fener tutanlar dert edinsin, yetmez ama evet diyen garip gureba düşünsün. Ben vergi verdikçe vergiden gasp edenlerden, hazineden yiyen haramzadelerden alacak hakkım daha da artıyor o tarafta görüşürüz, bu tarafta Allah'a şükür bu zamlar dokunmaz bana. Ama o tarafta dokunan adil dokunacak burada sırça köşklerde, fener tepelerinde oturan haramzadeler orada herkesle eşit olacak. Vesselam...

13.10.2011

Çoban ve Kovboy

0 yorum

Biri Anadolu'da hayvan güder diğeri Amerika'da.

Kovboy genelde at üstündedir, belinde, sırtında silahı vardır çoban ise genelde eşek üstündedir, elinde sadece bir değeneği bulunur ancak konaklamak amaçlı yaylaya çıktıklarında yanlarında silah taşırlar.

Çoban aşağılık takıntısıyla utanılacak bir hale getirilmiştir, kovboy Hollywood tarafından övülesi bir hâle getirilmiştir.

Çobanın genelde kangal cinsi bir köpeği olur, kovboyun ise nadiren bitli bir iti çünkü o kurtlara, çakallara karşı doğrudan silahını kullanır.


Çoban, Süleyman Demirel'le özdeşleşmiştir kovboy ise Ronald Reagan ile.
Çoban geliş(e)memiş tarımı temsil eder kovboy ise makinalaşmış, sanayileşmiş tarımı.
Çoban, cehaleti, temiz yürekliliği, kırk kanaat geçinmeyi ve güveni temsil eder kovboy ise kendine toprak edinmek için göçtüğü yeni dünyadaki topraklarda yaşayan yerlileri katleden, barbar, sömürgeci batılılığı.
Çobanın, siyah, beyaz,yeşil kimseyle derdi yoktur kovboy'un kızıl derililerle, zencilerle derdi bitmez.

10.10.2011

Mahmur Kampını Boşaltmadan Önce Yapılması Gerekenler Var

0 yorum
Bugün internet sitelerinde okuduğuma göre Mahmur kampının boşaltılması planlanıyormuş.
... BM Mülteciler Yüksek Komiserliği ve Kürt yönetimi ile temasa geçilerek, kamp harekat planının çerçevesi netleştirilecek. BM'den kamplarda yaşayan vatandaşların dönüşü için birlikte hareket talep edilecek. BM ile temaslarda, "Bu kampların terör örgütüne militan yetiştirme ve lojistik destek sağlama amaçlı kullanıldığı" vurgusu yapılacak ve kampların PKK kontrolünden çıkartılması istenecek. İkinci adımda, Türkiye'ye dönmek istemeyenler dikkate alınarak, Bölgesel Kürt Yönetimi'nden Mahmur'un da aralarında yer aldığı bu bölgedeki 8 kampın iç bölgelere kaydırılması istenecek. BM denetiminde bulunan, kaymakam ve kurum müdürleri Kürt yönetimince atanan kampların güvenliğini ise peşmergeler sağlıyor.Güvenliğin artırılması için, PKK'nın rahatça giriş çıkış yaptığı, lojistik destek sağladığı bu kampların Erbil'e yakın bir bölgeye taşınması planlanıyor. Bölgesel Kürt Yönetimi Lideri Mesut Barzani de, geçen yıl kampların iç bölgelere çekilmesi önerisi getirmiş ancak örgütün baskısı nedeniyle bu öneri askıya alınmıştı...
 İyi hoş, güzel de  ülke içindeki, pkk terör örgütünün büyük şehirlerde "gettolaşmış" bölgelerdeki özellikle doğu ve güneydoğudaki nüfuzu, baskısı ortadan kaldırılmadan Irak'ın kuzeyindeki bu tür kampların boşaltılarak orada yaşayanların Türkiye'ye dönüşlerinin sağlanması özellikle de ailelerinin yanına ve hatta güney doğu illerinde iskânı bu kampların Irak tarafındaki durumundan daha tehlikeli bir hâl alacaktır.
Şöyle ki senelerdir bu kamplarda yaşayanlar, kampların güya birleşmiş milletlerin kontrolünde olmasına

2.10.2011

Göz Alıcı Kıvanç Tatlıtuğ Kaslarına Evde Çalışarak Nasıl Kavuşulur?

0 yorum
Televizyonda ve internette haberlerde görmüş, seyretmiş, okumuşsunuzdur; Kıvanç TATLITUĞ o kaslara kavuşmak için altı ay boyunca ağır askeri eğitimden geçti falan diye. Aslında biraz orantısız geliştirmişler gibime geldi ama idare eder. Sanki o kaslara sahip olmak ulaşılmaz bir şeymiş gibi efsanevi bir hale getirildi.
Yooo, aslında hiç de öyle değil. Düzenli bir çalışma ile spor salonunda ağırlık çalışarak o kaslara kavuşabileceğiniz gibi evde öyle komplike aletlere gerek kalmadan iki dumbıl ile de 6 ay gibi bir sürede olmasa da (aslında olabilir de azme bağlı.) o kaslara kavuşabilirsiniz. İhtiyacınız olan sadece 2 adet dumbıl. Başlangıçta düşük ağırlıkla başlamakta fayda var.
Öncelikle belirteyim burada yazdıklarım tavsiye niteliğindedir, poponuzdan garanti sonuç vereceği anlamını uydurmayın, sağlık durumunuzu göz önüne almadan bu işlere girişmeyin, ondan sonra belin kaydı, kıçım yamuldu diye bana gelmeyin. :) Güldüğüme bakmayın ciddiyim.
Ve sırada yapmanız gerekenler:


Elbette öncelikle 10-15 dakika arası kullanılacak kasları, vücudu ısıtmak gerekli önce ter atmakla başlamalı. Fırsat varsa, poponuz yiyorsa dışarıda koşuyla ve ardından bir kaç hafif egzersizle ısınma meselesini halledebilirsiniz. Bunu nasıl yapacağım diyorsanız sizi şu bağlantıya yönlendireyim.
3 set 12 tekrar ile başlayıp gün aşırı çalışmaya devam etmeli, 3 hafta sonra istenirse ağırlık artırılabilir veya düşük ağırlıkta tekrar sayıları artırılabilir. Ayrıca beslenmeye dikkat etmeli kas yapımı için kilo, yetersizse  almakta fayda var. Ağırlık çalışmada kilo meselesi memleket meselesi gibi ağır aritmetik hesaplar gerekiyor, pilav ve tavuk göğsünden şaşmamalı. :)



Karın kasları için:
Elbetteki Mekik (Yarım veya Tam)  Ağırlık çalışmaya başlamadan önce yapmayı öneririm sonra mekik için  pek güç kalmıyor insanda.

Sırt üstü yapılacak egzersizler açısından başlangıç için  - eğer varsa- bench sehpası üzerinde çalışma zorlayıcı olacaktır o nedenle yere sırt üstü yatarak yapmanız sizin için daha az zorlayıcı olacaktır.


Gögüs için:
Dumbell Bench Press
Dumbell Flyes
DumbellBench Press Close
Dumbell Pullover

Kol için:
Dumbell Curls
Hammer Curls
Preachers Curls

Omuz için
Neck Dumbell Press
Latarel
Arnold Press
Dumbell Lateral Raises

Arka kol için:
Lying Dumbell Extensions
Dumbell French
Dumbell One Kickbacks

Diyeceksiniz ki; "olm bunlar ne şimdi, bir de gugılla mı uğraşacaz?" yok yok hiç gerek yok ayrıntılı bilgi için bu bağlantıyı kullanabilirsiniz. Haydi kolay gelsin, belinize mukayyet olun.

