Kısa dalga yayın

30.09.2008

Hayırlı olsun

1 yorum
Ramazan Bayramının nuru bütün insanlığa ışık, yapmacık ayrılıklara nispet, bir bütünlüğün yeniden doğuşuna vesile olur inşallah.

29.09.2008

Hicret

1 yorum
gamsızlık diyarında
elimi kolumu sallayarak gezerken
narısuzanına düştü gönlüm
sen,
söndürmek için su taşırken avuçlarınla
sensizliğe hicret ettirdin beni.
kaderin ağıyla örülmüş ocakta
cayır cayır yanarak
yalnızlık bile terk etmişken
bekliyorum anka’dan
vuslat anının tebliğini

28.09.2008

Ak müslümanların özeleştirisi

0 yorum
Ilımlı İslam, İslamcı tabirlerini kullanmaktan ben hicap duymaya başladım. Bazıları aktürkler dese de ben artık ak müslümanlar diye tabir etmek niyetindeyim.

Daha önce vakit gazetesinden bir yazarın yazdıklarına istinaden bir yazı yazmıştım. Serdar Arseven isimli ak müslüman bir şahıs; eğer yanlış yapan müslümansa(!) kimseye laf söylettirmem ben bile laf söylemem korurum kabilinden cümleler sarfetmişti.

Bu akşam Show Tv, haber bülteninde entellektüel dergi olarak tabir ettiği Gerçek Hayat isimli derginin makalelerinden alıntılarla kendi içlerinde özeleştiri yapabilmenin gerekliliğinden bahsettiklerini duyurdu ekrandan.

Söz edilen dergiye, abone olan arkadaşın eline ulaştığında göz atıyorum ben de.Küçük puntolu ve uzun makalelerden dolayı pek okunası olmadığından itici geliyor bana. Finansal kaynağı konusunda şüphe uyandırıyor bende, haftalık ve içeriği zengin bir derginin bir-iki yayınevinin reklamıyla ayakta kalması pek olası gelmiyor bana. Gerçi Taraf gibi bir gazete yürütüyorsa bu dergi de pek ala yapabilir aynı şeyi. İslam konusunda medya ve yazarlar konusunda eleştirel yazıları söz konusu, haklarını yememek gerek. Vakit vb gazetelere nazaran entellektüel olarak tanımlamak yanlış sayılmaz.
Kendilerini müslüman olarak tanımlayan kişilerin fikirlerinde Serdar Arseven tavrını benimsemeleri en başta İslam'a aykırı. Müslüman  bir insanın mihenk taşı İslam olmalı, özellikle Kur'an İslamı. Bu sebepledir ki bu özeleştirileri başkalarının diline düşmeden fikirlerinin temellerinde göstermeleri ve bu yanlış tavırlara baştan tepki göstermeleri gerekirdi.

Kendilerine İslam ışığında bir görev (misyon) atfeden gurupların, tarikatların -artık ne adla faaliyet gösteriyorsalar- nüfuzları sebebiyle sermaye ve iktidar  ile ilişkilerinde ileri görüşlü davranarak ellerine geçen imkanların, kendilerini  ülkülerinden  saptırmalarına fırsat vermemeleri İslamın fıtratının bir gereğidir. Aksi durum - tecrübe ile sabit olduğu görülmüştür- hem o gurubun ülküsüne hem de İslam'ı sadece inanç boyutunda yaşayan kesimlerin, dindar (dinin erdemlerine ibadetlerle birlikte sarılanlar) insanlara ve İslam'a mesafelerini artırmaktadır. Tecrübe ile sabit olan kısmı; bir zamanlar İhlas grubunda üst düzeyde görev yapmış kişinin ağzından dökülmüştür. En büyük hatalarının finans ve sermayeyi araç olarak görüp el atmalarıyla zamanla aracın amaca dönüşmesine engel olamadıklarını dile getirmiştir. Bununda dışında Yimpaş ve Kombassan olayları söz konusudur. Bu ticari hareketlerin içinde olanlardan samimi müslümanlar aracın nasıl amaca dönüştüğünü dost meclislerinde dile getiriyorlardır eminim. Onlar da finanstan gelen refahın nasıl ülküleri ayaklar altına aldığını görmüşlerdir fakat bu durumu kanıksayamadıkları için dile getiremiyorlardır.

Ehh işte! Birileri vicdan muhasebelerinin içinden çıkamayınca diğerleri deveyi hamuduyla götürüyor ve o birileri vicdanlarının yükü altında ezilip gidiyorlar.

