Kısa dalga yayın

29.12.2010

Bottan Muhabbetler - Kışlada Yılbaşı

0 yorum
Televizyondaki dizilerin yılbaşı kombinleri ve cıngıl belsi falan duyunca aklıma askerde geçirdiğim yılbaşı geliverdi birden.
31 aralık akşam yemeği karavanaları dağıtılırken yemekten sonra yılbaşı için ek olarak  da her asker başına çeşit çeşit meyve verilirdi. Sonra onlar gazinoda televizyon karşısında eğlence programları  eşliğinde bir güzel yenirdi. Yat saati uzatılır, gece yarısını bulurdu. Akşamdan hazırlanan ve mevcut oyun havalarından ve ecnebi şarkılardan seçmeler yapılır nöbetçi astsubay ve uzman eşliğinde şartlar elverdiği ölçüde oynanır eğlenilirdi. Misket mi ararsın, kolbastı mı, disko mu, "club" mı hepsi mevcuttu ya...
Vay bee!
Yılbaşı ağacı yoktu elbette ama Ülgen Atayı (Bknz. Eski Bir türk Geleneği: Çam Bayramı) yad etmiş olurduk böylece! :)

Harbiden Tiyatronun Keyfi Başkaymış

0 yorum
Dün akşam çocukluğumdan beri yapmadığım birşey yaptım, başlıktan da anlaşılıyordur heralde; tiyatroya gittim.
Televizyon dizilerinden hayranı olduğum Cengiz Küçükayvaz'ın bir tiyatrosu varmış, Sakarya'ya geleceklerini öğrendiğimde tereddütsüz bunu seyretmem lazım dediydim.

Oyun güldürü (komedi) türünde, bir İngiliz yazara aitmiş, Bu Para Başka Para.

Bu tiyatro dediğin sinema gibi değil ki ne yapayım, hadi gidelim dediğinde her zaman bir arkadaş bulamıyorsun en çok da o nedenle gitmiyordum, iyi oldu hatta fevkalade oldu.
Oyunun girişi hariç hemen hemen çatlayana kadar güldük, eğlendik. Cengiz Küçükayvaz bile oyunun sonunda " Ooo iyi eğlendiniz devam edelim mi?"  diye espiri yapıverdi, gece yarısı.
Bir de oyun yetişkin oyunuymuş, gay muhabbeti ve esprilere gelenlerin çoluk çocuğunun tepkileri de tam komediydi; yetişkinler olarak biz gülmekten kırılırken çocuklar "Bu ne be? Hiç komik değil ki" gibi serzenişlerde bulunuyorlardı ailelerine, sağda solda mırıldanıp duruyorlardı.

Ha  tabi salondaki eğitimli(!)-öğrenimli kırolara da değinmek lazım; habire ellerinde, kulaklarında telefonlarla sağdan soldan salona girip çıkanların terbiyesizliği ve görgüsüzlüğünü görünce ben utandım valla.Seyircinin ilgisini dağıtıyor ki kim bilir sahnedekiler nasıl kalaylıyorlardır bu kıroları ki haklılar da bence.
Ayıp ya, perdede sinema oynamıyor, insanlar emek veriyorlar canlı kanlı, valla biz babadan böyle görmedik, yadırgarım.
Güzel eğlenceli oyundu, ellerine dillerine sağlık.

23.12.2010

Mevcut Sistemde Zaten 2 Yerel Meclis Var

0 yorum
BDP li Selahattin DEMİRTAŞ ve bir şekilde bir yerlerde toplanan Kürtçü tayfa tutturmuşlar da ikinci meclis, ikinci bayrak diye. Yav arkadaş mevcut sistemde zaten yerel yönetimler açısından iki tane meclis var:
İkinci bayrak ya da sembol olayına gelince beldeden tutun da büyükşehirlere kadar binalarında Türk bayrağı yanında yerel sembollerin yer aldığı bayraklar dalgalanıyor. Bunu kendileri de biliyor ve hatta dile getiriyorlar fakat kimse de demiyor kardeşim e daha derdiniz ne diye.

Neymiş özerklik istiyorlarmış; bölgenin kendi kaynakları ve vergilendirmesi ile kalkındırılabileceğini öne sürüyorlarmış.

Merkezi yönetim elindeki her türlü kudrete rağmen senin o söz ettiğin bölgeden adam gibi vergi toplayamıyor bırak vergiyi verdiği hizmetlerin karşılığını bile alamıyor. Kaçakçılık bölge halkının asıl gelir kaynağı olmuş. Marmara bölgesi ve biraz da ege bölgesi ülke ekonomisini ayakta tutuyor sen kalkmışsın bölge kaynaklarıyla bölgenin kalkınmasından bahsediyorsun.
İkinci, meclis, bayrak senin derdin değil de asıl sorunun kalkınma ise elindeki nüfuzu kullan da devletle el ele verip bölgeyi kalkındırmaya çalış, olmaz mı? Niye durduk yere cahil cühela aydınlarla dolu ülkemde ortalığı birbirine katıyorsun?
Çoğunlukla terör örgütüne çalışan kaçak ekonomisini engelleyip, ticareti, işvereni kayıt dışılıktan kurtarıp kalkınma peşinde koşacağına düşmüşsün meclis, flama peşine. Kendin de söylüyorsun; bunlar var işte! Bölge insanı kaçaktan cukkayı tutup batıya göçüp yatırım yapıyor, bunları bile bölgende tutup da yatırım olanağı sağlayamıyorsun kalkmışsın özerklikten kalkınma hikayesi okuyorsun. Senelerdir bizler mesele etnik değil, ekonomik diyince siz ve şürekanız aydın takımı; yok bir etnik kimliği görmezden geliyorsunuz diye sızlanıyor bu dem ortaya çıkıp özerklik taleplerine kalkınmayayı bahane ediyorsunuz.

Derdin kalkınma ise elini taşın altına sok da kaçakla mücadelede devlete destek ver, bölge halkının kalkınmasına ön ayak ol, görelim.

17.12.2010

İki Dilli Hayat Sevdası(!)

0 yorum
(BDP) Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, "Kürtlerin yaşadığı tüm bölgelerde ve yaşamın tüm alanlarında iki dilli hayat olacaktır" dedi
İKİ DİLLİ HAYAT...
Demirtaş, esnafın alışveriş dili olarak anadili kullanması, ticarethane isimlerini anadillerinde koymaları, ticari markaların anadilde olması, menü ve tabelaların iki dilli olması gerektiğini savunarak, bunun önünde hiçbir yasal engelin bulunmadığını, bunun için artık devletin yasal ve anayasal düzenleme yapmasını beklemeyeceklerini belirtti. bağlantı
 Tv ve gazete haberlerinde de gördük; Kürtlerin ağırlıklı yaşadığı bölgelerde yukarıda bahsedildiği gibi iki dilli hayata geçilmiş...miş...

Pratikte zaten devletle, doğal olarak da eğitim-öğretim ve Türkçe ile arası pek iyi olmayan bölge şimdi iki dilli hayat safsatasıyla iyice içine kapanmaya zorlanıyor. Neymiş pazarda kabak üzerindeki fiyat etiketine kabağın Kürtçe adı, çöp tenekelerinin üzerinde Türkçe'nin yanında Kürtçe yazılmış, belediye binalarında isimlikler ve yönlendirme tabelalarına Türkçe, Kürtçe bir de okuyanın zoruna gitmesin diye İngilizce yazılmış. Oldu olacak yollardaki sağa dönüş, sola dönüş tabelalarının üzerilerine bir de Kürtçe ne anlama geldiğini yazsınlar, belki faydası olur işareti görmeyenlerin Kürtçe ne yazıyor diye ilgisini çekebilir.

En çok da buna güldüm: hizmet binalarında Kürtçe isimlik ve yönlendirme tabelalarına. Ulan bırak resmi kurumda İngilizceyi, Kürtçeyi, Türkçe'yi bilen adamlar bile en cahilinden en okumuşuna gözlerinin önündeki tabelayı okumazlar da birini bulsak da ne nerede diye sorsak diye oda oda dolaşıp şu nerede bu nerede diye sorarlar, her gün yaşıyoruz bunu. Yani pratikte faydası hemen hemen hiç düzeyinde iki dilli hayat eyleminin apaçık başka amaçlar içerdiğini gözler önüne serer bu durum.

Bu tür isim, yön, yol levhası  vb şeylerin özellikle resmi kurumlarda yer alması semboliktir. Devletin resmi diline  atıf yapar. Yoksa millet çarşıda, pazarda, sokakta, ticaret hanesinde Kürtçe konuşur kime ne, bu konuda haklılar ki hemen hemen 2001 den beri bunların resmi engelleri kaldırılmıştır.
Ama bu iki dilli hayat söylem safsatası ve uygulaması provakatif, devletin anayasal düzenine başkaldırı, meydan okumadır.
Yav çıkıp deseler ki; ana(anne) dilinin Türkçe'den başka bir dil olduğunu beyan edenlerin gideceği kurs ücretinin şu kadarlık kısmını devlet karşılasın, bu konuda bir düzenleme yapsın. Eyvallah derim karşı çıkanlara ben karşı çıkarım.
Fakat maksat başka, üniter devletin bölgedeki ne kadar resmi temsili, sembolü varsa karşı çık, karşısına ana dilini çıkar, ana(anne) dilinde eğitim talebinde bulun, ikinci resmi dilden bahset ondan sonra biz üniter yapıdan yanayız diye laf salatası yap.
Hadi canım yemezler. 

Resmi dilin karşısına, hele de güneydoğu ve doğu anadolunun bir kısmı gibi senelerdir üniter devlet yapılanmasından soyutlanılmasına çalışılmış bu bölgelerde ikinci resmi dil talebiyle çıkmak resmen bölücülüktür, üniter devletin temeline dinamit koymak, mayın patlatmaktır.


Türkiye Cumhuriyeti kaynaklarını, birikimini, vergi gelirlerini ayrılıkçı düşüncelere kaynak olarak kullanma girişimidir. 'Kuzey Kürdistanın' inşası için bölge insanını üniter devlete, Türk  Milletine karşı izole etmek, ayrıştırma girişimidir. 

10.12.2010

TRT'den Çocuklara İyi Kâbuslar

2 yorum
TRT başlattığı uygulamayla "Adile Naşit’ten Masallar Dinleyerek Yetişen Neslin Anısına" Tele adı verilen  bu ucube simge televizyon ekranında göründüğünde ekran başındaki çocuklara artık uyumalarını gerektiğini hatırlatıyormuş.
Ekranda İyi Uykular Çocuklar yazısıyla bu ucubeyi gördüğümde ne olduğunu çözmek için epey uğraşmıştım.

Çocuklara yönelik bir uygulamada böylesi ucube görünümlü bir simge seçmek de ancak bugünkü TRT'ye yakışır diye düşünüyorum. Ekrana yansıdığı fon ile ne olduğu anlaşılmayan tek gözlü bir ucube. İnsan en azından şunu iki gözlü falan yapar. Hareketli göz(!) kırpar haliyle çocuklara iyi uykular yerine bence iyi kâbuslar diyen bir simge.



 En basitinden çalakalem haliyle şu bile daha sevimli değil mi ?

7.12.2010

Memur Değil Misiniz...

0 yorum
- Memur değil misiniz, hepiniz aynısınız işte; bugün git yarın gel! Nedir bu vatandaşın çektiği sizden?

Kendim de memur olmama rağmen bu sözleri memur arkadaşlara kullanmayı seviyorum. Vatandaşın benimle işi olmuyor, genelde bizimkilerle muhatabım da o sebeple başka bir kurumda veya bizim arkadaşlarla işim olduğu zaman, beklemem gerektiğinde bağıra çağıra kullanıyorum. Üstüne de okkalı bir kahkaha çok süper oluyor. E tabi arada muhabbet var, samimiyet var yoksa öyle her yerde anlayışla karşılamıyorlar bu şakayı.

