Kısa dalga yayın

23.03.2008

İngiltere'den çocuklara yönelik ilginç obezite çözümü

0 yorum
İngiliz hükümeti obez çocukların sayısındaki artıştan endişe ettiğinden dolayı çocuklarda baş gösteren bu obezite sorununa nasıl çözüm buluruz diye biraz kafa yormuş. Sonuçta ilginç denebilecek bir yöntemi ocak ayından itibaren uygulamaya koymuş.

Belli bir ağırlığın üzerindeki çocuklara, kaybettikleri kiloya göre alışveriş çeki vermeye başlamış.

Bu projeyi düşünüp ortaya atanların, o çocukların aldıkları alışveriş çekini tekrar "fast-food"ta harcamayacaklarına dair bir taahhüt ve önlem almayı akıl edip etmediklerini ise bilmiyorum. The Times of London'un yalancısıyım.

21.03.2008

Ana haberler terör örgütü propandasına dönüşmesin

0 yorum
Terör örgütü yandaşlarının özellikle de nevruz dönemini fırsat bilerek kutlamaları terör örgütü mitinglerine çevirmeleri, terörist başının posterleri, terör örgütünü temsil eden bezleri ve sözde kürdistan bayrakları eşliğinde tv ekranlarından terör örgütünün propagandasını yaparmışcasına yayınlanıyor.

Tv kanalları, özellikle ana haber bültenlerinde terörist başının posterleri ve sözde oluşumun simgesi bezler aleni teşhir edilerek örgüt propagandasının aracıymış buna bir çözüm bulamıyorlar(!) ve gösteri yapanların ekmeklerine yağ sürüyorlar. Bu tv kanalları da bana kalırsa "terör örgütünün propagandasına aracılık etme" hususunda suç işliyorlar. Bu konu da en doğrusunu savcılarımız bilir ama bu uzun süredir devam ettiğine göre bu durum hem RTÜK'ün hem de savcıların dikkatlerini çekmiyor heralde.

Bu konudaki özeninden dolayı Show Tv'yi tebrik ediyorum.
Tv kanalları içerisinde gördüğüm kadarıyla terör örgütü propagandasına alet olmayan bir Show Tv var. Çünkü Show Tv, ekrana yansıyan bu menfur görüntülerde söz konusu poster ve bezleri mozaikleyerek bu propagandaya alet olmamak konusunda hassasiyetini göz önüne seriyor.

Diğer yayıncı kuruluşların da bu hassasiyeti ve dikkati göstermelerini temenni ediyorum.

Pana Film seyirciyi aldatıyor

3 yorum
Kurtlar Vadisi Pusu adlı dizinin yeni bölümünün dün akşam yayına girmesine yaklaşık yarım saat kala resmi sitesinden yapılan açıklamada şöyle deniyor:
Kurtlar Vadisi Pusu'nun geçmiş bölümlerinde yayınlanan bazı sahnelere RTÜK tarafından ceza uygulanmıştır. Bu yüzden dizinin 31. bölümünün yeniden revizyona girmesi gereği doğmuştur.
Kurtlar Vadisi Pusu'nun 31. bölümü, aksiyon sahnelerinde yapılacak değişikliklerin ardından, 27 Mart Perşembe gecesi izleyicileriyle buluşacaktır.
Üzüntüyle bildiririz.
Oysa ki güvenilir bir kaynaktan edindiğim bilgiye göre dizinin çekimleri İstanbul'daki hava şartları sebebiyle tamamlanamadığından bölüm yetiştirilememiş. Fragman olarak da sadece Memati ile Polat'ın flashback görüntü ve sohbetleri yayına verilmişti.

Yani yeni bölümün yayınlanmayacağı daha önceden belli olmasına rağmen Pana Film reyting kurnazlığıyla dizinin yetiştirilemediğini duyurmak yerine adı 9 a çıkmış olan RTÜK'ü kullanarak kendine bir bahane hazırlamış ve bunu dizinin yayın saatinden yarım saat önce duyurma yoluna giderek bütün Kurtlar Vadisi Pusu seyircilerini aldatma yolunu seçmiştir.
Kurtlar Vadisi Pusu adlı dizi filmin bir bağımlısı olarak, Pana Filmi gösterdiği bu etik dışı davranıştan dolayı esefle kınıyorum.

17.03.2008

Nerede kaldı bağımsız yargıya güven?