Bir diğer özeleştiri konusu da örtünme ve ibadet dışında İslam'ın ahlaki erdemlerini gündeme getirip türbana  sarılmasından kurtarmaktır. Bu konu ile ilgili olarak da daha önce yazmış ve İslam Allah ile kul arasına sıkıştırılmamalı demiştim. Bunun için ak müslümanların; özgürlük, demokrasi  pankartlarıyla oynanan kölelik oyununun oyuncağı olmaktan kurtulmaları gerekmekte. İbadetler insanın Yaradana karşı vazifesidir oysa İslam aracılığıyla Yaradan, müninlere içtimai hayata dair de görevler yüklemiş ve dört elle sarılması gereken erdemler göstermiştir. Sadece ak müslümanlara değil bütün müslümanlara düşen İslamın bu içtimai kaide ve görevlerini göz ardı etmemektir.

Ak müslümanlara düşen; bir an evvel tepe taklak gitmeden özeleştiri değil vicdan muhasebesini tamamlayıp araçlarının elinde nasıl esir olduklarını görmeleri ve samimi, dindar müslümanların karanlık ışık saçan fenerlere, kar payı adı altında faiz dağıtımı yapan bankalara daha fazla yem olmadan sömürüden kurtarılmalarına ön ayak olmaktır. Hz. Süleyman bile bir sarayın inşaatı esnasında ruhunu teslim etmiştir. Süleyman'a kalmayan dünya kimseye kalmaz.

27.09.2008

Sen

5 yorum
redifi gözlerin
kafiyesi sözlerin
ayrılıktan uyaklı
kaçıştan duraklı
zümrüdi gözyaşıyla gönlüme kazınmış
ilahi bir sevda manzumesisin

26.09.2008

Bayram şekeri

0 yorum
AKP mi Ak Parti mi?
Başbakan, geçen haftalarda partisinin İstanbul ilçe kongrelerinden birinde bağırıyor:
Bizim için AKP yazıyorlar, diyorlar. Biz Ak Partiyiz Ak Parti
diye. AKP işte ötesi yok. Madem partinizin adındaki Adalet ve Kalkınma düsturlarını ağzınıza almaktan ve eyleme koymaktan imtina edecektiniz, neden o zaman partinin adına koydunuz?
Hem neyinizle AKsınız allahisen? Kömür karasına bulanmış oylarınız, yumurta sarısı mısır püskülüne sarılmış bakanlarınız, gemicik sevdasındaki oğlunuz, milyon dolarcık rüşvete teşne yöneticileriniz, ve siyasi nüfuzdan nemalanmanın dayanılmaz hafifliğini yaşayan partiniz mensuplarıyla mı AKsınız?
Necmettin Hocanızın ağzıyla (yabancı değilsinizdir) cevap vermek gerek bu talebinize:
- HADİ ORADAN! HADİ ORADAN!

Muhafazakar demokratlar sizi! Neyin muhafazakarı olduğunuzu anladık sonunda; devlet, vatan, demokrasi, inançlar, özgürlük hikayeymiş, siz cukkaların muhafazası ve terakkisine adamışsınız kendinizi. Bu nasıl bir tıynet, ne aklım alıyor ne imanım?
Yapmayın başbakanım, vatandaş görmüyorsa Allah var Allah!

Bayram şekeri
Geçen sene bu konuyla ilgili bir yazı yazmıştım: Şekerin bayramı mı olur kuzum?
Bu sene başbakan vesilesiyle hareketlendi bu konu. Kimi yazarlar (Ahmet Hakan) gibi köylü, şehirli ayrımına vardırıyor, kimileri de bildik laik,dinci ayrımına. Bir de modrenleştikçe (?) insanların İslamdan uzaklaşması yok mu, fena!
ŞA-ŞI-RI-YO-RUM.
O yazıma ek  olarak:
Bizim memlekette arafalık denen bir adet vardır. Dini bayramlarımız arefesinde çoluk çocuk toplanır ev ev gezerdik -hem de Erzurum şehir merkezinde, apartman ve siteler de dahil çünkü onların çocukları daha izolasyona alınmamışlardı o zamanlar- ve arafalık dediğimiz fındık, fıstık, ceviz, şeker,çikolata artık çaldığımız kapıyı açanların gönlünden ne koparsa toplar sonra bunları bayram boyunca toplanarak tüketirdik. Eee bi de bayramda harçlık için dolanılırdı ama bizi arafalık keser harçlık peşinde koşmazdık mahalle eşrafıyla bayramlaşma genelde camide olur, ev oturmalarına kimse çocukları götüremezdi.
Şimdi biz ne yapalım? Bütün bayramları isimlerini arafalık bayramı, fıstık bayramı, ceviz bayramı diye mi nitelendirelim? Ha?

