Kısa dalga yayın

22.07.2009

Meslek liseliler, gözünüz aydın çile bitti.

1 yorum
Bir kaza eseri girdiğim mesleki eğitimi bir şekilde tamamlayıp bir yerlere vardım ama nasıl varmaktı bir de bana sorun. Lise tercihi döneminde babamın demokratlığı tutmuş bir şeye karışmamış, salaklık etmişim fen liseleri sınavına girmemişim vs vs neyse geçmiş zaman girmeyeyim şimdi.
Mesleki ortaöğrenimden yüksek öğrenime yürümüş birisi olarak bu katsayı farkının ortadan kalkmasına müthiş sevindim. Bu saatten sonra yapacağım birşey yok da  o yollarda yürümekte olan kaza eseri, bilinçsizce veya isteyerek o okullarda eğitim görenler adına benim sevincim. Artık bundan sonrası meslek liseliler için daha umut verici olacaktır.
Bir imam-hatip paranoyasına (ki bunun da yapay ve bilinçli olarak yaratılmış bir korku olduğu inancındayım) binlerce gencin hayatı karartıldı. N'oldu? Başımızdakilerden kaç tanesi imam-hatipli baksınlar bakalım...
Sanki her imam-hatipli İslam neferi? İmam-hatipliler de senin gibi benim gibi bir insan işte. Kur'an, hadis, fıkıh öğrendiler diye topyekün irtica mı oldular? Sadece içlerinden irticacı olanlar gruplaştı, toplumda her konuda olduğu gibi. Yok imam-hatipten mezun olanlar niye imam olmayıp da başka işler yapıyorlarmış, takılmışlar bir imam hatibe gözleri başka bir şey görmüyor. O halde niye kimse sormaz; mesleki eğitimde kimyacı, mobilyacı cartcı, curtçu niye kendi mesleklerini yapmıyorlar diye. Sanayi öyle bir hale gelmiş ki ülkede (bunu daha önceleri dile getirmiştim) dört sene mesleki eğitim-öğretim görmüş adamı bile yeterli görmüyor siz kalkmışsınız bir imam-hatip batağına saplanmışsınız. Meslek okulları üzerinden popülizm laikçilik ve dincilik oynayacağınıza gerek ortaöğretimde gerek yüksek öğretimde adam gibi eğitim planlaması yapın da hem insanların hayatını hem ülke kaynaklarını israf etmeyin! Bırakın imam-hatipleri bakın bakalım kaç öğretmen, mühendis, psikolog, sosyolog, tarihçi vb mezun olduktan sonra kendi mesleklerini yapabiliyorlar.
Binlerce mağdur ve ve bunların sırtından geçinen bir siyasi ideoloji oluşturuldu senelerce. İmam-hatipliden korkmaktansa asıl, tekkeci dergahlarından çıkanlardan korkmak gerek. O kadar imam-hatipli tanıdım; hiçbiri de üniversite için cemaat evlerine mahkum olanlar gibi Cumhuriyet düşmanı değillerdi, istisnalar sizin olsun.
Ama ne diyeyim ki trilyoncu Erbakanın arka bahçe tanımlaması imam-hatipleri, sancak tanımlaması da türbanlıları perişan etti. Erbakan kadar, bu salakça paranoyaya yenik düşen laikçi, cumhuriyetçi takım da bu zulmün sorumlularıdır.
Neyseki katsayı meselesi kalktı ortadan. Ortalığı laiklik, cumhuriyet, şeriat diye ayağa kaldırma zamanı değil, zaten ayağa kaldıracak birşey de yok.  Avrupa bir nesil kazanmak için varını yoğunu harcıyor bizde ise bir nesli mahvetmek için dincisi, laikçisi el ele vermiş var gücüyle çalışıyor.
Yapmacık mazlum topluluklar oluşturup da Türkiye Cumhuriyeti karşıtlarına fırsat sunmaktan vazgeçin artık.
İmam mimam bilmem, bütün meslek liselilere hayırlı olsun. Umarım mesleki orta öğrenime değer katacak gelişmelere vesile olur.

21.07.2009

Sigarayı bırakma yöntemi: Son

0 yorum
Kaç defa sigara bırakma girişiminde bulundum hatırlamıyorum. Son aylarda girdiğim muayenede boğazda faranjit ve iltihap olduğunu tespit ettiler. Berbat bir hale gelmiştim ki bu muayene zorunlu hale gelmişti; yediklerimi yutamıyordum ve hatta içtiğim sudan, aldığım havadan bile midem bulanıyordu. Antibiyotik tedavisiyle bu sıkıntılar oldukça azaldı ve doktorun demesine göre sigaranın boğazda sebep olduğu hasarın giderilmesi bir seneyi bulurmuş. Doğal olarak antibiyotik tedavisinden sonra iplemedim doktor beyciğimi. Ama aynı şikayetler tekrar başgöstermeye başlayınca bu sefer yeni bir sigara girişimine mecbur kaldım ve  5 gündür sigarayı bırakmış bulunmaktayım. Ama bu sefer farklı bir teknik deniyorum. Allen Carr tekniği.
Yok be öyle seminere falan katılacak kadar işgüzar değilim. Bizim elemanın verdiği yaklaşık bir 70 dklık bir videodan faydalandım bu sefer. Bildik yöntemlerden oldukça farklı. "Ben artık sigara içmiyorum ve bunun için de bir fedakarlık yapmam gerekmedi."
Sigarayı akıldan çıkarmaya son verdim, aklıma geldikçe böyle diyorum işte: Ben artık sigara içmiyorum. Tatminkar bir yöntem, tavsiye ederim.
İş bu ya tam da sigarayla mücadele yasasının son aşamasının yürürlüğe girdiği günlere denk geldi bırakmam. I. Tayyip Erdoğan yasasına maruz kalmadan bu bırakma işine girmek keyif verdi doğrusu.

14.07.2009

Türbanlılar, çok şanslısınız...

0 yorum
Niye mi?
Aaa, teessüf ederim! Daha ne olsun?
Türbanlı iken neler çektiğinizi merak eden gazeteciler, sizi kimin alacağı telaşına düşmüş, evde kalmanızın acısını şimdiden yaşayan gazeteciler, köşe taşları, sonra sizleri toplumla kucaklaştırmaya çalışan ebru, ney, mesnevi okuma kurslarını ardı ardına açan belediyeler vs. vs. ...
Hamdolsun, hepsi mevcut.
Ondan sonra hala daha mızmızlanıp duruyorsunuz, hiç yakışıyor mu size ya?

Sizler; inancımız gereği örtünmek istiyoruz, örtülü halimizde öğrenim görmek, kamuda bir yer edinerek mesleğinizi yaparak halka hizmet vermek istiyorsunuz.
Ama gelgör ki sizlerin masumane inançlarınızı toplumda istismar eden çeşitli tipler mevcut.
Modernleşme, moda, ana, baba, abi, koca baskısı ile inancı arasında sıkış tepiş yaşama savaşı verip kendilerini ne inanç ne de sosyal hayatta bir yere koyabilmiş hemcinslerinizin sosyal hayatta yansıttıkları giyim,yaşam tarzı ile inanç çelişkisi sizlerin samimiyetinizi al aşağı ediyor. Bunları görenler sosyal hayata yansıyan uygulamalardaki çelişkileri gördükçe inanç gereği örtünme konusundaki bu istismarın ardında kalan samimiyeti görmekten aciz hale geliyorlar.

Samimiyetle söylüyorum; çarşaflı teyzenin yanında, kafasında sıkmabaş türbanı, altı kaval üstü şişhane, göğüs çatala kadar dekolteli, altta diz üstü şortlarla dolaşan insanları gördükçe ben bile binbir türlü çelişki yaşıyorum. Örtünme konusunda çeşitli meal ve tefsir kaynaklarını okumuş olsam da baş örtmenin farz olduğu kanaatine varamamış biri olmama rağmen burada ben bile dememin sebebi örtünme konusunda her türlü siyasi, sosyal, ekonomik istismara rağmen örtünen insanların gerektiği gibi öğrenim ve kamu iş hayatında örtünmeyi tercih etmiş insanlar önüne çıkan engellere karşı takındığım tavırdır.
Sosyal, siyasi cemaatleşmeyle hayatta işim olmaz, cami cemaati istisna. Bunları dindar insanların toplumda yaşadıkları sancıların baş müsebbibi tutarım ki dindar entellektüel insanların dahi çoğunlukla bu görüşte olduklarını görüyorum. Hele erkek kısmısının dindarlık, dincilik adına cumhuriyet değerleriyle çatışmasına bir anlam veremiyorum.
Neyse uzatmadan sonuca geleyim; cumhuriyetle çatışan güruha destek çıkmak sizlere asla beklediğiniz özgürlüğü getirmeyecektir ki bu son yapılan kılık kıyafetle ilgili iktidar partisinin sözüm ona çözüm girişimiyle de gözler önüne serildi. Örtünme konusunda samimi insanların bir araya gelerek kanaat önderleri artık her kimse onunla birlikte delikanlı gibi bir açıklama yapması herşeyi sizin adınıza çok daha kolaylaştıracağı ve sizleri bu din istismarcılarının elinden kurtaracağı inancındayım. Örneğin şöyle birşey denebilir:

Biz inancı gereği olarak başını örten Türk vatandaşları olarak; üzerimizden siyaset yapan bütün siyasi eğilimleri reddediyoruz. Bizim cumhuriyetin değerleriyle hiçbir alıp veremediğimiz yoktur. Hangi siyasi görüş olursa olsun; muhafazakar, milliyetçi, demokrat, sosyal demokrat, hiçbirinin görüşleri bizim inancımızın önünde değildir. Bundan böyle bizim adımıza, örtünmemizle, başımızdaki örtüyle ilgili yapılacak siyasi ve sosyal hiçbir açıklamayı kabul etmiyoruz, siyasal İslam denen tanımlamayı kabul etmiyoruz. Siyasetin ve STKların bizleri kendi kirli emellerine alet edemeyeceklerini açıkça söylüyoruz.
TBMM bünyesinde iktidar kim olursa olsun, cumhuriyet değerleri gereği ülkemiz nezdinde hüküm sürmesi gereken hoşgörü ve inanç özgürlüğü çerçevesinde samimiyetimize güvenip bizler için gereken yasal düzenlemeleri gereği gibi, takiyye yapmadan, insan hakları ve demokrasi düzleminde yerine getireceğine inancımız tamdır. Örtünme bahanesiyle cumhuriyet aleyhine militanlık yapanları da kabul etmiyor, yapacaklarını eylemlerin siyasi bir hareket olarak değerlendirilmesi gerektiği düşüncesiyle İslam inancı ile bağdaştırılamayacağına inanıyoruz.
Bu zamana kadar sergilenmiş olan cumhuriyet ve İslam çatışmasının bilerek veya bilmeyerek suni ve siyasi emellere hizmet ettiği kanaatini taşıdığımızı inançlar ile yaşam tarzlarına saygı konusunda yüksek hoşgörü sahibi Cumhuriyet değerlerine bağlı Türk halkına ilanen duyuruyoruz.

En son Ahmet HAKAN'ın (Başörtülü kızlarla kim evlenecek, tartışmasını başlatan konu hakkında son zamanlarda ne düşündüğünü dile getiren) İsmail KILIÇASLAN'dan aktardığı bir görüşü sunayım:
“Bence asıl mesele şudur:
AKP zihniyeti, dindarlıklarının bir gereği olarak kendilerini başlarını örtmek zorunda hisseden kızları yok saymaktadır.
O kızlara reva görülen budur.
Bu sert gerçeği kabul etmek istemeyen AKP’lilerin anlatacakları masallara karnım tok...
Çünkü o kadar çok örneği var ki bu durumun...
Başörtülü kızlar artık ‘bizim mahalle’nin...
Anlı şanlı patronları için ucuz işgücü...
Delikanlıları için kariyer engelleyici ayak bağları...
Siyasetçileri için arada bir sırtları pışpışlanıp oyları alınacak ama sorunları asla çözülmeyecek bir kitle...
Belediyeler için ney ya da ebru kurslarının başarı teminatıdır...
AKP’lileşen kitlelerin din ve asıl önemlisi ahlak algısı seksist, yani cinsiyetçidir.
Erkeklerin ortamlara ayak uydurmak için her şeyi yapabildikleri, kadınların paraya boğulup evde oturtuldukları bu algı, bende derin bir ‘ikiyüzlülük’ çağrıştırıyor sadece...
Belki de bütün mesele geçmişte ‘sistem dışı’ olan İslamcıların, bugün sistemin kendisi haline gelmeleridir.
Bu yolculukta başörtülü kızların cezaları ise henüz dolmamış görünüyor.”

9.07.2009

Tam da bunu merak ediyordum

0 yorum
Neyi mi merak ediyordum?
Çin'in Uygur Türklerine yaptığı zalimlik hepimizin malumu.
Bu konudan hareketle öncelikle kimin, bu konuya düşündüğüm suistimal düzeyinde kalem oynatacağını merak ediyordum ki Mehmet ALTAN, "Uygur Kürtleri" başlığını attığı yazısıyla bu merakımı gideren kalemşör olmayı başardı.
Başlığıyla atıfta bulunduğu memleketimizin meşhur meselesini  Kürt meselesini(!) Çin'in zulmüyle bağdaştırmayı akıl edebilen nadide bir aydın olarak kendisine gıpta ettim. Çünkü yazısında Çin'in yaptığı zulümleri, bizim meşhur Kürtçülerimizin tezleriyle bağdaştırarak "Burjuvazinin ortaya çıktığı dönemin örgütlenme biçimi olan ‘ulus-devlet’ çağ değiştiği için aşılıyor..." görüşüne yer veriyor.
Ulus devlet!
Bu bağdaştırmayı değerlendirmeden önce Uygur Türkleri geçmişine hızlıca bir bakmak lazım::
Köklü bir devlet geleneğine sahip Uygurlar, 1760 yılında Çin istilasına maruz kalıyor. 1863 yılında başlayan kurtuluş hareketi sonrası bağımsızlıklarını kazanıyorlar. 14 sene varlığı devam eden bu devlet Osmanlı ile temasa geçiyor ve Doğu Türkistan Devleti olarak Osmanlıya tabi oluyor. 1876'da Çin yönetimine geçiyor. Dehşet bir şekilde imha ve asimilasyon hareketi başlıyor, yer isimleri toptan Çince olarak değiştiriliyor.1933 ten 1968 e kadar defalarca bağımsızlık mücadelesine girişiliyor.
1953 te Doğu türkistan çapında Çinlilerin vahşi uygulamalarına karşı silahlı ayaklanma başlıyor. Komunist Çin orduları komutanı, Doğu türkistan Celladı Vang Cin, devrim aleyhtarı unsurları yok etmek bahanesiyle 250 binden fazla insanı katlediyor. 1955 te Hoten, Atçu ve Aksu'da büyük ayaklanmalar meydana geliyor. Çin ordusu silahsız insanlar üzerine ağır ateşli silahlarla ateş açarak yüzlerce insanı katlediyor yine.

1967-68 yılları arasında 300 den fazla silahlı teşkilat ortaya çıkarılıyor ve mensupları kurşuna diziliyor.
Çin hükümetini derinden sarsan olay 1990 yılı nisan ayı başlarında Kaşgar'ın Baren kasabasında işgale karşı silahlı ayaklanma olarak patlak veriyor. Doğu Türkistan İslam Partisi mücahitleri Çinli askerlerle savaşıyor ve büyük bölümü çatışmalarda şehit oluyor, binlerce Türk tutuklanıyor.
O zamandan bu yana çeşitli şekillerde Uygurların özgürlük mücadelesi devam ediyor.
Bir hatırlatma: Şu an Çin zulmüne maruz kalan insanlar Cumhurbaşkanlığımızın forsundaki 16 yıldızdan biriyle temsil edilen yaklaşır altı asır hüküm sürmüş  Uygur Devletininvarisidir.
Çin hükümeti Doğu Türkistan(Sincan bölgesi)a üretim yatırımlarında bulunuyor fakat bu fabrikalarda göçle iskan ettirdiği Çinlileri istihdam ediyor. Yerli Uygurlara (özellikle kadınlara) ise daha uzak bölgelere zorunlu çalışmayı şart koşuyor ve bu insanlar üzerinde taciz tecavüz gırla gidiyor. Buna karşı çıkan Uygurlar ise isyancı durumuna düşüyor.
Ayrıca ABD'nin dünyaya yaydığı İslamofobiden hareketle Doğu Türkistanda bağımsızlık mücadelesi veren aydınlar da uluslararası platformda aşırı İslamcı olarak El kaide düzeyinde tanımlarak bağımsızlık mücadelelerine terörizm yaftası yapıştırılmaya çalışılıyor ve hatta başarılı da oluyorlar.
Bir yandan da yine ABD sömürgeni Uygurların bu hareketlerini Çin üzerinde baskı kurabilmek maksadıyla kullanmayı ihmal etmiyerek "Sürgündeki Doğu Türkistan hükümetinin" kurulmasını sağlıyor. (Belki bu noktada Mehmet ALTAN'ın "Uygur Kürtleri" tanımı bir yere oturabilir. Bilmem size bir yerden tanıdık geldi mi?)
Bu ahval üzerine ABD'nin "Türkiye artık bölgesel güç"  diye tanımlayıp da, biz üzerindeki tesirimizi kaybettik dediği Türkiye'ye Uygur Türklerinin fil savaşı altında ezilmesine müsaade etmeyecek bir politika izlemek yakışır. Hazır BM güvenlik konseyi dönem başkanı da olmuşken; hükümetimizin bu öve öve bitiremediği, büyük bir zafer olarak tanımladığı görev, dünya siyasetinde ne boka yarıyormuş, biz necip Türk Milletine ve dünyaya göstermiş olur.