Dikiş Tutmaz Serdar TURGUT

0 yorum
Tv kanalları arasında gezerken Haberturk Tv'ye denk geldiğimde Serdar Turgut'u hep birileriyle program yaparken görüyorum ama ne komiktir ki (bana komik geliyor) her seferinde farklı kişilerle program yapıyor ve hiçbirinde de sebat ettiğine rastlamadım. Haberturk Tv de Serdar TURGUT'u kimlerle gördüm:
-Sevim GÖZAY
-Pelin ÇİFT
-Nihal Bengisu KARACA
-Esin ÖVET

Kimiyle ilişkiler, kimiyle gündem, kimiyle siyaset kimiyle bilinmezler en son da zannerdersem magazin yorumculuğu gibi bir şey yapıyor.
Artık kanal zaplarken Haberturk'e gelmeden önce; "Haydi ya kısmet,  Serdar Turgut şimdi şununla program yapıyordur" diyerek kanal değiştirme tuşuna basıyor, toto oynuyorum. Pek tutturduğum söylenemez.

Kendisine Haberturk'te gösterilen tolerans gözlerimi yaşartıyor. Yine zannedersem kanalın demirbaşına kaydettiler Turgut'u, o nedenle tutturamazsa da ekranda göstermeye çalışıyorlar artık birilerine bir şekilde yaranmaya mı çalışıyorlar bilmiyorum.
Muhtemelen iyi para kazanıyordur ama ben ekranda her seferinde başka birileriyle gördükçe acıyorum kendisine. Dönüşen bir Türkiye'de yeni düzende tutunacak bir dal arayan naçar üitsizlğiyle bakıyor kameralara. Medyanın ilginç bir rengi, son zamanlardaki siyasi dönüşünün bu olanlarda ne tür etkisi vardır bilemiyorum şimdi, günahına girmeyeyim adamın.

21.08.2011

Terör Örgütü Neden Bağımsızlık Talebinden Vazgeçti?

0 yorum
Şu PKK denilen bölücü terör örgütünü az çok biliriz; bağımsız bir Kürdistan devleti  hayaliyle senelerdir bu milletin kanını, canını sömürdü, Türkiye karşıtı ve Türkiye'yi uzaktan kumanda ile idare etme heveslisi güçler tarafından ABD, AB zaman zaman Suriye, İran beslendi, desteklendi.

Biliyoruz ki bu terör örgütünün amacı ülkemizin doğu ve güneydoğusunu da içine alan bir bölgede bağımsız bir Kürdistan devleti kurmak-tı.

Son 2-3 yıldır acaba ne oldu da bağımsızlık taleplerinden vazgeçip Türkiye'nin bütünlüğü içerisinde özerklik talebine çark ettiler?


Tvlerde gazetelerde güya terör uzmanları, uluslararası ilişkiler uzmanı, analistler bu konudan hiç bahsetmiyorlar.

Bu konuda ben size hiç bir yerde rastlamayacağınız bir analizde bulunayım.

Terör örgütü neden bağımsızlık talebinden vazgeçip özerklik talebine asılmaya başladı?

  1. Öncelikle terör örgütüne, lojistik, siyasi ve askeri destek sağlayan güçlerin başında gelen, ABD, Fransa, Yunanistan gibi ülkeler artık büyük bir ekonomik krizle cebelleşmekteler. Yunanistan malûm; ekonomik olarak batık AB desteğiyle ayakta duruyor, AB ise neredeyse büyük bir varlığını Yunanistan'a yatırmış durumda. ABD  içinde bulunduğu cari açık temelli ekonomik kriz dolayısıyla sıkıntıda, harcamaları kısma noktasında vatandaşa yönelemiyor, vatandaşları da savunma harcamaları konusunda yönetime tepkili, Obama'nın koltuğu sallantıda. Sırf bu nedenlerle küresel operasyonlarında maliyeti açısından artık terör vb nedenlerle doğrudan müdahale yerine "halk isyanları" tertip edip operasyon yapacağı ülkenin muhaliflerini kullanma yönünde bir yöntem izliyor. Bakınız: Mısır, Libya, Suriye. Fransa desen Libya'da NATO'yu işin içine sokmasına rağmen işi eline yüzüne bulaştırmış durumda. İşte bu nedenlerledir ki bölücü terör örgütü (pkk, kadek, kongra-gel, kck artık neyse) bu kaynaklardan umudunu kesmek zorunda kalmaktadır. Bağımsızlık talebinin peşinde koşsa dahi Türkiye'ye karşı sırtını dayayabileceği destekçileri artık can çekişmektedir. Libya, Suriye gibi operasyonel işlerde ne kadar çaresiz kaldıkları Türkiye'yi diplomatik olarak kullanmaları nedeniyle gözler önünde. Artık kendi kamuoyu karşısında köşeye sıkıştıkları için giriştikleri operasyonları doğrudan sahiplenemiyor Orta Doğu'da Türkiye'yi taşeron olarak kullanmayı tercih ediyorlar.
  2. Terör örgütünün bağımsızlık talebinden vazgeçip (şimdilik) özerklik üzerinde yoğunlaşmasının bir başka nedeni 1. maddede saydığım destekleri kaybetmesiyle birlikte KCK denen örgütlenmesinin çoğunluğunun tutuklu olması ve yargılanmalarına devam edilmesi hasebiyle yeniden teşkilatlanmayı, bağımsızlığa gidilecek yoldaki  finansmanı Türkiye'ye yıkma çabalarıdır. 
  3. DTK denen ne olduğu belirsiz yapılanmanın güya özerklik talebini incelerseniz bunun ip uçlarını görebilirsiniz. Türkiye nezdinde bekledikleri vergilendirme konusunda pozitif ayrımcılık (sanki bölgeye daha ne kadar pozitif ayrımcılık uygulanacaksa) bunun en basit işaret fişeğidir.



  4. İran, Irak sınırlarında hüküm süren kaçak ekonomisi, sınır ötesinde terör örgütü tarafından kaçakçılara uygulanan gümrük haraçlarının aktığı kaynakların kuruması tehlikesi bağımsızlık taleplerinin ertelenmesine yol açmaktadır. Olası bir bağımsızlık,  şimdi dönen kaçak ekonomisi, halktan toplanan haraçlar yani kısacası bölgedeki yasa dışı, kayıt dışı ekonomik unsurlar belli bir zümre tarafından kullanılmak yerine halk ile paylaşılmak/ alınmasından vazgeçilmek durumunda kalacaktır. Bu durumda çeyrek asırdır çoluk, çocuk gençler dağlarda can verirken Avrupa'da, Suriye'de Irak'ta bu rantiyeden faydalanmakta olan terör örgütünün yönetici zümresinin işine gelmemektedir. 
  5. Şimdi planlanan özellikle anayasa çalışmalarına ikinci resmi dil, ana dili eğitimi gibi unsurları da sokabilmeyi, vergi gelirleri bakımından pozitif ayrımcılığın devam ettirilmesini sağlayacak olan federatif bir çatı altında, daha da ileride bağımsızlığı öngörülen sözde kürdistan için alt yapı ve örgütlenme maliyetlerini Türkiye üzerine yani Türk Milleti üzerine yıkmaktır. 
Özetle benim öngördüğüm; terör örgütünün ve ona eklemlenmiş siyasi yapılanmanın şimdilik bağımsızlık talebinden vazgeçmesi ve özerklik üzerine eylemlerine devam etmesinin temel nedenleri bunlardır.

