Kısa dalga yayın

31.01.2009

İsrail'e ambargo uygulayamıyorsun, destek olma bari!

0 yorum
Filistinin doğrudan elinde bulunmayan bir finans sistemi olduğu ve sınır kapılarının da öyle elini kolunu sallayarak geçilerecek bir halde olmadığını ve hatta İsrail'in tıbbi yardımların geçmesinde bile sorun çıkardığını öğrendiğim günden beri kafam da hep bir soru işareti vardı: Bu kadar yardım toplanıyor ama bunlar Filistin'e nasıl, hangi yollarla, kim tarafından ulaştırılıyor?

Bu sorular kafamı kurcalarken sorunun cevabını bugün odatv.comda buldum. Düşündüğüm gibi o kadar sıkıntı içinde yardımların ulaştırılması konusunda bir şekilde bir yol bulunmuştu ama ne yazık ki Filistin için toplanan yardımlardan bile savaş ekonomisi sebebiyle İsrailliler nemalanıyordu.
Bakalım:
Peki, Türkiye’den gönderilen parayı alan kişi Gazze’de gıdayı kimlerden alıyordu? Ambargo koşullarında gıdayı ellerinde depolayanlar kimlerdi? Bu konu ise daha da ilginçti. Türkiye’de yaygın olarak faaliyet yürüten ve kamuoyunda çok tartışılan bir yardım derneğinin yetkilisi bize Gazze’ye gönderilen para ile İsrailli tüccarlardan gıda ürünleri satın aldıklarını anlattı. Yetkili tahminimizin doğru olduğunu, Gazze’de gıda mamullerini stoklayan kişilerin İsrailli tüccarlar olduğunu belirtti. Yetkili Türkiye’de toplanan yardımları İsrailli işadamlarına teslim etmeyi kendilerinin de istemediğini ancak Gazze’nin bulunduğu koşullarda bunun zorunlu olduğunu anlattı.

Kendisine bu durumu yardım yapanlara duyurup duyurmadığını sorduğumuz aynı yetkiliden “hayır” cevabını aldık. Çünkü yardım yapanlar kendi paraları ile İsrail malları alındığını öğrenirlerse yaptıkları yardımı kesebilirlerdi.
Bu durum ilginç bir çelişkiyi doğuruyor. Çünkü Türkiye’de İsrail mallarına boykot çağrısı yapan kesim, Gazze için topladığı yardım paraları ile İsrail’den mal satın alıyor. İsrail’in temel insani değerleri dahi gözetmeden Gazze halkını hedef aldığı bu koşullarda İsrail mallarını boykot etmek yapılan protestolardan biri. Ancak aynı kişilerin halktan topladıkları paralar ile İsrail’den mal satın alması bu kişilerin samimiyetini sorgulamalarını sağlıyor.
odatv.com
Görüldüğü üzere, maddi ve ayni yardımlardan Filistin halkının doğrudan faydalanamaması ve bu yardımların bir şekilde İsrail ekonomisine dönmesi can sıkıcı. Başbakanın Davostaki çıkışıyla ilgili yazımda da söylemiştim; söylem olarak esip gürlemek önemli değil önemli olan fiili olarak birşeyler yapabilmek. Nakti yardımların Filistin'de İsrail ekonomisi içerisinde dönmesine ve oradaki karaborsaya kurban gitmesindense Türkiye'den gıda giyim vb şekile dönüştürülerek ayni olarak Filistin'e ulaştırılması veya İsrail finans tekelinin kırılmasının o sözde boykot kampanyalarından kat kat önemli olduğu ortaya çıkıyor. Bir taraftan boykot boykot diye kendini parçala kampanyalar yap öteki taraftan nakti yardımları İsrail ekonomisine hediye et. Kaş yaparken göz çıkarmak bu olsa gerek. Bari mevcut düzende bir ambargo koyamıyorsun hiç değilse o devlete elinle destek olma, değil mi ama?

30.01.2009

Tebrikler Başbakanım. Tam yeri, tam zamanıydı ama...

0 yorum
Başbakanın Davos'taki oturumda sergilediği tavır ve davranış, tam yerinde ve tam zamanındaydı. Doğru yerde, doğru zamanda tabiri için iyi bir örnek bence.
"Yiğidi öldür, hakkı yeme", demiş atalarımız. Akpartiyi, Erdoğan'ı eleştiriyorum elbette, bir çok poltikaları bana yanlış geliyor. Ama bu konuda bir vatandaş olarak, Başbakan'a tam destek veriyorum.
Yok diplomatik skandalmış, uluslararası krizmiş, bunları diyenler bence halt etmiş. Putin, Bush'u yakalarsam taşşaklarından asarım diyor ama hala kolkola uzay çalışmalarında ABD-Rusya işbirliğine devam ediliyor. O yüzden diplomatik kriz mriz muhabbetleri iç siyaset konusu olmuştur. Türkiye'nin uluslararası duruşundaki doğru adımlar iç siyaset vesilesiyle harcanmamalı. Aynı olayı Erdoğan da yapıyor; açıklamalarında ne kadar da partiyi, seçimleri dikkate almadan Başbakan olarak konuştuğunu dile getirse de ülkeye dönüşü sonrası yaptığı açıklamalar ortaya çıkan hamasi rüzgarı kaçırmama arzusuna kapıldığını gösteriyor. Oysa ki o oturum esnasındaki tavrı çok samimi ve ciddiydi. İş nasıl içeride siyasete döndü, olay seyrinden çıktı.
Vıcığını da  çıkarmamak lazım; Osmanlı geri dönüyor vb absürd söylemler de o kadar saçma. Sen üretim ve finans yapısı olarak belini doğrultup, makineyi rayına oturtmadıktan sonra Attila gibi bir cengaveri de bu ülkenin başına getirsen bu devirde bir halt olmaz.
Gönül isterdi ki bu şahane hareketin ardından imzalanmış bir kaç sözleşmenin iptal edildiğini falan görsek.Mesela Hugo Chavez'in yaptığı  gibi bir hareket ne şahane olurdu.  Ama küreselleşme ülke menfaatlerini dünya ile o kadar girift bir hale getirmiş ki birbirine eklem bağı olmayan ülke yok neredeyse. Bu tür eylemler beklemek, bu devirde ütopik bir bekleyiş bence. Fiilen ütopik beklentilere girmektense en azından tam yerinde gösterilen bir tepkinin arkasında durulmalı Türkiye Cumhuriyeti adına.