Nereye kadar?

2 yorum
- Ne nereye kadar?
- Hep memleket meselesi nereye kadar...

İlk başta sadece hikayeler ve şiirler için girmiştim bu blog işine. Sonra, biriktireceğine dök içini rahatla dediydim ama öyle bir dökmeye başlamışım ki artık içimi dökmekle başademez hale geldiğimi anladım. Eee aslında bu memlekette doğal. Biliyor musunuz, memleket meselelerine kafayı takıp masa başında hükümet kurup yıkan bizden başka bir millet yok?
Millet olarak devletle kendimizi olağanın ötesinde bütünleştirmemizden kaynaklanıyor olsa gerek bence genlerle ilgili. Diyeceksiniz ki bu zamana kadar millet devletle bütünleşti de devlet milletle ne kadar bütünleşti? Haklısınız, bu bir siyasi ve sosolojik tez konusu. Günümüz aydınları işte bu sebepledir ki milliyetçi kesimin -devlete rağmen- devleti sahiplenmesine anlam veremiyor, öfke besliyorlar. Ben kısaca bunu genetiğe bağlıyorum.

Neyse daldım yine memleket meselesine!

Aslında konuyu bayram ardına bir haftalık bir izne bağlayıp şöyle içimi dökme niyetindeyim. Bundan sonrası tamamen ferdi meselelerdir, dikkatinize!

Geçen ay babannemi kaybetmem sebebiyle memlekete yol almak nasip oldu. İçimde cayır cayır yanan memleket hasretine rağmen, vuslat sebebi ölüm olunca ne memleket hasreti kaldı içimde ne başka birşey. Oysa ben neler neler hayal ediyordum memlekete gidince. Şehri alt vurup üst çıkacak, ruhumu tesviyeye sokan mahalleme, hovarda adımlarla koşturduğum sokaklara dalacak, cennet çeşmesinin buz gibi suyundan kana kana içecek, harika bir hamam sefası yapacak, kuzenlerimle doyasıya hasret giderecektim. Oysa sebep işte!
Akşam mesai bitimini beklemeden atladım otobüse, ertesi günün öğle namazına varmadan memlekete indim. Şükür ki! Hııh şükür! Nenoşumun cenazesine yetişeceğime bile şükredeceğim hiç aklıma gelmezdi ya, neyse... Ne amcamların ne de halamların evlerine girebildim. İner inmez dahi dönme isteği hasıl oldu, ayak çekmiyor işte. Hayaller ve kader örtüşmeyince insan yaşayan ölüye dönüyormuş bunu anladım. Öğle namazına müteakip dedem ve amcamın mezarının bitişiğine defnettik nenoşu. Tozdan topraktan üstüm başım besi berbat olmuş, dönüş yolunda farkettim. Aynı günün akşamı dönüş için atladım otobüse ve ertesi günün sabahı vardım Sakarya'ya.Erzurum yolunda amcamlara, halama, yengemlere çok ağır cümleler sarfetmek arzusuyla yanıyordum ki memlekete ayak basıp da ne için geldiğimi hatırlayınca söyleyeceklerimin bir anlam ifade etmeyeceğine kanaat getirdim.

Şimdi!
Şimdinin öncesinde bayram vesilesiyle tekrardan Erzurum'a gidip dedemin, canım amcamın ve nenoşun kabrini ziyaret edip oradan Samsun'a geçmeyi planlıyordum.
Şimdi?
Bu plandan vazgeçtim. Çekmiyor ayağım! Bir sürü soru, yalan hasretler... Ruhunu kaybetmiş bir şehir. (Peki ben ölürsem nereye defnetmeli) İyice öksüz kaldım memleketten yana, öldükten sonra ne farkeder ki? Hayatta olanların keyifleri bilir ama vasiyetim olsun: Beni nereye ait görüyorlarsa oraya defnetsinler.Kendimi artık bir yere ait göremiyorum.

memleket?
ne doğduğum
ne de doyduğum yer
en iyisi öldüğüm yer

Samsun! Evet orada başta ananem teyzoşlarım ve dayılarım var. Ve daha bir çok kişi. Ama ben özellikle nenoşum için gidiyorum, hasta! Oraya bile gitmek korku veriyor. Ta ne zaman, izin alınca gelirim demiştim de hala daha her yanına gelene soruyormuş : Söz verdi de niye gelmedi, diye.
Ananemi de son görüşüm olmasından korkuyorum ve fakat aynı nenoş gibi bir de hiç görememek var.
Bayram akşamı yolcuyum, ya sefer!