14.08.2011

Bottan Muhabbetler - Okunmuş Su - 2

0 yorum
Bottan Muhabbetler - Okunmuş Su - 1
...
Çavuşların getirdiği bilgiler ışığında para çalınan koğuşun sakinleri, koğuş nöbetçisi, devriye çavuşu falan sırayla Niko'nun odaya alınıyor ve sorgulanıyor. Her çıkan kişinin ardından başka birileri getiriliyor ama yok, bir netice çıkmıyor ortaya.
Niko deliriyor, çay üstüne çay istiyor ve odasında sorguladıklarının yüzüne bölüğün gıyabında saydırıyor. Saat gece yarısına doğru koşturuyor. Dayanamıyor, dışarıda bekleyen bölüğün karşısına geçip azar üstüne azar basıyor, tehditler savuruyor: O şerefsiz bulunacak dedim, bulunacak, bulunmadan size yatak yüzü yok.

Ben sıcacık yazıhanede çayımı içiyor olayları takip ediyorum. O kadar insan dışarıda beklerken bu durumu kendime yediremiyorum, Niko' ya:
- Komutanım bir emriniz yoksa ben de dışarıda bölüğe katılıyorum, diyerek kabanımı alıp dışarıda bölüğe katılıyorum elbette ama keşke katılmaz olaydım diyorum soğuğu ve yağmuru hissedince.
Neyse gelmişken bir soruşturayım ne var ne yok diye düşünürken bizim imamlardan  birinin etrafında bir şeyler konuşulduğunu fark edince o yana yöneliyorum.
Birliğimizde o zaman iki tane imam var, imam dediysem imam hatip mezunu yani. Biri nizamiyede görevli aslen, diğeri de çay ocağında ek olarak imamlık kontenjanından kışla mescidinde görevliler, biri bir hafta bakıyor diğeri öteki hafta. Mescidin temizliğinden sorumlu, namaz vakitlerinde açıp namaz kıldırmakla görevliler.

Bunlardan üst devre olana; sen hocasındır, bilirsin vardır bu işlerin çözümü falan yolunda takılmayla başlayan hikaye ciddiye biniyor. Yahu saçmalamayın, bunun hocalığı ne ki okuduğu ne olacak, diyorum ama dinleyen yok ki herkes bir an evvel bu soğuk ve yağıştan kurtulmanın çaresini arıyor. Bir sürahi su ayarlıyorlar ve bu sürahiyle yalnız başına bir tarafa doğru ayrılıyor hoca. Bir zaman sonra karışıyor tekrar bölüğün içine ve sırayla herkes başlıyor okunmuş sudan içmeye. Çare yok ki bir umut işte. Soğukta sudan bir yudum içen başlıyor çişten dolayı kıvranmaya. Hah tam oldu şimdi bu sıkıyönetim altında, neyse sırayla gürültüsüz, patırtısız ağaçların, bahçe duvarının dibine ihtiyaç gideriyoruz.
Bizim hoca suya okumuş, bu işi yapan her kim ise sidiği bağlanacakmış. Duası okunmadan da açılmazmış, mesanesi patlarmış insanın.
İçilen suyun üzerinden epey bir zaman geçiyor, kimsede tık yok. Eeee hoca böyle  kırk altı olursa okuduğu su da bu kadar olur.
-Hoca soğuktan senin nefes kesilmiş, kimsede tık yok ne iş?
-Olum ne okudun lan buna, ilahi mi?
-Belliydi zaten suyun tadından, ne okumuşsa suyun tadını da kaçırmış.
- Yok la yok o suya yanlış okumuş. Görmediniz mi millet ne hale geldi.
Hoca zaten layına gidiyor bölükte bu olayla da tam şenlik oldu artık.
Bu şerefsiz kimse ortaya çıkacağı da yok. Aslında bölük olarak suçlunun kim olduğunu biliyoruz fakat bunu kanıtlayacak delil yok elimizde.
Niko soğukta, yağmurda kıyamıyor mehmetçik evlatlarına. Bölük çavuşunu çağırıp fikrini anlatıyor.
Sırayla herkes bir koğuşa girecek ve çıkacak o parayı alan da kimse aldığı parayı koğuşta dipteki yatakta bir yastığın altına koyacak. Sonra bölük çavuşu en son odaya girecek ve kontrol edecek.
Giden gelen, giden gelen...
Saat sabahın üçü gibi.
Soruyoruz var mıydı bir şey, yok. Ne yapacağız ne edeceğiz derken çavuşlarla aramızda para topluyoruz.
İçeri girme sırası gelenlerden biri içeri koysun diyoruz ama ondan sonra ya hırsız itoğlu it bizden sonra geliyorsa ve bu parayı da iç ederse diye düşünceler geliyor aklımıza.
Giden gelen, giden gelen...
Hala bir şey yok elbette.
Bölük çavuşunu çağırıyoruz. Parayı veriyoruz çavuşa ve en son baktığında paranın yerine konulduğunu Niko'ya söylemesini istiyoruz.
Herkes girdi çıktı yapıp da  mevcut tamamlanınca çavuş parayı götürüyor Niko'ya.
Niko geliyor bölüğün karşısına surat iki karış, mahkeme duvarı, dev gibi adam, iri kıyım. Uçan kuş yarasa denk gelse o bakışlara taş kesilir de yere çakılır âlimalah. Merdivenlerin başında bölüğe sesleniyor:
- Ulan bene bakın! Bu paranın nasıl ortaya çıktığını biliyorum, o şerefsiz ortaya çıkmadı. Ama bunu unuttum sanmasın ele ya da bele ben o şerefsizi yakalaram.Yatsın kalksın buradaki masumlara dua etsin, burada emanet olmasaydınız ben o şerefsizi ortaya çıkarmasını bilirdim de neyse...
Parasını çaldırdığını söyleyen askere dönüyor:
- Ulan şerefsiz cebinde iki kuruş paraya sahip çıkamıyorsun bir de burada vatan bekliyorum diye askerlik yapıyorsun. Hele bi daha bene bele bir şikayetle gel, önce senin ağzını burnunu dağıtırım. Çavuş! Bölük derhal yatağa, nöbetçi haricinde bir tene adam görim ortada hepinizi süründürürüm yağmur soğuk demeden.

Bölük koşar adım binaya girerken ben de Niko'nun yanına gidiyorum.
- Komutanım, var mı bir emriniz?
- Yok oğlum yok, çaycı bene bir çay versin siz de gidin yatın artık.
- Emredersiniz komutanım!

Yatmadan önce bölük gazinosunun avlusuna geçiyorum, bölük binasında çıt yok. Uyku sigaramı tüttürüp koğuşuma doğru giderken koridorda sarı gelin'i mırıldanıyorum,arkamdan bir ses:
- Yazıcııııı, bene bak!

30.07.2011

Sömürgecilik, Teamül ve Demokrasi

0 yorum
ABD'de borç tavanının yükseltilmesi ihtiyacından dolayı kongrede ortaya çıkan anlaşmazlık nedeniyle bir siyasi kriz yaşanıyor. Cumhuriyetçilerle demokratlar anlaşamıyorlar.

ABD tarihinde 74 kez borç tavanı yükseltilmiş.

ABD başkanının bu işlem için doğrudan yetkisi olmasına rağmen bu zamana kadar bu açmaz siyasi teamül gereği ABD kongresinde çözülmüş.  ABD ile birlikte dünya piyasalarını da etkileyecek böylesine bir krizde ABD başkanının yetkisini kullanmadan önce teamüller gereği  cumhuriyetçilerle müzakerenin sınırlarını zorlaması, asgari müşterek arayışları demokrasi konusunda gözleri yaşartacak bir durum.