0 yorum
AKP hakkında Anayasa Mahkemesine açılan kapatma davası çeşitli kesimlerden çeşitli şekillerde tepki gördü.
Bu konuda benim görüşüm kapatmanın çözüm olmadığı yolunda. Bu zamana kadar laiklik karşıtlığının odağı olma konusuna benzer şekilde Selamet, Refah, Fazilet partileri, bölücü unsurların odağı olmak konusunda da DEP, HADEP gibi siyasi parti oluşumları kapatıldı. Ayrıca hakkında kapatma talepleri geri çevrilen partiler de yok değil. Anayasa Mahkemesi sadece bölücü veya rejim karşıtı unsurların odağı olmak sebebiyle değil Partiler Kanunu'nda mevcut şartları kaybeden, teşkilatı kalmayan, tüzük aykırılığı saptanan çeşitli partileri de kapatmıştır yani parti kapatma sadece rejim karşıtlığı sebebiyle olmuyor. Neticede rejim karşıtı unsurların odağı olarak kapatılan bu siyasi oluşumların beslendiği kaynaktan yeni yeni partiler aynı söylemlerle ortaya çıktı ve parti kapatmaları bence hiçbir işe yaramamakla birlikte kapatılan partilerin liderlerini birer efsane haline getirdi ki bu da bu siyasi oluşumlara halk nezdindeki desteğinin artmasına sebep oldu. Özellikle DTP, tam da siyasi söylem olarak halk nezdinde yolun sonuna gelmişken kapatma davası sebebiyle kendisinden uzaklaşmaya başlayacak kesim tarafından yeniden teveccüh gösterilmeye başlandı.

AKP konusunda ise durum bütünüyle bir muamma. Ahmet Altan tarafından Rusya destekli bir ihtilalin adımlarının sesleri duyulduğu iddia ediliyor. Kimileri tarafından iktidar partisine karşı bir durdurma operasyonunun yapıldığı söyleniyor kimileri de tam aksine bu girişimin halk nezdinde güven kaybeden AKP için yeniden bir efsane yaratma girişimi olduğu dile getiriliyor. AB ve ABD gibi AKP devrinde çarklarını çatır çatır işleten sistemler de AKP'ye destek vermekten geri kalmıyor yargıyı uyarır tavırdaki "hıııımmmm" diyerek parmak sallamalarıyla.

Şahsen bu muammayı çözebilmiş değilim fakat benim asıl dikkatimi çeken konu: Sürekli her ortamda hukuk devletinden, kuvvetler ayrılığından dem vuran aydın kesiminin, Anasaya Mahkemesi Başsavcısının görevinin gereğini yapmasından duydukları rahatsızlık sebebiyle bağımsız yargı üzerinde kamuoyu baskısıyla yönlendirme işlemine girişiliyor.

Argo tabiriyle halkımız arasında AKP'nin ve yandaşlarının takındığı tavra çok münasip bir deyim var; yarası olan gocunur! Madem AKP olarak iddianamede yazılanların vuku bulmadığından eminsiniz, iddiaların bir garez ve kin sonucunda ortaya çıktığına inanıyorsunuz o zaman neden yüksek mahkemenin üzerinde toplumsal bir tahakküm kurmaya çalışıyorsunuz? Mahkeme üyeleri iddianameyi inceledikten sonra delillerin mesnetsizliğine kanaat getirirseler AKP zaten bu işten yırtacaktır ve söz konusu Başsavcının yaptıkları da elbette ki mahkeme tarafından değerlendirilecektir.

Demokrasi tahammülü zor bir olgudur. Herkes kendine göre şekillendireceğini zanneder. Yargının özelliği kanunları yorumlamasında gizlidir ve hakimler hangi vicdani değerlerle yetişmişseler genelde o değerler doğrultusunda yorumda bulunurlar. AKP de kendi vicdani değerlerine sahip hakimlerin yüksek mahkemede yer almadağını kanaat getirdiğinden dolayı koltuk sevdasının yarım kalacağından korkuyor. Bu yüzden liboş medya da AKP'nin oyununa geliyor.


Hele Ahmet Altan'ın Anayasa Mahkemesi'ne suç duyurusu mektupları ve süper köşe bendi Emin Çölaşan'ın bu mektupların milyon sayısına varmasıyla bir umuda dönüşeceği öngörüleri tam bir demokrasi komedyası. AKP can sıktı, Genelkurmaya mektup; Başsavcı can sıktı Yüksek Mahkemeye mektup. Oldu! Kestane kebap acele cevap!

Bence yüksek yargı AB, ABD, sermaye ve liboş baskısından bu süreçte etkilenmeden sıyrılabilir ve davayı müspet veya menfii artık ne şekilde olursa olsun sonuçlandırabilirse işte o zaman bağımsızlığını kanıtlamış olur.
Herkese düşen işine karışmak değil, yargıya saygı duymaktır. AKP şu lafı iyi bilir: Şeriatın kestiği parmak acımaz.