25.09.2008

Sevdan

1 yorum
sevdan
zifiri zümrüt bir kuyu
kalbim
kuyu da bir yusuf
gözlerine kavuşturacak
merhamet kervanını bekliyor
biçare

sen
sevdaya gardiyan
merhamet kervanının haramisi

ben
ne kuyuda bir Yusuf
ne de kervan başı
sadece yalnızlık ötesinin mecnunu

17.09.2008

Gül'ün ermenistan ziyaretinin ardından

0 yorum
Cumhurbaşkanımız Abdullah GÜL, hem Türkiye hem de Azerbaycan kamuyounda büyük tepki gören Erivan ziyaretinin ardından Azerbaycan'a bir ziyaret gerçekleştirdi.
... Her açıklamasında da Aliyev'in, kendisinin Ermenistan ziyaretinden duyduğu memnuniyeti aktardı. Aliyev bunu hiç dile getirmedi ama, gül her açıklamasında söylemeyi ihmal etmedi.*
Haberi geçen kaynak böyle diyor. Bu gelişmelerin ardından Türk, Azeri ve Ermeni dışişleri bakanlarının Newyork'ta üçlü bir zirve için biraraya gelecekleri söylendi. Ortadoğuda diğer ülkeler arasında büyük bir güç(?) olarak görülen Türkiye'nin de içinde bulunduğu bir mutabakat arayış süreci yine her nedense ABD'de aranıyor. Oysa bir güç olarak gerek Ermenistan gerekse Azerbaycan devlet başkanları ülkemizde ağırlanabilir ve ardından yapılacak üçlü zirve yine ülkemizde gerçekleştirilebilirdi.
Türkiye'ye, kendisinin de tarafı olduğu sorunların çözümü için ABD'de mutabakat arayışı değil kendi bünyesinde bu girişimleri yapması yakışırdı. Gerçi yeni anayasa arayışları önce içeride yapmak yerine ABD'yi tercih eden, içerideki dertlerini yabancı basına şikayet eder gibi dert yanan ABD güdümlü bir hükümet başta olduğundan bunu da çok görmemek gerek artık, kanıksadık nasılsa!
Ülkemiz Cumhurbaşkanı'nın Erivan'a gitmesi büyük bir tepkiyle karşılanırken bir de mutabakat arayışında yine ABD'nin tercih edilmesi kafalarda soru işaretleri oluşturuyor. Bu buluşma haberi 15 eylül itibariyle ajanslardan geçti fakat ülkemizin çok önemli gündemi sebebiyle artık arada kaynadı mı yoksa yapılan Erivan ziyaretine gelen tepkileri en aza indirmek amacıyla yapılan bir olumlu hava yansıtma stratejisi miydi bir karara varamadım.

...
Diplomatik kaynaklardan edinilen bilgiye göre, Güney Osetya ve Abhazya'nın bağımsızlıklarını ilan etmeleriyle sonuçlanan Kafkasya krizi, hem Azerbaycan hem de Ermenistan'da büyük endişe doğurdu. Azeriler, Ermenistan'ın 15 yıl önce işgal ettiği Dağlık Karabağ'ın da bağımsızlığını ilan etmesi ve Ermenistan ile Rusya tarafından tanınmasından endişelenirken, Azerbaycan ve Türkiye ile sınırları kapalı olan Ermenistan ise tek ithalat kapısı Gürcistan'da çıkan savaşı korku ve kaygıyla karşıladı. Ülkede yakıt vegıda sıkıntısı yaşanmaya başladı. Bu da Ermenileri, Azeri ve Türklerle ilişkileri normalleştirmeye itti.
Uzun süreli donmuş sorunların nasıl birden ortaya çıkabileceğini görerek Kafkasya krizinden ders çıkaran taraflar, New York'ta üçlü zirvede buluşacak. Dışişleri Bakanlığı'ndan üst düzey bir yetkili, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Erivan'a maç için gittiğinde, Ermeni Cumhurbaşkanı Sarkisyan ve Dışişleri Bakanı Nalbatyan'ın Dağlık Karabağ konusunu doğrudan açtıklarını söyleyerek, bunu çözümün yaklaştığı yönünde bir sinyal olarak değerlendirdi. Azerbaycan'da 15 Ekim'de gerçekleşecek seçimleri hatırlatan yetkili, bunun öncesinde büyük bir değişim beklenemeyeceğini de sözlerine ekledi.
Nitekim bu buluşma ve ardından ortaya çıkan sonuçlar önemli, eğer bir buluşma olur ve de hem Türkiye hem de Azerbaycan lehine faydalı sonuçlara varılırsa! Yorumdan anlaşıldığı üzere cumhurbaşkanlığı seçimi sebebiyle 15 Ekimden önce bir sonuca varılması da pek muhtemel değil.

