Kısa dalga yayın

30.07.2008

Akp kapatılmadı. Şimdi neler mi olacak?

0 yorum
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'ın akşam saatlerinde yaptığı basın toplantısıyla duyurmasıyla öğrenmiş olduk: Akp kapatılmadı. Alacağı Hazine yardımının yarısı kesiliyor.



Şahsen beklediğim bir karardı fakat umduğum bir karar değildi. Şöyle ki: AKP'nin kapatılmasının ardından iktidara talip olacak hiçbir siyasi oluşum yok. Ortaya çıkacak boşluk da elbette ki alt yapısı hazırlanan ve AKP nin arka bahçesinden gelen yeni oluşumla doldurulacaktı.



İşte bu noktada, çok önemli bir konuya parmak basmak isterim: Muhalefet!

Milletçe şu an içinde bulunduğumuz ve daha sonra karşılaşacağımız ne varsa, bunda iktidar 1 defa sorumluysa muhalefet iktidarın 10 katı kadar sorumludur ve sorumlu olacaktır. Ne yazık ki muhalefet bunun farkında değildir.Bu noktadan hareketle; içinde çarpıcı tespit ve fikirler bulunan ve bol bol soru soran, Y.N.Öztürk'ün "Allah ile Aldatmak" isimli kitabından bir kaç paragraf ve bir iki soruyu paylaşıp daha sonra bunlar hakkında birşeyler söylemek icap ediyor.

...

Türkiye'yi Allah ile aldatma zehirinin panzehiri ancak İslam'ın gerçeği içinden çıkarılabilir. Başka bir yol yoktur. Bunun için, laikliği din üzerinden yapılan tahribata seyirci kalmak anlamında algılamaktan vazgeçmek gerekiyor. Ne yazık ki, kendisini laik olarak tanımlayan bir çok aydın ve siyasetçi bu gerçeğin çok uzağında hatta karşısında bulunuyor.

"Ben laikim, din söylemi kullanmam" diyerek kenara çekilmek ve meydanı Allah ile aldatanların kullanımına terk etmek suretiyle dinci tahribata laiklik adına örtülü bir destek veren zihniyet, işte bunların temsil ettikleri "havaleci-beleşçi" zihniyettir. Bu zihniyetin bugünkü Türkiye'de en büyük gaflet ve dalaletin sembolü sayılması gerektiği kanısındayız.

Bu gaflet ve dalalet zihniyetine bir kaç soru sormak isteriz:

1. Bu ülkenin bin yıldır yaşadığı dinin adını, Kur'an'ın açık yasağına rağmen "Ilımlı İslam" olarak değiştirme hakkını kendisinde bulan ABD ve AB kurmayları sizden daha mı az laiktir? Onlar, sizin ülkenizde bu müdahaleyi yaparken sizin sessiz sedasız durmanızın akli bir izahı olabilir mi? Olabilirse nedir? Sizin bu sessizliğinizin Türkiye'ye zararı var mıdır?

...

3. Laikliği esas alarak dine kayıtsız kalmanın "din istismarına bulaşmama" kaygısıyla izahının mümkün ve makul olduğuna inanıyor musunuz? İnanıyorsanız aşağıdaki 4 numaralı soruyu cevaplayın, inanmıyorsanız gereğini yapın.



4.İstismar edilen ve bu istismarla bir ülkenin tahribinde kullanılan bir dinin söylemlerini o tahrip ve istismarı durdurmak ve aşmak için kullananlara da "din istismarcısı" denebilir mi? Denirse, din istismarı hangi değerler kullanılarak aşılacaktır? Denmez ise az önce andığımız zehire panzehir üretmek için din söylemi kullanan yaklaşımları neden "antilaik" ilan ediyorsunuz?
AKP hakkındaki kararın ardından bir süre bu sorulara cevap arayışına girmemiz gerekli. Ben şimdilik soruları paylaştım, cevapları da elbette paylaşacağım.

24.07.2008

%47'nin çobanı

0 yorum
İktidardakiler ve özellikle Recep Tayip Erdoğan, çeşitli zamanlarda çeşitli konuşmalarında bu milleti ne olarak gördüklerini ağızlarından kaçırıyorlar fakat ya bilinçli olarak ya da fark edilmediğinden hiç dile getirilmiyor, dile getirenler de anında basın-yayın linçine maruz kalıyor.



