Kısa dalga yayın

29.04.2009

UYAP ve adalete müdahale(?)

0 yorum
Ümraniye soruşturmasının iddianamesinin ortaya çıktığı sıralarda dile getirilen endişeleri belki hatırlarsınız: UYAP'da davanın düşeceği mahkeme, hakim vb konular... Adalet Bakan'ı da çıkıp açıklama yapmıştı: UYAP'a dışarıdan veya bir şekilde bakanlık bilgi işlemden müdahelenin söz konusu olmadığını ve mahkeme tayinin de otomatik yapılacağından ve UYAP'ın tevzide sağladığı şeffalığından bahsetmişti.
Şimdi burada UYAP Bilişim Dergisinin 2. sayısındaki bir makaleden, dava tevziine ilişkin çeşitli alıntılar yapıp sonrasında UYAPın tevzideki şeffaflığına, bakanlık bilgi işlemden müdahale edilip edilmeyeceğine ilişkin değerlendirmeyi sizlere bırakacağım. Bu değerlendirmeniz sırasında soruşturma sürecindeki basına sızmaları da göz ardı etmeden değerlendirmek gerektiğine inanıyorum.Şimdi geçelim makaleden alıntılara:
1- Dosya tevzi kriterleri
Mahkemeye gelen bir dosya UYAP kesinleştirme kurulunun belirlediği kriterlere göre puan almaktadır.
...
Yukarıda  sayılan tevzi kriterlerinin puanları parametriktir. Yani Ceza Admin yetkisine sahip kullanıcı bu parametrelerdeki puanları ilgili mahkemenin resmi talebine veya Adalet Komisyonu kararına veya HSYK kararına dayanarak Ceza Admin rolü ile değiştirebilmektedir.
...
2- Dosyaların tevzi işlemleri
...
Mahkemenin puanları parametrik olduğundan Ceza Admin veya Birim Ceza Admin rolü yetkisine sahip kullanıcılar tarafından dengelenebilmektedir. Ceza Admin rolü bilgi İşlem Dairesi Başkanlığında bulunan uzman kullanıcılarda, Birim Ceza Admin rolü ise adliyelerde UYAP birim sorumlusu Cumhuriyet savcılarında da bulunmaktadır. Mahkeme puanlarında düzenleme yapılabilmesi için öncelikle Adli Yargı Adalet Komisyonu Başkanlıklarından karar alınması gerekmektedir.Bu karar üzerine Birim Ceza admin rolüne sahip Cumhuriyet savcıları tarafından gerekli düzenlemeler yapılmaktadır.
...
Savcılık dosyayı tevzi ettiğinde adliyede hangi mahkemenin puanı düşükse öncelikle o mahkemeye  dosya tevzi edilir.
...
3- Uzman mahkemelere dosya tevzii
UYAP uzman mahkemelere de sadece uzmanlıklarıyla ilgili dosyaların tevzi edilmesini sağlayabilmektedir. Uzman mahkemelere tevzi yapılmadan önce Birim Ceza Admin rolünden hangi mahkemelerin uzman mahkeme oldukları işleminin yapılması gerekmektedir.
...
Yukarıdaki işlemler yapıldıktan sonra Cumhuriyet savcılığı kaçakçılık ile ilgili dosyayı 1.Asliye Ceza mahkemesine göndermek istediğinde savcılık ekranlarında bulunan Uzmanlık Türü liste kutusunu "kaçakçılık" olarak seçtiğinde, sistem kaçakçılığın hangi mahkeme ile eşleştirildiğini bularak dosyayı o mahkemeye gönderecektir.

Bir kez daha tebrikler

0 yorum
Başbakanı bir vatandaş olarak tebrik ve takdir ediyorum. Partisinden seçilen ilçe belediye başkanlarıyla yaptığı toplantıda başkanlara yaptığı bir uyarıyı çok takdir ettim: Belediyece yaptığınız şenlik ve festivallere son verip, fakir fukaraya yardıma bakın.
Arasıra bizlere de keyif veren, "Ulan helal olsun, bu adam da  memlekette sadece tüccarların, tuzu kuruların yaşamadığını biliyor" dedirten söylemlerde bulunabiliyor.
Sonuna kadar haklı! Ulan senin etin ne budun ne ki senelerdir şenlikler, festivaller düzenleyip şarkıcı türkücü takımına, organizatörlere binlerce lira para ödüyorsun hele ki şu kriz döneminde dikkat edilmesi gereken bir husus. Hayır tutup da yabancı turist potansiyelini arttırabilecek, yerel değerlerle bezeli küresel bir şey becerseler, yerel ekonomiye faydaları olur da eyvallah dersin ama neeerde!

Bir zamanlar TRTyle

0 yorum
Yüksel Aytuğ'un yazısını okuduğumdan beri en son TRT'yi ne zaman seyretmiştim diye düşenedurdum.
Kesin bir cevap bulamadım ama epey olmuş. TRT bir zamanlar benim için büyük önem taşırdı, güvenirdim. Ağırlıklı TRT 2 olmak üzere bir çok seyir keyfimi karşılıyordu. Atilla İlhan, Seynan Levent, Erkan Tan, Erol Mütercimler, İsmet Özel, İskender Pala, Banu Avar, Şevket Uğurluel, Erhan KONUK daha kimler kimler. Yazdıklarımdan bir çoğu şu an o ekranlarda değiller, kiminin ömrü vefa etmediğinden (Attila İlhan) kimilerinin ise iktidarla işleri yolunda gitmediğinden dolayı.

Çok olmuş, çok. Zanımca şu kanal 7, samanyolu ve pana film tayfasının TRT ekranlarını zaptı rapt altına alması kesin kopuşumun sebebi olmuştur. TRT'deki sosyalist zihniyet bu kadar zoruma gitmedi senelerce ama bu cemaatçi tayfanın bünyeme alerji yapmış olduğunu yadsıyamam.
Tartışma programlarında ve haber programlarında bir devlet kanalının tarafsızlığının ayaklar altına alınarak, milletin gelirleriyle bir cemaat tvsine  dönüştürülmesini nasıl kanıksayabilirim?

Ne diyeyim ki? Ben gibileri o  ekranlardan uzaklaştıranlar, bu insanlardan ayrı düşüren zihniyet bir an evvel değişir ümidini korumaktan başka birşey gelmez elden heralde.

28.04.2009

Yerel seçim sonuçlarıyla sınır çizilir mi?

0 yorum
Sınır çizme heveslileri için seçim sonuçları hiz önem arzetmez. Bknz ABD, Almanya başta olmak üzere AB, Britanya vs. Başka yerlerinin sınırlarını çizmek için kendi ülkelerinin menfaatleri yeterlidir.
Biz asıl DTPlilerin sınır çizme merakına dönecek olursak:
29 MART'TA KÜRDİSTAN SINIRI ÇİZİLMİŞ(!)


“Bu şiddetin ne anlama geldiğini çok iyi biliyoruz. Bunların zemini, 29 Mart yerel seçimlerinden hemen sonra hazırlandı. 29 Mart seçimlerinde ‘Kürdistan' sınırlarını belirledik. Yani, Van'ı aldık, Siirt’i aldık, 86 yıllık geleneği bozarak Iğdır'ı aldık. Hakkari'de yüzde 90'lara varan oy oranına ulaştık. Ama bunu hazmedemediler. Açıklama yaptılar. ‘Iğdır’ı da aldılar, Ermenistan sınırına dayandılar. Oyları, belediyeyi tehditle aldılar’ dediler. Biz halkımızın gücü ile seçimleri aldık. Ağrı'da vahşet yaşandı, kadınlarımız coplandı, yüzlerce insanımız gözaltına alındı.
internethaber.com böyle duyuruyor DTPli vekilin ağzından.
Bunları yerel seçim sonrasında öngörerek yazmıştım. ABD başkanı Obama'nın ülkemize gelişi esnasında da Ahmet TÜRK de özerklik talebiyle ilgili el etek öpmüştü ama fos çıktı.
Daha sonra değinmek üzere şimdilik şunu söyleyeyim ki bu meselenin çözümü, özerklik, sınırlar falan değildir. Velev ki öyle olsun, ayrılanların sonu Irak'ın kuzeyindekilerden öteye geçemeyecektir; halk perperişan, aç, susuz, elekriksiz, siyasetçiler ve elitler sefa içinde...

26.04.2009

odatv.com ve Amerikan rüyası

0 yorum
Şu google reklamları nelere kadir!
YSKnın MEB'in sitelerinde, (işgüzar internet sorumlulularının para tutkusundan olsa gerek) arama sonuçlarında cıbıldak garı gız resimleri, eskort servislerinin reklamları çıkar ya aynen o misal, odatv.com'un abd ile ilgili ve etiketli haberlerinde ve arama sonuçlarında da bana tezat gelen sonuçlar çıkıyor.
ABD ile ilgili bir haberi okuyorsunuz veya arama yaptırıyorsunuz, o da ne?
Nı nı nı nııııım "kara mesih" Obama eşliğinde  "greencard" reklamı.
Hayır yani yandaş, yalama, liboş medya falan olsa eyvallah da...
Ne diyeyim, büyüksün google, senle de abdyle de başetmek zor, mesele para olunca!
Bana tezat geliyor bu durum, sizi bilemem! İş başka aşk başka diyenlerden de olabilirsiniz.

24.04.2009

"Adalet" hanım!

3 yorum
Anayasa Mahkemesi girişine konan heykelden sonra aklıma geldi de: Acaba bizden başka "Adalet"i isim olarak kullanan bir millet var mıdır  dersiniz? Ufak bir araştırmada "justine" isminin "just"tan türetilmiş bir isim olabileceğini düşünüyorum. Dilbilimci birileri çıkar da aydınlatırsa çok sevindirici olur.İllaki vardır da bunu şimdilik geçelim.

Bazı haberlerde Themis gitti Ayşe geldi diye manşet atmışlar bu olayla ilgili. Söz konusu yerelleştirme ise Ayşe'den ziyade isim olarak Adalet Hanım daha uygun bence.
Madem diyorum, evrensel bir değeri o kadar yerelleştirme meraklısının, anadolu deseniyle bezeli kıyafeti ve çile içinde çalışan bir kadını tasvir eden kısa kesilmiş saçlarla simgeleştirirerek "tanrıca themis"ten Adalet Hanım'a terfi eden heykelin, keşke  elindeki kılıcı "yatağan" veya "bulat"la değiştirseydiniz ve bir de o heykelin elindeki terazi ve kılıçtan önce en önemli değere sahip gözlerinin kapalı olmasını da bir yemeni ile sağlamış olsaydınız! Çok daha bir otatntik olurdu kanımca.
Gözleri açık olduktan sonra elindeki terazinin ne anlamı var,  değil mi ama? Yoksa yadırgamamak mı lazım bu durumu, kararsızım.

22.04.2009

Düşene vurmak ahlaksızlıktır

0 yorum
Malum soruşturma süresince, gözaltına alınanların, tutuklananların sağlık sorunları, hastalıkları üzerinden ahlaksızca propaganda yapılıyor. Tutukluluktan yırtmak için hastaneye kaçış ithamları vb şekillerde söz konusu kişiler üzerinden kendi meşreplerince siyaset yürütmekteler.
En basitinden gözaltına alınanlar veya tutuklananlar arasında bu sorunlarla karşılaşan insanların çoğunluğu 50 yaş üstüdür. Ve 50 yaş üstündeki insanların sağlık sorunların sebepleri doktorların görüşleriyle vakidir.
Hadi onu da geçtim; belli bir yaşa kadar ahlakıyla, değerleriyle  çalışıp çabalamış, alınteri akıtmış, toplumda iş, akademi çevresinde belli bir saygınlığa kavuşmuş bir kişi için bırakın gözaltına alınmayı bir karakola çağrılması bile tansiyonunun yükselmesine sebep olur.
Erdemli ve sorumluluk sahibi bir çalışanın, işe geç kalması karşısında patronuna ne hesap vereceğinin muhasebesini yapması  bile tansiyonunun düşmesine, elinin ayağının dolaşmamasına, dizlerinin bağının çözülmesine sebep olur. Bu insanların temel gayeleri yaptıkları işte sorumluluk duydukları kişilerden en ufak bir laf işitmemek maksadıyla  şerefli bir şekilde görevini ifa etmektir. Yaptığı işte kendisine söylenecek en ufak bir sözü bile idam hükmüyle bir tutacak kadar erdemli insanlar tanımışlığım vardır.
En babası, en sağlamı benim diyen adam bile doktor karşına çıksa üç-beş hastalığının ortaya çıkacağı da vakidir. Bu sebepledir ki bir çok insan mecbur kalmadıkça, canına tak demedikçe doktora çıkmamaktadır.
Bu kadar şey ortadayken şimdi bunları görmezden gelerek, empatiden uzak, ahlaktan yoksun insanlıkla alakası olamayacak kadar adi yorumlarda bulunan insanlar için söyleyecek pek bir şey bulamıyorum. Hele bunların içinde haber7.com daki gibi prof. unvanlı kişileri görmek bana zulüm gibi geliyor.

Döktürüyor:
Hani kendilerinin gariban olduklarını düşünsem ve ‘sosyal güvenlikleri yok ki, normal zamanda rutin sağlık işlemlerine ayıracak zaman ve maddi imkanları olmadığından, hazır cezaevine girmişken kendilerine bir güzel Check-Up yaptırmayı kurnazlık etmişler desem.


Gözaltı, tutuklu, hükümlü kişinin sosyal güvencesi devletin bizatihi kendisidir prof bey!

Utanmadan soruyor:
 Ergenekon kimlerin hayatını kurtardı?
Onu bilmiyorum ama kimin hayatını sona erdirdiğini (Kuddisi okkır) biliyorum.
Yine soruyor :
GATA, kaybettiği bu güveni nasıl kazanacak diye?
Peki bir sağlık kurumu kendisine sevk isteyen hastayı kabul etmeme tasarrufuna sahip mi, ben de bu profa soruyorum?
 İtham ve iftiralarla neye hizmet ettiğini ben biliyorum da bilmeyenler, bilip de bilmemezliğe verenler n'olcak?

21.04.2009

"Cemaat" bir işlem hatasıdır!

0 yorum
Serdar Turgut iki gündür cemaat üzerine; TSK cemaatle dialoga girmeli, cumhuriyetin sonucu olduğu gibi sorunlarının da çözümüdür gibi, başlıklarıyla müsemma içerikte yazılar kaleme almakta.

Şimdi bir matematik problemi düşünün; çözümünü bilmiyorsunuz, elinizdeki veriler ve temel bilgilerinizle bazı işlemler yaparak çözmeye çalışıyorsunuz. Neticede bir sonuca ulaşıyorsunuz ama bu sonuç, çözümü bilmediğiniz için size problemin çözümü olarak görünüyor. Sonuçta siz bir şekilde problemi çözmüş ve bir sonuca ulaşmışsınız. Bu sonucun da yanlış olmasına rağmen doğru olduğunu düşünüyor ve başlıyorsunuz çözüm yöntemini başkalarına anlatmaya. Siz de yanlış çözümünüzle; matematik sistemini, bulduğunuz sonuca göre yeniden şekillendirmeye çalışmaktasınız. Matematiği, sayıları bilenlere bunu bir entellektüel arayış olarak yutturabilir misiniz?

Aslında Serdar Turgut haklı; cemaat bir sonuçtur ama yanlış işlemden doğan yanlış bir sonuçtur. Ortaya çıkan yanlış sonuç, ne teoride ne de pratikte yapılan yanlışları meşrulaştırır.


Konuyla ilgili ilk yazısının sonunda şöyle diyor:
Bitirmeden şunu söylemeliyim; şimdi lütfen bana kandırılmış olduğumu, işlerin içyüzünü bilmediğimi, saf olduğumu, insanların yalan söylediğini filan yazmayın. Damgalamaya çalışmayın beni. Bütün bunlar umurumda değil. Konu hakkında çok düşündüm yazıya girişmeden önce. Türkiye'ye artık huzurun gelmesini, çatışmalardan artık tamamen çıkmasını istiyorum. İsteyenin istediğine inandığı, her insanın istediği gibi giyindiği, hayat stilini özgürce yaşadığı, isteyenin de cemaate korkmadan ait olabildiği isteyenin de yine korkmadan cemaatler dışında kalabildiği bir Türkiye istiyorum artık.
Aynı yazısında insanların inançla yüzleşmesini de bu cemaatin sağlayacağı düşüncesinde. Kanaatimce; Serdar Turgut sapla samanı birbirine karıştırıyor.

Bu cemaat öyle insanların daha inançlı, daha özgür yaşamasını amaç edinmiş bir cemaat değil. Anladığım kadarıyla Serdar Turgut'un bu yaklaşımı fiilen söz ettiği cemaati tanımasından değil de cemaatin yayınlarından edindiği izlenimlere ve teorilere dayanıyor.

Bu cemaatin asıl ulvi değeri kendi piyasasını oluşturup cemaat kapitalizmini hükümran kılmaktır. Gerçi hiç zannetmiyorum ama merak ediyorum; eğer Turgut görmüşse,  insanların arabalarının arka camları ardında çarşaf gibi, kapı, bahçe  korkuluklarında, mağazaların kapı önlerinde, masaüstlerinde zaman gazetesi neden hiç eksik olmaz, merak etmiş midir?

İhlas grubuna yapılan finansal operasyonlarla halk nezdinde ortaya çıkan güven kaybından sonra ortada kalan cemaat üyelerinin maddi olarak sahipsiz kalmalarından sonra nasıl da gülen tayfasına koşturduğundan, cemaate dahil olabilemek ve ticariolarakayakta kalabilmek için attığı taklalardan haberdar mı acaba Serdar Turgut?
Daha neler neler...
Fildişi kulelerden, şarabın enfes mayhoşluğuyla memleket adına, insanların inançları, özgürlük adına teorik komplimanlar epey vicdani masturbatif olsa gerek!
Bu pilav daha çoksu kaldırır, çeeek!

17.04.2009

Eyyy dinci tayfa nerdesin?

2 yorum
Aslında nerede ne bok yediğini biliyorum da yine de bir sorayım dedim.
Taaa dünyada ebenin incir ağacında bir sorun olsa "Vayy müslümana zulüm yapılıyor" diye "La ilahe illahlah" nidalarıyla çağlayanları falan dolduruyor, tvlerinizen gazetelerinizden bağış üstüne bağış topluyordunuz.
Azerbaycan'da Karabağ sorununa aynı Kıbrıs'ta yaptığınız gibi niye sessiz kalıyorsunuz?  Onlar müslüman değil mi yo yo yanlış sordum; onlar sizin kadar müslüman değil mi? Ne o, yoksa oralara hortumlamak için toplayacağınız yardımlara, bağışlara vesile olmadığından dolayı mı sesiniz soluğunuz çıkmıyor?
Azerbaycan halkı sokaklarda, gazeteciler havadan geliyor ülkeye sokulmuyorlar. ne gazetelerinizde ne sitelerinizde Azerbaycan'daki kitlesel tepkilerden bir haber var.

Hani din kardeşiydik! Ta ebinizin hörekesine "müslümana zulüme son" diye tepki veriyorsunuz da kıçınızın dibinde Azerbaycana yapılanlara niye sesinizi çıkaramıyorsunuz, yoksa yukarıdan daha emir gelmedi mi?
HAAA! Gerçi hoca efendiniz oraya da pek bi ehemmiyet verir ama bu suskunluğunuz neden?
Tüüh size be! İşiniz gücünüz Üzmez'in uçkur davası, Saylan'ın başındaki örtü.

Siz hiç hediye olarak işgal edilmiş bir vatan toprağı aldınız mı?

0 yorum
Bu yaşıma kadar duymuş olduğum en ürpertici soru bu : Siz, hiç hediye olarak işgal edilmiş bir vatan toprağı aldınız mı?
Hediye...
Vatan toprağı...
Ve işgal edilmiş!
Bu soruyu duyunca hissettiklerime, yeryüzündeki bütün lugatların barındırdığı kelimelerin tercüman olamayacağını anladım. Öyle bir çarpılma ki; dile getirmek istediğim her hece küçük dilime asılıp intihar ediyor.
İşgal nedir, haberlerden biliyorum. Vatan toprağı, her hücreme kadar hissediyorum. Ve bu soruyu sormak, bu soruyu dile getirtecek bir eylemi gerçekleştirmek diyorum.... Devamını getiremiyorum.
Bir ülkenin evlatları, kardeş belledikleri başka bir ülkeye ancak bu kadar inanır, güven duyar ki; bu güveni bir evlat babasına dahi duymaz, biliyorum.
Vatan diyorum! Bir dünya haritası koyup önüme, görmek için ama hayır, bütün kırmızı çizgiler binbir panikle kaçışıyor harita üzerinde.
Devletime, ülkeme, milletime, halkıma, bana güvenen, inanan insanların daha nerelerde varolduğunu bilmediğimden...
Bu insanlar, bizim gardaşlarımız, getirip devletimin kucağına koyuyor vatanı! Bundan sonra Türkiye, eğer hala daha dünya siyasetinde ben de varım diyebilme cesaretini, yürekliliğini gösterebilirse eğer, ya kendisine inanan milyonlarca insana ve üzerinden planlar yapanlara ne kadar büyük olduğunu, herşeye rağmen göstererek; varolduğum sürece sonuna kadar bu dünyada ben de varım der ya da  bu saatten sonra anlamını kaybetmiş sözde haritalardaki kırmızı çizgilerin içinde olmakla kendini tatmin eder. Biz de vatan diye dökülmüş ağıtlarla, mısralarla kendimiz kandırırız.

15.04.2009

Nedir bu eşbaşkanlık sevdası?

0 yorum
Yok be, Erdoğan'ın BOP eşbaşkanlığı değil bu sefer değindiğim. Gerçi heralde Erdoğan'ı eşbaşkanlıktan azletti, baksanıza ne BOP ne de eşbaşkanlık hiç kayda geçmedi.
Haberlerde falan dikkat etmişsinizdir; dtpnin eşbaşkanı bilmem kim şöyle şöyle dedi, diye.
Yargıtay, 20 Şubat 2006 tarihinden Siyasi Partiler Yasası'na uygun düşmediği için DTP'den eşbaşkanlık sisteminden vazgeçilmesini istemişti. DTP, partinin kapatılmaması için 25 Haziran 2006'da yaptığı olağan kongrede eşbaşkanlık sisteminden vazgeçti. 28 Şubat 2007 tarihinde yapılan olağanüstü kongrede ise genel başkanlığa Ahmet Türk seçilmesine rağmen, yazışmalarda Aysel Tuğluk eşbaşkan görünüyor. DTP'nin yeni MYK görev dağılımına ilişkin açıklamada da Türk ve Tuğluk için 'eşbaşkan' sıfatı kullanıldı.*
Yargıtay kararına rağmen, fiilen bu eşbaşkanlık devam ettiriliyor.
Şimdi aynı zamanda hukukçu olan Aysel Tuğluk ağzından bakalım DTP ne diyor bu konuya:

DTP'nin ayırt edici özelliği, siyaseti merkezi örgütlerce yürütülen bir elit işi olmaktan çıkarmaya çalışmasıdır. Bunun için kendi içinde yatay örgütlenmeyi ve meclis tarzı çalışmayı benimsemiştir.
...
Bu amaçla Türkiye'de ilk kez uygulanmakta olan "Eşbaşkanlık" sistemini düzenledi. Bunu yerellere doğru genişletme düşüncesi bulunmaktadır.
...
Partimizdeki eşbaşkanlık sisteminin hayata geçmesi, salt DTP süreciyle açıklanacak bir durum değil. Kadınlar, geçmişte de legal siyasal alanda çok büyük mücadeleler verdiler. Özellikle Kürt kadınları.
...
Özellikle bu son dönemlerde, kadınların kendi kimlikleriyle var oluşlarıyla birlikte daha da yer edinmeye başladı. Sonuçta bu mücadele eşbaşkanlık sistemini doğurdu diyebilirim.
...
Erkeğin bakış açısı daha çok iktidara dayalı. Kendi bireysel ya da grupsal çıkarlarını hayata geçirme temelinde bir siyaset güdüyor. Daha çok baskı kültürünü, militarist kültürü içeren bir tarzı hakim kılıyor.
...
Şu önemli. Sadece kadın olmak yetmiyor. O bakış açısını ne kadar taşıdığı, o sorgulamayı ne kadar yaptığı, kadın kimliği ve bilincine ne kadar taşıdığıyla doğrudan orantılı bir durum.
...
Tabii her şey tüzük maddeleriyle olmaz. Bunu biliyoruz. Teoride dünyanın en iyi çözümünü bulsanız da önemli olan pratik politikada bunu nasıl uyguladığınızdır*
Bir yandan partilerinin temel destek kaynağı olan bölgenin feodal düzenini ayakta tutmak için silahlı güç de dahil herşeyi kullanacaksın bir yandan da kadına pozitif ayrımcılık diyerekten eşbaşkanlık diye tutturup duracaksın. Evet dtp bu tür siyaset açısından oldukça akıllı davranıyor, parti örgütünde yönetimi güya elitist tavırdan uzak tutmaya çalıştığını ifade ediyor. Avrupadan da en çok desteği zaten bu tavrıyla görüyor.Ama ne hikmetse bu anti-elitist tutum toplumda Kürt kadınlarına karşı hep sözde kalıyor. Kadın Kürt elitlerinin/güya siyasetçilerinin nerdeyse hepsinin ikişer tane (belki imam nikahlı) cici anneleri mevcut. Bu onların suçu mu, değil elbette. Madem o kadar pozitif ayrımcılık yanlısısın bu tavrınızı bölge halk düzeyinde de görmek isteriz. Hah! Ama ne mümkün fedoal aile yapısında, onlar ailenin cici kızlarıdır, el üstünde tutulurlar ama aile işlerinde erkeklerin işine karışamazlar. O demokratik sevdaları güya temsilcisi oldukları Kürt halkı nezdinde geçmez, kendi aşiretlerinde, ailelerinde sökmez. Atalarından duyacakları tek şey: Gızım sen git siyasetini devlete karşı yap, aşirete o züttürük siyasetini karıştırma. E onlar da haklı siyaset yapmak başka şey feodal düzende aşiret idare etmek başka şey... Aşiret; feodal toplumun siyaset geçirmez zırhıdır.
Velhaslı  eşbaşkanlık; DTP'nin bünyesinde hatun kısmısına verdiği ara gazından başka birşey değil!
Ya gazete ve tvlere ne demeli? Senin tabi olduğun devletin kanunlarında yer almayan bir siyasi tanımlamayı nasıl kabul edebilirsin?

Şok ki ne şok! Ama yemezler!

0 yorum
Beni bile şok etti! Daha dün yazdığım yazıda; ortaya bir terör örgütü konmaya çalışılırken 25 küsür yıldır mevcut  ülkeyi Türk-Kürt demeden kana bulayan terör örgütünün ortadan kaldırılamadığına sitem ederken bu sabah düşen haber beni de şok etti ve yine bir dünya fikir döndü duydu beynimde. Haber şöyle geçiyor:
12 ilde Emniyet Yetkilileri bir PKK operasyonu yaptı. Eski DTP'lilerin evleri de dahil 27 yer basıldı. 46 kişi gözaltına alındı. Bu 46 kişi arasında PKK'nın koordinasyon birimine dahil 8 kişi de var...
2 senedir falan teknik takip yapılması sonucunda bugün operasyon gerçekleştirilmişti. Helal olsun emniyete falan gibisinden düşüncelere kapılırken dur bi dakika dedim kendime. Dün ne yazmıştın? Ülkeyi sarsan, akademisyenler, tv kanalı ve ÇYY ağırlıklı  operasyonlar bir çok insanı artık yeter kıvamına getirmişti ve ben de dahil bir çok insan mecliste dahi temsilcileri bulunan bir terör örgütüne bir şey yapılmamasını yadırgamaya başlamışlardı ve ardından bu PKK operasyonu yapıldı!
Acaba? Acaba bu da sesini ellerindeki her imkanla haykıran insanlara yönelik; "kes ulan sesini vatandaşlığını bil, pkk pkk dedin al işte bastık operasyonu, o kadar insanı terörü organize etmek vb suçlarla gözaltına aldık, ne zırlıyorsun daha?" bir ultimatom girişimi miydi? Yoksa ciddi ciddi terörü sarsan, elini kolunu doğrayan bir operasyon muydu? Karar veremiyorum... Hele bir de DTP başkanı, eşbaşkanı(?), çiş başkanı artık ne kadar başkan varsa bu konuyu siyasi bir linç olarak dile getirince daha garip düşüncelere daldım. Gözaltına alınanlar hakkında verilecek hükme bağlı sonucun ne olup ne olmadığı. Bunun takibini yapmak da pek kolay olmasa gerek, göreceğiz basından.

13.04.2009

Bu nasıl bir terör örgütü?

4 yorum
Günlerdir internet üzerinde emniyet, kolluk ve silahlı kuvvetler kaynaklarıyla beraber çeşitli makaleleri tarıyorum. Bir terör örgütünün özellikleri, örgütlenmesi, eylemleri vs nedir, nasıl olur diye.
Terör ve terörizm için:
Terör; her türlü şiddet hareketlerini içermekte olup, örgütlü ve kuralsız şiddet hareketleri olarak tanımlanabilir. Terorizm ise siyasi unsur içeren, yani bir ideolojisi bulunan ve mevcut sistemi şiddet yoluyla tahribe yönelmiş, bir ideoloji etrafında örgütlenen birden fazla kişinin şiddet eylemleri temelinde, mevcut siyasi iktidarı ve rejimi hedef alan faaliyetlerdir.*
deniyor. Yani temelinde şiddet var. Malum soruşturmaya bakıyorum; şiddet olayı olarak örgüte atfedilecek bir kaç suikast dışında şiddet eylemi yok ortada.
Terör örgütlerinin eleman kazanmada kullandığı ilk psikolojik süreç, grup dinamiğidir.

Bir terör hareketinin başarılı olabilmesi için daha ilk anlardan itibaren kapalı bir teşkilat kurması ve bütün taraftarlarını bu örgüt içerisinde eriterek örgütün ayrılmaz bir parçası haline getirebilecek bir güce sahip olması gerekmektedir.*
Oysa malum soruşturmada kapalı bir teşkilat bir yana dursun bizzatihi kayıtları ve eylemleriyle aleni bir şekilde faaliyet gösteren derneklerin meşru üye kayıtlarında yer alanlar örgüt üyesi olmakla suçlanmakta. Apaçık yapılan toplantılar gizli örgüt toplantısı olarak lanse edilmekte.
...Bundan sonraki safhalarda teröristler ilk iş olarak yakın çevrelerinde korku salmaya ve sempatizan kitlesindeki rakiplerini ‘temizlemeye" başlarlar. Bu ‘iç temizlik" (ya da sindirme) safhasında hain, işbirlikçi, jurnalci vs. suçlamaları yaygındır. Söz konusu dönemde terör örgütü devlet güçlerinden çok daha fazla kendisine yakın hissettiği hedef kitleden kişileri öldürür. Bu bir tür iç savaştır ve burada terör örgütü tek iktidarın kendisi olduğunu kanıtlamaya çalışır. Bu dönemdeki terörist saldırılar son derece vahşidir ve ölçüsüzdür. Maksat bazı kişileri öldürmek ya da yaralamak değil, ne kadar acımasız ve dolayısıyla ne kadar güçlü olunabileceğinin kanıtlanmasıdır.*
Diyelim ki bu zamana kadar işlenmiş olan çeşitli suikastler bu bağlamda değerlendirildi yani Mumcu, Hablemitoğlu, Kışlalı, Dink vs ne varsa bunları da bu terör örgütü olduğu iddia olunan örgüt işledi. Bunları da o örgütün yandaşı olarak değerlendirmiş olsak bir çelişki de burada çıkıyor: Hani bu adamlar örtülü, derin işlere karşı mücadele ve deşifre hareketlerinde bulunuyordu? Burada da bir çelişki yok mu?
...Ancak, sırasında merkezin örtüsünün devamı, korunması veya eylemin daha yaygın ve etkin propaganda aracı olarak kullanılması için özellikle alt grup veya özel tim eylemlerinde açıklığa gidilmekte, eylemler ilân edilmekte, gerçekleştikten sonra da üstlenilmektedir. Bütün bunlar propaganda amaçlarıyla, hudutlu ve bu amaçlara paraleldir.*
Alt grup ve özel tim eylemi olarak açıklığa gidilmiş yapılmış ve üstlenilmiş herhangi bir eylem de yok.
Terör örgütleri daima bir veya birden fazla devletin açık veya kapalı desteğine sahiptirler. Bu devletler örgütleri birer araç şeklinde kullandıkları gibi, kendi gizli örgütlerini ve psikolojik harekât kuruluşlarını örtmek için de kullanmaktadırlar.
Malum soruşturmada söz konusu kişiler, dinci medyada NATO yani bilhassa gladyo yapılanmasının eseri olarak lanse ediliyor ama bir taraftan da tam aksi şekilde Avrasyacı, ulusalcı olarak nitelendiriliyorlar. Bu ne yaman çelişki?
Velhasılı derin bir konu ama kafamı kurcalayanları ortaya dökmek istedim. Bu nasıl bir terör örgütü ki henüz bir tane militanı dahi ortana yokken bütün yönetici kademesi teşhir ediliyor? Dünyada var mı acaba bunun örneği? Düşünmeden edemiyorum; binlerce teröristini yok ettiğimiz PKK gibi bir bölücü terör örgütüyle 25 küsür yıldır mücadele ediyoruz ele başı da elimizde (daha doğrusu elimize verildi??!) ama ne hikmetse diğer yöneticilerinin kıllarına dokunamıyoruz. Kimi Irak'ta anlı şanlı düğünler yapıyor, kimileri Türkiye'de veya Avrupada örgütün yayın organına çıkıp propaganda yapıyor, terörizmin siyasi(?) kolu mecliste kafası atar atmaz aynı gün yine örgüt televizyonunun canlı yayınına çıkıyor ama biz bu örgütten en ufak bir parça bile eksiltebilmiş değiliz. Hep ortada iddialar; yok şurayı şöyle kana bulayacaktı, yok burayı böyle kana bulayacaktı diye iddialarla ve ilişkilendirilen suikastlerle yaklaşık 50 senelik bir örgütün tek bir militanı yakalanamadan bütün tepe kadrosu yakalanıyor, güya... Hem de hiçbir dış bağlantısı tespit edilmeden. Yüzde yüz yerli bir terör örgütü ama amaçları kendilerinden garip, 50 yıldır hükümeti yok etmeye çalışıyorlar ama onlar bu işi beceremeden asker hallediveriyor 10 yılda 20 yılda bir... Pehh ki ne pehh! Kendilerine gururla teröristim diyip eylem yapanlara, avrupada, ırakta, lübnanda, ermenistanda, israilde cirit atanlara bir bok yapamıyoz ama ....
Herşeye rağmen son karar, tek güvencemiz adaletindir.

11.04.2009

bö!2009 Blog Ödülleri 2009

0 yorum
Hikaye kısmını es geçtim...
Benim nezdimde yarışmak bahane, maksat namımız yürüsün... (Öyle deme, her yiğidin kendince bir namı vardır ;) )

Nasıl Oy Verilecek?
Aslında kısa bir vakit ayırmak gerekiyor. Ben de pek sevmem bu tür işleri ama işleyiş böyle.
Blog ödüllerinde oy verebilmek için öncelikle kayıt olmak gerekiyor.
İnternetin alışıldık düzeni, kayıt olduktan sonra verdiğiniz e-posta adresine doğrulama bağlantısı gönderiliyor.
Doğrulama bağlantısını tıkladıktan sonra giriş yapıyorsunuz ve kategorilerden Haber/Gündem e giriyorsunuz.
İsterseniz kategoriler altında nebilim.net'e oy ver diyerek doğrudan veya ekrandaki blog adresine tıkladığınızda üstte açılan çerçeveden oy veri tıklayarak oylayabilirsiniz.
Neyse o zaman FD den dinliyoruz: Oy ver! Bakma öyle bana, oy ver! Bir keşkeye daha yer yok, inşallah seneye deme, oy ver! :)
Kayıt olup da onay e-postasında sorun yaşayanlar için blog ödülleri şu açıklamayı yapmış:
Kayıt olmak istediyseniz ve bizim “Mayday mayday! Sistem devre dışı bırakıldı! Güç kalkanları devrede. Bir an önce kaptanı uyandırın!” hata mesajımızla karşılaştıysanız, bilin ki siz aslında kayıt oldunuz ve bizim veritabanımıza sizin e-posta adresinizle şifreniz eklenip sizin adınıza bir hesap açıldı; fakat bundan sonra yapmanız gereken işlemler hakkında size yol gösteren e-postamız adresinize ulaşamadı. Bu durumda sizin yapmanız gereken, bir süre (5-10 dakika) bekleyip az önce kaydolduğunuz e-posta ve şifre ikilisiyle sistemimize giriş yapmanız ve karşınıza çıkan “E-Posta Onaylama” sayfasından “Yeni Onay Kodu Gönder” linkine tıklamanız. Böylece sizin e-posta adresinize yeni bir onay kodu gönderilecek ve siz hiçbir sorun olmamış gibi kayıt işleminizi tamamlayarak oy kullanmaya başlayabileceksiniz.

9.04.2009

Savcılığın ilk dersi

0 yorum
Yok, yok! Açık hukuk öğretimi yapacak değilim. Bir savcının hatıralarında dile getirdiği, hukuk fakültelerinde öğretilmeyen ve uygulamadan doğmuş bir kuramdan bahsetmek istiyorum. Şimdiki gibi yeni başlayanlarının 2700 lira gibi aylıkla işe başladığı zamanların epey öncesinde, hakim ve savcıların aile geçimini bile sağlayabilmek için baba parasına muhtaç olduğu zamanlarda görev yapmış bir savcı, Çetin Yetkin'in anılarından.
... Bu deneyimli savcıların bana verdiği ilk ders," Maşa varken ateş elle tutulmaz" oldu. Savcılık yaşamım boyunca hep işitecektim bu sözü.
Bu, şu demekti:
Herhangi bir olayın soruşturmasına, evrakı polise ya da jandarmaya gönderip yaptırmak olanağı varken, aman gerçeği ben kendim bulayım diye sen el atma. Gönder gitsin. Evrak polisten gelir, sen de iki satırlık bir iddianame ile mahkemeye gönderirsin olur biter, yoksa başın ağrır durur. Tarafları yollarsın mahkemeye, mahkeme işi çözer. Sana ne, ille de tüm delilleri toplayacaksın, kendini yoracaksın. Hele olayı çözdüm bu adam suçsuz, takipsizlik vereyim hiç deme. Yolla adamı gitsin mahkemeye! Orada haksız yere sürünecekmiş, kaygı içinde kıvranacakmış, avukata kucak dolusu para ödeyecekmiş... Hiç düşünme!...
Böyle diyor Yetkin, Bir savcının not defterinden isimli hatıratında.
Bu satırları okurken hemen aklıma malûm davanın savcısı geldi. Düşündüm bir an! Evrak gelir... İki satır iddianame...
Heralde diyorum; bu ders hala daha geçerliliğini koruyor. Zamana göre o günlerde gelen evrak iki satırla iddianameye dönüşüyorsa, şimdi yağmur gibi kendisine bilgi yağan savcının binlerce sayfa iddianame yazması doğal. Gönder gitsin... Mahkeme işi çözer...
Tavsiye edeceğim bir kitap bu hatırat; savcıların, ceza hakimlerinin görev yaptıkları esnadaki vicdan ve adalet kavramlarıyla sevişmelerinin ilginç sahneleri yer alıyor.

8.04.2009

Denktaş'ın hediye ettiği kaleme Bakü'de el konuldu

0 yorum
Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı tarafından düzenlenen Öğrenci sempozyumuna Bakü'den katılan gazeteci Ahmed ŞAHİDOV, sempozyumda konferans  veren Rauf DENKTAŞ'la konferans sonrasında bir süre Kıbrıs'a dair sohbet ediyor. Türkiye'den en hoş hislerle ayrıldığını ifade ettiği yazısında Rauf DENKTAŞın, kendisine bir dolma kalem hediye ettiğini fakat Bakü'ye dönüşte; gümrükçülerin herhangi bir kanun, yönetmelik, tarife vb birşeye dayandırmadan "gümrük müdürünün sorun çıkaracağını" söyleyerek bu kaleme elkoyduklarını söylüyor ve yazısını "Ne olacak bu Zaerbaycan'ın hali, bir kalem nedir ki gümrükçüler ona el koyuyor? Yazıklar olsun size" diyerek sonlandırıyor.
Kardeş ülke ama işte hiçbir yer mükemmel değil!!!

7.04.2009

Brüksel de olmasa ülke siyasetinden nasıl haberdar olurduk acaba?

0 yorum
WSJ'dan Marc Champion adlı gazetecinin Brüksel'den verdiği habere Brükselde bulunan göre üst düzey bir bürokratımız; 16 Nisan'da Ermenistan ile yapılacak bir işbirliği anlaşmasıyla birlikte Türkiye-Ermenistan sınırının açılacağını söylemiş.
Canan Artıman da bu konuyla ilgili Başbakana bir soru önergesi vermiş:
Türkiye-Ermenistan sınırını açacak mısınız?
Tüm bu gerçekler ışığında Ermenistan sınırını açmanızın Türk Milletinin içine sineceği, tasvip edeceğini düşünüyor musunuz? Türkiye'nin özellikle enerji politikalarındaki çıkarları Azerbaycan ile işbirliğini gerektirirken Azerbaycan'ın tepkisine yol açan bu politika değişikliğinizin Türkiye'ye vereceği zararları hesapladınız mı?'
Başbakan bu önergeye cevap verir mi, artık verirse de Brüksel'den mi verir yoksa doğrudan anlaşmayı imzalayınca mı cevabı almış oluruz bilemiyorum ama bildiğim bir şey var ki; eğer bürokratlarımızdan ve iktidarımızdan takan varsa Azerbaycan'da yer yerinden oynuyor.
Azerbaycan'da siyasi partiler, gazeteciler birliği, yazarlar birliği, sivil toplum örgütleri birbiri ardına bu gelişmelere ilişkin açıklamalar yapıyor ve Türkiye büyükelçisine sunulmak üzere bir bildiriye imza atılıyor. Bildiri de ise kaygılar şöyle dile getiriliyor:
Türkiye'nin yetkili makamlarının sınırın açılmasına ilişkin haberleri tekzip etmemesi, aynı zamanda kardeş ülkenin siyasi aktörlerinin beyanlarında ve basında Ermenistanla Türkiye arasındaki anlaşmaları tasdik eden çok sayıda unsurun açıklanması bu başvuruyu zorunlu hale getiren asıl sebeplerdir.
İki ülke arasındaki ilişkilerden duyulan kaygılar:
Ülkelerin birbirleriyle ilişki kurması her devlet gibi Türkiye'nin de hakkıdır: "Tarihte,sınırları birbirine ebedi olarak kapalı ülkeler yazmaz. En keskin muhalefet, sorun, sıkıntı ve ihtilaflar aklı selimle, taraflarında bir arada bulunduğu masası arkasında çözüm bulur. bu durum yaşadığımız Kafkasya bölgesi için de kaçınılmazdır."
Lakin hem Türkiye hem de Azerbaycan'a karşı asılsız iddialarla çıkış yapan, üstelik 15 yıldan fazladır Azerbaycan topraklarını işgal eden, Azerbaycanlılara karşı etnik temizlik operasyonunu hayata geçiren Ermenistanla beraber yapısal  ilişkilerin kurulmasını sorgulamak aciliyet kazanmıştır. İsterdik ki, Türkiye  ile Ermenistan arasında kurulmaya çalışılan ilişkilerden evvel bu devletler arasındaki sınırların kapalı olmasının sebeplerine, mevcut durumu zorunlu hale getiren unsurlara, atılması planlanan adımın hak-adalet prensiplerine uygunluğuna ve nihayet aynı soya sahip, dini, dili, medeniyeti, ananeleri bir olan milletin yaşadığı iki ülke arasındaki münasebetlere yapacağı etki dikkkate alınsın.
biçiminde dile getiriliyor.
Şahsen düşüncem; atılacak böyle bir adım AB, ABD dayatmalarıyla Ermenistan'a bir adım atmayı sağlarken Azerbaycan'la aramızda uçurumlar oluşturacağıdır. Dahası, uluslararası kuruluşların kararlarını tanımayıp, şartsız-şurtsuz Ermenistan'ın boşaltması gereken bölgeyi boşaltmaması son zamanlarda silahlanmasını arttıran Azerbaycan'ın topraklarındaki işgalcileri defetmek için silahlı mücadeleye yeltenmesi de kaçınılmaz. Bu da bir anlamda Rusya'nın iyiden iyiye güneye doğru kendi güvenliği gerekçesiyle el atmasına bile vesile olabilir sanıyorum. Ermenistanla ilişkileri düzeltelim derken Rusya ile doğrudan sınır komşusu olma ihmali var yani.

6.04.2009

Obama neden geldi, anlaşıldı!

0 yorum
Bir çok salağın mehdi gözüyle baktığı Obama'nın neden geldiğini, meclisteki konuşmasından sonra anlamış oldum. Şayet akp yerel seçimlerı kayıp yaşamadan atlatmış olsaydı eminim ki  "kara mehdi" bu topraklara adım atmazdı.
Erdoğan, seçim sebebiyle girdiği moral çöküntüsü ardından bir de vaşington seyahatine çıkmış olsaydı abd karşıtlığı iyice tavan yapacak ve bu sefer de sine-i milletten Vaşington şefaatine sığınma meselesi gündeme gelecekti. Obama baktı ki bu durum hem kendileri hem de akp için olumlu olmayacak en iyisi moral çöküntüsü içerisindeki iktidara uluslararası bir destek ile moral motivasyon sağlamak daha iyi olacak.

Sanki Erdoğan, o tarafa gitseydi farklı birşey olacaktı. Söylediklerini duymak için bizim Obama'ya ihtiyacımız yok ki. Ülkemiz sathındaki çakma Obamalar daha doğrusu sömürgeci yalakaları zaten aynı şeyleri aylardır söylüyorlar.

Yok Kürt sorunun da bütün tarafların masada olması lazım, ermeni meselesinde tarihinizle yüzleşin, ruhban okulunu açın, ermenistan sınırını açın.
Valla mister obama boşuna zahmet etmişsin buralara kadar, inan hiç gerek yoktu. Sizin zihniyetin kalemşörleri aynı zırvaları sayıp duruyorlar. Haaa şayet diyorsan ki bizde de kriz var kardeşim, besle besle bu yalama yavşakları nereye kadar? En iyisi kendi işimizi kendimiz görelim, o zaman başka!!! Köküne kadar haklısın, az değiller bu yavşakları beslemek de epey bi külfet eder, hani siz de kriz yaşıyorsunuz ya o bakımdan. Ha bu arada bişey daha diyim mi? Sizin o kara kara meclis salonlarınızdansa bizim meclis kürsüsü açmış sizi :D

4.04.2009

Sabah ve ATVnin alımında teminat 9 kat fazla gösterilmiş

0 yorum
2008 mayısında, Çalık grubu ATV ve Sabah'ı satın alırken, zamanında muhalefet ve basının endişe ve iddialarıyla birlikte bu kredi için iktidar tarafından sağlanan likiditenin bir kısmına ilişkin görüşlerimi yazmıştım. Yüksek Denetleme Kurulu raporuyla ortaya çıkan duruma göre Çalık grubunun teminatında ekspertiz değeri 9 kat fazla gösterilmiş ve kamu bankaları bir nevi dolandırılarak, evrakta sahtecilik yapılarak finansman sağlanmış.

İşte Sabah atv kredisinin detayları


Çalık'ın teminatı değerinden 9 kat fazla gösterilmiş

Çalık Grubu'nun Sabah ve atv'yi satın alırken Halkbank ve Vakıfbank'tan aldığı kredinin ayrıntıları Yüksek Denetleme Kurulu raporuyla belli oldu.

Vakıfbank ve Halkbank'ın Sabah-atv Grubu'na Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'ndan (TMSF) satın alan Çalık Grubu'na kullandırdığı 750 milyon dolarlık kredinin ayrıntıları Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu (YDK) raporuna girdi. Raporda kredi için teminat gösterilen 7 gayrimenkulun ekspertiz değerinin 9 kat üzerinde ipotek edildiği, ayrıca ortakların koyacağı 450 milyon dolara rağmen 2012-2015 arasında kredinin geri ödeme projeksiyonunda 51.1 milyon dolar açık olduğu belirtildi.

HaberTürk gazetesinden Ahmet Kıvanç'ın haberine göre, ekspertiz değeri 102.7 milyon lira olan Çalık'ın 7 gayrimenkulu üzerine 975 milyon lira tutarında birinci derece ipotek tesis edildi. YDK raporunda üzerine ipotek konulan gayrimenkullerin Sabah-ATV'ye ait olduğu ve 'ekspertiz değerine göre çok yüksek değerle ipotek altına alınmış olduğu' vurgulandı. Kredi sözleşmesine müşterek borçlu ve müteselsil kefil olarak Ahmet Çalık imza attı. Raporda hakim ortağın kefaleti nedeniyle grubun diğer alanlarda faaliyet gösteren şirketlerin yakından izlenmesi önerildi.

ÖDENEN PARA 15 MİLYON DOLAR

Raora göre, Sabah-atv'yi satın alan Turkuvaz Radyo Televizyon Gazetecilik Yayıncılık A.Ş.'ye kredi, 3 yılı ödemesiz dönemle toplam 10 yıl vade, Libor+4,85 faiz oranı ve 6 ayda bir faiz ödemesi koşuluyla kullandırıldı.

Kredinin ana para ödemeleri 22 Nisan 2011'de başlayacak ve altı aylık dönemler halinde yapılacak. Ana para ödemesi olarak taksit dönemlerinde iki bankaya 25'er milyon dolar ödenecek. 1.1 milyar dolara satılan Sabah-atv için paranın 350 milyon doları da Katarlı Al Wasaeel'dan temin edildi. Vakıfbank ve Halkbank'tan alınan kredi için ilk devre faizi olarak, şu ana kadar sadece 22 Ekim 2008'de 15 milyon 11 bin 523 dolar faiz ödemesi yapıldı. Kredinin ikinci faiz ödemesi ise 22 Nisan 2009'da yapılacak.bağlantı

DTP, yerel seçimler sonrası ve etnik siyasetin neticesi

0 yorum
Kaç gün olmuş o yazıyı yazalı?
-5 !
Evet beş gün önce yazmıştım. Yerel seçimler sonrası ülke bütünlüğü açısından asıl tehlikenin DTP ve yürüttüğü siyasetin vardığı sonuç olduğunu yazmıştım. Şimdi internet basınına düşen haberde görüyoruz, neymiş :DTP özerklik isteyecekmiş. Kimden? Obama'dan!
İsteyeceği iddia ediliyormuş. İster iddia olsun, ister fiilen istensin; bu durum artık etnik siyasetin kanatları altındaki terörizmin siyasallaşması neticesidir.
Ülkemiz topraklarındaki bir halkın özerklik talebini karşılayacak olan ABD nin "kara mehdi"si Obama mı?
Ona da siz cevap verin ama önce Kosova'nın bağımsızlık kutlamalarında asılan ABD ve Türk bayraklarını bir hatırlayın.Kosova'nın bağımsızlığı konusunda yaptığım,  Bağımsızlık hikaye başlıklı şu derlemeye de bir göz atın.
Diyelim ki DTP yerel seçimde açık ara aldığı bölgelerdeki Kürt varlığını öne sürerek özerklik talebinde bulundu, peki buna hayır diyecek bir irademiz var mı?