15.09.2008

İslam kul ile Allah arasına hapsedilmemeli

1 yorum
Ramazan sebebiyle iftar ve sahur vakitlerinde ekranlardan ahkam kesen hocaların sohbetlerine ve gelen sorulara kulak vermek gerçekten insanın içini sızlatıyor.
İnsanlar artık o hale getirilmiş ki ibadetler bir ticari faaliyet olarak adlediliyor.
Hocam diyor birisi : İşte nasıl sevap kazanırız, neler yapmamız gerekli cennette kendimize yer edinmek için?
Hocalarda geri kalmıyorlar, sanki mizanda kefeleri başında onlar duracaklar, sıralıyorlar: Namazdan sonra şunu şunu bi de şunu oku şu kadar sevap, ekranda okunan Kuran'ı evden takip et şu kadar sevap, namazdan sonra bilmem şu kadar Fatiha oku şu kadar sevap.
Ne kadar güzel değil mi? Nasıl da kulun Allah'la pazarlık nesnesine dönüştürülmüş sureler, zikirler, namazlar...
E doğal tabi müminler, siyasetçisinden, hocasına herkesin; din Allah'la kul arasındadır telkinlerine kulak verip o minval üzere kendince İslamı yaşamaya çalışınca olması gereken de budur.
Ortaçağ Hristiyanlığındaki cennet tapusu satmaya çevirdiler ibadetleri. Yakında hocalar başlayacak: Gel mümin gel, 40 sevap kazandıran muskalar, dualar bende. Cennetin en üst katından yer veren sureleri buldum, at bi 100lük al senedi.
Oysa ki İslam; nezih, edebli, ahlaklı, dürüst insanlardan müteşekkil refah seviyesi yüksek bir toplum hedeflemektedir.
Cennet cennet dedikleri
Birkaç köşkle bir kaç huri
Dileyene ver cenneti
Bana seni gerek seni
diyen Yunus "seni" gerek derken yaradan da ne bulmuş acaba?
Ben söyleyeyim size; Allah'ın 99 sıfatından  en basitinden beşeriyete cuzi olarak intikal eden çeşitli erdemler. Merhametten affetmeye, canlıları gözetmeye, kendi işini kimseye yıkmamaktan dostunun hatalarını örtüp uyarana kadar çeşitli erdemler.
Ömer Lütfi Mete, Allahsız Müslümanlık diyor bunun adına, Yaşar Nuri Öztürk ise daha çok bu işi Müslümanların başına saranları tabir ederek Allah ile Aldatmak tabirini kullanıyor.
Birileri İslam'ı Allah  ile kul arasına sıkıştırdıkça toplumda neler oluyor hep birlikte basından görüyoruz. İnsanlara ekranlardan ayetlerle ahkam kesenler deveyi hamuduyla götürüyor, fakat İslam'ı yaşadığını zannedenler üç-beş sevap için hocalarla pazarlık peşinde koşuyorlar, düşmüşler ahirette cehennemin korundan paçalarını kurtarmaya. Ne kendilerine ne de topluma faydaları var.
İslam ferdi bir din değildir, sosyal bir dindir.

12.09.2008

Sen baştan yalasaydın ya

0 yorum
Başlık benim de hoşuma gitmedi ama kendi tabiri öyle, Serdar Arseven'in. Yazısında şöyle diyor :