10 Haziran 2008 günlü grup toplantısında birçok söz sarf etti başbakanımız. Fakat notlarım arasında bulduğum o gün sarf edilen bir cümleyi değerlendirmek istiyorum:





“Sayın arkadaşlar, biz bu ülkeyi fiskos gazetelerin dedikodularıyla yönetemeyiz. Şu şununla görüşmüş, bu bununla görüşmüş haberleriyle ülke yönetilmez.Beyler biz burada ülke yönetiyoruz ülke. Millet yönetiyoruz. Oyuncak değil!”
Başbakanımız aslında ne iş yaptığının kendisi de farkında değil. Burada sarf edilen cümle bu kararsızlığı ve cehaleti ortaya koyuyor veya gizli emellerini ve milletin kendisi ve başında olduğu parti nezdindeki değerini gözler önüne seriyor. Tabii burada söz edeceklerimin bir anlam bulabilmesi için devlet, millet, iktidar kavramlarına bir anlam biçmek lazım geliyor, ben burada herkesin kendince bir anlam yüklediğinden ifadeyle başbakanın biçtiği derin anlama değinmek istiyorum.



Dindar(!) başbakanımızın sözlerini öncelikle Kur’an hükümlerinden bahsederek değerlendirmekte fayda var, niyet okumak için:





Bakara 104- Ey iman edenler, 'Raina-Bizi güt' demeyin. 'Unzurna-Bizi gözet' deyin ve dinleyin. Kafirler için acı bir azab vardır.
Raiye (Çoğulu reâya); Kurani bir tabir ve davar (koyun sürüsü) anlamına gelmekte.”Raiye”yi güdene “rai” deniyor. Yani tebaa düzeni, krallık, sultanlık, oligarşi. Bunu Vahdettin, Osmanlı Mebuslar Meclisi basıldığında durumu anlatmak üzere huzuruna çıkan heyette bulunan Rauf Bey’in :





“Hoca efendiler, zatı şahanelerinize hakikati arz ediyorlar. Padişahım! Millet hudutları dahilinde istiklalini ve makamınızı kurtarmaya azmetti. Millet sizden bir muhedeye imza koymamanızı istirham ediyor. Aksi takdirde akıbet çok tehlikeli görünüyor. Siz, mahsur vaziyette olduğunuz için imza etmeye mecburiyetiniz de yoktur”,
 sözlerinin ardından söylediği sözlerle de teyit ediyor:





“Bu millet koyun sürüsü, başına bir çoban lazım. O da benim.”(Cemal Kutay, Kurtuluşun Kuvvacı Din Adamları)

Şimdi iktidarda bulunmak başbakana göre milleti yönetmek anlamına geliyor. Yani millet davar ve başbakan da kendini bu davarın çobanı görüyor. Oysa sosyal, demokratik ve hukuk devlet teşkilatında iktidarda bulunmak milleti yönetmek değildir, ülkenin kaynaklarının kullanılarak adil bir şekilde vatandaşlara hizmet vermektir. Gel gör ki başbakanımız işte ağzından bazen böyle asıl niyetlerini kaçırabiliyor. Ağzından kaçırmayı bırakın, davar olarak gördüğü ve ses çıkarmayan bir topluluğun karşısına çıkıp da “Sizin gibi davarı gütmeyi 6 yıl süre ile başardık, bundan sonra da çobanlığınıza talibiz” cümlesini bir de besmele eşliğinde söyledi mi gelsin sana bi %47 daha. Nasıl olsa dindar bir başbakan, ağzından besmele eksik olmuyor varsın o güdüversin. Zamanının "odunu koysam milletvekili seçtiririm" güvenine sahip çobanlık sevdasının günümüze yansıması işte.

Vahdettin'den bahis açmışken memleketi terk ettiğinde yayınlattığı o kaçış sebebinin müthiş(!) izahına değinmeden geçmek olmaz:



Müvekkili zişanı olduğum Peygamberin hicret sünnetini izledim.(Orhan Koloğlu, Gazinin Çağında İslam Dünyası)
Kaçışına bile kulp bulmakta ustalığını göz ardı etmemek gerek. Peygamber efendimiz yalnız başına hicrete kalkışmadı, kendisine inananlarla beraber çıktı hicrete. Ya Vahdettin efendi?