10.03.2008

Paralı kuyruk

1 yorum

Ödeme, alışveriş vb kuyruklarından hepimiz nefret ederiz öyle değil mi? Zorunlu olmasak kimse bizi orada tutamaz hatta işimiz olmasa para verseler dahi kuyruğa girip sıra beklemeyiz. Offf ızdıraptır o kuyruklarda beklemek. Bankalar, vergi vezneleri, mağaza kasaları, yemekhane, kantin, otobüs, dolmuş kuyrukları bunların başında gelir. Buradaki kuyruklarda zamanın geçmediği gibi sıra da bir türlü gelmez. Öfkeden artık söylenmeye başlar, sert sert ayaklarımızı yere vurur, derin oflar çekerek kuyruğun başındaki görevlilere sıkıldığımızı ve bir an önce buradan kurtulma arzusunda olduğumuzu belirterek yaptığı işleri hızlandırmasını ima ederiz.

Neticede görevliler de kimse beklesin istemez çünkü kuyruktaki gerginlik arttıkça bunun kendilerini bir kavga ortamına çekmesi de kaçınılmaz olur.

Hele bankalar ve vergi daireleri özellikle çekilmez olurlar çünkü hem onlara para ödeyeceksinizdir hem de sizinle var olan bu yerler size bu kuyruk işkencesini yaşatırlar. Gerçekten haksızlık, üstüne para verseler çekilmez bu çile. Bir yandan da mecbursunuzdur, ödemenizin günüdür-özellikle son günü- ve bu ödemeyi yapmasanız, yapacağınız ödemeyi bir de cezalı ödemek durumunda kalacaksınız, bunun zorunluluğu olmasa dakika durmazsınız.

Düşünsenize hem para ödeyeceksiniz hem de kuyrukta bekleyeceksiniz mümkün değil ya! Para verseler çekilmez. Peki hiç özellikle kuyrukta beklemek için para verdiğiniz yerler geliyor mu aklınıza? Bir düşünün bakalım, geldi mi aklınıza böyle bir yer? “Yok canım olur mu öyle şey, ben deli miyim sıra beklemek için para vereceğim?” dediğinizi duyar gibiyim.

İsteyerek veya zorunluluktan kuyruk beklemek için para vermeyi göze alanları bizzat görüyorum ve bir nebze garipsiyorum. Günlük hayatta kuyruk çilesinden veryansın eden insanlar, söz konusu kendin al (self servis) kafelere veya lokantalara gidince hem para verip hem de gıklarını çıkarmadan sıra bekleyebiliyorlar. Olabiliyormuş yani değil mi?

Hele şu otoyollardaki dinlenme tesisleri tam soygun yapıyor bu konuda hem kendin al sistemi işliyor hem de lüks bir restoran fiyatına yemek satıyor. Canını yediğimin köftecileri,pidecileri allah sizi başımdan eksik etmesin.

Yok arkadaş, benim hiç işime gelmez; hem para vereceğim hem de servis olmayacak. Ne anladım bu işten aynı şeyi ben evde de yapıyorum hatta çoğunlukla annem sağolsun bana fırsat bile tanımıyor servis konusunda.

Kendin al (self servis); sermaye tarafından icat edilmiş, hizmet sektöründe maliyetleri düşürmek amaçlı bir sistem. Güya servis elemanı maliyetinden tasarruf edilip daha ekonomik hizmet sunmak amaçlı bir girişim. Kendin al tarzı yürüyen işletmelerden hiç hazzetmem edenlere de bir müddet düşünmelerini tavsiye ederim.

Şayet cebimde bir lokantada yemek yemeğe, kafeteryada çay içemeye yetecek kadar para olmasa da bir dürümcüde önüme gelen ayranla yarım ekmek döneri, bir çay ocağında önüme gelen bir bardak çayı janjanlı kendin al kafe ve lokantalara tercih ederim.

9.03.2008

Cemil Çiçek Talabani'yi yolcu ederken

0 yorum
Sam Amca emri vermiş; Irak yönetimiyle ilişkileri sıcak tutacaksınız, davet edeceksiniz, gideceksiniz. Onlar da artık meşru bir devlet her ne kadar biz elimizle tepeden indirsek de dün kapınızdaki kuçular bugün bir devletin başında ve onlara hakettiği ihtimamı göstereceksiniz. AKP zaten Samin emrine amade ne derse eyvallah! Sayın Sezer'in, zamanında selamını almadığı adam şimdi Türkiye Cumhuriyeti'nin köşküne giriyor ve Irak'ın kuzeyinde Kürdistan diye söz edebilme cüretini gösterebiliyor.
Elimiz(!) mahkum. Hani bağımsızız ya ondan mütevellit.
Her neyse, ne olduysa oldu ve AKP tepemizdeyken daha çok şeyler olacak ya görelim bakalım ama şu Cemil Çiçek Talabani'yi yolcu ederken hissettiği duyguları bi yansıtayım istedim ne de olsa bizim bakanımız o!

7.03.2008

Haşhaşlı ekmek hapse mahkum eder mi?

0 yorum
Evet eder ama nerede? Tahmin edin!