O hesapları, “kendi içimizde” sorabiliriz!.. Bu, benim tavrımdır... Ben; bir “Müslüman”ı, hele bir “fâsık” saldırıyorken, asla yıpratmam!..
Üstadın anlayışındayım;
Belki kendim “ısırırım” Müslüman kardeşimi;
Lâkin “Köpeklerin” yalamasına dâhi müsaade etmem!..
Hele “Tarassut Köpeklerinin...”
Asla!..
¥
Hatırlarsınız; 28 Şubat sürecinde, “bir medya grubu” o dönemin “Milli Görüş”çülerine saldırdığında... Mesela, Şevki Yılmaz’a saldırdığında...
“Bizim taraf”ın “ezik-büzük”leri...
Bu “kirli harekâta destek vermekten” geri durmamışlardı!..
Ben böyle yapmam!.
“Birilerinin” saldırmasından istifade...
“Tarafsız” pozlarına girip...
Saldırmam!..
Kesin çizgilerim vardır;
Ve “çifte standart”larım!..
Bu “çifte standart” nasıl mı işler?..
Basit; itham Müslüman’a yönelmişse; “iftira olduğu önyargısından” hareketle çıkarım yola...
“Kafir”e yönelmişse;
“Doğru olabileceği” önyargısından!..
Evet; benim “önyargılarım” var!.. Ve bu “önyargılarımı” çok seviyorum!..
Sırf sizin gibi dinci yobazların bu iki yüzlülüğü yüzünden insanlar hem İslam'dan hem de sizin gibi dinci yobazlardan nefret ediyorlar. Dindarlar bu ülkede sıkıntılar yaşıyorsalar bu sizin yobazlıklarınız yüzünden.
Belki kendi ısırırmış da müslüman(?) kardeşini ama köpeklerin(!) yalamasına dahi müsaade etmezmiş. Belki diyor, kesin olarak da yalarım, ısırırım diyemiyor. Sizin gibi yobazlar bırakın ısırmayı böyle işlere girişenleri zamanında yalasaydınız ne olurdu? Sizin tabirinizle köpekleri konuşturmazdınız!
Ama siz de öyle mi? Ne yalarım diyorsunuz ne de ısırtırım... Yaptığınız ne İslam'a sığar ne insanlığa. Mercümek davası, kayıp trilyon, hüseyin üzmez  davası vs vs.
Seni de önyargılarını da müslümanlığını da ...
Benim inandığım İslam'da sizin ki gibi bir müslümanlık anlayışı yok, menfaat yobazları.
Senin o yobaz önyargıların, başkalarının İslam'a karşı daha da yobazca önyargılarına sebep oluyor; bütün dindarların sizin gibi dinci, din bezirganı olarak algılanmasına sebep oluyor.
Siz güya İslam mücahidisiniz, aslında asıl İslam düşmanları sizlersiniz
. Güya müslüman(?) diye birilerini koruyalım derken müslümanlığınızı irin bataklığına çevirip korumaya çalıştığınız pisliklerle beraber bataklığın irini oluyorsunuz. İnsanların takvasını teraziye koymak size mi kaldı? Kendinizi Allah mı zannediyorsunuz da dünyada insanları takvasıyla yargılıyorsunuz?
Siz İslama değil Allahsız müslümanlara, Allah ile aldatanlara hizmet ediyorsunuz. Hatta bilakis Allah'a kendinizi şirk koşuyorsunuz.

7.09.2008

Erivan ziyareti, Türk tarihinden silinmeyecek bir lekedir.

0 yorum
Bunu ülkemiz basınında da söyleyenler var fakat asıl dile getiren Azeri basını.Azeri Gazetelerinden Adalet Gazetesi yazarı Akil Abbas şöyle diyor:
...
Sayın Gül, Sarkisyanı davet etseydi ve Sarkisyan Ankara'ya gelseydi, bu kadar büyük facia olmazdı. Ama Türkiye gibi güçlü bir devletin başkanının Türkiye'ye ezeli ve ebedi düşmanlık eden bir devletin başkanının ayağına gitmesi, bu, Türk tarihinden hiç bir vakit silinmeyecek bir lekedir benim için. Sarkisyan, eli binlerce Azeri Türkünün kanına bulaşmış, Hocalı katliamına ortaya koymuş biridir.
Bir papağı yamalı Aşkar Akayev vardı, geldi Erivan'a, Erivan'a gelmesini geçin, uydurma soykırım abidesine çelenk koydu. Yani Türkün papağını Ermenilerin kabağında yere soktu. Türkmenistan'ın bir kralı vardı, Türkmenbaşı. Koçaryanla senet imzalayıp silah satardı.
Aşkar Akayevle Türkmenbaşını boş verelim gitsin, çünkü onların ne oldukları belli değildi, sömürücülere uşaktılar.
Ama Sayın Gül kendileri, Sultan Mehmedin, Yıldırım Bayazıdın, Atatürk'ün, Turgut Özal'ın oturduğu tahta oturuyor.
Türkiye'yi sindirdiler. Hem de çok pis sindirdiler.
...
Sabah gül Erivana geliyor.
Çok ağırdı.Ermeniler Karabağı, Şuşanı,Ağdamı tekrar işgal ettiler. Ana ve bacılarımızı cismen süngüye geçirmişdiler, şimdi ruhlarını süngüye geçirdiler. 25 bin şehit evladımızın ruhlarını  kurşunladılar.Camilerimizi yeniden dağıttılar, topraklarımızı yeniden ele geçirdiler. Ben bu haberi böyle yaşadım.
Türkiye kapı arasında kalmış, can vermekte olan Ermenistan'ın küllerini alevlendirdi.  
Akil Abbas, duygularına yenik düşüp Türkiye'yi incitmekten çekinse de bazı şeyleri söylemek gerektiğinden bahsetmiş yazısının diğer kısımlarında. Tahammülü zor şeyler cereyan ediyor Türk dış politikasında. 30 bin şehidimizin kanına giren PKK gibi bir terör örgütüyle dahi masaya oturmayı göze alabilen bir iktidar partisinin kardeş devlet Azerbaycan'ın hassasiyetlerini göz ardı etmesi pek de olağandışı bir durum değil artık.