23.07.2008

Kıbrıs'a dair...

0 yorum
Kıbrıs'ta geçmişte yaşananlar bir çoğunun malumu.
Şimdi ne alemde? İki taraf anlaşmak üzere, birleşik federe kıbrıs devleti için. Baştakiler umutlu, kıbrıs birleşecek, AB kapılarını açacak Kıbrıslı Türkler bolluğa, huzura erişecekler.
Bizimkiler Denktaş'ı ve söylemlerini destekleyenleri bertaraf etmenin dayanılmaz hafifliğiyle Rumların her gülümsemesine kırıta kırıta koşuyorlar.  
Ne bekliyoruz?
  • Eşit temsil
  • AB'ye üyelikten faydalanma
  • Serbest dolaşım
  • Ambargoların kalkması
Rumlar, karşılığında ne istiyorlar?
  • Türk askerinin adadan çekilmesini
  • Türkiye Cumhuriyeti'nin garantörlük hakkının kalkmasını
Sadece iki soru geliyor aklıma ve ben bunlara verilecek cevapları merak ediyorum:
  1. Zamanında Türklerin, idarede %30, askeriyede %40 temsil hakkına tahammül edemeyen Rumların istekleri karşılığında eşit temsil hakkını kabul edebileceklerine inanan var mı? 
  2. Velev ki; Türkiye adadan askerini çekti ve garantörlük hakkından vazgeçti, geçmişte yaşanan olayların tekekkür etmeyeceğinin garantisini kim verebilir? Göbeğinde yüzbinlerce insan katledilirken sessiz kalan AB mi yoksa bir varil petrolde söz sahibi olabilmek için bir milyon insanın canını umursamayan ABD ve İngiltere mi?
Küçük bir anektot, Annan Planı referandumu öncesi televizyonda yaşlı bir çifte muhabir soruyor:
- Referandumda ne diyeceksiniz?
- Tabii ki hayır.
- Peki çocuklarınız?
- Onlar genç, AB'ye farklı bakıyorlar. Biz zulmü yaşarken kucağımızda olanlar şimdi ABcilerin ve Rumların vaadlerine kanıyorlar. Kucaklarında kendisini zulümden kaçıranlara değil, o zaman zulüm edenlere güveniyorlar.
-... ?!
 
EN CAN ALICI NOKTA:
Tarihe kendini, ÖLÜMÜ ESARETE TERCİH EDEN BİR MİLLET olarak olarak tanıtmış Türk milletinin bir parçası; kurduğu bağımsız bir devletten (Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti), egemenlik hakkından feragat ediyor. Dünya üzerinde benzeri görülmemiş bir trajedi. AB gibi bir siyasi bünyenin içerisinde dahi milletler, kendi egemenlik haklarını devretmezken-hem de dindaşlarının oluştuduğu bir yapıya- AKP iktidarı ile kırılan bir Kıbrıs politikasıyla bir millet, kurduğum devletten feragat ettim diye AB kapısına diz çökmüş ağlıyor. Hadi diyelim bu millet affetti sizi; peki TARİH AFFEDER Mİ?
Bir de güzel bir söz: Vatan, babanızdan kalma tarla değildir. Onun üzerinde izale-i şüyu ( hissedarlığın giderilmesi) davası açamazsınız. O.B

15.07.2008

Bırakın da çalışalım!

0 yorum
AKP rozetle bir protesto yürütüyormuş: Bırakın da çalışalım! (Bu işi de kim bulmuş: ARGEden sorumlu genel başkan yardımcısı. Yazık ya! Harbiden AKPnin hakkını yiyoruz.) Sanki bu zamana kadar  Zekeriya ÖZ onları gözaltına alıp tutukladı bir sene boyunca da işlerini yapamadılar ya da Anayasa Mahkemesi bütün AKPlileri sanık sandalyesine dizip sırayla savunmaya çekti. Arkadaş; gözaltında olan, tutuklu olan sen misin de çalışmaktan kendini alıkoyuyorsun? Kaç senedir iktidarsın bu memleketin başında, ne yaptığın ne ettiğin alen beyan ortada. Senin genel başkanın savcının işini üstleneceğine kendi işini yapıversin, meclisi adam akıllı işletsin. Başkanın savcı, muhalefet avukat! Ulan size mi kaldı iddia öne sürüp, savunma yapmak? Siz kendi işinizi yapın yeter. O kadar çalışma heveslisisin madem, şöyle bir sloganlı rozet tak yakana da dolan: Başbakanım savcılığı bırak da çalışmana bak!



