Kısa dalga yayın

27.08.2008

Bağımsızlık hikaye...

0 yorum
Rus basınında Kosova'nın bağımsızlığı
Kosova’nın bağımsızlık ilanı Rus basınında geniş şekilde yer alırken, Vedomosti gazetesi, “Şüpheli Bağımsızlık” başlığıyla yayımladığı haberde, Kosova’nın bağımsızlığıyla bu ülkedeki devlete ait mülkiyetin durumunun ne olacağı sorununun da ortaya çıktığı belirtildi.
Haberde, bağımsızlık ilanının, uzmanları Balkanlar’da oluşabilecek “Büyük Arnavutluk” konusunda da düşündürdüğü kaydedilerek, “Yugoslavya’nın dağılmasının ardından Kosova’da devlete ait olan birçok yer özelleştirilmedi. Sadece 2000 yılından beri Amerikan, Fransız ve İsviçreli şirketlerin kurduğu bir konsorsiyum tarafından yönetilen metalürji fabrikasının değeri 5 milyar dolar civarında. Bu açıdan bakılınca devlete ait mülkiyetler konusu büyük bir tartışma konusunu oluşturacak gibi” denildi. ...
Abhazya Devlet Başkanı Sergey Bağapş da gazeteye yaptığı açıklamada, “Kosova’nın bağımsızlığı kabul edilirse, Trans-Dinyestr, Abhazya ve Güney Osetya’nın bağımsızlığının da çoktan kabul edilmesi gerekiyor. Bu bölgeler hem tarihi, hem de siyasi açıdan bağımsızlığı daha fazla hak ediyor. Ancak çifte standart uygulanması yüzünden ABD’lilerin isteğiyle Kosova bağımsızlık elde etti” dedi..*
Rusya'nın KKTC'ye bakışı ve Kosovanın bağımsızlığı
Putin, Kremlin’de yerli ve yabancı gazetecilerle yaptığı görüşmede, Batı’nın Kosova sorunuyla ilgili tutumuna anlam veremediğini dile getirdi. Putin, Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin yaklaşık 40 yıldır bağımsız olduğunun, ancak Batı’nın KKTC’yi tanımayarak çifte standart uyguladığının altını çizdi. Her ne kadar Kosova sorunu ile KKTC sorunlarının temelinde farklı etkenler yatsa da, Putin’in sözleri gerçeği yansıtmaktadır. Başta AB ve ABD olmak üzere Batı dünyası, bir kez daha çifte standartlı bir yaklaşım içine girmiştir. 
Diğer taraftan Rusya’nın tutumu hiç şüphesiz, KKTC’nin haklarını savunduğu anlamına gelmemekte. Hatta tam tersine Moskova’nın izlediği siyasetten, Kremlin’in sanki tüm “dondurulmuş sorunlar”ın aynen devam etmesinden yana olduğu sonucuna varmak mümkündür. Kosova’nın bağımsızlığı Sırbistan, Rusya ve hatta BM sistemine rağmen  gerçekleşti. Bu durum, uluslararası etkinliğini artırmaya çalışan ve tekrar süper güç olma hevesindeki Rusya için bir mağlubiyettir. Dolayısıyla Putin ve Rus yetkililerinin Kosova ile KKTC’yi karşılaştırmalarının sebebi açıktır. Rusya’nın konuyla ilgili tutumu aslında Annan Planı ile ilgili tutumuna çok benzemektedir. Nisan 2004’te BM Güvenlik Konseyi’nde Kıbrıs konusunda yapılan oylamada Rusya’nın vetoya başvurmasının asıl nedeni, referandum öncesinde taraflara baskı uygulanmamasını istemesi ve Rusya’nın fikirlerinin alınmaması idi. Rusya’nın Kosova konusundaki tutumu da, “kardeş Sırbistan”ın toprak bütünlüğünü savunmasından ziyade, Moskova’nın görüşünün dikkate alınmaması ve Rusya ile Sırbistan’ın kaderlerinin birbirine benzemesinden kaynaklanmaktadır.*
Güney Osetya sorunu nedir?