6.09.2008

Hayırlara karaçalan fener

0 yorum
...
Senin işin karanlığı korkuturcasına bakmaktı
Ve sana en yakışmayan şey ağlamaktı.
Deniz Feneri Derneği Almanya ile ilgili iddialar gündemde. Bağlantılar 1 2 3
4

Adı üzerinde iddia. Almanya'da 9 eylülde ilk duruşma yapılacak. Türkiye'deki Deniz Feneri ile yolsuzluk konusunda bağlantı olduğundan söz ediliyor. Adı geçen dernek, kamu yararına çalışan  ve yardım toplamak için izin almasına gerek olmayan dernek düzeyine alınmış.

Ben bu arada Radyo 7'den bahsetmek istiyorum.Deniz Feneri ile ilgili iddialar gündeme gelince Radyo 7'de,Deniz Fenerinden faydalanmış kişiler hemen hemen her programda telefon bağlantısı ile yayına alınıyor ve kendilerine Deniz Feneri tarafından yapılan yardımlardan bahsediyorlar. Bu bir nevi Deniz Fenerini aklama çalışması. Asıl önemli olan Deniz Feneri'ni aklamak değil, adı yolsuzluğa karışan kişilerin aklanması. 
Eğer gerçekten saf niyetleriyle bu derneğe yardım eden insanların yaptıkları yardımların hortumlanmadığı düşünülüyorsa adı geçenlerin yargılanması ve eğer suçsuzsalar aklanmaları gerekiyor. Yoksa öyle duygusal tutuculukla, yapılmış bir yolsuzluk varsa bunu örtbas etmek ne vicdana ne de dine sığar.

3.09.2008

Ermenistan değil Türkiye mesele

0 yorum
Konuya Azerbaycan'ın Adalet Gazetesi'nden bir haberle gireyim:
Ermenilerin aldatma siyaseti devam ediyor
Son zamanlarda İran'da bu ülkenin vatandaşı olan Ermenilere sözde "Dağlık Karabağ Cumhuriyeti"nin vatandaşlığı ve bunu tasdikleyen pasaportlar veriliyor.
APA'nın verdiği bilgiye göre, diğer harici ülke vatandaşı olan Ermenilerin bir kısmına da benzer pasaportların verilmesine dair bilgiler var.Son zamanlarda Ermeni diasporası tarafından Ermenistan ve diğer ülkelerde yaşayan Ermenilerin Dağlık Karabağ'a taşınması istikametinde eylemler gerçekleştirilmeye başlanmıştır. Diaspora, buna mukabil Dağlık Karabağ'a yerleşecek her bir Ermeni ailesine ve ailede doğacak her bir çocuğa belirli miktarda para ödemeyi vadediyor. Ermeniler, bu şekilde Dağlık Karabağ arazisinde yaşayan Ermenilerin sayısını şişirerek ve sahte hesaplarla uluslararası kuruluşlara göndermekteler.