Ama yok yok, sizin nasıl çalıştığınızı görüyoruz bu şekilde çalışacaksan, Allah rızası için çalışma n'olur?

12.07.2008

İddianame üzerine iddia

0 yorum
11 Temmuz saat 22:00 de başlayan ve sabaha karşı 04:00 sularında sona eren Ceviz Kabuğu'nun konuklarından birisi Taraf Gazetesi yazarı ve aynı zamanda Polis akademisinde ders veren ve dekanlık yapan Önder AYTAÇ'tı. Bu nevi şahsına münhasır şahsiyeti burada konu etmemin sebebi hukun konuşulduğu bir ortamda malum soruşturmanın iddianamesi konusunda Hulki CEVİZOĞLU ile takım elbisesine iddiaya kalkışmasıdır.
Bu girişimde bulunan yazarlığını, nerede yazdığını bir tarafa bırakın Polis Akademisinde akademik(!) kimliğiyle ders veren bir öğretim üyesi. İnanın konuşmayı duyunca ağzım açık kaldı! Cevizoğlu ve CHP milletvekili Tacidar SEYHAN'ın şaşkınlıkları da cabası.

Basın ve yayında işlenen hukuksuzluk söz konusu edilirken, bunlara hiç değinmeyip iddianame konusunda emniyete çok güvendiğini belirtmek dışında ve hatta iddiaya girmek dışında hemen hemen ortalıktaki hukuksuzluk konusunda ağzından kelime çıkmayan bu şahsın öğretiminden geçen emniyet güçlerinden hiç yoktan yere şüphe etmeye başladım, hani bir atasözümüz var ya " klavuzu karga olanın burnu boktan çıkmaz" diye.

Allahtan ki Ceza Hukuçusu Prof Dr.Ersan ŞEN'in sözleri sayesinde "Vatandaş için 21 dakikada gündemdeki hukuk" şeklinde tanımlayabileceğim bir ders sayesinde zaten söyleyecek bir sözü olmayan bu şahsın iyice sesi soluğuna kaçtı.
Körler sağırlar birbirini ağırlar tarzı oturumlara alışmış bu zihniyettekiler için iyi bir egzersiz oluyor bu oturumlar, işte bunu bildiklerinden kendi meclisleri dışında oturumlara katılamıyorlar.

11.07.2008

Saldırıyı deşifre etmek

0 yorum
Yemi atanların ve medyanın malum soruşturmayı bulaştırmadıkları yer kalmadı. Bakkaldan ekmek çalınsa mahalleli, .... çetesinin işidir diye dalga geçer hale geldi. Haklı mahalleli, o hale getirip sulandırdılar.

Çetenin ne darbeciliği kaldı, ne mafyalığı, ne sermayeciliği... Artık Hilmi Özkök'ün açıklamalarından ve sızan bilgilerden de anlaşıldığı üzere darbe, Genelkurmayın komuta kademesince öğrenilmiş ve fırsat verilmemiş. Sabit delillerle kanıtlanmış, başarılamamış ve bertaraf edilmiş bir darbe girişiminin emekli müsebbiblerinin yaptıkları suçsa yargılayın madem, içiniz rahat etsin de bu çete soruşturması sebebiyle meteliğe kurşun atan finansörler, galeyancı(!) yazarları, akademisyenleri ne diye yargılayacaksınız onu görelim.

Amerikan konsolosluğuna yapılan saldırıya gelince; binbir türlü teoriler atılıyor ortaya. Bende bir teori atıyorum: Nasıl ki tamam safsata olduğu alen beyan ortaya konan 7 Temmuz darbe mitingleri olayı, artık dayanak noktası bulunamayan bu çetecilik oyunu için bir yem olarak ortaya atıldıysa üç polisimizin canına mâlolan bu iğrenç saldırı da bence, savcılığın önüne çetecilik iddia ve ifadelerini atanların bir oyunu.
Güya o gün malum soruşturmanın iddianamesi hazırdı, sonra cumaya sarktı şimdi de pazartesi, bakalım sarka sarka nerede kopacak bu iddianame meselesi.