ABD özelinde bu kadar hassas bir noktada siyasi müzakerenin gözetilmesi, yasal yetkiden önce teamüllerin göz ardı edilmemesi oluşturulmuş olan bir devlet geleneğinin ne kadar güçlü olduğunun kanıtı, şunun şurasında 200 yıllık bir geçmişi olmasına rağmen.
Yani demokrasi için, güçlü devlet için, seçilmişlerin elde ettiği güçten önce (belki son raddeye kadar) kongre içinde siyasi teamüllerin gözetilmesi her ne kadar sömürgeci kimliğinden dolayı nefret etsem de devlet duruşu, devlet geleneği açısından ABD nin en kuvvetli, en takdire değer yanı. Demek ki sadece kanunla, sandığın verdiği yetkiyle demokrasi yürütülmüyormuş.

Peki ya demokrasi, devlet teamülleri konusunda bizde durum nedir?

Gönül isterdi ki ABD içinde sahiplenilen ve yürütülen demokratik tavırlar, dünya genelinde de gözetilebilsin. oysa ABD'nin güya demokrasi getirdiği topraklar hepimizin malûmu. ABD özelinde takdir ettiğim demokratlık maalesef  küresel ölçekte kendine demokratlık olarak kalıyor. Ondan sonra ABD ultra milliyetçi devlettir diyince bazılarının aklı, izanı dumura uğruyor.

29.07.2011

KPSS Üzerine Girilen Bir İddia

0 yorum
İş yerinde 1 senelik mülkiye mezunu arkadaşımız gerek iş yerinde gerek dershanede KPSS ye hazırlanmasına rağmen bugün öğrenmiş olduğumuz üzere 74 küsur puan almış. O kadar çalışmasına çabasına rağmen ta sınav öncesinde 90 dan aşağı alırsa kuruma gelmemesini falan tembihledim. Sonra pazarlıkla tabanı 80 e çektik ve anlaştık fakat olmadı işte.
Dershanedekilerin çoğusu 70 bandında puanlar almışmış da bu sınav öyle kolay falan değilmiş de derken ben bu halimle bile en az 70 alırım gibisinden bir iddiada bulundum. Alırdın, alamazsın, zordu kolaydı derken kendimi KPSS den 70 puan alırım şeklinde iddiaya girmiş bulundum.

Neticede takım elbisesine bir iddiaya girmiş olduk. Genel yetenek işi olmasa iyiydi amma genel yetenek, işi zora koştu mecbur asılacağım alan derslerine. Ulan bu yaşta nereden de girdik bu iddiaya şimdi. Neyse artık seneye görüşürüz iddia konusunda.


24.07.2011

Hacılar Rahatsız

0 yorum
Görsel : turkiyevehayatadair.com
Adapazarı'nda  yaşıyor olmamdan dolayı kızlı erkekli ergenlerin, delikanlıların şehrin caddelerinde birbirlerine "Hağğğfız" diye hitabına alışkınım da (hatta bazen ben de kullanıyorum) 5-6 sındaki bebelerden, ergenlere, oradan da genç, orta yaşlılara kadar insanların birbirlerine "Hacı" diye hitapları biraz garibime gidiyor. Bir tv dizisinde de bu hitabın kullanılması halk içinde yaygınlaşmasına ön ayak oldu. "Burası İstanbul hacıııııı", öyle hacılık macılık sökmez yani, ortama uyacaksın! :)

Zannederim ki bu durumdan gerçek hacılar da rahatsız. Düşünsenize insanlar bir ibadet olarak gönüllerini vermişler, o sıcaklarda düşmüşler Mekke yollarına, binlerce öyyyrö harcamışlar ve halk içinde "hacı" olarak anılmanın gururunu ve seçkinliğini yaşarlarken şimdi elde ettikleri(?) bu unvan çoluk çocuğun ağzına sakız olmuş hem de sıfır maliyetle! Rahatsız olmaz mı, kızmaz mı insan?

23.07.2011

İş Hayatımın En Zor Anı

0 yorum
Şimdi sıçtım işte!!!
İş hayatım da dahil hayatımda ki en büyük azarı dün işittim üstüne üstlük bir de odadan kovuldum.
Suçum mu? Suç değildi elbette yaptığım; sadece, yapmakta olduğum mutemetlik, ödeme evraklarının hazırlanması ve takibi, bilgi işlem desteği, bilgisayar ve ağ sorunlarına müdahale etmek dışında sahipsiz bir çok işin yanında bir de hali hazırda bakanlık tarafından bir müdürün görevlendirildiği uzmanlık işinin - ki fiilen de zaten o işi ben yapmaktayım - resmen üzerime yıkılmasına karşı itiraz etmemdi.
Neden itiraz ettim? Çünkü benle aynı unvanda çalışan 20 kişi sadece kendi işlerini yapıyorlar ve verilen her işten, "bilmiyorum, yapamam" diyerek yırtabiliyorlar bu işi yapabilecek kapasitede ve yetenekte olmalarına rağmen. Bununla birlikte bir de bu işi yapacak kişinin sahip olması gereken sertifikaya sahip olmalarına rağmen sesi soluğu çıkmayanlar var.
Benim hatam, işe girdiğim esnada verilen işleri (resmen görevim olmamasına rağmen) itiraz etmeden yapmış olmamdan kaynaklanıyor. Genelde kamuda bu işler böyle oluyor; bir işe, "bilmiyorum, yapamam" diyemiyorsanız bu durumunuz ortaya çıkacak ek işlerde sizin bunu yapabilecek tek kişi olacağınız beklentisini yaratıyor.
Ama bu sefer böyle olmadı, doğrudan reddetmemiş olsam da yapmaya gönüllü olmadığımı imâ etmem bizim ihtiyarda (63 yaşındadır kendisi) öfkeye, sitem ve azarlar eşliğinde odadan kovulmama neden oldu. Bir yandan da iyi oldu. Neden? Çünkü; beni dinlemeden odasından kovan patron benden sonra müdürümden itirazımın gerekçelerini dinleyince diğer çalışanlara özellikle o görev için gerekli vasfı taşıyan çalışanlara yöneldi ve sanırsam bu işin başıma patlamasından kurtulmuş oldum.
Sonrasında beni çağırıp da bulamayınca (bulamaz tabi çünkü yine vazifem olmayan bir işi, bir donanım sorununu çözme işini görevim olmamasına rağmen yapmaya gitmiştim) müdürüme "kendisine küsmemem gerektiğini, öfke ile öyle davrandığını" bana söylemesini istemiş.

Günün sonunda karşılıklı gülümselemeler eşliğinde iyi akşamlar dileyerek mesaiyi sonlandırdık. İtirazım şiddetli bir tepki görmüştü ama görünen o ki amacına da ulaşmıştı. İşin vardığı nokta bir kaç saatlik moral çöküntüsünü telafi etti.

11.06.2011

Kamu Hizmetine Amâde Başka Bir Pazar

0 yorum
Birincisi geçen haftaydı iş yerinde ikincisi ise genel seçim sebebiyle bu pazar.
Şimdi sabahın altısında kalk kahvaltı yap, traş ol, giyin, taran git sandıkların konulacağı okula.
08:00'e kadar zarf, evrak say, yemin et, oy kabininin montajını yap sonrasında 17:00 ye kadar sandık başından ayrılma.
17:00 den sonra zarf say, pusula say, tutanak, döküm cetveli doldur.
Aslında böylesine önemli bir kamu hizmetinde bulunmak bile gurur verici. Allah'a şükür işten, çalışmaktan yana korkum yok.
Kamu adına yaptığımız her fazla çalışmanın karşılığını almasak da seçim için sandık kurulunda yevmiye alıyoruz.
Ek olarak okullar pazartesi tatil, görev alan öğretmenlere bir kıyak fakat bana yaramıyor işte öğretmen değilim ya. Gerçi pazartesi tatilin bahanesi öğretmenler değil okullar ama yine de öğretmen arkadaşların işine yarıyor, olsun be ya.