29.01.2009

Psikososyal lavman

0 yorum
Lavman nedir az çok bilirsiniz heralde? Bilmeyenleri şu tarafa alıp konunun esasına geçeyim.
Dünya genelinde baş gösteren finans krizi bir çok ülkeyi vurup bizi de göbekten teğet geçiyor. Ortadoğu'da İsrail zulmü ülkemiz insanlarını çileden çıkarıyor. Dolar, altın ağırdan ağırdan tepelere tırmanıyor. Hükümet arada bir Alevilik lehine çalımlara kalkışıyor, gelen tepkileri görünce hemen gündem başka konulara paslanıyor. IMF senelerdir ümüğümüzü sıkmaya, finansal yapımızı kapitalizme uydurmaya çabalıyor. Aşiftelerden beter, iki kuruş para verecek hükümetten istediği her kanunu geçirtiyor, hakeza siyasi olarak AB çıkışlar yapıyor. Elektrik, doğalgaz zamları, kriz bahanesiyle işçi çıkarmalarla milletin canı burnunda.
Toplumda sosyal patlama had safhaya varınca tam da bu noktalarda işin içine psikososyal lavman giriyor yani; ümraniye soruşturması.
Toplumda biriken gaz, bu soruşturma dalgalarıyla alınıyor. Tabi lavman sadece taban/yandaş/sempatizan bünyesinde işe yarıyor çünkü onları iktidara taşıyan bunlar. Mevcut potansiyeli kaybetmemek bu lavmanın en büyük endikasyonu. Taban bünyesinde sosyal patlamaya ramak kala bünyeye lavman basılarak bağırsaklar gevşetilip halka derin bir nefes aldırılıyor. "Vay bee, gördün mü, helal olsun hükümete, az kalsın darbe yapacaklarmış, kes sesini be adamlar darbeyi engellemiş sen zamdan mamdan bahsediyorsun" diye insanlar ferahlayıveriyor birden. Hele mutaassıp taban! Malum medyanın yayınlarıyla öyle bir lavman propagandası yapılıyor ki, haber bültenini seyreden darbeden ucu ucuna yırttığımıza, 7 den 7e teşkilatlanmış bir terör örgütünün çökertilediğine  ikna olur yani, o kadar.

Yurtdışında ABD ve avrupa ülkelerine bakıyorum, iktidarlar tarafından benzer lavmanlar uygulanıyor. Obama; müslümanlara bizi düşman görmeyin diye haykırıyor, Guantanamo güya kapatılıyor, Ebu Garibin adı değiştiriliyor. Almanya, Hollanda vb ülkelerde müslümanlar, yabancılar, özellikle Türkler aleyhine kültürel siyasi girişimlerde bulunuluyor.

Bizdeki toplumsal lavmanın nasıl bir yan etki yapacağını merak ediyorum. Malumunuz bu ülkede siyasette tepeye oynamak; mağdur olmaktan, mapus damında yatmaktan, fikir(?) hükümlüsü olmaktan geçiyor. Tayyip Erdoğan'ı da zirveye taşıyan şiir dizeleri sebebiyle yattığı mapus damında edindiği karizmadır, hani o zaman mağdurdu ya!
Şimdi bu soruşturma fos çıkarsa, bu kadar mağdurdan ortaya çıkacak kahraman ordusuyla nasıl baş edecekler acaba?
Miadlarının dolduğunu farkettiklerinden o kadar da umursamıyorlar olabilirler mi?

27.01.2009

ETÖcülerin zoruna giden karar

0 yorum
Ne olacak? Elbette "ergenekon terör örgütü" nitelendirmesinin yanlış olduğuna hüküm veren mahkeme kararı.Şöyleki:
Mahkeme heyeti, böyle bir örgütün var olduğu yönündeki ifadeler yerine 'iddia olunan' tabirinin kullanılması konusunda İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına yazı yazılarak Emniyet Genel Müdürlüğü resmi internet sitesi, yazılı ve görsel basın-yayın organları ve Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı nezdinde gerekli yasal girişimlerin yapılmasının istenmesine karar verdi.
Bu karar, kendilerini "kadı" zanneden enginarların ve yalama, yandaş, taraf artık ne isim verirseniz o basın yayın kuruluşlarının epey zoruna gitmiş. Samanyolu, kanal 7, yenişafak, zaman, star gibi gazete ve tvler nasıl da flaş flaş etö elemanları şöyle yaptı, böyle yaptı diye patlatıveriyorlardı spotları. Spot yapacak bişey kalmadığı için zorlarına gitmesi oldukça doğal geliyor bana.
Zaten sözde soykırımı, rum kesimini adanın bütününün temsil hakkını  tanıyan, bu "kadı"lardan başka ne beklenir ki?

26.01.2009

Tebrikler Türk-İş

0 yorum
"SENDİKA KARARGAH DEĞİLDİR"
''Türk-İş Başkanlar Kurulu, Türk Metal Sendikası'nın bir suç ve suçlu barındıran örgüt karargahıymış gibi basılmasını ve aranmasını kınamakta, bu muameleyi sendikal hak ve özgürlüklere yapılan bir saldırı olarak görmektedir. Türk-İş Başkanlar Kurulu, 'Ergenekon adı verilen operasyon' çerçevesinde evi, adresi belli insanların şafakta evlerine baskın yapılmasını, kendilerinin ve ailelerinin manevi şahsiyetlerinin mağdur edilmesini kınamaktadır. Bu çerçevede, sendikacılara yönelik şafak baskınlarını da kınayan Türk-İş Başkanlar Kurulu, Türk-İş'in bir yöneticisinin söz konusu dava ile ilişkilendirilmeye çalışılmasını konfederasyon açısından kabul edilemez bulmaktadır.

Mustafa Özbek, işçi hareketinde büyük emeği olan bir işçi lideridir. Hukukun üstünlüğüne inan Türk-İş, bağımsız yargının, toplum vicdanını tatmin edecek adil kararını bir an önce vermesini beklemekte, bu karar çıkıncaya kadar Sayın Özbek'in serbest bırakılarak tutuksuz yargılanmasını istemektedir.''*
Tebrik ve takdir ediyorum. Turuncu veya rengi her neyse o türden sivil darbelere  geçit vermeyen bir örgütlenme olduğundan dolayı Türk Metal vb sendikalar elbetteki asıl darbeyi yapan güçler tarafından karalanmaya çalışılacaktır.  Demokrasi havarilerinin kendi planladıkları darbelere alet olmayanlar başka bir sözde darbe girişimiyle suçlanacaklardır bunu gayet doğal görüyorum. Herşeye rağmen Türk yargısına güveniyorum. Önlerine delil diye sunulanlar ne olursa olsun hakimler yasalar öncülüğünde vicdanı hükmünü verecektir. Akla karanın ortaya çıkacağı günü merakla bekliyorum.

21.01.2009

Yıkılan taş fırınlar

0 yorum
Yok be dostum! Tarihi eser merakı, köy hayatına özlem falan değil.
Bir zamanlar "kazak erkeği" tabiri vardı (o da yanlış kullanılan) ondan sonra "çocuklar duymasın adlı dizi ile bu tabir yerini "taş fırın erkeği"ne bıraktı. Bildin mi? Hah işte o meseleden bahsediyorum.
Dediğim dedik, çaldığım düdük misali evde esip kükreyen, çoluğa, çocuğa özellikle karıya höt dedi mi evi yerinden oynatan erkekler için kullanılırdı.
Taş fırın erkeği; çorabını çıkardığı gibi duvara yapıştıran, su getir, yemeğim nerde, pijamalarım, terliğim, erkeğim ben, diye esip kükrerdi hani. Ev işi mi? O da ne? Adını bile bilmezdi, hele mutfak! Eskaza gurbete çıkıp da sahanda iki yumurta kırmışlığı ya vardır ya da yoktur o da sahanda yumurtanın erkekliğin şanından olmasından dolayı.
Allahu alem, bizim sülalede yoktur öyle sözde taş fırınlık. Mutfak, yemek dedin mi orada dur! Gurbeti askerlik dışında tatmış, ana ocağından erken ayrılmış bir yaşantısı vardır bizim sülale erkeklerinin. Yemek olsun diğer işler olsun öyle garıya, bacıya minnet etmek gibi bir alışkanlık da yoktur. Karnı acıkıp da taş fırınlığından mutfağa su almak için girmeye götü yemeyen çok insan vardır çevremde. Yok yok nerde parasına kıyıp da dışarıda bişeyler yemek, olur mu hiç? Erkekliğin şanına yakışmaz.