10.07.2008

Uyan artık Türk milleti

0 yorum
Canına tak etmedi mi artık bu zamana kadar kültür değerlerinin üzerinde yapılan erozyon çalışmaları?

Asena*'yı dansöz, Kürşat'ı, Alper'i, Kültigin*'i (Bknz. Kaygısızlar) kıçı kırık mafya bozuntusu, en nihayetinde Ergenekon'u terör örgütüne çevirdiler.

Elimize milletçe, Allah'tan uzaklaştırılmış, ılımlı diye sıfatlandırılmış, Allahla aldatanların tekeline terk edilmiş hurafe ve bidatlarla bezenip sevgiden nasibi kalmamış korku ve cinayet odaklı bir din bıraktılar.

Ne geçmişimiz kaldı ne de inancımız.

Ne yani, memnun musunuz bu durumdan? Peess diyorum size!

Satılmış medya, sermaye yalakaları, kadife devrimciler, sorosun köpekleri, demokrasi havarileri, Allahla aldatan Allahsız müslümanlar ve satılmış siyasiler size sesleniyorum; BİZLER PES ETMEYECEĞİZ.
Milli mücadele döneminde de sizin dedeleriniz; Çok yaşa venizelos diye İzmir'de Yunanlıları, yalılarının balkonlarında bayraklarıyla Fransızları, İngilizleri karşıladılar. Zamanın satılmış basını hoşgeldiniz, emrinize amadeyiz diye manşet çektiler. Emperyalist devletlerin subaylarına, menfaatleri için karılarını, kızlarını peşkeş çektiler. Himayeye boyun eğmeyen, özgürlük için mücadele eden vatanseverleri, satılmış imamların fetvalarıyla din düşmanı diye ilan ettiler ama hesap döndüğünde, hesapları da kesildi.

Atalar boşa söz söylemez: Keser döner, sap döner, gün olur devran döner.

9.07.2008

Ortak akıl hareketi

0 yorum
Gerçekten ortak oldukları aşikar! Neyle ortak derseniz, hemen söyleyeyim: Uluslarötesi sermaye ile.
Ortak akıllarında ne yatıyor? T.C. Anayasası'nı degiştirmek. aman ne güzel, herkesin isteği bu değil mi?
Evet, bittabi!
Ama bunlar milli irade üzerindeki vesayeti kaldıracak bir anayasa değişikliği istiyorlar. Milli irade(!) üzerindeki vesayet ne, onlara göre? Yargı kararları! Nasıl?

Çünkü bu uluslarötesi sermaye piyonları, aynı ABnin söylettiği gibi egemenliğin bizatihi yürütme ve tahakkümü altında bulunacak olan mecliste olmasını istiyor ve egemenliği kullanma yetkisine sahip Yargıyı hazmedemiyor.
Bir hukuk devletinde asıl olması gereken budur; egemenlik hakkında sahip kurumların birbirini denetlemesi ama özellikle eşitler arasında önde geleni olan yargının hem yürütme hem de yasamayı denetleme hakkının olmasıdır. Milli irade; yasama değildir, yasama, yürütme ve yargının ortak adıdır.

Hemen hemen her şehirde askı ilanlarında (billboard) Anayasamızın bir maddesine vurgu yapıyorlar : Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir. Madde 6. Ama o kadar devamını dile getiremiyorlar. Ne diyor Madde 6  devamında :
Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır.
Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.
Noldu ortak akıllılar? Aklınız burayı yorumlamaya basmıyor mu? Yoksa anayasadan bihaber o çok sevdiğiniz milleti bu maddenin ilk paragrafıyla gaza getirip yargı üstüne çullanmaya mı çalışıyorsunuz?
Daha ne diyeyim, hay sizin aklınıza...
Ortak aklına ettiklerim, askeri darbeye karşı çıkarlar ama paralı, kadife, turuncu darbecilerin kıçını yalarlar.
Y.N.ÖZTÜRK doğru demiş: Bu allahla aldatmayı kendine şiar edinmişler, kendi aralarında şeytan görmüş gibi tepki verdikleri, küfrettikleri demokrasi lafını meydanlarda dillerinden hiç düşürmezler.