Kanadalı 43 yaşındaki Briton Keight Brown, Londra heathrow havalimanından bindiği uçaktan gelişmiş uyuşturucu tarama cihazlarıyla donatılmış Dubai havalimanına inince kontrol noktasında tarama cihazına takılır ve üzerinde üç haşhaş taneciği tespit edilir o da hepi topu 0.003 gramdır. Ve uyuşturucuya karşı hukuk sisteminde "sıfır müsmaha"yı benimsemiş Dubai'de bu zatın hakkında uyuşturucu madde bulundurmaktan 4 yıl hapis cezasına hüküm verilir. Briton'un talihsizliğine Heathrow havalimanında yediği ekmekten üzerine dökülen 3 haşhaş taneciği sebep olmuştur.

Devletin mücadele ettiği konularda sıfır müsamaha böyle olmalı işte. Örneğin terör!

Neyse siz siz olun Dubai'ye yolculuk etmeyi düşünüyorsanız evvelinde yediğiniz sandiviçte, yemekte haşhaşlı birşeyler yememeye özen gösterin. Benden uyarması yoksa sizi de yazarım buraya :)

5.03.2008

Türkiye'de bilişim uzmanı /teknisyeni yetersizliği ve mesleki öğretim sorunları

0 yorum
Mesleki ortaöğretimde sorunlar, yapılan yatırımlar ve maliyetler göz önüne alındığında olumlu sonuçların ortaya çıkmasına sebep oluyor. Şu verdiğim bağlantıdaki yazımda bu işin başındaki isimlerden birinin dilinden dökülenlerle ilgili düşüncelerimi yazmıştım.

Mesleki ortaöğretimden gelen bir eğitim geçmişim olduğu ve mesleki ortaöğretime yapılan yatırımlarla elde edilen imkanların verimli şekilde kullanılamaması durumunu açıkça gözlediğim için ortaöğretim olsun, yükseköğretim olsun her noktada mesleki eğitimin çok önemli ve stratejik yatırımlarla çok büyük katma değer sağlayacağı inancına sahibim.

Öncelikle Nisan 2007'den bir haberle olaya girelim:
MEB Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü (EğiTek), Türkiye Bilişim Vakfı (TBV) ve Cisco tarafından, ülkemizde ağ teknolojileri alanında yetişmiş personel açığını kapatmak amacıyla uygulamaya alınan program, 21 Teknik Lise'de uygulanmaya başlandı. Bilişim ve Ağ Teknolojileri Uzmanlığı Eğitimi, 21 Anadolu Teknik Lisesinde görev yapan bilgisayar öğretmenlerine uygulanmaya başlandı. Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü'nde gerçekleştirilen basın toplantısına katılan MEB Eğitim Teknolojileri Genel Müdürü Prof. Dr. Nizami AKTÜRK, MEB. Erkek Teknik Öğretim Genel Müdürü Hüseyin ACIR, Türkiye Bilişim Vakfı Ankara Temsilcisi Aydın KOLAT ve Cisco Networking Academi Programı (CNAP) Dünya Direktörü Amy CHRISTEN, 21 Anadolu Teknik Lisesi ile başlayan çalışmanın beş yıl içinde en az 200 liseye daha yaygınlaştırılmasının hedeflendiğini açıkladılar.
İnternet ve veri iletişiminin çok büyük bir hızla arttığı günümüzde, bu alanda hizmet verebilecek "Ağ Teknolojileri Uzmanı" ihtiyacı da artış gösterdi. IDC firmasının yaptığı bir araştırmaya göre Türkiye'de 2007 yılında 40 bin 800 ağ teknolojileri uzmanı açığı var. EğiTek ve TBV tarafından, "Cisco Networking Akademi Programı /Cisco Networking Academy Program (CNAP)" kapsamında hazırlanan eğitim programı ile ağ teknolojileri alanındaki bu ihtiyacın karşılanması hedefleniyor.
EğiTek Genel Müdürü Prof. Dr. Nizami AKTÜRK, öncelikle 21 Anadolu Teknik Lisesinde başlayacak olan çalışmanın beş yıl içinde en az 200 liseye daha yaygınlaştırılacağını söyledi. Basın toplantısında konuşan AKTÜRK, "Bilişim teknolojisi eğitiminde uzmanlaşan 21 teknik lisede eğitime başlıyoruz. Amacımız, zaman içinde daha fazla lisede altyapıyı tamamlamak ve öğretmenleri yaygın olarak eğitmektir. Bu eğitimi alan öğrenciler bilişim ve ağ teknolojileri konusunda uluslararası geçerliliğe sahip bilgiyle donanacak ve her marka ve model ağ cihazının yönetimini yapabilecek, güvenliğini sağlayabilecektir." sözleriyle konuya verdikleri önemi ifade etti.
Erkek Teknik Öğretim Genel Müdürü Hüseyin ACIR ise konuyla ilgili olarak, "Programın temel amacı, öğretmenlerimize bilişim teknolojileri ve bilgisayar ağları konusunda uygulamaya ve çözüm geliştirmeye yönelik teorik ve pratik eğitimlerin verilmesini sağlamaktır. CNAP eğitimlerinde, bilimsel temel bilgilerin üzerine karar verme ve problem çözme becerilerini kazandıracak eğitim yöntemlerinin uygulamaya alınması hedeflenmektedir" dedi.