Hani biz millet olarak taş fırın erkeklerini barındırırız ya içimizde, tvdeki yemek programını seyrederken maharetli taş fırın erkeklerimizi görünce aklıma geldi bu konu. Höt höt taş fırınları mı ararsın, yumuşakçaları mı, ne ararsan var.
Taş fırınlığı, mutfağa girmemeye bağlayanları, sofraya hanıma yardım için iki tabak koymayanları vs düşününce bu program ne kadar yalancı bir erkek milleti olduğumuzu iyice gözler önüne serdi. İşin içine para pul, tv şöhreti girince taş fırının dumanı sönüveriyormuş diye düşündüm.

Aslında erkek, delikanlı kısmısı kimseye muhtaç olmadan yaşamayı becerebilmeli. Yemek, temizlik, ütü bir insanın ihtiyacı neyse kendisi bunları karşılayabilecek yetiye sahip olmalı. Daha önceden de dedim; üfürükten taş fırın erkeğini evde iki gün yalnız bırak yaşayacak hali kalmaz, acından ölür şerefsizim. Böyle bir delikanlıya bir de delikanlı, maharetli bir hatun denk gelirse, kebap olur hayat ikisi için de.
Bu devirde üfürükten taş fırınlığa yer yok, hele şehir hayatında. Burayı okuyan anneler varsa tavsiyem olsun: çoluğunuz, çocuğunuzun istikbali ile oynamayın. Artık bu devirde sultanlıkları ana ocağından ayrılana kadar sürer, sonra garı kısmısının insafına kalır, benden söylemesi.

20.01.2009

Ağlamak istiyorum

0 yorum
zalim dıpçiklerinin alnında patladığı yavruların yaralarını saracak

yavruları kucağında can veren anaları kefensiz gömecek

ebabilin pençelerindeki taşlar gibi zırhları delip geçecek

kurşun biten topraklarda huzur yeşertecek

yaradanın adıyla canına kastedilen mazlumlara yeni bir ruh verecek

dünayada adaleti hüküm kılacak bir devlet kuracak

nil’i yarıp musa’yı kadim topraklara hakim kılacak

yeryüzündeki zulüm yangınlarını söndürecek

gerçekleri rüyadan koparacak

bir gözyaşı ile ağlamak istiyorum

ama biliyorum

hüküm süren öyle bir zulüm ki

bu gözyaşını bile nemrut ateşine atacak

19.01.2009

Rüya, rüya, rüya!!!

0 yorum
Bugün diyorum ki dostlarım, şu anın getirdiği güçlüklere ve engellemelere rağmen bir rüyam var benim.* 

Senin bir rüyan vardı ya hani Luther King? Hah işte o gerçek oldu.

Benim ülkemin ve dünyanın yaşadığı bazı gerçekler var ki onlar da benim rüyam oldu hatta rüyadan öte kâbusum oldu. Ben sıradan bir vatandaş olarak başımı yastığa huzurla koyamıyorum. Gözlerimi kapar kapamaz birileri kollarımdan sıkıca kavrayıp zindana atıyor bedenimi. Buz gibi taşlar üzerinde çırılçıplak, hareket etmeye takati olmayan bedenimi, kara zindanın bir köşesinden kanlı bir el uzanıp ayak bileğimden yakalıyor ve son sürat yerin dibine çekiyor. Kafamı, kollarımı, bacağımı ne olduğunu bilmediğim bir yerlere çarparak kapkaranlık, nar gibi sıcak, yerden kan fışkıran bir çölün ortasında buluyorum kendimi. Gökten, suratları kan revan içinde bebekler yağıyor dillerinde merhamet, merhamet nidalarıyla. Ve tankların üstünde gard almış, alınlarına Davut yıldızı kazınmış askerler gökten merhamet dileyerek yağan bebekleri ıskalamadan silahlarıyla dipçiklemek için çaba sarfediyorlar.
Ben ağlamaya bile cesaret edemiyorum bu çölde ve babamın seslenmeleriyle bağırtılar eşliğinde doğrulup sabır çekiyorum yatağımda.
İşte böyle, Luther King! Senin rüyan gerçek olurken dünyanın gerçekleri insanların kabusu oluyor. Ve senin rüyanın gerçekleştiği noktada insanlığın rüyası gerçeklerle tarihe gömülüyor.
Gerçekleşen rüyalarla, kabusa dönen gerçeklerin karşıslaştığı meydanda insanlık, bir yanlışın bütün doğruları götürdüğü bir sınavda kan ağlıyor.

18.01.2009

"Ergenekon"da yol ayrımı

0 yorum
Mergenekon soruşturması ve açılan dava üzerine basın yayında çatara çutara gladyo temizleniyor çığlıkları atanların yazılarında söylemlerinde yavaş yavaş kıvırma baş göstermeye başladı. Önceden kesin bir dille bu soruşturmanın gladyonun tasfiyesi olduğunu savunanlar artık cümlelerinin sonuna ama koyarak şöyle cümleler sarfetmeye başladılar : Her örtülü operasyon "ergenekon" değildir!
-Peki ya nedir?
Önemli olan bu örgütün nasıl ve hangi amaca göre kullanıldığıdır.
a) Bu gölge örgüt, Cumhurbaşkanının, Başbakanın ve Genelkurmay Başkanı'nın görüş ve bilgileri dahilinde hareket ediyorsa başka...
b) Bugün Ergenekon olayında gördüğümüz gibi iktidarın aracı olarak değil, birileri tarafından iktidarı ele geçirmek için kullanılıyorsa başkadır.*
"Ergenekon" soruşturması acaba kimin güdümünde, ne için yapılıyor?
Düşünüp tartıyorum ve kendimce vardığım teoriyi ortaya koyayım diyorum. Malumumuz; derin yapılanma soğuk savaş döneminde NATO çerçevesinde eğitilen ve teşkilatlandırılan bir yapı bu "gladyo" denen yapılanma. NATO'nun politikalarını da belirleyen elbetteki ABD.
Zamanında ülkemizdeki bu derin yapılanma teşkilatlandırılırken, milli hassasiyetleri, duyarlılıkları yüksek olan insanlar seçilerek Avrupadaki operasyon merkezlerinde  çeşitli eğitimlere tabi tutulmuşlar. O zamanki anti-komunist propaganda o kadar güçlü bir hal almışki bu iş için seçilenlerin vatan görevi olarak gördükleri şey sadece; komunizme karşı mücadele etmek halini almıştır. Yaptıkları eylemlerde, hareketlerde; hedef komunizm ise gerisi sadece teferruat kalmış. Komunist yapılanmaların içinde bile milli hassasiyetleri çok yüksek insanlar bulunmuş, çünkü bunların bulundukları yapı içindeki eylemleri savaştıkları komunizmle mücadeleye bir meşruiyet kazandırıyormuş ve tek düşündükleri de buymuş.
Zamanla NATO teorisyeni ABDnin komunizm gibi mücadelelerini meşrulaştıran karşıt görüşler artık bir tehlike arzetmeyecek bir hale gelmiş ve NATO ile derin yapılanma için başka bir düşman icat edilmiş: Radikal dincilik.(Ben bunu İslam olarak kullanmak istemediğim için dincilik diyeceğim) Bknz. 11 Eylül, el-kaide, hizbullah.