8.07.2008

Bari siz yapmayın!

0 yorum
Korku İmparatorluğu
İktidarın böyle bir baskı unsuru kullandığının şüphe götürür bir tarafı kalmamıştır. Gözaltına alınanların ekranlarda ve basın sütunlarında yazdıklarından sonra iktidarın bu konuda başarılı olmaya başladığını görmek hüsrana uğrattı beni. Benzeri cümleleri Erol Mütercimler'in ağzından duymak dumurua uğrattı beni.

-Bir daha telefonu elime almam, ihtimal ki cep telefonu bile kullanmam.
-Kayıtlı e-posta tutmam.
-Kimseyle fotoğraf çektirmem
-Davet edildiğim hiçbir toplantıya katılmam

Oldu mu şimdi? Daha o kadar mücadelenin, yazmanın, çizmenin ne anlamı kaldı. Siz bir gözaltı, sorguda yenildiyseniz size inanan, güvenen insanlar ne yapsın?
 Ama en güzelini Tercüman Genel Yayın Yönetmeni Ufuk Büyükçelebi söylüyor: Telefonda devlet büyüklerine küfretmişim. Ederim kardeşim size soracam? Duymak istemiyorsanız, dinlemeyin şahsi konuşmalarımı.

Yılmamak lazım, iletişimden, dertleşmekten, görüşmekten kaçmamak lazım. Korku imparatorluğuna teslim olmamak lazım.
Milli Mücadele döneminde cumhuriyetçiler hakkında ölüm fermanı bile verdi, "Allahsız müslümanlar". "Allahla aldattıklarına" cumhuriyetçilerin hilafete başkaldırdığı söylendi ama sonuçta "Allahsız müslümanlığa" boyun eğenler de özgürlüğü cumhuriyetçiler, bağımsızlık taraftarları sayesinde tattı.
Şu anda da "Allahla aldatılılanların" kurtuluşu yine cumhuriyet, laiklik, bağımsızlık, milliyetçilik yanlılarınca sağlanacak. Varsın onlar farkına varmasınlar, biz, siz görevimizi yapalım...

7.07.2008

Nasıl Biter?

0 yorum
-Ne nasıl biter?
- Elbetteki şu malum soruşturma.

En son pazar günü, ART'de Ankara Rüzgarı'nda Baybal'ı dinledikten sonra ben kararımı verdim: Bu iş ya hukuki bir fiyasko olarak T.C. tarihinde yerini ayır veyahut da ...
"... " kısmı için çok farklı düşünceler cereyan ediyor beynimde. Dile getirip getirmemekte tereddüt ediyorum.

Bir yıla yakın bir süredir devam eden bu soruşturma öncelikle neidüğü belirsiz, dönme, ajan, ipne birisi olan Tuncay Güney isimli bir adamın ifadesiyle başladı. Asıl mesele bu adamın neden serbest bırakıldığı ve şu an Kanada'da bir sinangogda haham olarak kendine nasıl yer bulduğudur.

Bunları geçtim; benim açımdan hukuk kullanılarak savcı çok pis oltaya getirilmiştir ve kancadan kurtulmaya çalıştıkça da midesine kaçmaktadır. Onun onla fotoğrafı varmış, onunla aynı toplantıda bulunmuş, iki kişi telefon konuşmasında senin adını zikretmiş...
Temennim, savcılık makamının sudan çıkmadan, bir an evvel bu zokayı çıkarmayı becebilmesidir. Bu işin sonu ya fiyaskodur! Fiyaskonun büyüğü, küçüğü olur mu? Hükümet, arkasında bu kadar durduğu bir soruşturmanın fos çıkmasından bir yara alır mı (Kapatılmadan tabii ki)? Bunları bilemem ama çeşitli fikirlerim var...
Sonuçta benim için bu soruşturmanın neticesi görünmüştür, savcı ve yargı ne zaman ne görür bilemem. Tutuklu ve gözaltındaki cumhuriyetçi, vatansever,milliyetçi, ulusalcı insanlardan daha fazlası mezara tahliye olmadan birileri birşeyler görse çok iyi olacak.