Bu haber mesleki öğretim konusunda atılmış ve kamuoyunda hakettiği yeri bulamamış önemli bir adımdır. Başka bir örnekle devam edelim; ticaret liselerinde (en son bir değişiklik olmadıysa) LOGO'nun yazılımları kullanılarak öğrencilere bilgisayarlı muhasebe dersleri veriliyor. Bu öğretimin sonunda zaten büyük çoğunluğu LOGO yazılımı kullanan muhasebeciler için kalifiye eleman ihtiyacı giderilmiş oluyor. Bu ne zaman başladı tam bilmiyorum ama uzun süredir devam ettiğini biliyorum ki bazı şehirlerde muhasebe eğitimi konusunda kullanılan materyal olarak okullara ücretsiz yazılım sağlama konusunda bu işin öncüsü ve güçlü şirketlerin LOGO'yla bu alanda da rekabete girdiklerini biliyorum. Bir sadece bir örnek ve mesleki öğretim sadece bilişim ve muhasebeden ibaret değil. Motordan, kimyadan tutun mobilyaya, elektriğe kadar geniş bir yelpazeye sahip.

Bazı otomotiv işletmeleri, çalıştıracakları personeli seçtikten sonra bünyesindeki eğitim bölümü aracılığıyla bunlara gerekli eğitimi veriyor. Mesleki öğretimdeki girişimler aracılığıyla benzer tutumlar sergileyen işletmelerle işbirliğine gidilerek hem işletmenin hem de mesleki öğretim bünyesinde öğretim gören öğrencilerin lehinde gelişecek girişimler yapılabilir. Çünkü motor bölümü bulunan bir okulun mezunları iş bulamamalarına rağmen aynı bölgede faaliyet gösteren bir işletme doğrudan okul mezunlarını alıp üretim aşamasına katmak yerine fazladan bir daha eğitim maliyetine girmek durumunda kalıyor. Bu durumda da hem devletin bir teknisyen mezun etmek için altına girdiği maliyet hem de işletmenin eğitim maliyeti ülkemiz için israf durumuna dönüşüyor.

Mesleki öğretim kurumlarının verimi ve en kısa sürede mezunların işgücüne katılabilmesi için okulların yerel sermayeyle beraber hareket ederek kalifiye işçilik konusunda hem kamu hem de özel sektörün kaynak israfının önüne geçilmesi gerekmektedir.

Bilişim uzmanı /teknisyeni yetersizliği konusuna dönecek olursak.

Ülkemizdeki firmaların hemen hemen tamamında bilişim uzmanı ihtiyacı var ve istihdam edilen uzmanlar da yeterli bulunmuyor. Bu firmaların %65 inde üniversite diploması temel koşullardan biriyken %95 i tercih edeceği personelde sertifikasyon arıyor. (turkinternet.com)

Ülkemizdeki 6,000 bilgisayar mühendisine her yıl mezun olanları katıp, yurt dışına transfer olanları da düşersek bugünkü batıyı sayıca ancak 50, 60 yıl sonra yakalamamız mümkün olacaktır. Kaldı ki bir çok batılı şirket, bilişim projelerini uygulamada eleman sıkıntısından yakınmaktadır. Bunlardan bir kısmı ülke politikalarını değiştirmekte (Almanya gibi) bilişim konusundaki elemanlara sınırlarını açmaktadır. Bu kapsamda Hindistan, Taiwan, Hong Kong gibi ucuz ve kaliteli iş gücünün bulunduğu ülkelerdeki mühendislere yüksek ücret, vatandaşlık hakkı vb. sosyal imkanlar yaratarak onları Avrupa ve Amerika'ya transfer etmektedirler. Genç nüfusuyla övünen Türkiye'nin de yaşlı Avrupa gibi aynı problemi yaşaması eğitim politikaları açısından hem düşündürücü hem de üzücüdür. Genç nüfusunu son yıllarda iyi değerlendiren Hindistan ile ilgili bir kaç önemli konuya dikkat çekmekte fayda vardır. Yıllardır gelişmekte olan ülkeler arasında ilk sıralarda yer alan Hindistan, GSMH (Gayri Safi Milli Hasıla) artışındaki en büyük payı yazılım sektöründeki yüksek istihdam kapasitesi ile sağlamaktadır. Hindistan, yazılım alanında 2000 yılında 6,8 milyar dolar, 2001 yılında ise 8 milyar dolar ihracat yaparak gelişmekte olan ülkeler içerisinde bu alanda birinci sırada yer almıştır. 2008 yılı yazılım alanında ihracat hedefi ise 58 milyar dolardır. Bunu sağlamak içinde her yıl 200,000 civarında bilişim uzmanı yetiştirmektedir. Başta Microsoft ve Cisco olmak üzere bir çok dev dünya şirketi Hindistan'da kurdukları "Software House" larda ürün geliştirmektedirler. Günümüzde IT'nin (Information Technology) "I" harfini bu alanın yıldızlarından "India" (Hindistan) kelimesinden aldığını esprili bir ifadeyle dile getirilmektedir.