6.06.2011

Friendfeed Yedekleme

0 yorum
Friendfeed Backup Creator isimli program ile ücretsiz bir şekilde friendfeed hesabınızdaki feed akışını, yorum ve beğenileri, ana feed akışını, sadece yorum yapılmış "feed"leri şifre girmeden hatta şifre girişini de yaparsanız "direct message"ları bile yedekleyebiliyorsunuz. İstediğiniz sayıda "feed" in de yedeklemesini yapabiliyorsunuz.


Program yedekleme işlemini tamamladıktan sonra, "feeds", "comments", "likes", thumbnalis" sayılarını da veriyor. Belirttiğiniz bir dizine html dosyaları oluşturarak güzelcene arşivliyor ve html sayfalarında aynı friendfeed deki gibi eski ve yeni girdi akışını görebiliyorsunuz.





Benim işime yarayan bir program oldu, belki başka ihtiyaç duyanlar da olabilir.

4.06.2011

Yunanistan'daki Ekonomik Kriz ve Emperyalizm

1 yorum
Biliyoruz ki Yunanistan başta İngiltere olmak üzere emperyal güçler tarafından ta Osmanlı'dan beri korunup kollanmakta ve özellikle Türkiye'ye karşı bir maşa olarak kullanılmaktaydı.

Öyle ki bizim Türkiye olarak bir çok şartı yerine getirmemize rağmen senelerdir açılmayan AB kapısı Yunanistan'ın ekonomik döküntüsüne rağmen ta 1981 de  açılıvermişti. Kendisi AB'ye giren ilk fakir ülkedir AB tarafından bayındırlığı sağlanmıştır.

Şimdi Yunanistan'da baş gösteren ekonomik kriz nedeniyle AB ve küresel güçler zamanında Yunanistan'a verilen AB tavizinin, ekonomik desteklerin diyetini istiyorlar. Ekonomik krizin sebepleri falan nedir ayrıntılı bilmiyorum ama bildiğim bir tek şey var ki o da bu krizin Yunanistan için bir diyet olduğu.
Yunanistan'ın girdiği ekonomik bunalım nedeniyle IMF ile kucaklaşması sonucu ortaya çıkan kararlar şunlar:
- Yabancılara devlet arazilerinin satışına izin verilmesi.
- Hava alanları ve limanların özelleştirilmesi.
- KİT lerin özelleştirilmesi.

Bu maddeler umarım sizlere bir yerlerden tanıdık geliyordur. Yunan halkının bugün çekmiş olduğu çilenin, yaşadığı ekonomik krizin sebebi kendi devletlerinin küresel güçlerin oyuncağı olmayı kabul etmesinden kaynaklanmaktadır. Şimdi küresel güçler, duygusal nedenlerle uzun yıllar sırtlarında taşıdıkları Yunan halkından bunun diyetini istiyorlar. Ne diyeyim gözleri aydın! Hasılı Yunanistan bizden beter bir şekilde oturdu emperyalizmin kucağına.

3.05.2011

Web Sitesi Yapma Gerginliği

0 yorum
Çok zaman oldu web sitesi falan yapmayalı. Php ile programlama neyse de bu sağa sola uçarlı, kayarlı şeyler yapmak sıkıcı geliyor artık, fuzuli bir uğraşmış gibi sanki.

Osman Abi'ye selam verdikçe borçlu çıkıyoruz, alan adı internet alanı aldık ama yetmedi bir site de olması lazımmış.Neyse Basit masit ama işlevsel bir şey yapmaya çalışıyorum iki haftadır fakat nafile hiç bir şey yapmk gelmiyor içimden. Ama yine de çabalıyorum, en azından veri tabanını açtım. :)

Öncesinde yapmıştım ama kullanamadı doğal olarak. Lig tv için yer rezervasyonu, güzel bir uygulama. Yönetimden maç açıyorsun; istersen yönetimden yer rezervasyon yapıyorsun, istersen siteye üye olanlar kendileri yer rezervasyon ediyor. Ben yaptım ama kendisi kullanmadığı için yapamamış olduk. Neyse, kısmet.

13.04.2011

Çocuklar Duymasın

0 yorum
Yıl olmuş 2011 hala daha aynı hikaye.
Yayınlandığı ilk günden beri haluk ve meltem çiftinin yaşadığı evde çocukları okula giderken-dönerken kahvaltı yemek masalarının hazırlanması, yemek, bulaşık, çamaşır, temizlik,ütü gibi ev işlerini yardımcı emine'nin yapmasına rağmen bunun dırdırını ve feministliğini, haluk'un başına, saçımı süpürge ettim kabilinden edebiyat parçalanarak kakılmasını meltem denen karakterin yapması gibi bir akıl almaz mantık hatasını istisnasız her bölümde işleyen bir tv dizisi olarak varlığını sürdürmesi gerçekten takdire değer.

3.04.2011

Aile İmamlığı Konusunda Dolandırıcılığa Dikkat

0 yorum
Ülkemizde pilot olarak Tekirdağ ve Adana'da uygulanmaya başlayan aile imamlığı uygulaması dolandırcılar açısından kullanılmaya oldukça müsait.

Televizyon ve gazete haberlerinden aile hekimliği uygulamasının dolandırıclar tarafından nasıl kullanıldığını defalarca gördük. Sağlık ocaklarından neredeyse çıkmayan insanlarımız aile hekimlerini tanımazken cami ile irtibatı oldukça sınırlı olan ev kadınları açısından, başlatılan bu uygulama art niyetlere ve dolandırıcılığa aile hekimliğinden daha da açık olduğu göz önüne alınınca insanları bu tür dolandırcılıklardan korumak için uygulamanın yaygınlaştırılmasından önce bu konunun da yetkililer tarafından dikkate alınması ve halkın bilinçlendirilmesi gerekmektedir.

Halkımızın  büyük çoğunluğunun din adamlarına teveccühü oldukça yüksek olduğundan dolandırıclık açısından uygulamada çok çok dikkat edilmesi gerekmektedir.
Her ne kadar bu uygulamaya karşı olsam da aklımda yer eden bu endişeyi dile getirmeyi kendime vazife edindim. Aman dikkat!

25.03.2011

Sandık Kurulu Aday Adaylığım Onaylandı

0 yorum
Şaka yapıyorum ya yok öyle aday adaylığı falan. Sadece başvuru formu doldurup verdiğim işte.
Haziran 2011'de yapılacak genel seçimlerde sandık kurulu oluşturulması hususunda adaylık başvurusu yaptım. O kadar zaman es geçmiştim ama bu seçimlerde siftah yapayım diye düşündüm artık.
Bu sene sandık kurulu üyeliği için başvurdum bir dahaki seçimlerde de sandık kurulu başkanlığı için başvurmayı düşünüyorum.  Yavaş, yavaş.
Önce üyelik, sonra başkanlık. Öyle parası daha fazla olduğu için doğrudan başkanlığa başvurayım gibi düşünceler taşımam ben. Bende öyle tepeden inmecilik yok, haddimi bilirim. İdealist adamım ben.
Hem sonra başkanlık istiyorum diye başvurup da üyeliğe atanma durumu olursa en azından hüsran olmaz. Referandumda gördük hüsrana uğrayanları.

23.03.2011

Eyvah Seçim Var!

0 yorum
Yine bir seçim dönemi geliyor. Yani ne demektir?
Pislik ve kirlilik.
Bulunan her boş duvara yapıştırılan aday portreleri, parti afişleri. Yer yana asılmış parti amblemleri, flamalar vs vs. Televizyonlarda, radyolarda siyasetçiden geçilmiyor. Anket üzerine anketler yayınlanıyor...

Siyaset daha da katlanılmaz bir hal alıyor. Normal dönemlerde ağzını açamayan vatandaşlar seçim dönemlerinde bülbüle dönüyor. Hele ki şu demokrasiyi sadece sandığa gidip de kalan zamanlarda kös kös işine bakan adamlar iyice nefret ettiriyorlar siyasetten.

19.03.2011

Karakter

0 yorum
Karakter

Sayısız mektup yazdım
Destan gibi adrese
Lakin sahibinde
Bir harfin “karakteri” dahi yoktu

13.03.2011

Sosyal Devlet ve İş Gücü Arzı Çelişkisi

0 yorum
Sosyal devlet vasfının gereği gelir konusunda belli bir seviyenin altında bulunanlara devletimiz tarafından ayni veya nakti çeşitli yardımlar yapılıyor.

Son haftalarda haberlerden okuduğum kadarıyla bazı bölgelerde yeşilkart ve yardımlardan dolayı işçi sıkıntısı yaşandığı ve afrika'dan işçi getirtilebileceği konuşuluyor.

Devletin bu desteğini kaybetmemek adına yeşilkart sahipleri cuzi  miktarlara, sigortaları yapılmaması kaydıyla çalışmayı kabul ediyorlarmış.

Sosyal devlet vasfı zannımca biraz abartılıyor. İnsanlara yeşilkart vermek yerine bunların iş gücü olarak piyasaya kazandırılması hem devlet hem de vatandaş adına daha faydalı diye düşünüyorum. Gerçi azıcık aşım kaygısız başım diyen adamları da elbette zorla bir işte çalıştıramazsın ama en azından bunu yapmaması için önlemler alabilirsin.

Mesela yeşilkarta başvuran, çalışma kabiliyetini kaybetmemiş kişilere bu kartlar şartlı verilebilir. Kursa gönderilir, bir meslek sahibi veya bir iş sahibi yapılır ve mesela 3 ay gibi bir süre yaptığı işle beraber yeşilkart desteği sağlanır. Eğer geçerli bir sebep olmaksızın iş gücü kaybı olmayan kişinin isteyerek verilen, bulunan işten kaçınması durumunda işten ayrılırsa bu süreç kademeli olarak yardımın azaltılması suretiyle devam ettilir.

Yoksa öteki türlü iş gücü kaybına uğramamışların devlet yardımlarını gelir kapısı, geçim kaynağı yapmalarının önüne geçilmesi mümkün gözükmemektedir.

Diğer taraftan yüzbinlerce meslek okulu, akşam sanat okulu, çıraklık eğitim merkezi mezunu varken işkur tarafından bunlara yatırım yapılması yerine binlerce kişiye eğitimler verilerek bunlar içinde üç-beş kişinin faydalanacağı finans kaynakları yaratmak da devlet adına kaynak israfıdır. Öncelikli olan, eğitimli meslek sahiplerinin iş sahibi yapılmasıdır, bence.
Sosyal devlet yetime, dula, özürlüye v.b.lerine yardım yapmalı elbette ama diğerleri açısından:
Önemli olan sosyal devlet vasfının insanlar için bir gelir, geçim kapısı haline getirilmesi değil ülke sathında istihdamı arttıracak önlemlerle yoksulluğun önüne geçmektir.


Yoksa ne mevcut yeşil kart, ne MHP'nin hilal kartı ne de CHP'nin aile sigortası yoksulluğa çözüm olmaz.

6.03.2011

Vergi Dairesinin Halka Yeni Hizmeti : Medya Ödülleri

0 yorum
İstanbul Vergi Dairesi, yaklaşık 10 bin çalışanı tarafından yanıtlanan anketle Türkiye’de ekonomi, finans, iş ve medya dünyasının en başarılı isimlerini seçti. Alanında başarılı bulunanlara ödülleri, Haliç Kongre Merkezi’nde düzenlenen törenle verildi.*
 Vergi Dairesinin görevleri arasına, ne zamandan beri medyanın enleri ödüllerini vermek gibi bir misyon eklendi merak ediyorum.
Ödül törenine bir de Maliye Bakanı Mehmet ŞİMŞEK katılmış, konuşma yapmış.
...Vatandaşa hizmetin çok önemli olduğunu vurgulayan Şimşek, vergi dairesi çalışanlarına hitaben, ”Halka hizmet için buradayız. Halka hizmet hakka hizmettir. Sizin işiniz, kamu harcamalarının sağlıklı vergi gelirleriyle finansmanında bize yardımcı olmak. Aslolan mükellefin her zaman yanında olmak, yol göstermek, yardımcı olmak… Vergi güvenliği açısından da üzerimize düşen diğer görevleri de yapacağız” diye konuştu.
 Zannedersem bu ödül töreni ve açılış konuşmasından sonra memleketimizde vergi verenlerin oranı ve ödenen vergiler bir çığ gibi artacak. Bu nasıl saçma sapan bir mantıktır? Yoksa ben mi saçma sapan ve mantıksız düşünüyorum, bilemiyorum. Televizyonda seyrettiğim kadaraıyla ödül için çağrılan ünlüler bile ne için ödül verildiğinin şaşkınlığını yaşıyorlar ne de olmasa gazetelerin, çeşitli cemiyetlerin, üniversitelerin, STK ların ödüllerine alışıklar ama bu durum onlar için de sürpriz olmuş.
Benim merak ettiğim bu saçma sapan ve kurumun yaptığı kamu hizmetiyle hiç bir alakası olmayan törenin biz vatandaşlara kaça patladığıdır. E işin içinde Cem YILMAZ da olduğuna göre bu organizasyon pek ucuza patlamamıştır diye düşünüyorum. Zaten kongre merkezlerinin falan ücreti de az çok bilinir.
Acaba bunun hesabını soran birileri çıkar mı mecliste?

5.03.2011

En Entelektüel Terör Örgütü

0 yorum
Bildiğim kadarıyla mevcut terör örgütleri yönetici beyin takımının şekillendirdiği ideolojileri gerçekleştirmek için  ve eylemci olarak lümpen üyeler kullanıyor. Yani hemen hemen hiç bir terör örgütü sadece beyin takımından ibaret değil. Eylemcileri de terör örgütlerine üyeliklerini reddetmiyor bilakis bunu kabullenerek terör örgütünün amaçları ve hedefleri doğrultusunda eylemlerini gerçekleştirdiklerini itiraf ediyorlar. Zaten örgütün ideolojilerini meşrulaştırmak, örgütü kabul ettirmek için eylemler yapılıyor.

Artık 7 den 70 e herkesin malumu "ergenekon" soruşturmaları ve davalarında mahkumiyete hükmedilirse; zannedersem adının  "ergenekon" terörö örgütü olduğu iddia edilen terör örgütü dünyanın en entelektüel terör örgütü olacaktır. Çünkü üyelerini gazeteci (ulusal, yerel), yazar, araştırmacı gazeteci, subay-astsubay ve emeklileri, profesör, avukatlar oluşturuyor. Mamafih terör eylemlerini gerçekleştiren üç-beş kişinin ise terör örgütüne üye olmamakla beraber terör örgütü adına suç işlediği iddia ediliyor.
E böyle olunca da terör örgütü üyeliği ve yöneticiliği iddiaları saydığım bu entelektüel kişilere kalmış oluyor. Fakat hiç birinin de çıkıp örgütü ve ideolojisini kabul ettiğini duymadık bu zamana kadar. İşte örgütün, varlığı iddialarıyla çelişen asıl yanı da bu.

Yazıyı Dinle >

26.02.2011

Özelleştirilen Kuruluşlarda İstihdam Fazlası Vardı Aldatmacası

0 yorum
Çoğumuz biliyoruz ki özelleştirmelerin bir çoğu zarar ve kamuda iş gücü fazlası bahaneleriyle gerçekleştirildi.

Oysa ki; en basitinden telekom ve tekel ve şeker fabrikalarındaki istihdam fazlaları güya özelleştirmeyle kamu sırtından atılmış gözüküyor oysa gerçek hiç de öyle değil.

Telekom özelleştirmesi sonrası yaklaşık 13 bin, şeker fabrikaları ve tekel özelleştirmeleri sonrası ise 44 bin kişi toplamda 57 bin kişi kamu da istihdam edilmeye devam edilmiştir.

Tekel ve şeker özelleştirmelerinden işsiz kalanlar kamuda çeşitli bakanlıklarda 4/c (geçici personel) statüsünden istihdam edilmektedirler. İlköğretimden yüksek öğretime değişen şekilde 800-1000 TL arası aylıkla çalışmaktadırlar.

Telekom özelleştirmesinden kamuya geçenler ise telekomda aldıkları aylıkların beş yıl süreyle hak kaybına uğramayacak şekilde hesaplanmasıyla yuvarlama olarak bir bekçi 1600 TL (aile ve çocuk yardımı hariç) müdür düzeyinde bir çalışan ise 3500 TL (aile ve çocuk yardımı hariç) aylık almaktadırlar. Bunları örnek olarak veriyorum çünkü en net olarak ulaşılabilen veriler bunlar. Diğerleri için ise ayrıntılı bir araştırma yapmak gerekiyor.

Neticede istihdam fazlası vardı bahanesiyle yapılan özelleştirmelerin çoğu kamu sırtından istihdam fazlası yükü atmamış bilakis istihdam fazlası yük özelleştirilen kuruluşlardan alınarak kamu sırtına yüklenmiş ve satışlar o şekilde gerçekleştirilmiştir.


Yani kamuoyu, özelleştirilen kuruluşlar için zarar ediyordu, istihdam fazlası vardı şeklinde yönlendirilerek kâr eden, kar edebilecek kuruluşlar özellikle yabancı sermayeye teslim edilerek piyasaya açılmıştır. Ülkemizde bu şekilde yabancı sermayeye teslim edilen kuruluşlar avrupa ülkelerinde halka arz edilerek piyasaya açılıyor, vatandaşlara ve özellikle yerli sermayeye teslim edilmiştir.

25.02.2011

TRT Kürtçe ve Arapça Kanalları ile Seçim Propagandası

0 yorum
12 Haziran'da yapılması muhtemel genel seçim öncesi partilerin yapacağı seçim propagandası konuşmaları her zaman olduğu gibi TRT 1 den yayımlanacaktır.
Acaba bu seçimde TRT nin yeni açılan kanalları olan TRT 6 ve TRT Arapça partilerin propaganda konuşmalarını yayın yaptıkları dillerde yayımlayacaklar mı?

Bana sorarsanız yayımlamaları gerekli. Madem demokrasiyi ileri düzeye çıkarmak adına bu yayınlar yapılıyor o halde partilerin propaganda konşmalarının da bu kanalların yayın yaptığı dillere çevrilerek yayımlanması gerekiyor.
Güvenlik ve bazı  hassasiyetler nedeniyle her parti ülkenin her ilinde propaganda yapmıyor-yapamıyor. Devletin bu olanaklarının demokrasinin geliştirilmesi adına siyasi partilere kullandırılması gerektiği inancındayım ve bu konuda da gerekli düzenlemenin (zannedersem YSK sorumluluğunda) yapılması gerektiğini düşünüyorum.
Fakat burada Türkçe'den başka dillerde propaganda yapma yasağı handikap oluşturur mu onu da değerlendirmek gerekir. Şayet bu yasak engel olur ise onun da en azından devlet yayını çerçevesinde siyasi partilere verilen bir hak olarak gevşetilmesi gerekir

22.02.2011

İslam Sadece Kadınlara Mı Geldi?

0 yorum
Nedir bu müslüman kadınların islamcılardan çektiği arkadaş?

Kuran'da mümine iki yasak varsa onun misliyle yasak bu jakoben islamcılar tarafından kadınların üzerine konuyor.
Yok başını açma, gülme, konuşma, sağa bakma, sola bakma, erkeğin yanında yürüme, hayata karışma...
Ulen arkadaş yüce Allah bile bu kadar yasak koymamşıken siz, kim oluyorsunuz da insanların üzerine bu kadar yasak yağdırıyorsunuz?
Bu dini gönderen siz misiniz yoksa Allah mı?
Varsa yoksa kadınlara yasak, kadınlara tecrit. Ulan iki dakika delikanlı olun da itiraf edin avamından alimine; biz nefsimize gem vurmayı kendimize yediremiyoruz diye.

Kuran'daki Yusuf Suresini bilmez misiniz? Aleni olarak Kuran'da kadın değil de erkeğin kendi iffetini korumasını örnekleyerek emreder. (Neden acaba?) Kadın seni arzulasa da açılsa da saçılsa da sen arzularına esir olmayacaksın der. Hz Yusuf, arzularının esiri olmaktansa zindanı tercih eder.

Alooo, âlim kısmısı size sesleniyorum:

Bir müslümana yaratıcısı tarafından verilen aklını kullanma yükümlülüğünü tahakküm altına alarak, nasıl dua edeceği, ne kadar zekat, fitre, sadaka vereceği, nasıl selam vereceği vb kulluk sorumluluk ve görevleri yerine getirmeyle modern hayatın kendisine tanımış olduğu sosyal hak ve seçimlerin kullanma eğiliminde tercihlerini belirleme konusunda yol ve yordam göstermekten, aydınlatmaktan ziyade doğrudan onun yerine karar verme yetkisini kendinde gören ve müslüman bir insanı günah işleme, cehenneme gitme, dinden çıkma gibi endişelerinin karanlığında bırakıp korku, aldatma, kandırma usulleriyle muhakemesini engeleyip sadece uygulayıcı bir konuma indirgeyen jakoben islamcılıktan sıyrılın biraz, insafa gelin be.
Benden söylemesi; bu tanrıcılık oyununda çanak çömlek patlayınca fena sobeleneceksiniz haberiniz olsun. O tarafta yemezler bu oyunu...

21.02.2011

Aref'in Suçu ne?

0 yorum
İran'dan adam çalışmış çabalamış, bir şeyler öğrenmiş ve bir yetenek yarışmasına çıkmak için kalkmış gelmiş. Yaptığı gösterileri seyreden herkesin ağzı açık kalmış.
Ana! O da ne? Gösterisinin ardındaki teknik alt yapı deşifre edilmiş.
Ulan sanki adam tutmuş da sahtekarlık yapmış gibi bir yazılar, bir araştırmalar, bir yermeler.
Ulan ipneler başka şehirlerde başka adamlar bu işi yaparken ağzı açık ayran delisi gibi seyrediyordunuz, takdir ediyordunuz. Bu gösteriyi yapan adamları kanallarınıza, haberlerinize çıkarmak için, röportaj yapabilmek için bir .ötünüzü vermediğiniz kalmıştı. Copperfield denen herifin götünü yalayacaktınız bir zamanlar. Ne çabuk unuttunuz o günleri? O herifler sanki ermiş miydi de o gösterileri yapıyordu?
Şimdi, gencecik adam çıkmış, siz de çıkmışsınız karşısına, itin götüne sokup çıkarmak için elinizden geleni yapıyorsunuz. Sokayım sizin haberciliğinize... Parmağımı. Hata o çocukta ki gelmiş de Türkiye'de şansını denemiş. ABD, İngiltere veya Almanya'da olsaydı şimdi o çocuğu ekrana çıkarabilmek için kim bilir nelerinizi vermenin hesabını yapıyordunuz!
Ondan sonra bu memlekette niye böyle böyle şeyler olmuyor diye kendi kendinize pandik atıyorsunuz.
İranlı olması mı zorunuza gitti ipneler? De çektirin gidin hadi! Haberciliğine soktuklarım... Parmağımı.
Nasreddin Hoca misali; marifet kutudaysa, kutu da ortaya çıktı sizi görelim.

http://www.dipnot.tv/4594/Arefin-sirrini-acikliyoruz.aspx
http://www.dipnot.tv/4597/David-Copperfieldten-Arefin-gosterisinin-orjinalini-yayinliyoruz.aspx

http://www.birincikuvvet.com/Televizyon/396343-Aref_Yetenek_Sizsiniz_Turkiye_yarismasinda_herkesi_hayretler_icinde_birakti__.html

12.02.2011

Bottan Muhabbetler - Okunmuş Su - 1

0 yorum
Bottan muhabbetler serisinde bildik askerlik anılarından,palavradan, abartıdan çok kışlada yaşadığım, gördüğüm bazı ilginç olayları yazıya dökeceğim. Hatıra kalsın askerliğin kendi mantığı içerisinde. Kişi, isim ve kurumlar gerçek olabileceği gibi kurgu da olabilebilirler, hafıza-i beşer nisyan ile maluldür.
Gürültüsüz patırtısız geçen yağışlı ve soğuk bir sonbahar günün ardından bir şafak daha attırmanın sevincini yaşarken yazıhanemin karşısındaki bölük komutanı odasına giren çıkanların sıklaşmasıyla içimi kaplayan huzursuzluğun artışı başa baş gidiyordu. Bir zaman hiç önemsemedim ne oluyor ne bitiyor diye. Yazıhanemde oturmuşum, bilgisayar karşısında nöbet listesini düzenliyorum. Yat saati gelmek üzereyken koridorlarda olması gerekenin tam aksine bir gürültü, koşturmaca baş gösterdi. Başladığı gibi, hızla sona ermişti koşturmaca ve gürültü, bölük binasında çıt yoktu dışarı da ise sırayla isimler okunuyor içtima alınıyordu. Oysa yat içtiması çoktan alınmış, bölükte millet keyfine bakmaktaydı yat saatine kadar.
- Yazıcııııı!
- Emret komutanım!
- Bana şu bölük çavuşuyla çavuşları çağır!
- Emredersiniz komutanım!

Dışarıya, bölüğün önüne çıktığımda çiseleyerek yağmur yağıyordu ve bölük nizami bir şekilde sırada bekliyordu. sıkıysa beklemesinler, Niko nöbetçiydi o gün.

Garip gureba arkadaşlardan birinin parası çalınmış, o da bölük komutanına şikayete çıkmış. Eyvah ki eyvah! Sabaha kadar içtima.

Bölük komutanı çavuşlara bas bas bağırıyor:
- Ulan ne biçim adamlarsınız, bölükte para çalınıyor ve kimsenin ruhu duymuyor? Hep bereber bulacaksınız o hırsızı bana yoksa sabaha kadar size yatak yüzü yok. Size bir saat mühlet!
Hep bir ağızdan:
- Emredersiniz komutanım!
He ya emredersiniz de nereye emredersiniz, nah bulursunuz diyorum kapıdan çıktıklarında.
-Yiyorsa sen desene Niko'ya...
Aldıkları emirle gaza gelen çavuşlar koğuştakileri, koğuş nöbetçisini, nöbetçi çavuşu sorguluyorlar. Öğrendiklerini pata küte gelip Niko'ya aktarıyorlar. Sonuç? Hiç bir şey. O, onu demiş, bu buradaymış.
Nereden bulacaksın ki kardeşim; bölükte hırsızlıktan sabıkalı mı ararsın, insan kaçakçısı mı, tozcu mu, otçu mu, tecavüzcü mü... E bırakın o kadarını da bilelim.

arkası yarın, belki yarından da yakın.

29.01.2011

Erzurum Erzurum Olalı Böyle Açılış Görmedi

0 yorum
Universiad Winter 2011 Kış olimpiyatlarının Erzurum'da yapılacak olması nedeniyle olimpiyat oyunlarının açılış gecesi yapıldı ya, işte o gece şahaneydi. Kurgu, gösteri güzeldi fakat ayrıntılarda çok can sıkıcı durumlar vardır bana göre.

  1. Işık gösteri ile dansçı giysileri arasında bir  ahenk yoktu, ışıklar arasında dansçılar kaybolmuştu.
  2. Ciritçiler harcandı, memleketimin en gözde kültürel unsuru bu heybetli açılışta çok sönük kullanıldı. 
  3. Sazlı ve oyunlu kültürel unsurlarımızın başında gelen başbarın, modernleştirme adı altında içine sıçılmıştı.
Göze batan tatsızlıkların başında gelenler bunlar, şimdilik bunları geçip de işin özüne dönersek:
Yaklaşık 20 yıldır Erzurum'da kış olimpiyatlarına ev sahipliği yapmak gibi bir vizyon söz konusuydu fakat bu yıllar içinde bu vizyonu gerçekleştirmeyi kendisine görev addedecek kimseler çıkmadı. Yerel bir vizyon vardı ama bunu gerçekleştirmeyi göze alacak siyasi, bürokrat vs desteği olmamıştı. Ne hikmetse bu zaman denk geldi ve harika da oldu.
Universiad'ın tanıtım vs bir tarafa en büyük faydası kış sporları adına tesisleşme alt yapısını gerçekleştirmesi oldu.
Bu bir adım oldu ve bu sene sporcularımızın (bir iki dal hariç) acemiliklerini bu spordan hiç anlamayanlar dahi farketse de önümüzdeki yıllarda bir çok sporcu  ve bu spor dalları için bu tesisleşme bulunmaz bir fırsat oldu. Sırada kış olimpiyat oyunlarına ev sahipliği yapmak var, bakalım bu ne zamana kısmet olur.

Ayrıca iktidar ve Cumhurbaşkanı dışında diğer partilerin genel başkanlarını falan da görmek bu törende iyi olurdu ama araştırdığım kadarıyla tertip komitesi tarafından davet edilmemişler. Üzücü.

23.01.2011

Yetenek sizsiniz Türkiye

0 yorum
Yetenek sizsiniz Türkiye'yi seyrederken ekrana iki kızın çıktığını gördüm. Sesleri falan çok güzel, muhabbeti kaçırmışım, tam anlamadım Ukrayna'dan iki gurbetçi sanıyordum. Biri keman çalıyor ondan sonra ikisi beraber Türkçe şarkı söylüyorlardı. Kaş, göz olarak pek Türk'e benzetemedim, zaten değillermiş.

Şaşkınlığım da ondan sonra başladı. Bizim gurbetçiler Almanya'dan falan gelip ecnebi şarkılar söyleyerek, kırık dökük Türkçe ile Türkçe şarkı söylemeye çalışarak  yetenek sergilerlerken bu kızlardan besteci olanı Türkiye'de yaşadıkları için bestelerini Türkçe yapmaya karar vermiş ve yaptığı Türkçe şarkıyla bu yarışmaya gelmişler.
Bu durum karşısında gözlerim yaşarmadı dersem yalan olur. Sesleri güzel, şarkı güzel, hisler güzel. Tebriği hak ediyorlar. Kanla, kimlikle Türk olunmuyormuş işte.


hülya avşar rüşvet istedi
Yükleyen muratatkafa. - Filmler ve diziler Dailymotion'da