Bu çerçevede çeşitli avrupa ülkelerinde, önceki derin yapılanmaların amaçları ihtiyacı karşılamaz bir hale gelmiş. Muhbirler, STK'lar aracılığıyla eski yapılanmalar deşifre edilip tasfiye edilmesi sağlanmıştır. Avrupa'da, demokrasi çığlıkları atan STKlarla kolkola yapılan siyasi hareketlerle yeni politik stratejilere köstek olacak bir yapılanma kalmayınca radikal dincilikle mücadelede en sıcak temas noktası olan nüfuz bölgelerinde işe başlanmış; Afganistan, Irak en belirgin noktalar. Tabi Kuzey Afrika, orta asya ülkelerini saymıyorum bile.
Fakat iş radikal dincilik noktasına gelince din ile demokrasinin mihenk noktası Türkiye büyük önem arz ediyor. Türkiye'deki eski derin yapılanmadan kalanlar ve mevcut kamuoyu ABD'nin yapacağı operasyonlara engel teşkil etmekte. Her ne kadar NATO politikalarıyla eşgüdüm halinde görünse de TSK'da da NATO'nun tesir gücü gittikçe azalmakta. Bu yüzden ABD bir taşla iki kuş vurmanın peşinde.
Derin geçmiş, beklenmeyen bir süratle gün yüzüne çıkıp, sağcısı solcusu, yüksek sesle geçmişte ABD politikalarına alet olduklarını dile getirmeye başladıkları andan itibaren mevcut derin yapılanma ve kamuoyunun, artık istendiği gibi yönlendirilemeyeceği anlaşılıp farklı bir tasfiye süreci başladı.

En başta, geçmiş derin yapılanmadan artık olarak günümüze ulaşan, milli duyarlılıkları yüksek insanların basın yayındaki ABD ve sömürgecilik karşıtı seslerinin kesilmesi ve eski günlerdeki gibi güdülebilir kadrolarının tesisi için bir harekat yapılması gerekmekteydi çünkü; kamuoyu bu halde iken ABDnin Türkiye operasyonlarına çomak sokulmaktaydı. Geçmişteki derin yapılanma içerisinde kullanıldıklarını anlayan insanlar kendi kendilerini deşifre ederek vicdan yıkadıkları için deşifre yöntemiyle yok edip gündemden düşürmek bir işe yaramıyordu. Avrupa ülkelerinde muhbirler, yargı ve STKlar aracılığıyla yapılanı,Türkiye'de  zamanında o kadrolarda bulunanlar kısmen de olsa kendileri yapmıştılar. Geriye yapılacak tek şey kalıyordu: Eski derin yapılanmadan geçmişte menfaat ve nüfuz sağlayan insanları gün yüzünü çıkarıp muhalif bu seslerle aynı torbaya koymak işe yarayabilirdi. Nitekim de öyle oluyordu. Mevcut hükümette geçmişten zaten yaralıydı, refahyol zamanından acıları vardı. Bu acılarının sebebi yine o zamanlar bu oyunu sezen Erbakan'dı. Ama Erbakan'ın heyecanı hem mevcut hükümeti zedeledi hem de tabanındaki insanlar üzerinde baskı oluşturulmasıyla bugünün demokratik(?) diktatoryasına zemin hazırladı, altyapı olarak.
Derin yapılanma yeniden şekillenme harekatına son dönemde oldukça büyük hız verdi. Bu sefer de Erdoğan'ın heyecanı işleri sarpa sardı. Erdoğan, geçmişte yara alan kesim içerisindeydi ve bu derin yapılanma tasfiyesini kendince öc almanın tam zamanı olarak görüyordu. Derin muhbirler ortaya ne atsa, o zamanlar Erdoğan'ın yarasını dağlayanlara da değiyordu ve bu fırsatın seçim öncesinde hararetinin artırılması kendi meşruiyetlerini daha da kuvvetlendirecek görüşünde.
Derin yapılanma, yeniden şekillenmesinde TSK içerisinde kendisine yer bulamıyor, sürekli engellere çarpıyordu. Çünkü TSK'nın öğretim kademesindeki değişim artık tek yönlü değil çok yönlü çözümlemelere yönelebilen kurmay kadrolar yetiştiriyor, dışarıdan gelen politikaları eleştirmeksizin kabul etmiyordu. TSK bir şekilde kendini izolasyona almıştı ve eskisi kadar tesire imkan vermiyordu. Bu durumda derin yapılanma teşkilatlanmada yaşadığı sıkıntıyı aşmak için yuvalanacağı, tesire daha açık, TSK kadar milli muhafazakar olmayan, yapılandırılması iktidarın elinde daha kolay olan bir teşkilat olarak emniyete yöneldi. Hem emniyetin, yargının iddia makamı ile ilişkileri daha doğrudandı ve bu durum da köhne derin yapılanmanın tasfiye sürecinde TSK ile çatışma ihtimalini de azaltıyordu. Mevcut mevzuata göre askere genelkurmay izni ile tesir edebilmek için yargının iddia makamından iddialar yeterliydi.
Derin yapılanma, çörekleneceği yeri de bulduktan sonra faaliyetlerine hız verdi, muhbirler aracılığıyla savcıların önüne yemler atılıyor ve yargının bu yemler üzerinden hareket etmesi sağlanıyordu.
Evet "Ergenekon" artık bir tasfiye. Eski derin yapılanmadan kirli bir şekilde arta kalanların ve sesi soluğu çıkmayanların tasfiyesiyle birlikte kamuoyundaki ABD ve AKP muhalifi seslerin de kısılması harekâtıdır.
Çünkü geçmişte "milliyetçilik" kullanılarak teşkilatlanan derin yapınlanma bugün "ılımlı islam" kullanılarak yeniden yapılanıyor. İktidar buna uygun, basın-yayının mevcut "Ergenekon" harekatının tuzağına düşmesi veya harekata kol kanat germesi sebebiyle kamuoyu da artık hazır.
İnsanlar şakayla karışık da olsa artık hükümet aleyhine konuşmaktan gözaltına alınma korkusunu dile getiriyorlar.
Olay, Cumhurbaşkanı, başbakan bilgisi dahilinde cereyan ettiğinden ve ABD'nin de işin içinde olmasından dolayı malum medya tarafından meşru bir harekat olarak görülüyor en başta yaptığım alıntı gibi. Malum basın-yayın kuruluşları emperyalizmin bu ülkedeki faaliyetlerini iktidar sebebiyle meşru görüyor ve altındaki çapanoğlunu kurclayamıyorlar. Ama kafaları da eskisi kadar net değil. Sabah, Yeni Şafak, Zaman gibi gazeteleri takip ediyorsanız bu olayların ilk gününden bugüne kadar değişen süreçte kafalarındaki netliğin nasıl bozulduğunu görürsünüz.
Son söz olarak: Suçlu olanın cezasını çekmesini fakat sadece hükümete muhalif olanların da bu suçlularla beraber alınlarına kara çalınmamasını bekliyorum hukuktan. Ülkede bir çok insan bu kaygıyı taşıyor oysa körler bunu sadece suçluyu savunmak olarak görüyor, yazık, sadece acıyorum onların zavallılığına. Sömürgeciliğin oyuncaklığından kurtulduğumuzu sanarak onların tutttukları kuklaların iplerini kuvvetlendirdiklerini görmüyorlar.
güncelleme: 22.01.2009
Bağlantı: Birgün," ABD desteğini çekti."

15.01.2009

Noldu AB, noldu demokrasi sevdanız?

0 yorum
Yazarın biri tutmuş mergenekon, gladyo davasından bahsederken miting düzenleyen (cumhuriyet mitingleri vb) insanları da bir tertibin içine sokmuş. İktidara muhalefet eden yazar, çizer, aydın, emekli subay kim varsa onlar da bir tertibin parçası yani psikolojik harekatın, kamuoyu oluşturmanın neferleri olarak sunuluyor malum bir takım basın ve yayın ortamlarında.(Belki içlerinde bu muhalefet rüzgarını art niyetlerine alet etmek emeli taşıyanlar da vardır, olmadığını inkar etmek salaklık olur)
Hani demokraside devlet politikasının şekillendirilmesinde bütün vatandaşların eşit söz hakkı vardı. Mitingler örgüt işi, muhalefet eden akademisyenler, yazar, çizer, vatandaş örgüt işi; hükümeti yıkmaya yönelik eylemleri gerçekleştirmek ve anayasal düzeni değiştirmek için ciddi emareler taşıyan eylemler ve kişiler. Meclisteki muhalefet laiklik takiyesi yapıyor! E be kardeşim, peki bu millet memnun olmadığı bir hükümete nasıl sesini duyuracak?
-Sandıkta!
Sandıkta ha? Peki sandıktaki şaibeler neyin nesi?
  • ADNS formları niye yokedildi? 
  • 5 milyon seçmen mi sandıktan çıktı sandık mı 5 milyon seçmenden? 
  • ADNS kayıtları niye seçim kütüklerine tercih edildi?
  • Bağımsız yargının denetiminde olması gereken demokratik seçimler neden bürokrasiye teslim edildi?
  • Dayakla insanların adaylıktan çektirildiği bir seçim ne kadar demokratiktir?
  • Ülkenin özellikle güneydoğu ve doğu illerinde güvenlik sebebiyle siyasi partilerin miting dahi yapamadığı bölgeler söz konusu iken önümüzdeki seçimin demokratikliğinden nasıl söz edilebilir?

Yargıyı bağımsızlaştıran iktidar!

0 yorum
Başbakan kürsülerden bağırıyor: Yargıyı siyasallaştırmayın. Keza Adalet Bakanı ve iktidarın çeşitli görevdeki mensupları.
Oysa belki de Cumhuriyet tarihinde yargıyı en bariz şekilde siyasallaştıran Hükümet, AKP hükümeti. Nasıl mı? Elbette ki 301 değişikliğiyle!
TCK Madde 301 e ilişkin soruşturma yapılması Adalet Bakanı'nın iznine bağlanmıştır.
Cumhuriyet savcısı dava açmadan önce Bakana (Siyasi bir kişiliğe) soracak: Haşmet mabım hele bi mahkemeden önce sen bakıver bu adam suç işlemiş mi? İşlememişse mahkemeyi boşa uğraştırmayalım.
Sayın Bakanımız da devleti alimizin Ab karşısındaki durumunu göz önüne alarak izin vercek ya da vermeyecek!
Değişikliği yapanların gerekçesi şahane aslında; 301 davaları yüzünden değerli(?) insanlar fikirleri yönünden yargı önüne çıkarılıyor AB kaşısında zor durumda kalıyoruz. E hani yargı bağımsız, kanunlar karşısında herkes eşitti?
Hem üstüne üstlük mahkemelerin de iş yükünü de azaltıyor Bakanımız? (Ülke genelinde mahkemeleri 380 küsür davadan kurtarmış)
Ondan sonra yargı bağımsız da bağımsız. Nah bağımsız! Bir savcı veya hakim ola ki hükümetin başını ağrıtsın hemen ilk kararnamede sürgün, aynı valiler, kaymakamlar gibi. Hele garibim savcılar; düşünsenize bir adalet müfettişi; Cumhuriyeti korumak sana mı kalmış, diye hesap sorup soruşturma yapabiliyor haklarında. (Bknz Ceviz Kabuğu, 9.1.2009, ART)
Siz ancak Allah, din, iman diye beynini yıkadığınız safları kandırırsınız! Bu dünyada işiniz iş, bakalım ahirette ne hesap vereceksiniz Allah'a!

11.01.2009

Hürriyet Gazetesi'nin kriptolu köşe yazıları

6 yorum
İnternette kayda değer bulduğum, yeri geldiğinde nebilim.nette kullanabileceğim haber, makale, köşe yazısı vb metinleri bilgisayara metin dosyası olarak kaydediyorum.
Geçen günlerin birinde Hurriyet.com.tr'de değerli bulduğum bir yazıyı bilgisayara aktarayım dedim fakat, kopyala-yapıştır yapınca okuduğum metinle hiçbir benzerliği bulunmayan bir harf dizisi çıktı karşıma. Explorer veya Firefoxta ayrı ayrı denedim yine aynı sonuç. Görüntülenen karakter setlerini değiştirdim fakat sonuç değişmedi. Neyse daha fazla uğraşmayayım dedim orada öylece bıraktım. Yine bir yazı dikkatimi çekti ve bunu da saklamak amacıyla kopyala-yapıştır yapayım deyince o eski durum tekrar karşıma çıktı. İyice bir inceleyince; hurriyet.com.tr de yayımlanan köşe yazılarının şifrelendiğini (kriptolandığını) farkettim. Kopyala-yapıştır yapılan metinler farklı karakter dizisiyle ekranda görüntüleniyor ve bu durum sadece köşe yazılarında geçerli, haberlerde yok. Kaynak kodunda da şifreli metin görünüyor, sadece internet sitesinden okurken ekranda asıl metin görüntüleniyor. Sadece başlık ve alt başlık şifresiz kalan metin şifreli.
Örnekleyecek olursak:
Ekranda görünen cümle:

Okuduğum bilimsel araştırmaları her zaman iki sınıfa ayırmışımdır:
Kopyala-yapıştırla alınan cümle:
Okuydjaivduğlnb862um p5djf6bilo0du9vimsgb04yuel 44n0c5arajumd4sştıfpbitfrmazgtbhilarg9sojgı h3a2p3wer an4a8zzamsz9enran mzy62aikisza6a4jl1y93nıfnwrs4ea akmiskjyırog8znkmışp02yfpımdmlj6w6ır:y3u8bi 
Diğer gazetelerin de metinlerini, köşe yazılarını tetkik ettim ve böyle bir korumaya rastlamadım.
Bir yandan hurriyet.com.tr yi bu çalışmasından dolayı tebrik ediyor, diğer yandan da sitem ediyorum.
Babamın evde, gırtlağa kadar gelmiş fotoğraf arşivlerinden kurtulmaya çalışırken bir yandan da kendime basılı bir arşiv oluşturmak yer açısından sıkıntı doğuruyor; bilgisayar bu konuda oldukça yardımcı oluyor. Fakat işte hurriyet.com.tr ye sitemim bu noktada, basılı bir arşivim olmadığı için gazetelerinde yer alan değerli haber veya köşe yazılarını arşivlememe bu koruma engel oluyor. Kopyala-yapıştır haber sitelerine, bloglara karşı bir önlem olarak düşünülmüş olsa gerek! Yazarların emeğini korumak güzel, takdire değen bir çalışma fakat işte benim gibi birilerine de sıkıntı oluyor.

10.01.2009

Tv dizileri ve hastaneler

0 yorum
Dizilerde uzun zamandır dikkat ettiğim birşey var: Hiçbir dizi karakterinin sosyal güvencesi yok!
Hepsi kayıtdışı çalışıyorlar. Hem kayıtdışı çalışıyorlar hem de özel hastaneden çıkmıyorlar. Bir tane dizi karakterine rastlamadım ki devlet hastanesine gitsin.
Adam emekli kaymakam ama hastane için özel hastaneye gidiyor tedavi ücretlerini ödeyemiyor.Yav kaymakam emeklisinin nasıl sosyal güvencesi olmaz? Emekli sandığı denen bir kurum var o zamanlar, e uyarlamada sınırı aşınca ondan sonra ipin ucunu bulamayıp sarpa sarıyorlar.
Adam işyeri sahibi fakat bağkuru yok. Bir acil müdahale bedeli ödenmesi için antika araba satılıyor, yuh artık!
Kadın çalışıyor, hastaneye düşüyor yine parasını başkası ödemese rehin kalacak hastanede.
Dizi yapımcıları bence uyarlamalarda ota boka sarana kadar biraz buna dikkat etmeliler.
Demek ki senaristler, gariplerim de sosyal güvence, sağlık sigortası  denen birşeylerden faydalanamadıkları, bihaber oldukları için senaryolara böyle bir şey eklemek akıllarına gelmiyor.
E onların da işi zor, umarım düşündüğüm durumda değillerdir.

8.01.2009

Tuncay Güney MİT Müsteşarı mı?

0 yorum
Tuncay Güney isimli ne üdüğü belirsiz şahsiyete haşmet mâb savcımız 37 adet soru yöneltecekmiş. İfadeleri bir soruşturmanın çığ gibi büyümesine sebep olan adam Kanada'da yaşıyor ve savcı buradan ısmarlama ifade alıyor. Bu noktada devlet teşkilatımıza ve savcılığımıza ilişkin çok çeşitli sorular geliyor aklıma fakat şu an bir kaç tanesini paylaşmak istiyorum. Bazı ülkelerin istihbarat ve soruşturma  görevlileri bu ülkede insanları sorgulayabiliyor siz de sorgulatabiliyorsanız bu ısmarlama ifadede kasıt aramak da benim hakkımdır. Zırtı muhtereme sorulacak sorulara bağlantıdan ulaşabilirsiniz.
Sorulara bakınca bir an insan bu devletin MİT müsteşarının veya emniyet genel müdürünün ifadesi alınıyor sanır. Yoksa asıl bu dalga dalga büyüyen terör örgütünün 1 numarası bu adam mı?
Sorular, "hadi şunlara istediğim cevapları ver" de bitirelim bu işi gibisinden savcının beklediği cevapların verilmesi zamanının geldiğini bildiren bir emir zinciri. Hah! Şimdi hukuka kenarından köşesinden bulaşmış adam diyecek ki; elbette savcının işi bu, önce kendisi karşısındaki adamın bildiğine inanacak ki inandığı cevapları alsın. O zaman ben de gözaltına alınanların sevgilisiyle, karısıyla, kızıyla konuştuklarının hesabını soran savcının niyetinden şüphe ederim, sen bir terör örgütünün peşinde misin yoksa insanları ruhen çökertmenin, aşağılık kompleksine sokmanın peşinde misin?
Bazı süper zekalarda da şu tavırlar dilleniyor; söz konusu örgüt NATO nun soğuk savaş artığı, ABD destekli AKP'yi devirme planları yapan bir örgüt. Ulan be hey salak. Adam kendi desteklediği hükümeti niye yıktırmak için uğraşsın. Yoksa ABD derin devleti de kendi kendini  tasfiye ediyor da ABD devletiyle can ciğer kuzu sarması maşa bir hükümetin önünü tıkamaya mı çalışıyor?
Neyse konu dağılmadan toparlamaya çalışayım.

Tarihi misyona, tarihi soru!

2 yorum
Sayın Başbakan, "Neden şimdi Ortadoğu ile ilgileniyorsunuz” diye soran gazeteceye şöyle buyuruyor :Tarihi şöyle bir incelersen, Türkiye’nin tarihten gelen bir misyonu olduğunu gayet iyi anlarsın.
Başbakan iktidara geçtiği günden bu zamana kadar elindeki görevleri hakkıyla yerine getirmiş gibi bir de tarihten kendine görev çıkarıyor.
Gazeteci nasıl gazeteciyse, gerçekten tarihe hiç çalışmamış zira çalışmış olsa şöyle okkalı bir soruyu yapıştırırdı :
Madem tarihten kendinize o kadar görev çıkarmaya meraklısınız, neden o zaman tarihin kucağınıza bıraktığı görevleri hakkıyla yerine getirmektense kendinize yeni görevler çıkarıyorsunuz? Kendi milli çıkarlarınız için bir manga askeri 20 km Irak'a sokamazken hangi tarihi misyondan bahsediyorsunuz? Örneğin; Irak'ın kuzeyi, Musul, Kerkük, Azerbaycan, Kıbrıs, Yunanistan, Bulgaristan..! Bu bölgeler konusunda tarihin kucağınıza bıraktığı hangi görevi hakkıyla yerine getirdiniz de şimdi o engin tarihi bilginizle kendinize yeni görevler biçiyorsunuz? Ha???
Muhabir, sorunun ardından "Ne ooooldi rengin soooldii ???" diye de gevrek gevrek gülerdi!
bağlantı

7.01.2009

Verin garantörlüğü girelim Filistin'e!

1 yorum
Türkiye'nin başını çekeceği uluslararası barış gücü ile askerimizin Filistin'e gideceği gündeme geliyormuş.AP öyle diyor.
Madem dünya o kadar güveniyor, Türkiye'nin garantör olarak taraf olduğu bir uluslararası anlaşma yapılsın biz de girelim Filistin'e hem de barış gücünün başı değil bizzat kendisi olarak.
Ne bu arkadaş, Türk ordusu sömürgecilerin maşası mı? Kendimize tehdit olan Irakın kuzeyine bir manga askeri sokunca ortalığı ayağa kaldırıp, kara şahinleri ciyak ciyak hemen çıkın oradan diye feveran etmiyor mu ABD'nin? Popoları sıkışınca, işlerine gelince niye Türk ordusunun ayaklarına sarılıyor bu köpekler?
Vur, kır halkı katlet ondan sonra Türkiye barış gücü olarak buraya gelsin!
Niye?
Türkiye de Türk askeri de aklı selim bir güç. Sağa sola bulaşmaz, halkı taciz etmez, varı talan etmez. Madem öyle götünüz yiyor, o kadar adam yerine koyuyorsunuz Türkiye'yi yapın o zaman bir garantörlük anlaşması, İsrail'in bir tarafı kalkınca vurup indirelim! Yeter ki siz arkadan vurup satmayın Türk ordusunu!
Ama yer mi  Avrupanın ABD'nin poposu? AB krallarının da ulu ABD imparatoorluğunun çok müslüman Arap şeyhlerinin de hazinesi siyonist yahudilerin elinde!
Hani bizim hükümet Osmanlıcılık oynamak heveslisi değil mi? ABD bunu desteklemiyor mu? Böyle bir hükümet sayesinde Kıbrıstaki, Kerkükteki garantörlük hakkımızı kullanamazken, elimizden alınmaya çalışılırken Filistin'de garantörlük verirler mi Türkiye'ye?

Sevdakolik teğet

0 yorum
Dünyada başgösteren  küresel finans krizi ülkemizi teğet geçerken ben, tam kalbimin ortasını delerek geçen bireysel sevdakolik yaranın acısını yaşamaktayım. Finansal krizin teğet geçmesine rağmen kapanan kepenklere inat aklım, bu yarayı örtbas etmemek için kepenklerini kapatmıyor, yine, yeniden boy göstermek için binbir eda ve cakayı yüzüme giyinerek taptaze bir vitrinde kendini göstermenin çabası içinde.
Vitrinde caka satmak güzel de ya tezgah arkasında aylığını alamayan, nasıl ödeneceği muamma yığınla faturayı ödeme derdine düşmüş bir tezgahtar gibi kalbimdeki sevdanın süslü vitrinle kapanmayacak yarasını neyle yamayacağım? Elimdeki son variyetle bezediğin vitrinle kapanacak kadar hafif bir yara mı bu?

Finansal krizi çözecek nakit likiditesi, kalbindeki gayya kuyusunu doldurur mu sanıyorsun? Acaba imfnin kapısını çalıp standby imzalamayı önersem, bu kadar likiditeyi finanse edebilirler mi? Yoksa bu eksiği telafi etmek için sinei milllete mi dönsem? O kadar yastık altı birikimi çıkar mı dersin?
İnsanlar bu krizde kuruşlarına dokunmamak için sımsıkı cüzdanlarına sarılmışlarken  yastık altı merhametlerini istifadene sunmazlar, daha zor günler için sandıklara kaldırıp üstüne yükler yüklemişlerdir çoktan.

Muhannete elini de kalbini de açma en iyisi, kıvrıl kıvrıl da kendine bürün, aynada derdine görün.
Emperyalist sevdanın da kapitalin de canı cehenneme! İnsanlardan da kalplerden de çek elini artık...

4.01.2009

Gazze Türkiye'yi nereye çeker?

0 yorum
Uluslararası kamuyoundan İsrail'in Gazze harekatı konusunda çıt çıkmıyor. ABD ve Yunan basını Türkiye'nin barış görüşmeleri konusunda inisiyatif almasını gerektiğini yazıyor. BM çatısı altında Türk silahlı kuvvetlerinin barış gücü olarak bölgeye girmesi isteniyor.
Dünyada İsrail de dahil insanlar sokaklarda bu zulmün durdurulması için İsrail'i protesto gösterileri düzenliyor.
BM bir karar çıkarmayı başaramıyor.
ABD, İngiltere, AB, Arap Birliği sessiz sedasız bu zulmü seyrediyor ama ne hikmetse sağa sola koşturan sadece bir Türkiye var. ABD, AB, Arap Birliği, BM vs ne varsa başka zaman her konuda atıp tutmaya devam ederken söz konusu İsrail olunca çıtları çıkmıyor. NATO diyorsun, Sırbistan'da zulmü 19 sene seyrettikten sonra ancak Miloseviç denen adama müdahale ediyor, o da şartlar ABD lehine döndüğü için.
Söz konusu ABD olunca yırtık dondan çıkar gibi müttefik askerlerini Lübnana, Afganistana, Kosova'ya, Bosnaya gönderme kararı alınıyor.
Şimdi şöyle bir düşünüyorum; Tayyip Erdoğan niye böyle koşturuyor?
Bütün dünya uyurken, olanları sabah mahmurluğuyla seyrederken Başbakan nereye, niye, ne için koşuyor? Buna bir cevap bulamıyorum. Daha sonra Yahudi cemaatlerinin verdiği üstün hizmet ve cesaret madalyaları geliyor aklıma ama Başbakanın meydanda gürlemelerini duyunca bu madalyaların hakkını vermek için koşturuyorsa niye Gazze halkı, çoluk, çocuk, mazlum muhabbeti yapıyor?
Bu çatışma öyle zulme uğrayanlarla, zalimlerin savaşı değil asıl beni kahreden bu durum. Arap bölgesinde 3-5 koltuk sevdalısının otorite savaşında olan masum sivillere oluyor. Hamas liderinin akrabaları İsrail tecrit duvarının müteahhitliğini ve halk da Hamasın İsrail karşısında meşruiyeti için can veriyor.
Bu Hamas ve İsrail çatışması başımıza ne iş açacak büyük merakla bekliyorum.

Bulabilsem keşke

1 yorum
Evrende aşkın ızdırabına dayanabilen tek şey mısralardır, katiyetle.
Bu kadar aşığın derdini kim, nasıl çekebilir ki yoksa? Hem aşığın hem de aşkın derdini çekmek, off ki ne off.

ne yâr anlar hâlden
ne de gönül dinler ferman

Beni de bendler arasına msıralarla gömecek bir şair bulabilsem keşke...
O da mümkün olmadığından tek çare sevdayı mısraların sırtına yüklemekte!

3.01.2009

50 Çakma sarışın

0 yorum
Ne bir toplumsal kanıymış arkadaş; sarışınlar aptal olur!
Hayır, bugüne bugün bir tane bile saf sarışın görmüş olsam deneme imkanı bulmuş olacaktım. Heyhat! Ne gezer?
Türkiye'nin 3 ucunu dolaşmama rağmen bir tane bile gerçek sarışına rastlamadım.
Kim, nerede, ne zaman test etmiş de toplumumuzda bu kanı oluşmuş bunu da anlamış değilim. Bu akşam tvde rastladım, 50 Sarışın diye bir yarışma var. Mehmet Ali sunuyor programı. Ne var ki yarışma için sarışın olarak yarıştırılan kızların hepsi, günümüz tabiriyle çakma sarışın. Sadece saçlar sarı ve tonlarına boyatılmış. Güya bu kızlar da bilgi hazinelerini ortaya döküp toplumdaki kanıyı ortadan kaldırmak için oraya çıkmışlar. Cık cık cık.
Yani aptallığı tutup da sarışınlığa bağlamak kadar aptalca bir tavır ve kanı olabilir mi? Bir ara da Güzel ve Dahi diye bir yarışma vardı. Orada da güzeller aptal olur kanısının üzerinden reytinge oynanıyordu. Oyarışma Nimet Çubukçu baskısıyla kaldırıldı yayından.
Aptallar sarışın, güzeller aptal olurmuş. Ya bi bırakın Allahınızı severseniz!

Karayağız delikanlı

0 yorum
yürekler dönüyor durmak bilmez bir hızla
mezar taşları hayata bir ışık
ebedi bir eser bırak mı dünyaya?
koş bak dönen yüreklere
hangisi, hangi yöne dönmekte
yoksa bir rüzgar mı, dönmelerini engellemekte?
kollar açılmış iki yana, koşarken hülyaya
araya dikenli teller girmekte
üzerinde kemgözler
kem kem bakmakta hayata
kem bakan gözleri şefkat dağlamakta
alınacak bir damla nefes, bir yudum hayat, bir nebze can
kanla anlar yazılmakta toprağa
tarih boyunca silinmeyecek tek yazı varsa dünyada
işte o da an be an dünyada yeniden okunmakta
silinemez, asla silinemez
toprağa yazılan anlar
zihinler sus pus
gözler bangır bangır bağırmakta
zulüm var, zulüm sefil yüreklerde
medeniyet dediğin karayağız delikanlı
orta doğu beşiğinde alimler tarafından
sallana sallana büyümekte
kara yağız bu delikanlıya
asırlardır emperyalizm çakalları sulanmakta
lakin bu delikanlı zor adam
medeniyetleri tek tek kündeye vurmakta
son bulacak delikanlı
sen başkaldırdıkça
belki başkaları gelecek
ama bitecekler, bunda şüphe bulunmamakta
sadece an kollanmakta

Türk kültüründe küpe takmak

0 yorum
Günümüzde, tarihimizde  erkek kısmısının küpe takması konusunda en büyük tartışma Selim Şah'ın (I.Selim) bazı portlerinde yer alan sol kulağındaki küpeyle alakalı.
Yok taktıydı takmadıydı falan fişmekan kabilinden tartışmalarla Selim'in cinsel tercihine yönelik aşağılık iddialarda bulunuluyor. Bir rivayete göre Mısır seferinde , bazı paşaların maiyetindekilere çeşitli renklerde küpeler takarak halk içinde küpe takanlara paşaların işleri açısından kolaylık sağlanması veya maiyetteki şahsiyetlere imtiyaz tanınması konusundaki bir uygulamayı görüp kendisi de Allah'ın kölesi olduğunun vurgusunu görsel olarak yansıtması açısından böyle bir tercihte bulunmuş.

Türkler'de küpe kullanılmasına ilişkin ispatlı, ispatsız çeşitli söylentiler de mevcut, şu bağlantıdan görülebilir.

Asıl önemli bulgu, Kıpçaklar'da baş gösteriyor şöyle ki:
Kıpçak töresinde bilgece kanunlar koyulmuş. Ülke, evladı için yaşardı. Onların için kaygının en büyüğü gösterilirdi. Daha sonrasında atasına sahip çıkabilmesi için çocuğu koruyabildiği en üst düzeyde koruyup dirayetli tutmaya çalışırdı.
Ailede küçük oğul baba evinde kalıp atasına, anasına yardım eder büyük oğul ise genelde orduda hizmet ederdi.

Herhangi bir sebeple ailede bir oğul olursa delikanlının kulağına bir küpe takılırdı. Askerde komutan küpeli askeri görünce onu tehlikeli görevlere vermezdi çünkü Türk töresi ona bu yetkiyi vermezdi. Soyu içerisinde sonuncu erkek olan kişi ise kulağında iki küpe taşırdı. Türk töresi, soyunu sürdürebilmesi için onu bilhassa korurdu.
Orduda herkesin hizmet etmesini zorunlu kılan zamanlarda erkekler için askerlik mecburi ve şerefli bir hizmetti ve askerliğini yapmamış erkeğe kız bile verilmezdi. Kız vermeyi bırakın, kızlar askerlik yapmamış erkeği var bile saymazlardı. Küpe, böylesine sert ve kesin törenin hüküm sürdüğü Türk topraklarında bir ailenin neslini sürdürebilme imkanını koruması açısından cengaverler için sadece toplumsal bir nişan görevi görmüştür.

Kaynak: Türklerin ve Bozkırın Eski Tarihi, Murad Adji, Çev. Fahri Unan

2.01.2009

Mezarcılar!

0 yorum
Hepimiz birer asri mezarlıkta yer edinmiş mezar kazıcılarıyız. Her an, her gün bir mezar kazıp en ufak bir merhamet dahi duymadan acımasızca mezara attıklarımızın üzerini aceleyle kapatıyoruz, o kadar aceleciyiz ki mertek dizmeyi bile nafile görüp kara toprağı basıyoruz gömdüğümüz masumların üzerine.

Herkes sadece kendisinin mezarcı olduğunu farketse acaba kendini gömeceği bir mezar kazabilir miydi bu dünyada? Bilmiyor ki mezarcıların sayısı yeryüzündeki ademoğlunun sayısına ulaştı.

Kazıyoruz, gömüyoruz ve bunları hiç durmadan yapıyoruz. Esasında gömmeyi de beceremiyoruz, nasıl gömüyorsak artık meftayı, hiç ummadığımız bir anda dikiliyor karşımıza ve kayboluyor ansızın. O meftanın gömdüğü kişi olduğunu anlaması, gömerken en azından bir kez olsun yüzüne bakacak cesareti olduğunu gösteriyor.

Eğer sen ki gömerken onu mezara, bir kez olsun yüzüne bakma cesaretini gösterebildiysen ne mutlu sana ki sen bir katilsin ve bunu anlamaman imkansız. Katledenin katli vacib değil bu yasada, bu yasa katleden, katlettiğinin farkındaysa onu yeniden diriltme gücüne de sahip. Vay hallerine ki merhametsizce katledip toprağa gömdüklerinin yüzüne bir an bakmaya bile cesaret edemeyenler, kendilerini katlettiklerinin farkında bile değiller.

Sen, katlettiklerinin yüzüne bir an da olsa bak ki onu gördüğün anda ne olduğunu anlayıp yeniden diriltme erdemine erişebilesin!

1.01.2009

İlhamla yaklaş

0 yorum
hayatın kavga bitmez sürekliliğinde
ömrün devam ettiği her an
bilinmezlerin keşfine atılan bir adım
tekrar tekrar atılır dünya üzerinde
her adımda yeni bir ümit, yeni bir heyecan
bu adımlardaki heyacanı yaşamak
önemli olan.
bilinmezleri aradıkça ademoğlu
adımları gibi ümitleri de varamaz bir sona
heyecanları arayışta
ta ki ömrün sınırına ulaştığı anda.
"sen", der evren
"ara, bul ve yaşa içimdeki gizemleri
onlar seni ulaştıracaktır Hüda'ya
aklından çıkarma, Kadir-i Mutlak,
her an her yanda
senin canından da canda
aklınla savaş bilinmezlerle,
aklını aşanlara ilhamla yaklaş"