Mesleki öğretim ve sermaye işbirliği ile bilişim uzmanı açığının giderilmesi pek de mümkün bunu en başta verdiğim haber de doğrular nitelikte. Sermayenin talep ettiği bilişim elemanı ihtiyacı için mesleki öğretimin hem orta hem de yüksek düzeyde sertifikasyon sağlayan kurumlarla işbirliğini geliştirmesi gerekmektedir. Aksi durumda mesleki öğretim maliyeti bu ülkenin her bir vatandaşının cebinden çıkan kuruşların israfının devam edilmesi demektir. Öncelikle kaynak sağlamaktan ziyade mevcut kaynakların verimliliğini artırmanın göz önüne alınması gerekmektedir.

Hele ilköğretimdeki, MEB'in bilişim sınıfları oluşturulması amacıyla donanım yatırımlarının israfına hiç değinmiyorum. Hala daha o ilköğretim okullarında bulunan bilgisayar donanımına sahip olmayan mesleki ortaöğretim ve yükseköğretim kurumlarının olmadığına eminim. Ona da artık bir ara değinmek gerek.

* Yüksel GÖKTAŞ, Araştırma Görevlisi, ODTÜ

1.03.2008

AKP iktidarının tüccar mahdumları

0 yorum
Eski Dışişleri Bakanı ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün büyük oğlu Ahmet Münir Gül. Ahmet Münir, öğrencilik döneminin ardından Londra'da Merrill Lynch'te çalışmaya başladı. Yani şimdilik kendisine uluslarası finans camiasında bir yer açmaya çabalıyor. Küçük oğul Mehmet Emre Gül ise oldukça hızlı. Halen Ankara TED Koleji'nde okuyan Emre, yüzbinlerce çocuğun katıldığı OKS'de 367'inci olmuştu. Yaşıtları ÖSS için dersane dersane gezerken Emre son dönemde Ankara'da ardı ardına açılan dev alışveriş merkezlerindeki "bardak içinde soslu haşlanmış mısır satışı" işiyle ön plana çıktı.

Emre Gül, mısır işini yapan şirketle organik bağının olmadığını, sadece amcasına yardım ettiğini söylese de şimdiden iş yaşamında pratik kazanıyor. Gül'ün Daily Fresh markalı mısır işi bayiliğini, yaşı küçük olması nedeniyle resmen üzerine alamadığı belirtiliyor. Ama Daily Fresh'in bayilik fiyatı 10 bin dolar. Emre'nin babası Abdullah Gül, gazoz satmayı başaramadığı için okutulmuş ve Cumhurbaşkanlığına yükselmişti. Emre ise mısır satmayı başarırsa Kayseri gelenekleri gereği daha büyük bir işe geçiş yapabilecek. Zaten Emre Gül, 1 yıl önce iki ortağıyla e-ticaret alanında yatırım yaparak, "Adresime Gelsin Bilişim Teknolojisi ve Ticaret Ltd." adlı 15 bin YTL sermayeli şirket kurdu. Diğer iki ortak ise abisi Ahmet Münir'in arkadaşları. "Adresimegelsin.com" adlı sitenin parolası ise "Alışverişte mutlu son". Mobilya, telefon, beyaz eşya, mutfak, oyun hatta pet-shop satışı bile var.

Abdullah Gül'ün kızı Kübra Gül ise geçen sene Mehmet Sarımermer'le evlendi. Damat Sarımermer de, küçük kayınbiraderi gibi internette iş yapıyor. Arkadaşlarıyla kurduğu bir firma ile internetten ucuz fiyatların takipçisi olacak Sarımermer, geçen yıl eylülde, 4 arkadaşıyla birlikte "Fenn Bilgi Teknolojileri" adlı bir bilişim şirketi kurdu. Sarımermer ve arkadaşları, 5 internet sitesi birden kurdu. Sitelerin 3 tanesi, internetten alışveriş yapanlar için sanal alemdeki en ucuz fiyatları buluyor, 2 tanesi de alışveriş sitesi. İnternetten televizyon, cep telefonu, dizüstü bilgisayar gibi bir ürün almak isteyenler "efiyat.com" sitesine giriyor. Site, fiyat karşılaştırmalarını ücretsiz yapıyor. Alışveriş siteleri, efiyat.com sitesine üye olmak ve karşılaştırmalara katılabilmek için para ödüyor. efiyat.com'a üye olan alışveriş siteleri arasında Cumhurbaşkanı Gül'ün oğlu Mehmet Emre Gül'ün kurduğu www.adresimegelsin.com sitesi de var.