Oset halkı Kafkaslarda yaşayan ve kökleri Saka (İskit) halkına kadar uzanan eski bir halktır. Sakalar, M.Ö. 700 dolaylarında Karadeniz'in kuzeyinde egemen olmuş Türk halklarından birisidir. (İskitler hakkındaki bilimsel veriler Yabancı Kaynaklara Göre TÜRK KİMLİĞİ / Fark Yayınları- kitabımda ayrıntılı biçimde verilmiştir.) İskitlerden sonra bölgede Sarmat, Alan gibi Türk kökenli halklar egemen olmuşlardır. Daha sonra Batı Hunları bölgeyi ele geçirmişlerdir. Yani, bugün Gürcistan'ın ezmeye kalkıştığı Osetler, tarihsel kardeşimiz olan bir halktır. Stalin'in kasıtlı olarak iki parçaya böldüğü bu ülkeden Kuzey Osetya, Rusya Federasyonu içindedir. Burada 900 bin Oset yaşamaktadır.

1992 yılında Sovyetler dağıldıktan sonra Güney Osetya denilen bölgede yaşayan 100 bin kadar Oset, bağımsızlığını ilan etmiştir. Aynı süreçte Kafkasya'daki diğer bir Türk halkı olan Abhazlar da bağımsızlık yoluna gitmişlerdir. Bu iki halk da Gürcülerle savaşıp onları topraklarından attılar.

Osetya'da Gürcistan'ın otoritesi de yöneticisi de yoktu. Saakaşvili ABD'yi arkasına alınca Osetlere saldırdı. Bir gecede tam 2 bin Oset'i öldürdü. Katliama uğrayan halkın 30 bin kadarı perişan biçimde kuzeye kaçtı. Bu ortamda Rusya, Güney Osetya'nın davetine uyup bölgeye girdi. Gürcü askerleri buradan kovuldu.

Şu an, bir gecede 2 bin Oset'i öldüren Gürcüler, masum veya mazlum gibi gösterilip Osetler ve Rusya ise hain-kötü-şer güçleri ilan edilmiş durumdalar.

Sovyetler Birliği içinde eskiden beri var olan Osetlerin, Gürcüler, Ermeniler gibi bağımsızlık ilan etmeleri doğal hakları iken bunu Gürcistan'ın yok saymaya kalkışması, Sovyet sonrası gelişmelere tamamen ters bir durumdu. ABD, Rusya'yı kuşatmak için Gürcistan'ı yanına alınca, Gürcüler, Osetler'i ezmeyi planladılar ve sonunda işin içine Rusya girdi.

Türkiye Cumhuriyeti, Rusya gibi çok önemli bir devleti düşman haline getirme yanlışına girmemeli, Osetlerin ise en eski kardeşlerimizden birisi olduğu unutulmamalıdır. AKP hükümetinin milli kimlik temelli değil ümmet temelli bir fikriyattan kaynaklandığını düşününce; Osetlere karşı kayıtsız kalmamızın devam edebileceği tehlikesi de ortaya çıkıyor.*
Kafkasya kazan, Kıbrıs kepçe

Bakü’den yola çıkan petrolün ve doğal gazın ucu Tiflis üzerinden Ceyhan’a ulaşıyorsa;
Ceyhan’a gelen petrol ve doğal gazın İsrail’e kadar uzatılması “procesi” varsa;
Ceyhan’ın tam karşısında da Kıbrıs ve Kıbrıs’ın Karpaz’ı varsa…
Onbeş gün önce temeli atılan Kars-Tiflis-Bakü demiryolunun “muhtemel” güzergâhındaki, Gürcistan’ın doğusu ile batısını birleştiren demiryolu Rus askerleri tarafından dinamitleniyorsa;
Ve bu “muhtemel” demiryolu hattının Akdeniz’deki son durağı yine Kıbrıs’ın karşısında bir yerlerde tam dört ayrı noktada denize ulaşıyorsa;
Kafkaslar koca bir kazan ve Kıbrıs da onun kepçesidir efendiler.
Ve şu sıralar kazanın altına birileri devamlı ateş taşımaktadır.
Rusya taşımaktadır, Amerika taşımaktadır.
Kafkasya-Kıbrıs ilişkisi bununla da bitmemektedir.
Biz Kafkasya’yı konu alan yazılarımızda ısrarla ne demiştik?

Lâf iyi anlaşılmadı galiba, bir daha tekrar edelim; Türkiye’nin toprak bütünlüğünü savunuyorsanız, Azerbaycan’ın da, Gürcistan’ın da, Rusya’nın da, Irak’ın da toprak bütünlüğünden yana olmanız lâzım.
KKTC’nin de..
Biraz zorlarsanız, ‘Türk kontrolünde’ olmak koşuluyla KIBRIS’ın da.. ‘Türkmen kontrolünde’ olmak koşuluyla Kuzey Irak’ın da”.
Kalktılar, “bağımsızlık için” Gürcistan Elçiliği önünde gösteri yaptılar.
Abhazya ve Osetya’nın “Kızılordu” işgalini alkışlayan bağımsızlığı; Kosova’nın Amerikan bayraklı bağımsızlığından farksızdır.
Gürcistan “kontrolünden” çıkıp Rus egemenliğine girmek midir “bağımsızlık”?*

25.08.2008

İbo hangi dilden anlar?

0 yorum
İbo'yu bilirsiniz, hani imparator olanı, lahmacun imparatoru. ATV'de "İbo Show" isimli bir gösteri sunuyor/yapıyor.
Yine bir soru: Nereden taktın İbo'ya?
Ben İbo'ya epey zamandır takmış durumdayım. Ne hayatını ne de başka birşeyini beğenirim. Kendisini bırakın adına tahammül edemiyorum. Hayır, mesele para pul meselesi değil. Yediği her herzeyi cahilliğe vurup bir de üstüne üstlük halkın takdirini görmesi beni sinir ediyor. Tabi burada sorumluluk sadece kendisinde değil, artık saflığından mı desem, samimiyetinden mi, iki yüzlülüğünden mi  desem halkın bir kısmının da sorumluluğu var. İnanın bana ekran karşısında milyonlara ana avrat, düz gitse sokağa çıktığında kucağına atlayan insanlar eksik olmaz, imparator, imparator nidalarıyla.

Bütün bunları geçtim asıl beni rahatsız eden konu şu ve şöyle gelişti:
Evde bizimkiler, ekran karşısında kanal değiştirirken Nuray Hafiftaş'ı görüp duruverdiler. İbo Show yazısını görüp de değiştirmelerini isterken Nuray ablamızın hatırına bari türküyü dinleyelim dedim. Tam Azeri bir türkünün girizgahı başlamıştı ki İbo hıyarı "Hele hele kes kes" diye anırarak türküyü kesti. Nuray Hafiftaş, n'olduğunu sorunca: İmhıyartor da "Ben ne söylediğini anlamıyorum, kes bele şarkılar söylemeyi" şeklinde konuşmasın mı? Nuray Hafiftaş da "Ben senin o kadar söylediğin şeyi anlamıyorum ama dinliyorum" deyince İmhıyartor; ne söylemişim de anlamamışsın mealinden birşey söyledi. Nuray Hafiftaş, durumu çakıp ofsayta düşmemek adına "Urfaca" diye geçiştirdi durumu.
O esnada orada olan İsmail Türüt'ün zaten sesi çıkamazdı bu olaya, kendisini bi yerlere taşıyan İmhıyartor olmuştur neticede.

İmhıyartorun bu tavrı beni çok ama çok rahatsız etti. Senerlerce Azerbaycan'da tanıdığı, yanından ayırmadığı Azeri kızı Günel'i hiç mi anlamamıştı. Konsere gittiği Azerbaycan'ı hiç mi anlamamıştı. Milyonlarca insan, onun ekran başında anırır gibi Arapça, Kürtçe şarkı söylemesini anlıyorda mı çekiyor acaba?  Anırma olayını dillere atfettiğimi sanmayın, İmhıyartor söylemeyi beceremediğinden anırmak şeklinde tabir ediyorum. 

Ne diyeyim ki? Seni, şiddeti bırak neyle kınarsam kınayayım fayda vermez, almışsın gemi azıya. Gariban, cühela sömürüsüyle devam et hayata, yiyen çok bu kebabı nasıl olsa...

19.08.2008

Konda Göreve!

0 yorum
Şaban DİŞLİ'nin, belgelerle adı konmasına rağmen kabul görmeyen rüşvet olayı malumunuzdur heralde.

AKP yönetimi de AKP'liler de pek bi muallakta kaldılar bu olay sonrasında. Eminim aşağı tükürsem nemam, yukarı tükürsem iman diye düşünüp duruyorlardır.

Oysa madem kararsız kaldılar hiç o kadar düşünmesinler! Ben bu konuda bilen adam Tarhan ERDEM'in araştırma şirketi KONDA'yı göreve çağırıyorum.
Artık AKP'ye oy atanlar; vicdanlarının, imanlarının sesini dinler, yapılması gerekeni yapsınlar mı der, yoksa olsun canım din(!) kardeşimiz, hep bürokratik elitler mi yiyecek azıcık da bizimkiler yesinler belki bize de birşeyler koklatırlar kabilinden mi takılırlar hep beraber öğrenmiş oluruz. Bu kadar güvenilir bir araştırma şirketinin sonucuna da herkes katlanır artık. Nasıl olsa her girişimlerinde anket yapmaya alışkın AKP'li muhafazakar demokratlar. TBMM, Mars Meclisi ya, ona gitmeye gerek yok, koştur KONDA'ya.
Konda, hayat onda...
Evet tekrarlıyorum, KONDA göreve.

18.08.2008

nebilim.net 1 yaşına girdi!

2 yorum
nebilim.net'te birşeyler yazılıp çizilmesinin birinci seneidevriyesini idrak ettiğimiz şu günlerde, bakıyorum neler yazmışım çizmişim diye:
  • Hikayelerle, şiirlerle, fikirlerle, yorumlarla 211 yazı yazmışım.
  • Onlarca sitede (çoğusuna tesadüfen rastladığım) yazılarıma, yorumlarıma yer verilmiş.
  • Zaten bir elin parmaklarının sayısını geçmeyen hikayelerim, çeşitli internet sitelerinde isimsiz yayınlanmış, anonim bir tavra bürünmüşler. (İnanın, ne zoruma gitti ne de alındım. Sadece gurur duydum.)
  • Öyle ya da böyle birileri yazdıklarımı okuyor. Taş çatlasın bu blog üzerinde ziyaretçi sayısı günlük 30 kişi dahi olsa bazı rahatsızlıkları, düşünceleri, fikirleri paylaşmak müthiş haz veriyor.
  • Önceleri sadece yüzüne bakılıp geçilen yazılar, üzerinden 1 sene geçmesine rağmen google sayesinde bulunarak son kelimesine kadar okunuyor.
  • Önceleri sadece blogun yüzüne bakılıp geçilirken şimdi buraya uğrayan bir kişi en az iki yazıyı okuyor.
  • nebilim işte! Ben yazıyorum, birileri okunmaya değer buluyor ve okundukça yazma hevesim artıyor.
  • bir de cenk itme, çay iç deyivermişim.
Anonim(!) bloglama başlıklı yazımda şöyle demiştim:
İnsan bir şeyler yazıyor, çiziyor ve bunları başkalarıyla paylaşmayı göze alıyorsa her halükarda büyük bir fedakarlık yapıyordur.
Bir göz atmak maksadıyla da olsa bu bloga uğrayarak, yazılanlara teveccüh gösterip okuyan herkese teşekkür ediyor, ayrıca yorumların da eksik bırakılmamasını temenni ediyorum. Artık kaç yaşına kadar gider bu blog bilmiyorum, korkarım uzun seneler devam edecek.

11.08.2008

Bombalanan Gürcistan mı, Türkiye mi?

0 yorum
Saçmalama, elbette ki Gürcistan bombalanıyor diyorsunuz değil mi?
Doğru fiilen Gürcistan bombalanıyor ama yanında hem ABD hem de Türkiye bombalanıyor.

Darbenin en afilli ve postmoderni gerçekleştirilerek devrilen yönetimin yerine başa getirilmesi başarılan Sakaşvili yönetimine ABD'nin gazıyla elimizden gelenleri bırakın ardımızda kalan yardımları da yapmaktan imtina etmedik.

Emperyalizmin içinde bir maşa olmaktan kurtulamayan devletimiz (baştakiler sağolsunlar, artık iyicene sistem partisi oldular ya), Gürcistan'a askeri eğitim silah ve politik desteğimizi hiç esirgemedi. Acaralar, Tiflis yönetimine baş kaldırınca sınırı kapatıp seslerini soluklarını keserek Tiflis yönetimine biatlarını zorunlu hale getirdik. Bunlar elbette ki Gürcistan'la girdiğimiz enerji koridoru anlaşmasının diyetleriydi.
Bize getirisi götürüsü ayrı bir uzmanlık konusu.

Kafkaslarda hegamonyasını gittikçe kaybeden Rusya, Osetyadaki ayrılıkçı hareketlere politik desteği de istediği sonuca varmayınca son çare fiili müdahaleyi kaçınılmaz gördüğünden, ABD'den geri kalmayan bir vahşet sergileyerek sivil-askeri hedef ayrımı yapmadan bombalamaya başladı.

Ve sonuçta Rus propagandası sayesinde günah keçisi, postmodern darbeci finans kapital değil de biz yani Türkiye olduk. Doğal, kendi irademiz dışında girdiğimiz içinde bulunduğumuz her eylemin günah keçisi olmaya mecburuz.
Bombalar fiilen Gürcistana iniyor ama konjoktürel olarak ABD başta olmak üzere başta Türkiye müttefiklerinin kafasına inmektedir. Rusya, dünya kamuoyunu bizim bu sözde sorumluluğumuza inandırırsa çekeceğimiz var demektir. ABD büyük abi ona ses çıkaran olmaz ama ümidim odur ki bu çatışmalarda bize diyet biçilmesin. PKK'nın bir kolunun Ermenistan'a kaydırılması çabaları, bizi Kafkasyada daha da sıkıştırmak için ABD'nin başka bir oyunu neden olmasın?
Bu bombalama, Rusya'nın; ben olmadan girdiğiniz projeleri size yedirmem uyarısıdır. İçimizde, darbe(!) karşıtı olup turuncu devrim sevdalıları neler hissediyorlar acaba? Neyse siz yorulmayın ben hemen söyleyeyim: Onlar şimdi Kafkaslardaki bu çatışmaları milliyetçiliğe, ulus devlet sevdasına bağlamak hatta turuncu kordelayla afilli bir fiyonk atabilmek için popolarını yırtıp duruyorlar.

8.08.2008

Abidin Dino ve Mutluluğun resmi

5 yorum
Daha önceki bir yazımda Türk internet kullanıcıları arasındaki insan kalbinin tasvirine ilişkin efsanenin yanlışlığına değinmiştim.
Benzer bir durum da Abidin Dino'nun Mutluluğun Resmi efsanesinde ortaya çıktı. "Bana mutluluğun resmini çizebilir misin?" diye deyimleşen bir soruyla başlayan muhabbetten sonra yine Türk internet kullanıcıları arasında efsaneleşmiş bir resim.
Bu seferki efsane resmimiz bu. Abidin Dino'nun resimleriyle bunu karşılaştırınca Dino'ya ait olmadığı gün gibi ortaya çıkıyor da ufak bir araştırmadan sonra gerçeğe ulaşılıyor elbette.  Abidin Dino'ya ait olduğu öne sürülen bu resmin asıl sahibi Dianne Dengel isimli bir sanatçı. Sanatçının internet adresi http://www.diannedengel.com/ ve bu resme de http://www.diannedengel.com/prints.asp bu sayfadan ulaşabiliyorsunuz. Yine sanatsever(!) Türk Milleti'ne duyarlı sanatseverler vasıtasıyla duyurulur.

Mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin ?"demiş Nazım. Abidin Dino da cevaben:
.".....Gidebilseydik meserret kahvesine, İlk karşılaştığımız yere

Ve bir acı kahvemi içseydin.
Anlatsaydık O günlerden, geçmişten, gelecekten,
Ne günler biterdi, Ne geceler...
Dinerdi tüm acılar seninle
Bir düş olurdu ayrılığımız,
Anılarda kalan.
Ve dolaşsaydık Türkiye'yi
Bir baştan bir başa.
Yattığımız yerler müze olmuş,
Sürgün şehirler cennet.
İşte o zaman Nazım,
Yapardım mutluluğun resmini
Buna da ne tual yeterdi; Ne boya... "
şiirini yazmış; sanıldığının aksine, resim yerine. grafiksaati.com mutluluğun resmiyle ilgili Abidin Dino ve Nazım Hikmet arasındaki muhabbeti böyle anlatıyor. Kendilerine hepiniz adına teşekkür ediyorum.

7.08.2008

Ülkemin demokrasi sevdası ve üniversiteler

0 yorum
Ahhh şu demokrasi! Gençliğimi yedi benim.
Taaa çocukluğumdan beri şu rektör atamalarına bir anlam verememişimdir.Üniversitelerde adaylıklar konur, çeşitli vaatlerle ( demokrasinin olmazsa olmazıdır zati vaatler) oylar toplanır. YÖK'e gider. YÖK sıralamayı önemsemeksizin üç aday belirler ve Cumhurbaba'ya sunar o da o üç kişi içinden sıralamayı önemsemeksizin kendi görüşüne en yakın olanı üniversiteye atar.
Ben kendimi bildim bileli bu hep böyle olur ve atananların ardından da karşıt görüşlü olan hep bir tepki koyar, gazeteler yazar, tvler söyler.

Dedim ya çocukluğumdan beri aklım ermemiştir böyle demokrasiye. Aslında ne aklım erecek, demokrasi kime çalışıyorsa onların aklı ersin yeter, öyle değil mi?  Şimdi TBMM Başkanı diyor ki; Cumhurbaşkanının, YÖKün bu tür yetkilerini tartışmamak gerek.(Bilakis tartışılıp çözüme kavuşturulacak TBMM'nin Başkanının aksini söylemesini beklerdim.)
Bu atamaların ardından yapılan tartışma bu yetki ve seçim olayını çözmeye odaklansa eminim ki çözülür bu sorun. Ama hep savunmuşumdur, demokrasideki gedikler bilerek giderilmiyor. Bugün bunlar, yarın onlar, öteki gün diğerleri aynı şeyi yapacakları için; umutlarıyla birlikte ellerine geçirecekleri yetkilerden de olmak istemiyorlar.

Çözüm basit: Ya seçimi kaldıracaksın ya da Cumhurbaşkanıyla YÖK ün seçim sonuçlarını budama yetkisini, olay bu kadar.
Aslında en güzeli; hastanelerde yapıldığı gibi idari yapının idarecilere (profesyonellere) terkedilmesiyle bilimsel özerklik yapısının kuvvetlendirilmesi. Bir prof, doç, niye idari işlerle (dekanlık, okul müdürlüğü) uğraşsın ki; ver idareyi profesyonellere, akademisyenler de bilimle ilgilensin, tabi siyasetten uzak kalabilirlerse. Akademik olarak öğretimi etkileyecek kararlarda elbetteki bulunsunlar o ayrı. 

Gerçi çok uzun mesele ama söylemeden de geçemeyeceğim: Bir fizik profesörünün, bir elektronik profesörünün; bilgisayara giriş dersi vermekten başka yapabileceği bilimsel birşeyler olamaz mı? Ders vermek dışında ARGE çalışmalarına katılmak için zamanları mı olmuyor yoksa çağdaş, modern üniversitelerimizde ARGE ortamı mı yok?

1.08.2008

Peki, Zeki MÜREN de bizi görecek mi?

0 yorum
"Ne alaka?", diye sorabilirsiniz.
Sormanıza fırsat vermeden izah etmeye çalışayım:
Hani AKP kapatma davası siyasi(!) bir davaydı ya, hani malum çete soruşturmasına/davasına misillemeydi ya?
Şimdi AKP suçlu bulundu-fakat yeteri kadar değil-ve hafifleştirilmiş bir ceza ile sıyırdı ya peki şimdi darbe amaçlı çete kurmakla suçlananlar da davadan berat edecekler demek oluyor mu bu durum?