Yine Adalet Gazetesinden Rüstem HACIYEV'in makalesinden alıntı:
21. asır Türklerin Asrı olacak mı?
Vakit gelecek Sovyet İmparatorluğu yıkılacak halklar Rus zincirinden bağımsız müstakil devleterini kuracaklar.Müslüman ülkelerine karşı yapıyan işgal savaşları ve sömürgeci devletlerin dünyanın ağalığı için yaptığı savaşlar Amerikayı, Rusyayı ve Avrupanın sömürgeci devletlerini zayıflatacak. Her taraftan kuşatılan Müslüman devletleri Türkiye'nin etrafında toplanmaya mecbur kalacak. Türkler savaşsız-silahsız dünyanın kurtarıcı halkına olacak ve 21. asır Türklerin olacak. (Soljenitsin'in Kırım Türkleri Lideri Mustafa CEMİLOVA'ya yazdığı mektuplar, 1980).
...
Bu gün ortadaki durumdan istifade ederek dünyadaki konumunu daha da kuvvetlendirmek maksadıyla Türkiye Cumhuriyeti siyasi gücünü ortaya koymalıdır. Lakin öyle görünüyor ki ABD ve AB'nin tesiri ve baskısı altında sesini çıkaramıyor.Üstelik, bugün Rusya Türkiye'yi batıdan ayırıp Kafkaslarda yeni blok yaratmakla bu bölgede tutmak istiyor. Onun için gerçekte Rusya ve AB tarafından hazırlanmış Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah GÜL'ün satılık basının güle oynaya yazdığı haberlerden Ermenistan ziyareti gerçekleşmek üzere.
 
Şimdi bir de Hıncal ULUÇ'un bugünkü yazısından bir alıntı:

Tarihin akışını değiştirecek bir olay nerdeyse.. Yumurta kapıda ama ortada hâlâ karar yok!..
Cumhurbaşkanı'nın Ermenistan'a gitmesi güzel olay.. Alkışlarım.. Gitmeli.. İlişkiler gelişmeli.. Onlarca yıldır pompalanan kin, nefret ve intikam duygularının yerini, dostluk, komşuluk, kardeşlik almalı.. Ermenistan sınırı açılmalı..
Bunların hepsini alkışladığım için, bu gelişmelere yol açacak bu ziyareti de alkışlarım..
Ama bu iş öyle pat diye olmaz.. Olsa, Alpaslan Türkeş başarırdı. Hayatının son yıllarında en büyük hedeflerinden biriydi, Türkiye-Ermenistan ilişkilerini en yüksek düzeye getirmek. Ömrü vefa etmedi..
Alpaslan Türkeş!.. Başkası değil..
O bile işin farkına vardıysa, kolları sıvadıysa, fazla lafa gerek var mı?..
Amma velakin, Cumhurbaşkanı Ermenistan'a gidecekse, önce bu gidişin yolunun döşenmesi gerek..

Bu yol Azerbaycan'dan geçiyor.. Bırakın kan bağlarını, bin ekonomik, siyasi sebep var, Azerileri hoş tutmamız için.. Bir defa doğalgaz.. Bizim için çok kritik BaküCeyhan Boru Hattı.. Azerbaycan, dünya siyasetinde en büyük destekçimiz.. Türk devletleri ile ilişkiler kurmaya çalışıyoruz.. " Yahu bunlar Azerileri bile sattı" dedirtirsek, ötekileri kazanabilir miyiz?.
 
Ermenistan ile olan ilişkilerimizde öncelik elbetteki kendi menfaatlerimiz olmalı fakat yaşananları görünce insan bundan şüphe ediyor. Geleneğimizde "büyüklük göstermek" gibi bir deyim vardır. Yaptığı eşeklikten, cahillikten, saygısızlıktan dolayı haksız olanı, küçük olanı bağışlayıp yaptığı hatadan ders almasını sağlamayı
ifade eder.
Fakat Türkiye her seferinde bu gazla "büyüklük göstermeye" itiliyor fakat karşı tarafın herhangi bir ders aldığı yok. Ermenistan'ın ders alması gerekirken ABD ve AB'nin desteğiyle; "nasıl olsa Türkiye'ye verirler gazı sen büyüksün diye yine taviz verir" şeklinde düşünceyle hareket ettiğinden hiçbir yere varılmıyor, taviz üstüne taviz.
Bu durum artık büyüklük göstermek değil tamamen eşek yerine koyulmaktır.
Hıncal ULUÇ'un dediği gibi duygusal meseleler, kan bağı bir tarafa artık binbir ekonomik ve siyasi sebep var.
Bence artık büyüklük oyunundan vazgeçip AB ve ABD gazıyla hareket etmekten çekinmemiz lazım. Biz büyüklük gösterdikçe Ermenistan'ın ve diasporanın küstahlığı artıyor, toprak ve tazminat talepleri devam ediyor, Dağlık Karabağ'a iyice yerleşiyor. Biz ne yapıyoruz? Azerbaycan'ın baskısı olması şimdiye çoktan sınır kapısı açılmıştı.: