Başlıkla, siyaset gündemi müsemma olmasa da bu namünasip tabir, CHP'nin katılım töreninde çarşaf giyinmiş hanımların partiye kabulünü temsilen takılan parti rozetine atıfla çirkin bir şekilde kullanılmakta.
Devrim yasalarına atıf yapılmakta ki; devrim yasalarında kadınların kılık kıyafetine yönelik hiçbir kısıtlama bulunmamaktadır.
Çarşaf giyilmesi; genellikle doğudaki Erzurum, Van, Ağrı gibi İran'la bir zamanlar sıkı ilişkilerin yaşandığı illerimizde baş göstermiş ve iç göçler sebebiyle ülke sathına yayılmış kültürel ve sosyolojik bir vakadır. Gençleri bilemem ama çarşaf giyen 50 ve üstü yaşlardaki hanımlara çarşafı çıkarın demek, dinin dön demek anlamına geleceği için kendileri açısından bir tabudur. Türban ve çarşaf konusu tamamen farklı iki konudur, kuşakların zihniyet farkı vardır ve gördüğüm anladığım kadarıyla yeni kuşaklarda çarşaf giyilmesinin sebebi mutaassıp (dikkat edin yine mütedeyyin-dindarlık değil) aile baskısıdır.
CHP İstanbul İl Başkanı, bu yaptıklarının bir açılım değil, olağan bir durum olduğunu ve yaklaşık göreve geldiği 16 aydır bu tür katılımların olduğunu ve fakat medya gündemine bunun artık ne sebeple ise yeni getirildiği söyleniyor. Ve CHP'ye katılan türbanlı, çarşaflı, başörtülü insanlar, rejimle bir sorunlarının olmadığını fakat zamanında siyasi tercih olarak AKPARTİ'yi seçmelerinin şimdi hata olduğunu ve bu yüzden CHP'yi tercih ettiklerini tvlerde ve basında dile getiriyorlar.
Bugün duyduğum bir yorum müthiş bir şekilde umut vâdediyordu: Bu tür çalışmaların ekranlara yansıması en azından görünüşe yönelik insanların önyargılarını ortadan kaldıracaktır. Yani her başörtülü, türbanlı,çarşaflı artık AKPARTİ'li olarak yaftalanamayacak, deniyordu.
Olması gereken de bence bu. Özellikle de kendine sosyal demokrat diyen bir parti kaynaklı bu tür çalışmaların kamuoyuna yansıması insanların din veya gelenek kaynaklı giyim tercihleri dikkate alınmadan katılımların dinin, istismarının ve istismarı düşünen sisyasi oluşumların önünü kapatacağını düşünüyorum. Giyim tercihleri farklı olanların siyaset yelpazesinin her alanında kendilerine yer bulabilmesi tercihleri istismardan çıkarıp sıradanlaştıracaktır görüşündeyim. Siyasette böyle durumların sıradanlaşması ve istismara elverişli bir halden çıkarılması kamu hizmeti alan/verenlerin örtünme sorununun da çözümünde bir aşama olabilir.
MHP Hatay Milletvekili Turan Çirkin'in soru önergesini yanıtlayan İçişleri Bakanı Beşir Atalay, 2003-2007 arasında ihtiyaç sahibi ailelere dağıtılan 5 milyon 862 bin 722 ton kömürün Hazine'ye maliyetinin yaklaşık 1 milyar 8 milyon YTL (bugünkü döviz kuruyla yaklaşık 849 milyon 588 bin 640 ABD doları) olduğunu açıkladı.
Türkiye Kömür İşletmeleri (TKİ) Pazarlama ve Satış Dairesi'nin bilgi notuyla, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan adına yanıtlayan Atalay, fakir ailelere kömür yardımı uygulamasının, Bakanlar Kurulu kararıyla, 2003'te başlatıldığını belirtti. Atalay, dağıtılan kömürlerin bedelinin, Anayasa ve KİT Kanunu'nun ilgili hükümlerince, valilikler aracılığı ile Hazine tarafından karşılandığını söyledi.
Bu kapsamda, 2003'te 687 bin 763, 2004'te 1 milyon 56 bin 927, 2005'te 1 milyon 329 bin 330, 2006'da da 1 milyon 273 bin 265 ton kömürün dağıtıldığı bildirildi. Atalay, kesinleşmeyen hesaplara göre, geçen yıl dağıtılan kömür miktarının da 1 milyon 515 bin 487 ton olduğunu söyledi.08.02.2008