Depoya, teknik işlere vs baktığım için sık sık arkadaşların işi düşüyor bana. İşte bu zamanlarda  "Herşeyi devletten beklemeyin canım!" serzenişi var ki bu daha süper oluyor.  Huyum kurusun, söylenmeden bir iş yapmak da zevk vermiyor işte. Benden bir şey isteyen; ben sorunu giderene veya malzemeyi verene kadar istediğine pişman oluyor ama eli mahkum. Rutin ama seviyorum bu sinir işi. Katlanacaklar artık, ne yapayım. Yoksa 60 yaşına kadar nasıl çekilir bu iş?

Arada derede Hanım'a da şikayet ediyorlar üçkağıtçılar, elbette acısını çıkarıyorum onlardan.

4.12.2010

İnsanın Kendi Modası

0 yorum
Bu moda ne garip bir şey.
Ortaokul sonu ve lise çağlarımı; mecburiyetten babamın ve amcalarımın gençlik dönemlerinden kalma eski giysilerini giyerek geçirdim. Benim bunları giymem maalesef ki yokluktandı. Eskileri giymenin hafiften burukluğu olsa da giydiklerimin yakıştığı düşüncesi daha ağır basardı ki gerçekten de yakışırlardı. Babamın ve amcalarımın bana kalan küçülmüş eskileri oldukça janti ve yeni dururlardı, çünkü sağ olsunlar, hem işlerinden dolayı hem de titizliklerinden dolayı giyimlerine hep itina göstermişlerdir. Babam, evlilik nedeniyle ağabey baskısından foto muhabirlikten memurluğa geçmiş, amcam da memurluk yapmasına rağmen ressamlığını devam ettirmiş sonrasında  güzel sanatlara uzman olarak geçmiş ve vefat edene kadar bu görevi yapmıştı.

Neyse...
İşte o zamanlarda giydiğim dar kalıp, yakaları düğmeli veya iğneli gömlekler (klasik okul renklerinde yani toz mavi veya beyaz olmasa da), italyan kesim çift düğmeli ceketler ama özellikle dar kravatlar,  hep arkadaşlarım arasında dalga dubara konusu olmuştur. Giydiklerimin hissettirdiği  farklılık ve şıklık bu gırgır dalgasını başımdan savmamda hep yardımcı olmuştur.
O kadar zaman normal kravatları taktıktan sonra son senelerde dar kravatları takmaya başlayalı beri normal kravatları taktığımda sanki boynumda bir tabela asılıymış gibi hissediyorum. Ne yapayım şimdi, bir dünya kravatı ne edeyim? Atsan atılmaz, satsan satılmaz, kıyamam da şimdi, ta üniversite yıllarımdan beri bir dünya para verdim de yaptım onlarca kravatlık koleksiyonu.
Aman neyse, biraz genişleyip göbek yapınca onlar da şimdiki gibi hissettirmezler herhalde.
- Hanıııım dokunma şimdilik kravatlarıma....

2.12.2010

Evliliğin Hayata Yansıması

0 yorum
Evliliğin insanın hayatına etkilerini sayısız olarak nitelendirebilirim ama tabi ki bu tespit, kişinin hayata ve evliliğe bakışıyla ilgili olması nedeniyle kendi evliliğime ilişkin.

İnsanı biraz olsun yoran tarafı, cemiyete katılma zorunluluğu hissettirmesi. Bekârken bir olay görmezden gelinip geçiştirilip, katılmaktan kaçınılabiliyorken evlilikte bu durum böyle olmuyor. Evlilik, ister istemez sosyal hayatın (buralardaki tabiriyle cemiyetin) daha da göze batan, aranan bir unsuru haline getiriyor insanı. Kişinin hayata bakışıyla ilgili.Benim açımdan akraba ve hısım bağları değerli olduğundan kaçınılamayacak kadar önemli bir durum.
İnsan yalnızken cemiyette pek o kadar yokluğu kendini hissettirmese de evlenip bir aile olduktan sonra o aile akraba, hısım ve iş çevresindeki cemiyetlerde, aranır bir hale geliyor. Bu durum doğal olarak ferdi, aile hayatını kısıtlayıp cemiyete vakit ayırmaya zorluyor insanı.


Ne şekilde olursa olsun, evlilik güzel şey!

14.11.2010

Muhafazakar Demokratlar

0 yorum
AKP nin muhafazakar demokratlık tanımında yer alan muhfazakarlığın hangi değerleri kapsadığını bir türlü çözemedim. Belki parti programlarında falan yer alıyordur ama eylem ve söylemlerinde neyin muhafakarlığını yaptıklarını anlamak imkansız gibi. Herhalde benim anlama kıtlığımdan kaynaklanıyor olsa gerek.
Hele bir de aşağıdaki habere nakınca; bir ibadeti yerine getirmek için Hacca giden vekillerin ardından yapılan eylemi ne ile bağdaştıracağımı çözemedim.
... Ancak Genel Kurul’da AK Partili vekillerin sayısı az olunca İçtüzük gereği en az 184 oyla kabul edilmesi gereken sözleşmelerin yasalaşması tehlikeye girdi. Bunun üzerine Ak Parti Grup başkanvekillerinin hemen arkasında oturan Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak, zarf içinde getirilen oy pusulalarını desteleyerek siyah çantasının altına sakladı.

Kaynak, her oylama sırasında kendisi parmak iziyle oy kullanırken, başka milletvekillerinin imzalarının bulunduğu oy pusulalarını kavas aracılığıyla Başkanlık Divanı’na gönderdi. Görüşmelerin sonlarına doğru Kaynak bu görevini ve yerini, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’a bıraktı.

Aydın da kendisine kalan pusulaları dosyanın altında saklayarak aynı yöntemle kavasa verdi. Ancak, Aydın’ın pusulalarını, el altından vermesi objektiflere yakalandı. Oturumu yöneten AK Partili Başkanvekili Nevzat Pakdil, kendisine gönderilen pusulalardaki isimlerin salonda olup olmadığını kontrol etmeden oyları geçerli kabul etti. Ak Parti Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş, “Öyle şey olur mu? Yok öyle bir şey. İçerde 190-195 arkadaş vardı. Muhalefet de destek verdi. Böyle bir şey olmaz. Elektronik oylamaya giremeyen arkadaşlarımızın pusulalarıydı. Zaman kazanmak için böyle yaptık” dedi. Milletvekilleri oy pusulalarının verilirken görüntülendiklerinin farkına varınca, dünkü oylamada toplu pusulalarını divana gönderemediler. Oylar 165’te kalınca Meclis Başkanvekili Nevzat Pakdil, oturuma ara vermek zorunda kaldı.

Kaynak : http://www.internethaber.com/milletvekili-hacda-ama-oyu-mecliste-309062h.htm#ixzz15G7GlpoJ

18.10.2010

HSYK seçimleri ve Adalet Bakanlığı

0 yorum
HSYK seçimleriyle birlikte hakimler üzerindeki Bakanlık ya da daha doğrusu iktidar baskısı aleni olarak ortaya çıkmıştır.

Yeni HSYK nın mevcut yapısından sadece iktidar yandaşlarının memnun olduğunu bizzat gözlemlemiş bulunmaktayım ki iflah olmaz hınç duygusunun kelimelere ve söylemlere yansıması mide bulandırıcı bir hal almış bulunmakta. Yani maksat demokrasinin tabana yayılması vs değil bizatihi öç almak,  muzafferlik temelli kendini tatmin duygusu. Bu duygu da bu kadar zaman içinde filizlenip kök salmaya başlayan bir aşağılık kompleksinin yansımasından başka bir şey olmasa gerek.

HSYK nin yeni oluşum süreciyle birlikte ilk olarak yapılması gereken Adalet Bakanlığı bürokrasisine hakimlerin yerine profesyonellerin getirilmesidir.
Daire başkanlıkları, genel müdürlükler ve tetkik hakimliği gibi görevlerde hakim unvanıyla hizmet veren onlarca hakimin asıl görevleri olan, vicdani kanaatlerinin aynası mahkeme kürsülerine dönmeleri gerekmekte ve idari kadronun profesyonel unvanlı görevlilere verilmesi gerekmektedir. Bu haliyle devam edecek bir HSYK yapılanması tam anlamıyla bölünmüş olan yargı camiasını daha da toparlanamaz bir hale getirecektir.

11.10.2010

Referandumun kebapçılara etkileri

0 yorum
Referandum yapılalı neredeyse bir ay olmuş ama sonuçları yavaş yavaş baş gösteriyor. Tanık olduğum sonuçlardan sonuncusu; referandumun kebapçılara yaramış olduğudur. Yok yok bu sonuçların "Evet" veya "Hayır" denmesiyle ilgisi yok.
Nasıl, ne alaka derseniz şöyle ki:
Bu hafta, seçim kurulları tarafından referandum sandıklarında görev alanlara çekleri verilmeye başlanmış. Bu çekleri tahsil eden arkadaşlar da kurumun yakınında yer alan kebapçılara çıkarma yaparak sandık paralarının bir kısmını kutlamaya ayırmışlar. Ne diyeyim afiyet bal şeker olsun., yarasın.

9.10.2010

Gel, gündüzle gece olalım

0 yorum
Bilgisayar karşısında mırıldanırken (nerden dilime dolandı bilmem!) Tarkan'ın söylediği Gül Döktüm Yollarına adlı şarkının bu cümlesi aklıma takıldı:
Gel, gündüzle gece olalım.
E yani?
Birbirimizi kovalayıp duralım, birbirimize dokunup kaçalım ama kavuşmayalım mı yani? Tamam uyaklı muyaklı ama ııı ıhhh çelişiyor şarkı sözleriyle.

8.10.2010

Anayasa değişikliği sonuçlarının sendikal yansıması

0 yorum
İşyerimizde muhalif sendikalardan Türk kamu sen üyeleri iyice azalmaya başladı, artış elbette ki yandaş memur-sen yönünde.
Memur-sen'e katılanların profilleri çok ilginç geldi bana, paylaşayım istedim.

Kimisi kamu-sen'in siyaset yaptığını ve sendikanın siyaset yapmaması gerektiğini, eleştirisi bu yönde olduğu için memur-sen'e geçtiğini söylüyor kimi de referandum sürecinde kamu-sen'in siyasi kararını kendi siyasi kararına ters bulduğu (yani kendisi evet, sendika hayır dediği) için istifa edip memur-sene geçtiğini söylüyor.

Yani referandumda Hükümet tarafında görüş beyan eden, yasadışı şekilde ilan panolarına propaganda reklamı veren sendikaların yaptığı siyaset değil, referanduma hayır diyen sendikanın yaptığı ise siyaset olarak görülüyor.

İki tarafa da bu durumu soruyorum; ve evet kem küm cevap alıyorum.

Şu bir gerçektir ki herhangi bir sendikanın siyasetin içinde bulunması ve siyasi bir tavır alması demokrasinin doğası gereğidir.
Hakimleri Adalet Bakanının memuru olarak gören zihniyetle tartışılmaz bu konu. Neyse insanoğlu, garip işte...
Ben mi? Sendikalı değilim, henüz!

26.09.2010

Yol levhalarının Kürtçe olması çözüm değil

0 yorum
Türkiye Cumhuriyetinin anadili Türkçedir. Diğer dil ve lehçeler konusunda 19-20 küsür senedir süre gelen değişikliklerle diğer dil ve lehçeler için basın-yayın yasağının kalkması, öğretilmesi için kursların açılması vb uygulamalar bir çok sorunu ortadan kaldırmıştır.

Diyarbakır'daki gibi yol tabelaların da Kürtçe isimlerin yazması, belediyeler tarafından Kürtçe hizmet sunulması ve basın-yayım işlemlerinin yapılması ülkenin kalkınması ve gelişmesi (bölünmesi demiyorum çünkü bu zamana kadar ayrılıkçı talepler altında yatan ve bunlara vesile kılınan asıl neden budur) göz önüne alındığında bölgeyi daha da batağa sürükleyecek uygulamalardır.

Neredeyse 70 senedir bu ülke, vatandaşlarına latin harfleriyle Türkçe öğretmeye çalışıyor. Ülke genelinde okul çağı da dahil okuma yazma bilmeyenlerin oranı %10 civarı.  Kürtlerin ağırlıklı yaşadıkları bölgede dil, kültür ve ekonomik kalkınma bağlamında bu kadar seneye rağmen bir birlik sağlanamaması bunun en büyük örneğidir. Bir çok büyük kentte 50 yaş üstüne bile Türkçe öğretimi başarılı olurken söz konusu bölgede okul çağını bırakın askerlik çağında ve hatta daha da ilerisinde Türkçe okuyup yazamayan insanların varlığı söz konusuyken belirttiğim uygulamalar vatandaşları devletten ve bu ülkeden daha da koparacaktır.
Vatandaşın devletin anadiline ihtiyacı ne kadar azalırsa devlete ve milletin büyük çoğunluğuna o kadar uzaklaşır. İş olanaklarından, sosyal etkileşimden, eğitimden, öğretimden.
Bölgenin ülkeye açılması gerekirken hükümet bu tür uygulamalarla bölgeyi daha da çok kendi içine kapatıyor ve milletten ayırarak bir komun haline getiriyor.

18.09.2010

Hakimler resmen bölünüyor

0 yorum
Referandum sonucunun evet çıkmasının ardından (ve hatta daha öncesinde başlayan) HSYK ya hakimlerin kendi aralarından üye seçimi çalışmaları hakimlerin resmen bölünmesine yol açıyor.

Bir yandan Bakanlık kendi bünyesinde kendine yakın gördüğü isimlerden HSYK üyeliği için bir liste hazırlayıp duyurmaya başlıyor bir diğer yandan da YARSAVcılar olarak tanımlanan "hükümete muhalif grup" hazırladığı bir listeyi meslek üyeleri arasında duyurmaya ve tanıtmaya çalışıyor. İki grubun listesindeki üyeler de merkez teşkilatı ağırlıklı olduğundan taşrada yer alan ve meslek grubunun ağırlıklı çoğunluğunu oluşturan hakimlerde de bu durum bir rahatsızlık yaratıyor.
Çünkü bu yapılan değişiklikle kurula üye seçiminin tabana yayılacağı ve daha demokratik bir yapı oluşturulacağı iddiası ortaya atılmıştı. Oysa ki şimdi, Bakanlık kendi hazırladığı listeyi duyurup tanıtmaya çalışırken taşradaki hakimlere bir nevi tehdit ve şantaj uyguluyor: Eğer bizim listeye oy vermezseniz kurulda yarsavcıların ağırlık kazanması sizler açısından sıkıntı olur.
Bu durumda olan iki arada bir derede kalan idealist hakimlere oluyor. Taşradan adaylık girişiminde bulunmaya yeltenenler anlaşıldığı kadarıyla gerek yarsavcılar gerekse bakanlık ekibi tarafından çeşitli tehditlere maruz kalıyorlar.
Taşradaki hakimler tarafından ağırlıkla eleştirilen bir başka konu ise; iki grubunun da listesinde yer alanların Bakanlığın merkez teşkilatında yer almaları dolayısıyla taşrada görev yapan hakimlerin sorunlarını (nakil, taşınma, eşdurumu, çocukların eğitim durumu vb) anlayacak kadar taşrada görev yapmamış olmaları durumu.
Velhasılı gördüğüm o ki HSYK gibi bir kurula üye seçiminin tabana yayılması durumu demokratikleşmenin ötesinde yargı teşkilatında bölünmenin ve safları ayıran çizgilerin kalınlaşmasına neden olacağı daha da doğrusu olduğudur.
Anlaşılan bu demokrasi bizim adaleti fena öptü...

15.09.2010

Seçmenlerin eğitim durumu

0 yorum
Gece gece ne yapayım derken, eğitim düzeyi düşük olanlar akpye oy veriyor deniyor ya, hele bir bakayım nüfusa bunların oranı nedir dedim.
 TÜİK verilerine okuma yazma bilmeyen seçmen sayılarında 27.05.2010 ADNKS Ulusal Eğitim İstatistikleri Veritabanı verilerine bakınca görünenler:

65.049.093 Toplam Nüfus, bu nüfus içerisinde okuma-yazma bilmeyen kişi sayısı: 4.672.257
Söz konusu tarih itibariyle veri tabanına göre seçmen sayısının 49.777.490 kişi olması gerekli
Seçme yaşının 18 olduğundan hareketle 18 yaş üstü nüfusta okuma yazma bilmeyen kişi sayısı 4.597.579
Bu verilere göre oy kullanabileceklerin yaklaşık %9.23 ü okuma yazma bilmiyor.

Bu konuda araştırma yaptıklarını medyadan öğrendiğim A&G Araştırma Şirketi’nin sahibi Adil Gür neler demiş seçmen araştırmaları konusunda, bakalım:
...
Bu referandumda daha muhafazakâr olan insanlar, fakirler, garibanlar ve düşük eğitimliler çok yüksek oranda “evet” diyecekler. Yüksek gelirliler, eğitimliler ise yüksek oranda “hayır” diyecek. Çünkü “evet” ve “hayır” oyları sosyoekonomik yapıyla yakından ilgili. Biz altı araştırmada da bunu gördük.
...
İlkokul ve daha alt eğitim grubunda olanların yüzde 60’a yakını referandumda “evet” diyecek. Üniversite mezunu olanların yüzde 65’inden fazlası da “hayır” diyecek. Hane halkı geliri bin liranın altında olanların yüzde 70-75’i “evet” diyecek. Hane halkı geliri beş bin liranın üzerinde olanların çok büyük bir kısmı da “hayır” diyecek. Çünkü zenginler ve eğitimliler AKP’den memnun değiller. Biz bu dönemde, domates ekimi yasaklansın mı, yasaklanmasın mı diye bir referandum yapsaydık, gene buna benzer bir sonuç çıkacaktı.
Düşünüyorum da; gerçekten bu zamana kadar iktidarlar hep milleti oyalamak için uğraşmışlar, maksat kalkınma, büyüme değil. Çünkü insanların sosyoekonomik ve eğitim durumları ne kadar yükselirse onları kandırma ( hadi hadi ikna etme diyeyim) imkanları da o kadar azalacak. Bu da doğal olarak iktidar rantından beslenen çevrelerin işine gelmeyecek, arkalarında duracakları iktidar namzeti veya güvenilir bir iktidarı kestirmekte zorlanacaklar. İktidar rantiyecilerinin siyasi olarak mevzi almaları güçleşecek, siyaseten girdikleri risk ve maliyet artacak.
Ama şu unutulmamalı ki kapitalist düzenin değişmemesi durumunda kalkınma ve refah başkalarının huzursuzluğuna ve refahına mal olacak. Bizim en büyük açmazımızın da burdan kaynaklandığını düşünüyorum; sömürgeci ve kapitalist bir zihniyete sahip olamamak. Bunu yapabilmek de elbette ki kapitalist dünyanın bir çevre ülkesi, açık pazarı olmaktan çok antikapitalist-adil bir düşünceyle iktisadi merkeze yerleşmekle gerçekleşecektir. Çünkü şu an dünya düzenini belirleyen merkez, kapitalist bir anlayışla hareket etmekte ve bu da doğal olarak gelişmemiş, azgelişmiş ülkelerin refahına mal olmaktadır, ne yazık ki!

29.08.2010

Kılıçdaroğlu'ndan teröre AKP taktiği

0 yorum
Kılıçdaroğlu baktı ki akp açılım maçılım dedikçe tabanından bir şey kaybetmiyor, Başbakanın vatandaşı ardından tam gaz koşuyor, zannederim bir de ben deneyeyim diye genel af söylemlerine girişti. Ta ben bu konuya değineyim derken odatv yazmış yazılacağı ama şunu belirteyim kanatimce chp yanlış sulara yelken açıyor, referandum ayağı kaş yapayım derken göz çıkartacak. odatv bağlantısı

Başbakan Erdoğan kızdı. Bakın birden kimleri hatırlayıp, neler söyledi:
“Bu şehitlerimizin anneleri, babaları, kardeşlerinin feryadını kulak ardı edebilir misin? Bir defa bu tür bir genel affa ilk defa ben karşı çıkarım. Böyle bir hakkı ben kendimde göremiyorum. Nasıl sen böyle bir şeyi söylersin, bu yetkiyi kim verdi?.. Düşünce, fikir suçu, bunu konuşmak başka, ama bunun içine katilleri, teröristleri paketlemeye kalkarsanız başka bir şey… Sayın Kılıçdaroğlu’nun bir huyu var. Doğuda başka batıda başka, Tunceli’de başka İstanbul’da başka konuşuyor. Bizim böyle bir tıynetimiz yok. Van’da neyse Ankara’'da da o…” 
Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin de dayanamadı, tartışmaya macun-tüp benzetmesiyle dahil olup, “İlgililer af sözcüğünü lütfen dokuz düşünüp, bir konuşsunlar” ricasında bulundu!..  Hükümet Sözcüsü Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, gündemlerinde af olmadığını açıkladı, Kılıçdaroğlu’nu gündemi saptırmakla suçladı… Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın tepkisi Erdoğan’ınki kadar sert oldu; “Ülkenin toprak yapısının parçalanmasıyla alakalı gayret gösterenlere, biz olduğumuz müddetçe böyle bir af çıkarılamaz. Böyle bir şeye biz hükümet olarak müsaade etmeyiz. Bizler terörün bitirilmesiyle alakalı her türlü gayreti göstereceğiz. Ama bununda fahiş noktalara gitmesine kesinlikle müsaade etmeyeceğiz” dedi.
...

Nerdeee?!.. “Kürt açılımı”nı törenle başlattığında, “gündemde af var mı?” sorusuna muhatap olan İçişleri Bakanı Beşir Atalay hiç kızmadığı gibi, şu cevabı verdi:
“Af olarak bir kavram ifade etmek istemiyoruz. İhtiyaç duydukça çözümle ilgili değişik adımlar atılacak…”  
Ya, Cumhurbaşkanı Gül’ün daha birkaç gün önce yaptığı açıklamalar;“Önemli olan terörü bitirmek, yeni şehitler vermemek” gibi bir çıta koyup, “bunun için her yol ve yöntemin deneneceğini” söylemedi mi? 
Merak edilen şu; Kılıçdaroğlu “genel af” değil de, “eve dönüş… topluma kazandırma” falan deseydi, acaba Erdoğan ve AKP’liler yine aynı tepkiyi gösterir miydi?!.. 

İktidarın referandumda terör rantı

0 yorum
Başbakan ve akp kurmayları son zamanlarda toplantılarda, meydanlarda birilerini terörün rantını yemekle suçluyor ve rantiyeden dolayı da bunların terörün bitirilmesine fırsat vermediklerini söylüyor.
En yakından iki örnekle terörden iktidar nasıl rant sağlıyor bir bakalım:
1- Tekel direnişi: Tekel işçileri 4/c ye geçmemek için Ankara ya dökülüyor ve bunun akabinde iktidar kurmayları bu direnişin işçi direnişi değil pkk tertibi olduğunu dile getiriyor. Kendi politikalarını kamuoyuna kabul ettirmek için terörden nemalanmaya çalışıyor.
Yazıcı, provokatörler ve PKK'nın araya fitne sokması ile TEKEL işçilerinin eyleme başladıklarını belirterek, "Eylemlere üzülüyoruz, eğer kötü bir şey olursa sorumlu sendika yöneticileri, onları provoke eden bazı siyasi aktörler ve bunu bir meta olarak görüp karıştıran muhalefettir" dedi.bağlantı Tabi kamuoyu yemeyince iki gün sonra Bakan Yazıcı kıvırıyor. bağlantı
2- Referandum : Referandumda Başbakan mhp tabanını kafalamayı aklına koyduğu için hayır cephesine saldırı için akp tayfası hayır cephesinin  başını pkk nın çektiği gibi bir kara propagandayı  dilinden düşürmüyor.
Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, "(Hayır) cevabı verenlere bir bakın, en güçlü 'hayır'cıların önünde önce PKK geliyor" dedi. bağlantı
İktidar yalakası memur-sen de akp nin izinden gidiyor, hayırcıların pkk ya çalıştığını söylüyor bağlantı

Başbakan, akp kurmayları, iktidar yalakası sendikacılar, gazeteciler her tarafta hayır cephesini "chp, mhp,bdp yani pkk" diye dillendirip milli hassasiyet duyanları hayırdan uzaklaştırmaya çalıştıkça bdp cephesi de poposunu yırtıyo hayır demeyeceğiz, pkk terör örgütü ise  kendi tvsinden haber ajansından referandumu boykot edeceğiz diye bağırıyor.
Şimdi bu durum göz önüne alınınca terörden nemalanmaya çalışan, rant elde etmeye çalışan kim oluyor acaba?

28.08.2010

Hanefi AVCI cemaatin "truva atı" mı?

0 yorum
Verdiği mülakatlarda oldukça samimi görünmesine rağmen bir türlü samimi bulamıyorum kendisini. Yazılı olanlar bir yana da dipnot.tv de konuşmasını seyrettikten sonra iyice şüphe duymaya başladım kendisinden.
Bana bir nevi truva atını çağrıştırdı.
Cemaat karşıtı, cemaatin gemi azıya aldığını belirten bir söylemle, cemaat karşıtı/ cumhuriyetçi, ulusalcı, milliyetçi dimağlara nüfuz edip akp demokratlığı çerçevesinde akp siyasetinin canhıraş bir şekilde peşinde koştuğu fikirlerin akıllara yer etmesi için çabalayan bir misyoner bürokrat portresi canlandı gözümde.
PKK, Anayasaya Jitem vb konulardaki görüşlerinin akp yalaması liboşlardan pek farkını göremedim.
Toplumda ilgi ve sempati oluşturan tek yanı cemaat içinde yer almış bir şahsiyet olarak bilinmesi sebebiyle cemaate ilişkin eleştirileri.
Gülen cemaati hakkında dile getirdiği bilinmeyen, ağzı açılmamış bir şeyler görmedim yazdıklarında çünkü kitabında cemaatle ilgili yazdıkları (internete ve basına yansıdığından gördüğüm kadarıyla) defaatle kitaplara ve gazete köşelerinde makalelere yansımış konular. Cemaat konusunda kendisini farklı kılan tek husus; bunları dile getiren görevdeki bir bürokrat olmasıdır, başka da  hiç bir özelliğini göremiyorum. 
Bu kitabın; toplumda kendisi lehine cemaat aleyhtarlığı vesilesiyle sempati uyandırıp mevcut iktidarın sert (bölücü, ayrıştırıcı, federatif ) siyasetini, bu siyasetin karşıtlarına yutturma taktiği olarak görüyorum, şimdilik.
Bence :Hanefi AVCI, iktidarın güncel siyasetinin üniter devletin ceza sahasına açtığı ortayı cemaat aleyhtarlığıyla göğsünde yumuşatıyor ve üniter devletin kalesinde doksana bir federatif şut çakmaya çabalıyor.

26.08.2010

Biz sizi ararız

0 yorum
...
- Tamam, peki ne zaman teslimat yapılır?
- Beyfendi ben sizi şu zaman ararım (Biz sizi şu zaman ararız.)
- Bakın sürekli aynı şey söyleniyor ama ben aramasam ne arayan var ne de soran!
- Olur mu beyfendi, ben depoyla görüşücem... Cep/iş numaranızı alayım ben sizi ararım.
-Tmm peki o halde

Söz verilen gün-zaman-saat gelir ne arayan ne soran. Sarılırsın telefona gelecek üründen bir haber almak, ne zaman ulaştırılacağını öğrenmek için, göt kadar mağazada ilgili kişi bulunamaz bir türlü. Veya telefonu açan kişi bir numara verir, orayı ararsın ordan da bir numara, orayı ararsın cevap veren olmaz. Dön geri, mağazaya, bir başka numara daha. Off ki ne of! İstisnasız esnafından teknosaya, carrefoure a hep aynı terane...
Ulan bir seferinde de ben ararım diyen arasın, dişimi kıracağım, yeminle... Ama yok! 
Adamlara diyorum ki ; arkadaşım, bak hep aynı şey yapılıyor, arayamazsanız ben arayayım sizi. Cevap; olur mu beyfendi elbette ararız, haber veririz.
E be arkadaş aramıyorsunuz bari adam gibi,  tamam siz ararsanız daha iyi olur, biz yoğunluktan ilgilenemeyebiliriz kabilinden bir şey deseniz de insanın gönlünü alsanız, sinir küpü etmeseniz ne olur yani? Geberir misiniz? Biliyorum işte, söz vermenize rağmen bal gibi aramıyorsunuz, illa defalarca arayıp,soracağız. İşe alınırken oryantasyonda bunları mı öğretiyorlar, müşteriyi oyalamayı, bunu da merak etmiyor değilim hani. Çok şey mi istediğim bir kere, biri çıksın da siz ararsanız daha iyi olur desin.
Bırakın bu müşteri memnuniyeti hikayelerini, yemezler de işte yatın kalkın fiyat avantajınıza şükredin (Zincir mağazalar zaten sırf o nedenle iplemiyorlar ya müşteriyi) yoksa siz böyle nah müşteri bulursunuz.

22.08.2010

Başbakanın referandum iftarı 60 bin lira

0 yorum
Tarihi çark-Foto: internethaber
Başbakan Sakarya'ya  referanduma evet mitingi için geldi, geldi ama masrafların bütçeden karşılanabilmesi için resmi bir nedenle karşılanması gerekiyordu. Arandı tarandı resmi olarak açılacak bir yer bulunamadı en son ihtimal kent parkta yapılan tarihi (züttürük bir su çarkı) çark kalmıştı ki ona gerek kalmadan açılacak bir okul bulundu. Velhasılı masrafların bütçeden ödenebileceği bir sebep bulunmuştu. Neyse,  Valilik Başbakanın gelecek çocukları için protokol aracı ararken, miting falan derken iftar vakti geldi çattı.
 Yaklaşık 2000 davetlisi olan iftarın masrafı 60 bin civarında tuttu, bunun bir kısmı il özel idaresi bütçesinden  (muhtemelen tören, ağırlama, temsil kalemlerinden) , bir kısmı da büyükşehir bütçesinden ödendi. Tabi artık başbakana yapılan protokol harcamaları hesaba katmıyorum bile. Ve bu bütçelerde vatandaşın ödediği vergilerden tahsis edilen ödenekler kullanıldı, başbakanın tabiriyle tüyü bitmemiş yetimin hakkıyla bürokrata, kodamana referandum ve uyduruk bir açılış vesilesiyle iftar verildi.

Bu sadece Sakarya'ya özgü değil Başbakanın siyasi (seçim, referandum vb) gezileri bu şekilde finanse edilmekte, siyasi emelleri için hazinece kendilerine verilen yardımlar değil, devlet imkanları kullanılmakta.
Hazineden milyonlarca lira yardım alan bir partinin kendi teklifi için koşturmasındaki masraflarda bu hazine yardımının kullanılmasındansa merkezi ve yerel bütçelerin tercih edilmesi ne kadar hakkaniyete sığar acaba?

16.08.2010

Recep Tayyip Erdoğan ve Kripto Yahudilik

0 yorum
Malumunuz Başbakanın miting için gittiği-gideceği şehrin caddelerin ilan panolarında Başbakanın fotoğrafının bulunduğu afişler yer almakta. Bu afişlerde genelde Başbakanın sağ eli, sol göğsünde bir selam ile poz verdiği fotoğraflar yer almakta. Çocukluğumdan beri bu selamı derviş selamı olarak bilirim (Gencebay Orhan da sık sık berhudar ol diyerek bu selamı kullanır)  Eminim ki bir çoğunuz da öyle bilirsiniz fakat nadir bir Hacı Bektaş minyatüründen başka bu selama hiç ratslamadım bu zaman kadar.
 odatv.com da yer alan bir yazıdan sonra aklıma bazı şüpheler düştü. Yazıdan bu selamlama ile ilgili kısmı aktarıyorum: (Bknz. Bülbülderesi ve süleyman Mabedi)

Mt. Carmel Katolik Mezarlığındaki Kripto Yahudilere ait Mezarlar - Chigaco
Ve Tanrı ona dedi. Şimdi “Elini koynuna koy”. Tevrat- Çıkış Bap:4/6
Konversoların Mezartaşlarındaki Gizli Sembolleri – Devrik Haç, Çerçeveli Fotoğraflar, Elin Koynuna Uzatılması, Akasya motifleri ve Obelisklerdir.
Sağ Elin Koynuna uzatılması, İspanya, Portekiz ve İtalya’da 1492-1940 konverso dönme (Kripto) Yahudiler’in birbirlerini tanımak için resimlerinde ve mezartaşlarında kullandıkları gizli bir işaretti.
Şimdi Başbakanın Amerikan Yahudi Kongresinden Ocak 2004 te aldığı Cesaret madalyası ve ADL'den aldığı, zamanında soykırımlar esnasında  Sefarad Yahudilerine kucak açılması vesilesiyle verilen Cesaret madalyalarını göz önüne alınca bu kripto yahudilik meselesi ister istemez insanın aklına bir soru getiriyor: Acaba başbakan kripto yahudi mi? Artık ne hikmetse üzerinden neredeyse asır geçmiş olayların cesaret ödülünün Başbakana verilmesi ve zamanlamaları dikkat çekici değil mi şimdi? Ama yok ya olur mu öyle şey, Başbakan yahudiymiş. Hadi ordan be, mukayyet ol aklına...

13.08.2010

Bülent Arınç da "Ergenekoncu" çıktı

0 yorum
Habere bakar mısınız?

TUNCAY ÖZKAN'IN FERYADINA KULAK VERİLMELİ
Ben bugüne dek bu davayla ilgili sorulara 'Hukukçuların işidir. Hala tutuklu olduklarına göre delil durumu bunu gerektiriyordur" diye yanıt veriyordum. Yargılananlar ve uzun süredir tutuklular. Mustafa Balbay, Tuncay Özkan uzun süredir tutuklular. Çok sanıklı davalarda sorgular yapılır belki bu bir gecikmeye yol açabilir. Ama şimdi sanıkların ileriye sürdükleri savlar bence dinlenmeli. Diyorlar ki 'Böyle bir olayı meydana getirmek isteyen ve planlayan kişiler serbest bırakılıyorlar. Onların silahı var bizim yok da mı içerde kalmaya devam ediyoruz.' Bu feryada kulak vermek lazım. Bu feryada kulak verecek olan yargının kendisidir. Bir de yargıyı böyle taraflı yargı vermeye yönlendirmeye çalışan güçtür. Bu olayın sulandırılmasına çalışanlar bunlar. Bir güç odağının bu soruşturmalara doğrudan müdahale ettiğini düşünüyorum.
Şimdi yandaş dallama basının kafasıyla düşünürsek Bülent Arınç'ı da "Ergenekoncu terörist" diye yaftalamak gerekir, öyle değil mi ama?
Çünkü bunların kafaları öyle çalışıyor tvde haber kanalları,gazeteleri bu davayla ilgili tutuklu ve göz altındakileri ve hatta basında tvde bunların maruz kaldığı hukuksuzlukları dile getirenleri darbeci, ergenekocu, terörist ilan ediyor. E yandaş basın kafasıyla düşününce de gazetelerine ve internet sitelerine başlıktaki gibi manşet çekmeleri beklentisine giriyor insan...

12.08.2010

AKP'nin Oruç Baba'da referandum işportacılığı

0 yorum
Habere bak arkadaş! AKP gençlik kolları bilmem nesi referranduma destek için Oruç Baba ya çıkarma yapmış.
AKP siyasetinin rezilliğinin diz boyu ne kadar aştığını gösteriyor. Artık o kadar çaresiz bir hale geldiler ki; cuma namazları çıkışı, ramazanın ilk günü Oruç Baba türbesi kapısına referandumda insanlara evet dedirtmek için kamp kurmuşlar.
Yazık, günah ya! Bu, siyaset değil bu resmen işportacılıktır. İşporta siyaseti! AKP nin halka, millete layık gördüğü bu işte...
Heralde türbeye işporta tezgahı açan AKP nin gençlik kolları pusulaları da Oruç Baba nın mezar taşlarına sürmeyi ihmal etmezler. Olur da Hayır çıkarsa sonuçta sirke-ekmek dağıtmayı da unutmasınlar bari, sonra çarpılırlar falan :)

30.07.2010

Arınç'tan boy pos siyaseti

0 yorum
Bülent ARINÇ, Kılıçtaroğlu'nun meydanlarda ettiği laflardan dolayı açıklamalarda bulunmuş ama en komik olanı ve AKP , Arınç zihniyetinin artık tıkandığını belirten ifadesi ise şöyle:
'Bu adam mı' diyor 'kıvırtıyor' diyor Şu kadar boyuyla bir şeyler söylüyor. Kardeşim sen yani niçin 'hayır' diyorsun. 'Hayırda 'hayır' var da onun için'. Bir genel başkan bunu söyler mi?
Bu adam kendini artık ne zannediyorsa; muhalefetin genel başkanları, milletvekilleri, vatandaşlar artık bu ülkede yaşayan kim varsa konuşmadan önce kendisinden icazet alacak, kendini o kadar ulu bir şahsiyet olarak görüyor muhterem. 
Ve artık ilkokul çocukları gibi söyleyecek bir lafı olmadığından kendine muhatap gördüğü kişinin boyuna posuna sarıyor işi... Komik! İşte bu zihniyete sahip kişiler bu devletin başında.

25.07.2010

Ben böyle ADNKS sisteminin...

0 yorum
Arkadaş, tamam, güzel, iyi bir sistem yapılmış ama anlaşılan o ki daha beta aşamasında.
Karşı komşu taşındığında gidip adres beyanında bulunmuş; onu tutup bizim adrese almışlar doğal olarak biz taşınmış görünmüşüz.

Be hey sazanlar! Siz bu sistemi niye kurdunuz? Hiç aklınıza gelmiyor mu peki bu taşınan adam ne cehenneme gitti diye. Kadın taşındık diye geliyor, sormuyorsunuz peki bu evdekiler nereye gitti diye ama biz kayıt için yanlışlık olmuş diye gidiyoruz; o zaman da e burada oturanlar nerede, bul getir diyorsunuz. Dangalaklar bu adrese taşındım diyene neden sormazsınız bu evdekiler nereye gitti diye? Veya kayıttan çıkardığınız kişilerden, o zaman niye beyan almıyor musunuz?
 Üstelik düzeltme, kayıt, itiraz süresi de düğün koşturmacasına denk gelmesin mi? Züttürük bir sistem eksiği yüzünden şimdi referandumda oy kullanamıyoruz. sizin yaptığınız sisteme sokayım parmağımı e mi!

20.07.2010

Darbenin çocukları darbelerden medet umuyor

0 yorum
Başbakan ve şürekası, referanduma sunulacak olan anayasa değişikliği konusunda propaganda için darbeleri ele almış. Güya bu referanduma "evet" dendiği takdirde 12 Eylül darbesiyle hesaplaşılacakmış, Türkiye'de bir daha darbe olmayacakmış. Kimse bir daha 28 şubata, 27 nisana teşebbüs edemeycekmiş...
Artık bunun taahhüdünü kim nasıl vermişse cevabını bulamadım.
Bu referanduma "evet" dendiği takdirde kimse darbeye yapmaya yeltenemeyecekmiş, korkacakmış çünkü yargılanabileceklermiş... Ba ba ba... Sanki şimdi silahlı kuvvetlerdeki generallarin onda biri (artık ne kadar üst subay var bir allah bir de yandaş basın bilir) hükümeti devirmek için terör örgütü kurmak suçu iddiasıyla yargılanmıyor(?)
Soruyorsun; e peki 28 şubatçılar, 27 nisancılar ne olacak diye? Ses seda yok. Başbakan ve siyasi şürekası bir yana vatandaş içindeki destekçileri de bu soru karşısında tık nefes! Çünkü tek bildikleri Başbakan ve şürekasının söylediklerini tekrarlamaktan ibaret.
Terör belasını başımıza musallat eden, diyarbakır cezaevinde temellerinin atılmasına vesile olan sanki 80 darbecileri değil. 
Kürtçe ve başka dil ve lehçeleri yasaklayan sanki 80 darbesi değil ve senelerce bunun böyle kalmasına vesile olan sanki şimdiki iktidarın, sürekli sancaktarlığını yaptığı darbe çocuğu Özal değil... 

Başbakan şimdi çıkmış; kürsüden 80 darbesinin mağdurları için timsah gözyaşları döküyor. Peki o zamanlar sağdan soldan, bu vatanın evlatları hatta öz kardeşler birbirlerini kırarken, kurşunlarken sizin sırtınızdaki, siyasal islamcı, dinci gömlekli tayfa ne yapmaktaydı acaba? Üzerlerine düşeni yaparak pusuya sinmiş sessizce kendilerine görev verilecek gün için şafak saymakta değiller miydi?

Başbakan doğru söylüyor; Anayasa değişiklik paketi AKP projesi değil
Bizzat BM ve CIA nın projesi.Bu durumu devlet projesi, millet projesi diye yutturamazsınız.
Bu durumu ancak;
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına değil, "senin vatandaşına" yutturursun,
Türkiye Cumhuriyeti milletvekillerine değil senin "senin milletvekiline" yutturursun,
Türkiye Cumhuriyeti Bakanına değil, "senin Bakanına" yutturursun.

Yetmez ama "Evet" miş.
Adım adım arkası gelirmiş. AKP, suyu dümenine akarken demokrasi, hukuk havarisi kesilir, AB standartları diye feveran eder ama iş uygulamaya gelince bu laflar rafa çıkar (Bknz Venedik Komisyonu Kararı için).Tıpta bir hastalık için bazı haplar kullanılır ve o hastalık için tedaviyi hapta bulunan asıl etken madde sağlar fakat o hapın içerdiği diğer maddeler bazı bünyelere öyle yan etkiler yapar ki şifa bulayım derken tedavi edilen kişi daha ölümcül bir hastalıkla başbaşa kalır. İşte bu değişiklik paketi de yanlış teşhisten kaynaklanan, bu devlet
için onarılamaz yan etkilere sebep olacak maddeler içeriyor.

Referandumda bu memleket için bir "HAYIR" yapın.

16.07.2010

İmama var da cemaate yoh mi?

0 yorum
Buraya yazmayalı bir ayı aşkın bir süre olmuş, mazur görülmesi gerek... Düğün koşturmacası, balayı gezisi, bilgisayar arızası falan filan derken ancak işte.
Bu kadar yoğun bir gündemde bir şeyler yazmadan olmaz elbette ama ben gündem dışına değineyim dedim birazcık.
İmamların maaşına zam yapılmış ya hani! Biz de aramızda sohbet ederken bir arkadaşın buna değinmesi üzerine, sohbette bulunan (Yandaş) büyüğümüz "Ee o zaman git sor Başbakana; imama var da cemaate yok mu?" diye bir laf attı ortaya. Büyüğümüzün bu lafı hoşuma gitti ama sadece şaka maksatlı söylediğini de biliyorum. Ya! İlginç geldi işte, cuma hutbesi esnasında hoca minberdeyken düşündüm; şimdi bu hoca bu iş için devletten maaş alıyor ve bu camide kim bilir kaç kişi işsizlik ve hatta açlıkla uğraşıyor.
Daha önceleri dile getirmiştim; ben camilerdeki imamların

13.06.2010

Herkes memur olarak atanabilir ama herkes memur olamaz

0 yorum
Dışarıdan bakanlara göre memur dediğin; yan gelip yatan, hiç bir iş yapmadan para alan insanlar olarak görünüyor. Bu düşüncede olan insanlara gerçekten acıyorum çünkü gerçeği bilmiyorlar. Memuriyet öyle bir şeydir ki;
Bir memur belki gün boyunca bir tek iş yapar ama o memur o işi yapmamış olsa bütün bir mekanizma çöker ve o kurumda kaç kişi olursa olsun o iş için bir kişi gereklidir. Memur olmak için memur olmak gerekir. Sadece kpss ile veya açıktan atanan kişi memur olmaz, yaptığı iş o kişiyi memur haline getirir. İstisnalar da olmasına rağmen memur, bir devletin bel kemiğidir, yeri gelir bir başbakandan bile önemlidir.
Bunları şundan dolayı anlatıyorum: Çalıştığım kurum valilik yerleşkesine taşındı ve mobilyaları yenilendi. Biz de eski binada kalan masa vb büro mobilyalarını dağıtmak için kurumlarla irtibata geçtik. Doğal olarak bu tür ihtiyacı bulunanlar genelde ilçe kurumları oluyor. İlçe milli eğitim müdürlüklerinden gelen müdür olsun ve diğer öğretmenler olsun bir köy okuluna bir masa, bir dolap verebilmek, götürebilmek için ne çabalar sarf ediyorlar insanın aklı duruyor. Öğretmenleri severim, özellikle kendi amcamdan dolayı ama bu vefakar insanları çabalarını görünce; ben müdürüm, ben öğretmenim demeden o çocuklar için kullanılabilecek masaları, dolapları sırtlayıp, taşımaya gayret ederken onları görünce gözlerim doluyor. Kendi işi için kimseye boyun bükmeyecek insanlar, sırf öğrencileri için, sırf okulları için başka kurumlarla yüz göz oluyorlar, esnafa, nakliyeciye araba ayarlayabilmek için dil döküyorlar. (Ve tabi bir de bu insanları buna mecbur eden bir kocaman bir "devlet" düzeni var ki o da ayrı bir mesele çünkü o kocaman devlet ne hikmetse kendi işine gelince hep yollar tıkanıyor)
Ve dışarıdan bir öğretmen ya da bir memur hakkında lakayt bir şekilde düşünceleri sarf eden bu aciz insanların, bu vefakar insanların haklarını aldıklarını düşünüyorum.
Bir çok insan memur veya öğretmen  olarak atanabilir ama atanan herkes memur olamaz çünkü memuriyet bir gönül, bir zeka, bir akıl ve özveri işidir. 

7.06.2010

Biri reklamlardaki hırlayan adamları sustursun artık...

0 yorum
Yemin billlah gına geldi artık.
Nedir bu ya? Radyo olsun, televizyon olsun reklamlardaki hırlayan adamlar tiksinti vermeye başladı. Hollywood fragmanlarını genelde herkes bilir. Şimdi de bizim reklamlarda buna özenti olarak seslendirme yapanları hırlatma modası başladı. Bir boru firmasıyla başladı bu pislik, şimdi yok o yapı yok bu kapı diye radyoda, tvde adamlar hırlayıp duruyorlar, az daha uzatsalar korkarım kusacaklar...
Yuh diyorum artık. Bu markaların isimlerini söylemek isterdim ama aklıma geldi midem bulanıyor, bunlar reklamın kötüsünü bile hak etmiyorlar.
Biri artık sustursun şu hırlayan, boğaz temizleyip sümkürmeye veya kusmaya çalışan adamları, yeter artık ya hu!

4.06.2010

Gazzeye yardım gemisinde öldürülenler için, şehit oldukları yalanına nasıl inanılabiliyor?

0 yorum
Başbakanın madenciler için yaptığı kader kabullenmesi aklıma gelince acaba, diyorum kendi kendime: İsrailin bu kadar tehdidine rağmen, bu yardım gemisinin organizatörlerinin hükümetle sıkı bağlarını göz önüne alınınca, geminin bir şekilde yola çıkmasına (Bknz. Gazze seferinin bilinmeyenleri) izin verilmesinden sonra Başbakan  "İsrailin bu kadar tehditine rağmen yola çıkmayı göze alanlar ölümlere sebebiyet veren bu kadere de razı olmalılar, bizim yapabileceğimiz bir şey yoktu" diyebiliyor mu acaba? En azından içinden...
Çünkü söz konusu olan hak, hukuk dinlemeyen, kendisine yapılan karşısında misliyle karşılık vermeyi göze almış katil ruhlu İsrail devleti.
Aslında içimden, İsrailin de suçu yok diyorum,(Kabullenmesi zor gelse de gerçek bu, acıdır ve acıtır. Gerçekçi huyum kurusun...) çünkü söz konusu olan; bu girişim karşısında olacakları, yapabileceklerini söylemiş ve evvelinden benzeri katliamları da tarih defterine yazmış bir devlet.
Bu tedbirsizlik, aptal taassubu (buna hiç kimse tevekkül diyemez) neticesindeki can kayıplarının mesuliyetini şehitliğe atfedip sıyrılmaya çalışmak alçaklıktır. Nasıl İsrailden yaptığı soysuzluk için hesap isteniyorsa, bu hesapsız, kitapsız, tedbirsiz ve dahil olan insanları göz göre göre ölüme sürekleyen abluka delme saçmalığını başlatanlardan da sebep oldukları can kayıpları için hesap sorulmalı.

24.05.2010

Sahipsiz dizeler

0 yorum
kalbimin parmaklıkları arasından
akıp gidiyor, esaretten kezzaba dönmüş sevdan
avuçlarımı delip süzülüyor damla damla
damla damla değil hatta gözyaşlarım
melankolik bir felaket
helak etmiş gözlerimi
ruhum bitik
sebebim yitik...

19.05.2010

Hayırlı iş peşinde...

0 yorum
Bir zaman önce Trakya cenahından yapılan Doğu açılımının ardından  :) hayırlı iş koşturmacası tam gaz devam ediyor.
Memleket aşırı kız almak çok yorucu bir süreçmiş, bir daha büyük laf edersem ne olayım.
Kız tarafındaki üzücü vefat haberinden dolayı yapmadığımız nişan işini çeyiz alma ile birleştirip "kombin" bir eylem gerçekleştirmiş olduk. Bu kadar sürede bu şartlarla ancak bu kadar oluyor...
Mobilyacıların satış esnasında dile getirdikleri taahhüt söylemlerinin teslimat aşamasındaki tutarsızlığı sonucu, süren 10 günlük çetin bir telefon görüşmesi ve inat  mücadelesinin sonucunda evi de dizmiş olduk.
Eve alınan eşya ve mobilyaların teslimat sürecinde bir çok deneyim yaşamış olduk. Satıcılara sorduğum "eksik var mı, bu güne teslim edebilir misiniz?" gibi sorulara doğru cevap vermek yerine geçiştirmeye çalışmayı anlayamıyorum. Ulen odun doğru cevap ver, ne sen mahcup ol ne de ben sıkıntı yaşayayım.
Gerçekten ilginç bir esnaflık anlayışı var bu memlekette: Yemin billah ederek istediğimiz güne teslimat garantisi veren adamların teslimatları 10-15 gün sarkarken; abi, şu zamandan önce teslimat yapamayız diyen adamlar ertesi gün malzemeleri siz evde yokken kapınıza bırakabiliyor veya komşunuzun burnuna dayayabiliyor.
Neyse bu vesile ile memleket kurtarma işimiz de bir süre sekteye uğramış oluyor. Önce yakamı şu evlilik, düğün koşturmacasından bir kurtarayım ondan sonra memleket kurtarmaya tam gaz devam...
Esenlikler dilerim...

4.05.2010

Ulan gerizakalılar her doğulu terörist değildir

0 yorum
Samsun'da yaşadığım süre içerisinde lahmacun manyağı arkadaşların vesilesiyle bir iki kez gitmişliğim vardır Diyarbakır sofrasına. Haberlerde Samsundaki sahibi Diyarbakırlı işletmelere yapılan saldırı girişimi tüylerimi ürpertti açıkçası. Tv haberlerinden gördüğüm kadarıyla bir grup liseli de bu olaylarda yer almıştır.

İşte bu tür davranışlar, provokasyonun net belirtileridir. Anlaşılan, bu dönemde şehitlerimize karşı gösterilen hassasiyeti, adi ve soysuz emellerine alet edip milletin huzurunu kaçıranlar var. Bu tür gerizekalı ve cahilce tavırları milliyetçilik, vatanseverlik, ulusalcılıkla bağdaştırmak da en alçakça tutumdur bu açıkça bir cehaletin kötü emellere alet edilmesinin tezahürüdür. Emniyet güçlerine düşen görev, bu grupları tahrik edenleri ortaya çıkarmaktır.

Şu açıktır ki; 30 yıllık terörle mücadele sürecinde Türk milleti bir Kürt travmasına sokulmuştur ve bu ülkenin insanları arasındaki kardeşlik bağı yoğun bakıma sokulmuştur. Özellikle 80 darbesi sonrası yasakçı zihniyet yani özellikle ülkemiz liberalizm rüzgarının demokrat, askere posta koyan(?) baş mimarı Turgut ÖZAL zamanı ortaya konan politikalar Kürtleri bu devlete iyice düşman etmiştir. Bölücü terörün taban tutmasına zemin oluşturulmuştur.

Bir kere beyinlere iyice kazınmalı: Her doğulu Kürt değildir, her Kürt de terörist değildir. Basına ve kamu gücüne düşen halk nezdinde bölücü terörle Kürtlüğün bağdaştırıldığı odakların ortadan kaldırılması ve toplumsal hafızada yer etmiş bu sanlamsız bağın koparılmasıdır.

26.04.2010

Sömürgecilik tarihi başka milletlerin tarihini karalamakla yaşar

0 yorum
24 Nisan vesilesiyle yaptığı konuşmasında Obama, yine "büyük felaket" lafını kullanmış. Yakışır(!) Büyük sömürgeciler  büyük laflar etmeyi severler. Kendi tarihlerini yargılayacak, açılım yapacak cesaretleri olmadığı için  siyasetlerinde başka milletlerin tarihlerini kullanmayı da çok severler çünkü onların federatif siyaseti bu tarih oyununa onları mecbur bırakır. Bu oyunu oynama garanti vermezseler seçim kampanyalarında yardım alamazlar çünkü.
 
İstilacı bir zihneyetten vücut bulan devletin yeni dünyadaki yerlilere yaptıklarını da geçtik, 2. dünya savaşında kendi vatandaşı onbinlerce  İtalyanı, Japonu toplama kamplarında insanlık dışı şartlarda tecrit etmesi ve savaşın bitmesinin akabinde bile ; 3 yıl bu insanları alıkoymaları ve sonrasında da tehciri bırakın sınırdışı etmeleri gibi büyük felaketleri görmezden gelirler ve hatta bunların destekçisi memleketimizin mum ışığı aydınları bunları bilmezler bile. Kaldı ki adamlar nükleer bombaları patlattılar adamların kafasına noldu, kimin ne sesi çıkıyor?
 
Şimdi büyük konuşmayı seven bu devletin; çıkıp da tehcir esnasında tehcir edilenlere kötü muameleden asker, mülki memur, çeteci vs 1600 küsür kişiyi yargılamış, 70 kişiyi idam etmiş, göç ettirilenlere gidecekleri yerde toprak tahsisi  ve geçimlik tohum tedariki kararı almış bir devleti mezalimle suçlaması ne kadar manidar değil mi?
 
Derler ya; elalemin derdi seni mi gerdi?

20.04.2010

Ülkemizdeki demokratik yumruk şiddeti

0 yorum
Demokratik yumruk etkisi Ahmet TÜRK le kalmadı. Demokrasimiz şiddetini dün de bir Bakan (Taner YILDIZ) üzerinde gösterdi. Demokratik tepkilerin zincirleme etkisi midir artık başka nedir bilemiyorum ama siyasiler ve diğer devlet görevlileri vatandaşa;  bir şekilde tepkilerini meşru zeminlerde dile getirme hakkı tanınmalı, hoşgörü gösterilmelidir.
 
Siyasetin unsurları, iktidarı ve muhalefeti ile tahammülü öğrenmeli. Siyasiler bir konuşmada, toplantı çıkışında iki slogan atıp, pankart açıp, basın açıklaması yapıp tepkisini dile getirecek insanlar için çevrelerindeki polislere veya diğer emniyet unsurlarına emirler yağdırarak bunların susturulmaları yolunda eğilimler göstermemeli. Aksi, görüldüğü üzere tahriklere yol açmakta ve ülke sathında huzursuzluğu arttırarak sosyal bölünmelere yol açmaktadır. Hele ki buna en çok kurumsal isimlerinde ve söylemlerinde "demokrasi" lafını kullananlar dikkat etmeli. Sözde değil özde demokrasi için toplumun önündeki meşru kanalları tıkamamalılar çünkü tıkanıklıklar birike birike patlamalara yol açmaktadır.
 
Ayrıca iktidar mensupları artık genel başkana değil de halka karşı sorumluluk hislerini geliştirmeliler. Bir bakan veya iktidarın bir milletvekili  kendisini başbakanın emir eri değil halkın, meclisin bir memuru olarak görmeli ki söz ettiğim sorumluluk hissi ön plana çıkabilsin. Maalesef mevcut siyaset mevzuatımızın da bu yönde açılıma ihtiyacı bulunuyor fakat asıl demokrasi konusunda iktidar bu açılımı hiç aklından bile geçirmiyor, artık ne hikmetse...

14.04.2010

Türk'e demokratik yumruk

0 yorum

Ahmet TÜRK’e Samsunda bir vatandaş yumruk atmış. Sonrasında yumruk atan şahıs ifadelerinde, pişman olduğunu ve özür dilediğini belirtmiş. Gel gör ki saldırgan şahsın bu özürü hiçbir işe yaramamış BDP tellalları sokaklara dökülmüş; vay efendim bu faşistliktir de bilmem nedir de, devlet gerekli korumayı sağlayamamıştır da falan fişmekan şeklinde provakasyona girişmişler.  Ondan sonra bu hareket Kürt halkını sindirme operasyonuymuş, Kürt halkına baskıymış vesselam….

Şu bir gerçektir ki; TBMM ye giren bir milletvekili (beğenirsin, beğenmezsin o ayrı) bütün bir milleti temsil eder, kendisini şu halkın bu halkın, şu grubun, bu gurubun temsilcisi olarak tanıtamaz.

Nasıl ki bir vekile, bir siyasiye, partiye karşı halkın, sıkıntıları sebebiyle  protesto vb demokratik hakları varsa bence bu yumruk da demokratik bir yumruktur, şiddet içerikli bir protestodur ve fakat demokratik bir yumruktur.

Bu yumruğu yiyen milletvekili de; bu yumruk Kürt halkına atılmıştır, faşistliktir, Kürt halkına baskıdır diye feveran edip ırkçı bir siyasete alet edemez. Bu yumruk Kürt halkına değil, Türk milletine atılmış demokratik bir yumruktur.

 

TBMM de milletvekilleri yumruk yumruğa kavgaya girişince pek bir sıkıntı doğmuyor da vatandaş bir vekile yumruk atınca bu devletin suçu oluyor.

Hem vekiller değimli halkla kucaklaşma, bir olma sevdalısı olanlar? Ne diye devlet bizi koruyamadı diye zırlayıp duruyorsunuz. Siz kimin vekilisiniz? Devlet sizi niye milletten korusun ki? Siyaseti, demokratikleşmeyi dilinizden düşürmüyorsanız böyle demokratik tepkilere de alışacaksınız. “Ayı sevdiği postu yerden yere vururmuş” diye boşa dememişler. Vatandaşla, milletle aranıza devleti de kimseyi de sokmayacaksınız. Götünüz dara gelince faşistlik, baskı suçlamalarında bulunamazsınız.

Bir siyasi hareket ne kadar demokratikse alacağı tepkiler de o kadar demokratik olacaktır.

İyi değildir, hoş değildir ve fakat bu yumruk demokratiktir. BDP ve evveli DTP ne kadar demokratikse bu yumruk da o kadar demokratiktir.

9.04.2010

Yüksek Yargı Anayasa değişikliği ile ilgili koşturmacada

0 yorum
Aldığım duyumlara göre (kamu kurumlarında yerin de göğün de kulağı vardır) yüksek yargı mensuplarının ve HSYK üyelerinin bazıları o adliye senin bu adliye benim koşturup durmakta. Zannedersem, şu Anayasa değişiklik teklifinde yer alan yüksek yargı ve HSYK oluşumuyla ilgili bir teşkilat yoklaması.
Umarım koşturanların çabaları hukuk açısından  olumlu sonuçlar verir.
Şahsen düşüncem;

1.04.2010

Eşşeğim ulan eşşeğim ve hep eşşek kalacağım

0 yorum
Evet, o konuda eşşeğim. Ne yapabilirim ki? Nereden bilebilirdim ki yolun uzak olduğunun farklı beklentilerin dile getirilme biçimi olduğunu? Hem bilseydim ne olacaktı, sanki o dilden konuşacaktım.

Memursan, görevin kardeşim! Uzağı yakını mı var, senin görev alanın içerisindeyse gideceksin. Ama işte bu sadece benim memurluk anlayışım. Başka yerlerde iş öyle değilmiş.
"Eşşek değilsin ya, hallederiz deseydin taksi parasını" böyle diyor işi bilenler. Ulan hep bu işi bilenler değil mi "benim memurumu" yoldan çıkaranlar, işini bir an evvel gördürmek isteyenler. Şu devlet dairelerinde iş gördürürken benimseyemedim gitti şu tavassut yaklaşımını.
Nalet olsun içimdeki memuriyet(?) anlayışına! Bir türlü liberalleşemedim gitti işte...

Ama helal olsun adam gibi memurlara, iyi ki varsınız.

15.03.2010

Bayraktar Bayraklı ne kadar dayanabilir?

0 yorum
Haberturk gazetesinin Yaşar Nuri den sonraki yazarı Bayraktar Bayraklı. Kendisi hemen hemen Yaşar Nuri çizgisinde bir din alimi yalnız bir farkla; henüz Kuran ışığında siyasi mesajlara bulamamış durumda.

Yaşar Nuri, haberturk bünyesinde oldukça geniş bir nüfuz alanına kavuştuğu için İslamın ahlaki yönünü ele alarak siyasetin içinde bulunduğu durumu ve din istismarını ekranlarda o kadar kör gözüm parmağına bir şekilde anlattı ki; bu durumdan rahatsız olan iktidar ve çevrelerinin baskıları dolayısıyla haberturk ile yolunu ayırmak durumunda kaldı.

Geçen akşam yayımlanan haberturk teki teke özel programında Fatih Altaylı nın sorularını dikkate alınca Bayraktar Bayraklı nın da bir süre sonra Yaşar Nuri gibi İslamın sosyal ahlakını dile getirip siyasilerinin İslam üzerindeki oyunlarını diline dolayacağına inanıyorum.
Bence iyi de yapmış olur ama ne yazık ki bu düzen içerisinde o da eriyip gidecektir. Olsun, televizyon gibi geniş tesir alanına sahip bir mecrada bu tür söylemleri dile getirebilme fırsatı her zaman herkesin eline geçmez.
İnşallah Yaşar Nuri gibi, ele geçirdiği bu büyük fırsatı heyecanına yenilip de tez elden kaybetmez. Nefesin bol olsun Bayraktar Hoca...

14.03.2010

Beşiktaşa gönül vermenin gururu

0 yorum
Elazığ'da meydana gelen depremin ardından Beşiktaş  Kadın, Aile ve Çocuk İstişare Heyetinin hasar gören bölgeye gittiğini ve ailelere, çocuklara gösterdiği ilgiyi ve bölgeye yapılacak bir okul için attıkları imzayı tv ekranından seyredince nasıl büyük bir gurur yaşadım anlatamam, Beşiktaş futbol takımı şampiyonlar ligi şampiyonu olsaydı dahi bu yaşadığım gururu yaşattıramazdı eminim. Bu işe ön ayak olan heyeti ve Beşiktaşı canı gönülden kutluyor ve kendimi bildim bileli Beşiktaşlı olduğum için bu takımla gurur duyuyorum.
Nihayet Beşiktaş sahip olduğu asaletin farkına vardı ve bunu da yaşatıyor. Demirören i pek sevmesem de kurumsal olarak ön ayak olduğu bu gurur verici sosyal çalışmalarından dolayı tebrik ediyorum.

6.03.2010

Hey Coni, senin sorunun ne biliyor musun?

0 yorum
Hey Coni, senin sorunun ne biliyor musun?
- Masum kanı üzerine kurulmuş demokrat beyaz(!) popon elbette

Kendi tarihinin kanlı sayfalarını, sömürgeciliğinin maskesi olarak kullandığı demokrasiyle dünya tarihini yargılayarak örtmeye çabalayan ABD'ye kimse gıkını çıkaramıyor maalesef.


ABD, AB parlamentoları uluslararası bir yargı mercii midir? Nedir bu Türk diplomasisinin suskunluğu?
Nerede bizim aydın, okumuş yazar çizer tayfası? Neymiş? Orhan PAMUK denen herifin ettiği iki cümle Türk tarihinin itirafıymış. Bir devlet parlamentosunun referans aldığı noktaya bakar mısın arkadaş? Üzerine ne vazife orasını hiç demiyorum bile.


Ama artık Türkiye, kendi tarihi üzerinde demokrasi üzerinden oynanan bu soysuz oyuna karşı tepkisini göstermeli. ABD tesmilciler meclisi dış ilişkiler komisyonunun sözde soykırımı kabul kararı sömürgeci demokrasinin vardığı son raddedir.
Türk diplomasisi başka ülkelerin meclis, parlamento, bilmem ne komisyonu veya ne haltsa güya demokrasi meydanı olan bu şaklabanlık mekanlarında tarihiyle oynanmasının bir bedeli olduğunu dünya kamuoyuna ve bu soysuz şaklabanlara göstermelidir.

Sus, sus, savunmaya geç, yok 15 nisan geldi bilmem nerenin parlamentosu sözde soykırımı kabul kararı alacakmış da aman ne olacakmış. Hemen lobi çalışmalarına girişilmeliymiş. Ulan Türk siyaseti, hükümeti azıcık omurgalı olun da bu soysuz demokrasi havarilerine gereken cevabı verin artık. Yeter yahu! Nedir bu dünyanın ABD ve onun demokrasi illetinden çektiği?

28.02.2010

Muhafazakar demokrat - Fıkra

0 yorum
Gün olur, kıyamet kopar cümle ademoğlu mahşere toplanır.
Baş melek, künyeleriyle birlikte tek tek insanları mizana alır.
Sıra muhafazakar demokrata gelir ve baş melek künyesiyle mizan kürsüsüne çağırır.
Dünyada verdiği sadaka falan, sevap kefesi ağır basmaya başlar ve muhafazakar demokratı bir sevinç alır derken, bu sefer günahlar sıralanır. Biraz evvel yere vuran sevap kefesi havalandıkça havalanır ve günah kefesi bastıkça basar ve günah kesesi yere çakılır kalır, bunu gören muhafazakar demokrat basar figanı:

22.02.2010

Öyle kahvaltıya bizim karnımız tok!

0 yorum
Başbakanın kahvaltısına katılan sanatçı, şarkıcı, türkücü, yapımcı tayfasına madem bir rol biçildi, açılım saçılım hikayesi anlatıldı bir de şu muhalefet bu "açılım misyoneri adaylarını" bir kahvaltıya çağırıp da kendi bakışından hükümetin açılım sevdasını anlatıverse. Hani demokratik olsun değil mi? Nasıl olur, kaç kişi gider acaba?

Kahvaltıya katılanlar şöyle :
Emel Sayın, Nuri Sesigüzel, Orhan Gencebay, Mustafa Sandal, Yavuz Bingöl, Arif Sağ, Neşet Ertaş, Davut Güloğlu, Kıraç, Kubat, Fatih Kısaparmak, Kenan Doğulu, Orhan Hakalmaz, Ferdi Tayfur, Funda Arar, İzzet Yıldızhan, Özdemir Erdoğan, Fuat Güner, Özkan Uğur, Alişan, Ferhat Göçer, Rojin, Aynur, Gülay, Hüseyin Turan, Murat Göğebakan, Mustafa Sağyaşar, Samsun Demir, Bülent Ersoy, Manga, Muazzez Ersoy, Feryal Öney, Teoman, Ali Rıza Binboğa, Safiye Soyman, Ahmet Koç, Garo Mafyan, Bülent Forta, Onur Akın, Nükhet Duru, Sinan Özen, Demir Demirkan, Demet Akalın, Zerrin Özer, Kayahan, Nilüfer, Sertab Erener, Işın Karaca, Bülent Ortaçgil, Seda Sayan, Bedia Akartürk, İbrahim Tatlıses, Emel Müftüoğlu, Nihat Doğan, Erol Evgin, Zekai Tunca, Cengiz Kurtoğlu, Hakan Peker, Ali Kocatepe, İskender Ulus, Cengiz Erdem ve Şahin Özer.
En güzelini  Bülent Ersoy söylemiş:
Ersoy, “Sanatçı var, şarkıcı var. Biz sanatçıyız ve sanatçı gibi davranılmasını istiyoruz. Çok seyahat eden bir insanım. Sanatçıların havaalanlarında VIP’ten geçmesini istiyoruz” dedi.
Safiyenin Faiki eksik kalmış burada oldu mu şimdi? Safiye açılım derken Faik de olaydan bihaber kalıp: Safiye yeteri kadar açılmışsın sen, açılacak neyin kaldı demesin sonra.
Neyse,  haydi  ne duruyorsunuz? Türkü yapın, şarkı yapın, film yapın, eğlendirin bizi çucuklar! Açılalım, saçılalım...

21.02.2010

Tanrının kitabı ne renk?

0 yorum
Odatv de Tanrının Kitabı isimli filmle ilgili eleştiriyi okurken bazı yerlerine katılmakla beraber şu yaklaşıma ne kadar güldüm anlatamam:
Bu dünyada Mila Kunis (Solara) filmin güzel kızı olarak boy
gösterirken, Denzel Washington (Eli) geçmişini unutan bir dünyada
geçmişi olan bir adamı oynuyor. 
Fakat Denzel Washington zenci
olduğundan bu filmde de “esas oğlan” ile “esas kız” bir türlü
sevişemiyorlar. Obama’yı başkan seçmelerine rağmen Amerikan toplumunun
beyaz egemen unsuru bu konuda hala çok tutucu.
Yazar anlaşılan sadece filmde  bu sahneye kilitlenmiş kalmış oysa ki Carnegie isimli karakter,

10.02.2010

Orkestra şeflerinin Cem Yılmazlığı

0 yorum
Tv ve basını seyredenlerin malumları; flarmoni orkestrasına şeflik yapan Cem YILMAZ seyircileri gülmekten kırdı geçirdi, çatlattı patlattı vs. haberleri dört nala yer aldı bugün.

Cem'in ( Umumiyetle çekinir, abi der bana ondan mütevellit böyle hitap ederim kerataya. Yok be haber bülteni havasında olmasın diye böyle yazıyorum) parçalar arasında ve konser öncesinde çeşitli güldürü ve şakalar yapmasına konser seyircileri bayılmış. Klasik, mlasik müzik ama sonuçta gösteri amaçlı bir konser olduğundan o esnada klasik müzik pek önemli değilmiş anlaşılan.

Neyse ne! Asıl benim aklıma gelen durum şu: Mesela bir orkestra şefi, bir klasik müzik konseri öncesi ve parçalar arasında bu tür muhabbetler ve gösteriler yapsaydı bu elit, seçkin ve klasik müzik sevdalısı zümre karşısında acaba durumu nasıl olurdu? Ben hiiiiç duymadım böyle birşeyi, duyan varsa da söylesin haberdar olalım.

Bence mi? Bence adamın kariyerinin sonu olurdu da konser salonunun muhitinden dahi geçirmezlerdi adamı.
Amaaan bana ne ki?

6.02.2010

Anıtkabir defterlerini "Bay Karakaçan"a versinler

0 yorum
Geçmiş çağlardan beri, aileler arası, kabileler, obalar, koloniler arası ziyaret ve misafirliklerde çeşitli ritüeller uygulanagelmiştir.  Ziyaret edilen ailelerin nüfuzuna istinaden gerek ziyaret edenlerin ziyaret ettikleri yere gösterdikleri saygı, biat gibi bağlar gerekse ziyaret edilenlerin sahip oldukları gücü göstermeleri açısından ziyaretçilerinden bekledikleri ve zaman zaman da zorunlu gördükleri çeşitli ritüeller vardır.

Toplulukların devletleşme sürecinden sonra da bu ritüeller diplomatik bir usul ve adab halini almış ve uluslararası çeşitli standartlar oluşmakla beraber ülkelerce kendi değer ve kültürlürine göre de bazı usuller belirlenmiştir.
Anıtkabir ziyareti ve Anıtkabir defteri de böyledir. Bunların pratikte bir faydaları olması da gerekmez ama sosyolojik ve diplomatik değerler içerirler. 

Örneğin Anıtkabir sadece bir anıt

1.02.2010

Çevrimin dibine kadar yolun var!

0 yorum
Var işte böyle arkadaşlar, n'aparsın Allah vergisi. Çok çalışkandırlar kendileri, o kadar odaklanmışlardır ki yaptıkları/yapacakları işe msn iletilerine bu halleri şahane bir şekilde yansıtırlar: Bilmem ne halt çeviriyorum, çok ama çok yoğunum. Lütfen önemli değilse rahatsız etmeyin, diye.
Ulan dangalak! Madem çok önemli işin var, rahatsız edilmek de istemiyorsun ne bok yemeye msnyi çevrimiçi tutuyorsun? Ya çevrimdışına çık ya da çevrimin dibine git! Ha bir de ecnebice yazmış dangalak namzetleri, çok önemli değilse lütfen rahatsız etmeyin diye.

Çok samimi olsam bu dangalaklığını söyleyeceğim kendisine ama neyse, okul yıllarının hatırası var :)
Benzer dangalaklıklarını zamanında söylemişliğim vardı ama arayı soğuttuk işte.

27.01.2010

Kamyon arkası yazıları I

0 yorum

  • Takiyyecisin dediler, yol vermediler


  • İktidar dediğin nedir ki gülüm, ben senin için "Ali Diboları" göze almışım!
  • İktidarımız Washington zoru, ey demokrasi sen bizi koru
  • Fetocuysan ara, değilsen yüreğimde yara
  • Tüysüz yetimin hakkı, Bilal oğlanın gemiciğine yattı!
  • Milletin yolunda değil, Brüksel yollarında öleyim
  • Cemaat sağolsun
  • Milletimin sinesinden  Brükselin şefaatine sığınırım

23.01.2010

Ucuz bilet nerenize battı?

0 yorum
Ulaştırma Bakanlığı otobüs firmalarının rekabet dolayısıyla ucuz bilet satışlarına engel getiriyormuş; bilet fiyatları mesafeye göre belirlenecekmiş!
Şimdi insan sormadan edemiyor; ulan hani siz liberaldiniz? Liboş düşünceleriniz, piyasa tüketiciye döndüğü zaman niye rafa kalkıyor? Zaten yılbaşında geçirilebilecek en kallavi vergileri geçirdiniz vatandaşa, daha ne istiyorsunuz vatandaştan? Bırakın biraz da piyasa vatandaşa çalışsın.
İndirimler sektörün gelişmesine engel oluyormuş; ulan züttürük sektör gelişeceği kadar gelişip vatandaşı da ülkeyi de senelerdir sömürüyor zaten, bırakın da piyasanın tadını biraz da vatandaş çıkarsın çakma liboşlar!

21.01.2010

Darbeciliğin de bir şanı vardır heralde!

0 yorum
Ne darbeci cuntaymışsa ayışı, yakamoz, gökkuşağı, ebegümeci, eldiven, merdiven, sarıkız, karakız fasa fiso gibi binlerce sayfalık bir ton darbe planı yapmış ama bir türlü bir darbe yapamamış...
Darbecilik oynamışlar sanırsam. Hele bir de uygulamaya konamayan bu kadar plan ne diye saklanmış hala daha çözebilmiş değilim.
Hadi bunlar fasa fiso, geçmişte kalmış etmiş şeyler de peki ya bu kadar şey üzerine çekirdek çitleyerek yazı döktüren yandaş, canhıraş yazar, çizer, köşe bendi tayfasına ne demeli? Şahsen, diyecek şeyi biliyorum da hakaret etmek bana yakışmaz. Bu kadar acemi cuntacılar varken  bir darbe göremeden bu dünyadan geçip gideceğim ya ona yanıyorum, ühüüü ühhüüüü.
O kadar kurmay var, binlerce sayfa plan yazıyor ediyorlar nafile demek ki onlar kompozisyon ödevi içinmiş :) Ulen cuntacı tayfası onları yazıp çizeceğinize doğrudan uygulamaya geçseydiniz bu kadar kavşak geçilmezdi sizinle. Hayır bişey değil, askerliğin kurmaylık karizmasını çizdiriyorsunuz ona yanıyorum. Yok yok aslında kurmaylığı beceriyorlar da plandan eyleme geçemiyorlar, demek ki  gladyoda bu konular işlenirken bunlar da o dersleri asmışlar. Belki de o esnada gladyo dersliklerinin sotesinde çeeek çeeek bırak sigara talimi yapıyorlardı. Hey Allahım ya!
Dur bakalım  hele,  daha kaç darbe planı göreceğiz şu garip memlekette?
Şöyle darbeciler diye bir senaryo yazmaya mı girişsem acaba, seri bile olur bundan komedi serisi, polis akademisi misali: Darbeciler: Merhaba, Darbeciler : Geliyoruz, Darbeciler : Eli kulağında, Darbeciler : Tüüh beceremedik, Darbeciler: Bu sefer olacak, Darbeciler : Emekli olduk ama hala umudumuz var! :P

Yazık, valla yazık, millet de bu yazan çizenlere bakıp : Bak bak gördün mü; peygamber ocağı dediğimiz yerde münafıklar neler planlıyormuş. Deyyuslar, dinsizler camiyi havaya uçuracakmış diye hayıflanıyorlar. Belki de bu bilgi kirliliğinin asıl sebebi insanların kafasına bunları sokmaktı, ha ne demeli?

20.01.2010

Alevi-Sunni kaynaşmasında güzel bir adım olabilir : Kasaba

0 yorum
ATV de rastladım bugün, daha önce zap yaparken denk gelmiştim ama ilgimi çekmemişti. Bugün beyz ekranda benim için seyredecek bir şey olmadığından bir müddet kalıverdim Kasaba adlı dizide.
Yandaş medyadır, şudur budur da bu konuda pek önemli değil, çünkü Kasaba adlı bu dizide toplumda yer etmiş Alevi-Sünni çatışmasını (Özellikle kız alıp-kız verme konularında)- dizi tanıtımında Güneydoğudan gelen işçiler diye bahsedilmekte- yumuşatacak çok sağlam metinler ortaya konmuş, üstünkörü bir çalışma değil, beğendim, dikkate değer. Alevilik veya sünnilik konusunda ön yargısı olanlara seyretmelerini tavsiye ederim.
Ayrılık yaratan inançlar değil, insanlardır.

11.01.2010

İsrail rahatsızmış!

0 yorum


İsrail, Ayrılık dizisinden rahatsız, "One minute"ten rahatsız, Kurtlar Vadisi disizinden rahatsız, rahatsız oğlu rahatsız...


Ne rahatsız adamlarsınız yahu? Her haltı yap et, eyle, bunlar dile getirilince de rahatsız ol!  
İsrail rahatsız, Mısır, ABD rahatsız Suudiler rahatsız bizim bürokratlar rahatsız... Hadi İsraili anladık da size ne oluyor dal yapraklar?
Biz sizin yediğiniz haltlardan çok mu memnunuz, yaptıklarınız karşısında çok mu rahatız?
Ulan 1.5 milyar Müslüman nüfusu sizden ezelden rahatsız, niye duyan yok anasına rahmet okuyayım. Göt kadar  devlet her halttan rahatsız, ortalığı ayağa kaldırıyor, bir dünya bu göt kadar devletten rahatsız kimse bi bok yapamıyor.


Ama işte göle maya çalmakla bu iş olmuyor. Halk rahatsız ama devletlerin başındakilerin koltuk sevdası yüzünden halkın rahatsızlığını devletleri gerektiği gibi dile getirip gereken ültimatomu veremiyorlar.


Ben böyle feleğin tekerine çomak sokayım, Cem Karaca misali. 


Ayrıca artık Kurtlar Vadisini Star dan başka bir kanala alsınlar da kurtulalım şu kolaj, özet, özel bölüm saçmalıklarından. Zaten dizi gittikçe zıvanadan çıktı bir de futbol yoluna iyice gümbürtüye gitti, bir aydır adam gibi bir bölüm vermedi üçkağıtçılar.

6.01.2010

Cumhurbaşkanı Halife olduğunu biliyor mu?

0 yorum
Halifelik hakkında müfredat düzeyinde bilgimiz, 3 mart 1924 te kaldırıldığıdır ki yanlıştır yayım tarihi olan 6 mart 1924 te kaldırılmıştır neyse asıl mesele tarih değil; hilafetin ihtiva ettiğidir.

Hepimiz hilafetin o tarihten itibaren sona erdiğini düşünürüz ama maalesef yine yanılıyoruz. "Hepimiz" tanımı içine yazar, çizer, siyasetçi gibileri de sokuyorum elbette.

Gerçekten siz Cumhurbaşkanının Halife olduğunu bilmiyor musunuz?