Kısa dalga yayın

6.07.2005

Aha bi de güzel bir şiir...

0 yorum

DÜŞENİM

 

     Sızına eş tenine gölge hayalim


  varsay ki, göğünden düşenim


  ıslanırsan şayet unutulur sessizliğim,


    unutulur kimsessizliğin


  bir sen kalırsın geriye


  senden öte


  ne?...


  Bir çiy düşse içime içine


  senden,


  benden,


  yaprağından süzülen


         hayattan başka ne kalırdı bize


  'Hiç' tükendi


  'hiç' kalmadı


  bırak düşeyim ben tenine gölgene


    kalırsam hayat


    kurursam hayat.


Yusuf VAROL

Sonunda...

0 yorum
Öyle yada böyle vardım Malatya'ya. saat 10 a geliyor ama müthiş bir sıcak var. şehrin her yanı asker kaynıyor her köşeden bir keltoş çıkıyor burda :D Yavşak muavin bi de arabada hababam askerdeyi seyrettirdi dalga geçer gibi...

 


SİL


 


Yeni cep telefonuma eskisinin rehberini geçiriyordum dün...


Baktım, bazı isimlerin numaraları duruyor; kendileri yok...


Bir deprem sonrasının hazin sınıf yoklaması gibi:


"- Cem Karaca?"


"- Yok!"


"- Barış Manço?"


"- Yok!"


"- Erol Mutlu?"


"- Yok!".


"- Melih Kibar?"


"- Yok!"


 


* * *


 


Sanki mazinin kumsalına yazılmış isimler... Eninde sonunda geleceğini adımız gibi bildiğimiz halde hiç gelmez zannettiğimiz bir dalga geliyor ve yıllar yılı özene bezene sahile işlediğimiz o güzelim yazıları bir darbede siliyor. Kum gibi dağıtıp ummana sürüklüyor.


Sonrası boşluk... Sonsuz bir boşluk...



* * *


 


Yitik dostların, tanışların ekrandaki isimleri üzerinde geziniyor parmağım... "Sileyim mi" diye soruyor telefon...


Başparmağın ucunda bir ömür...


Can, bir tuş mesafesinde...


"Sil" komutuna elim varmıyor.


"Sil"mek ihanet gibi geliyor.


 


* * *



Rehberim isim dolu... Kimi canlı, kimi ölü... "Sil"meye kıyılamamış nice isim, yaşayanlarla birlikte duruyor orada... "Yaşayanlar" dediğim, sırasını bekleyenler... Kim bilir hangisi, hangisinin ardı sıra... "Ha 3 gün önce, ha 5 gün sonra..."


Kimi vakitli, kimi apansız, bir anda...


Rasgele arıyorum yitenlerden birini...


Gençten bir kadın sesi yanıtlıyor:


"Aradığınız numaraya şu an ulaşılamıyor."


Gelecekte ulaşılması da mümkün görünmüyor. "Daha sonra tekrar deneyiniz" tavsiyesine gülüyorum.


Denemeye söz veriyorum.


Ölmüş de hafızadan silinmemiş dostlar, ölmeden silinenlerden daha uzun yaşıyor bu rehberde...



* * *



Hep merak ederim:


Nereye gider bu bilgisayarların, cep telefonlarının posta kutularından silinen mesajlar, mektuplar, yazılar...


Onca harf, cümle, satır?.. Sanal âlemin görünmez kablolarına tutunup bir ekrandan yüreklere ulaşan haykırışlar, özlemle tuşlanmış, mesaj kutularında saklanmış aşklar... ne olur silinince?..


Uzay boşluğunda dağılır mı?


Yoksa bir yerlerde saklanır mı?


Bir gün yeniden toplanır mı?


Silinmiş yazılar diyarında...


Bir pişmanlık kurultayında...


Ya ölenler?


Onlar hangi keşfedilmemiş ülkeye gider?..


 


* * *



Galiba hayattan kayıt sildirdikten sonra ilkin gelip sevenlerinin hafızasına kaydoluyorlar.


Bilgisayar gibi değil insan hafızası...


Bir tuşluk "sil" komutuyla silmiyor sevdiğini... silemiyor.


Emir, ferman dinlemiyor.


Hatıralara sarıp saklıyor orada... anıyor, yâd ediyor, "yaşatıyor".


Belki hiç unutmuyor ve yanına gidene dek orada koruyor. Belki -5-10 yıl sonra- bir gün "hafızası doluyor", onu silip yerine bir başka ismi yazıyor.


İşte insan asıl o zaman "sil"iniyor.


Sözün özü, demem o ki;


Unutmazsak yaşatırız!
 


Can Dündar