efiyat.com ekibinin sitede kendilerinden "Harikulade İşler Ofisi" olarak bahsetmesi, ilginç girişler yapması dikkat çekiyor. Site Fenn Bilgi Teknolojileri şirketinin bir yan kuruluşu. Şirket ayrıca, www.eucak.com, www.eotobus.com, www.babilus.com siteleri de kurmayı planlıyor. www.babilus.com açılınca, Sarımermer ve adresimegelsin.com sitesini kuran kayınbiraderi Mehmet Emre Gül, sanal alemde rakip olacak. Fenn Bilgi Teknolojileri, www.maximul.com isimli bir siteyi daha tescil ettirdi. Damat Sarımermer, 'Etra İç ve Dış Ticaret' adlı bir şirket daha kurdu. Etra, 450 bin YTL sermayeli. Mehmet Sarımermer'in mobilya ve inşaat alanındaki şirketlerde de ortaklığı bulunuyor. Sarımermer'in yönetim kurulu üyesi olduğu Apek Mobilya'nın İstanbul'da Medallion adlı bir mağazası var. Şirket, burada yerli ve yabancı mobilya satıyor. Sarımermer ailesinin bir şirketi de 'Özipek İnşaat Emlak'. Sarımermer, bu şirkete babası Abdullah Sarımermer ile ortak görünüyor.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın çocukları da iş hayatında oldukça hızlı. Büyük oğul Ahmet Burak Erdoğan'ın gemisi var ve armatörlük yapıyor. "Büyük mahdum" Erdoğan'ın ismi Safran-1 adlı gemiyle duyuldu. Safran-1 adlı kuru yük gemisini satın alan MB Denizcilik, Burak Erdoğan'ın bu alandaki ilk şirketi değil. Daha önce amcası Mustafa Erdoğan ve eşi Sema Ketenci'nin babası Osman Ketenci ile birlikte Turkuaz adlı şirketi kurmuştu. 2006 yılı Nisan ayında adı Bumerz Denizcilik olarak değiştirilen şirketin 1 milyon YTL olan sermayesi daha sonra 2 milyon YTL"ye çıkartıldı. Şirkette yüzde 25 hissesi olan Burak Erdoğan da sermaye artırımı için gemi alımının dışında bu şirkete de 250 bin YTL sermaye ekledi. Burak Erdoğan denizcilik sektöründeki ikinci şirketini 19 Ocak 2007'de kurdu. MB Denizcilik Taşımacılık Limited Şirketi adıyla kurulan şirkette, Burak Erdoğan'ın ortağı yakın arkadaşı Mecit Mert Çetinkaya. Her iki ortağın şirkette yüzde 50'şer hissesi bulunuyor.
MB Denizcilik, kuruluşundan 18 gün sonra 6 Şubat 2007'de Safran-1 adlı kuru yük gemisini satın alarak deniz taşımacılığına ilk adımı attı. MB Denizcilik Safran-1'i Gürgem Deniz Nakliyat'tan devraldı. Burak Erdoğan ve Mert Çetinkaya'nın ilk gemisi olan Safran-1, 1991'de Tuzla'da inşa edildi. Geminin piyasa değerinin ikinci elde 4-5 milyon dolar olduğu ifade ediliyor. Geminin kapasitesinin 200 TIR'ın gerçekleştirebileceği taşımaya eş değer olduğu da belirtiliyor. Bu gemi Başbakan Erdoğan'ın "Gemi değil gemicik" demesiyle de tanınmıştı. Erdoğan'ın küçük oğlu Bilal ise ABD'de Dünya Bankası'nda çalışıyor.
Gelecek dönemlerin Kemal Derviş'i hazırlanıyor
Bilal, Erdoğan'ın Başkan George Bush ile sohbetine bile konu olmuştu. Büyük kız Esra ise Berat Albayrak'la evli. Berat Albayrak'ın ismi ise çok sık duyuluyor. Genç yaşına rağmen Çalık Holding'te genel müdür olan Berat Albayrak, ayrıca Sabah ve Atv'yi alan Turkuvaz Matbaacılık şirketinin yönetim kurulu üyesi. Yine Ahmet Çalık'ın yönetim kurulu başkanlığında Cetel Telekom İletişim'de de yönetim kurulu üyesi. Erdoğan'ın küçük kızı Sümeyye ise ünlü London School of Economics'te okuyor.

Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın 3 çocuğu var. Abdullah, Zeynep ve Fatma. Kamuoyunun en yakından tanıdığı isim ise Abdullah Unakıtan. Ailenin likit yumurta işi yapan AB Gıda, Telemobil Bilgi İletişim ve SAB Makina adlı üç şirketi var. Unakıtan Ailesi çeşitli iddialarla gündeme geldi. 2005'te başına kadar yumurtanın KDV'si yüzde 8, likit yumurtanınki yüzde 18'di. 29 aralık 2004 tarihinde yayımlanan bir kararname ile likit yumurtanın KDV'sinde indirime gidildi. Kararnamede yumurtanın yanına parantez içinde "likit ve pastörize olanlar dahil" ibaresi eklendi. Ve likit yumurtada KDV yüzde 18'den 8'e iniverdi. CHP, bu değişikliği Meclis'e taşıdı. Abdullah Unakıtan, Unakıtan markası ile girdiği pastörize likit yumurta piyasasının yüzde 70'ini elinde tutuyor. Yine mısır ithalatında da Abdullah Unakıtan ismi ön plana çıktı. 2003'te mısırın gümrük vergisi yüzde 20'ye inince Unakıtan'ın oğlu binlerce tonluk ithalat yaptı. Telemobil firmasının da özelleştirmeyle Akfen-SPA'ya giden Mersin Limanı'na 2 milyon dolarlık işletim sistemi satması ahlaki açıdan tartışmaya yol açtı.

Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın 24 yaşındaki oğlu Erkan ve kızı Büşra Yıldırım'ın sahibi olduğu Derin Denizcilik Gemi Taşımacılık Sanayi ve limited Şirketi de oldukça tartışıldı. İtalya'dan 445 bin euroya gemi satın aldıkları gündeme geldi. Erkan'ın gemi fiyatının 200 bin euroluk bölümünü uluslararası seyahat acentelerince yolcu biletlerinin peşin satın alınmasıyla karşıladığı bilgileri ortaya çıktı. Yani Erkan, bu firmalardan borç almıştı. Borcunu yolcuları taşıdıkça, yani biletleri sattıkça ödeyecekti. Ancak biletleri peşin alan firmalardan Santour'un, Erkan'ın gemi sahibi olmasından kısa süre sonra Türkiye Denizcilik İşletmeleri'ne ait Ankara Feribotunu kiralaması tartışmaları artırdı. Kiralama işleminin ihalesiz yapılması, kiracıya avantaj sağlayan bazı sözleşme hükümleri de konuşuldu. Binali Yıldırım ise Santour şirketi ile geçmişe dayalı hiçbir ortaklık ilişkisi bulunmadığına yönelik açıklama yaptı. Yıldırım'ın üç çocuğunun Subaru'nun İstanbul'daki 4 bayisinden birisi olduğu da yansıyan bilgiler arasında yer aldı.

Hilmi Güler'in damadı ise eski Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin oğlu İsmail Pepe. Pepe'nin çocukları Ankara-Balgat'ta 15 yıldır ev yapıp satıyor. Çukurambar'da bulunan evlerin ortalama fiyatı 500 bin YTL. Pepe ve oğullarının yaptığı konutlarda, siyasetin ünlü isimleri de oturuyor. Ağırlıklı olarak AKP ve SP'li siyasetçilerin tercih ettiği konutlarda, TBMM Başkanı Bülent Arınç'ın da evi var. Bazı AKP'li milletvekilleri ise bu konutlarda kirada oturuyor. Bunun yanı sıra İsmail Pepe'nin gemi işletmeciliği yaptığı da gündeme gelmişti. İsmail Pepe ve kardeşi Mustafa Pepe'nin ortak olduğu Kar İnşaat adına sahip olunann geminin 9 trilyonluk teşvikle alındığı da ileri sürüldü. Osman Pepe, seçimlerden önce CHP'nin "Oğlunun üzerinde 650 daire var" şeklinde suçlamlarına hedef olmuş ama bunu reddetmişti. Bayındırlık ve İskan Bakanı Faruk Nafiz Özak'ın oğlu Mehmet Akif ise Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün oğlu Emre Gül'ün bardakta mısır satan Daily Fresh şirketinden bayilik alarak mısır işine girdi. Bunun için bir arkadaşı ile Öztok Gıda İnşaat Ltd. adlı şirket kurdu. Özak, Atatürk Havalimanı'nda ve Bakırköy Capacity'de bardakta mısır satmaya başladı.
Eee ne yaparsınız, her iktidar kendi sermayesini yaratır. Gariban işçi, memur, köylü vsnin kendilerine bir umut olur sevdasıyla sandıktan iktidara taşıdıkları adamlar, mevcut nüfuzlarıyla kendi sermayelerini kurup-büyütüyorlar. Garibanlara da Voyvoda'nın meşhur kazıkları gibi vergiler, dilenciye sadaka gibi maaş zamları kalıyor. Devam, devam...

milliyet