Hala daha arayış içinde olanlara kafa karıştıran iki soru:
1- Eğer birileri darbe yapacaktıysa kapatma davası niye açıldı?
2- Kapatma davasına giden yolu darbeciler(!) açmadıysa kim açtı?

3.07.2008

Blog kelimesine Türkçe karşılık

0 yorum
anadilim.org da sormuşlar internet kullanıcılarına sormuşlar : Blog yerine ne diyelim, diye.

Tam oraya yorum yazıp da gönderi tıklayacakken aklıma geldi, aynen burada da yazıvereyim.

Güncer:
-r gibi fiilden fiil yapan bir eki, günce gibi ‘gün’den türemiş bir ismin sonuna getirmemize TDK bişey demez heralde. (Zaten pek bir şeye ses çıkardıkları yok ya!)Hem büyük hem de küçük sesli uyumuna uyuyor.
Olmadı bir tane daha: Yazıntı
Yaz fiilinden, fiilden isim yapan -ıntı ekiyle cillop gibi bir kelime. hem bsu hem de ksu uyuyor yine. muhteşem.

2.07.2008

Yargı kullanılır mı?

0 yorum
Şahsen, yargının kullanılamayacağı inancımı hala daha kuvvetli bir şekilde korumaktayım. Yargı kullanılmaz, aldatılır!

Çok da zor değil. En basitinden bir örnekle açıklayayım: İnsanların hukuktan doğan çeşitli hakları vardır ve bu hakları hukuki yollardan edinir veya hukuki bir işlem sonucu kaybederler.
Hukukta esas alınan belge, beyanatta sahtecilik, aldatma yapılarak yargı aldatılabilir. Düzenlenen sahte belgelerle bir kişinin bir şirket üzerindeki hakları tamamen elinden alınabilir ta ki o belge. beyanatın sahte, düzmece olduğu ortaya çıkana kadar.

Ergenekon vb soruşturmalarda savcılık makamı ve mahkemelerin sahte belge, yalan ifade ve kurgularla yanıltılması imkanı mümkün. Çünkü savcı önüne gelen iddiaları, verilen ifadeleri, saçılan belgeleri araştırmak ve soruşturmak zorundadır, görevi budur. Bu konuda elbette ki şüphem yok.

Asıl rahatsızlık veren ve şüphe uyandıran konu ise soruşturma süresinin yaklaşık bir yıla yakın bir zaman alması ve henüz iddianamenin ortaya konulmamış olmasıdır. Değer verdiğimiz bazı insanların, henüz net bir şekilde öğrenemediğimiz sebeplerle gözaltına alınmaları üzüntü veriyor.

Masum olduğuna inandığımız insanların gözaltına alınmalarından dolayı, yargı yerine medyanın hüküm vererek adeta suçluymuşlar gibi afişe etmeleri kadar adi, şerefsizce bir eylem olamaz heralde!


Sayın savcının eline gelen veriler ışığında hazırlanmış bir iddianamesi yok, mahkeme tarafından davanın kabul edildiği ve hüküm verildiği de yok. Medya ve paranoyak iktidar kendi kendine gelin-güvey oluyor.

Hiç kimsenin gözardı edemeyeceği bir husus var o da : Suçu ispat edilene kadar herkesin masum olduğudur.

1.07.2008

Bu ülkede neler oluyor?

0 yorum
Neler olmuyor ki!

Bu ülkede bir kaos yaşanıyor, bu kaosun sebebi şu an gündemde olan bir ikilik (laik-dinci) değildir. Bu ikiliğin arkasındaki güçlerdir. İşin kötü tarafı böyle bir kaosa, düzmece komplolarla zaruri olarak yönlendirilen adalet mensuplarının alet edilmesidir.

Kaosun bir ucunda AKPyi iktidara taşıyan uluslarötesi sermaye ve elindeki güçler, diğer tarafta ise ülkeyi bu uluslarötesi sermayenin elinden kurtarmaya çalışan namı diğer derin devlet!

Uluslarötesi sermayenin amacı: Kendisiyle işini bitirdiği ve iktidara getirdiği zaman verdiği sözleri tutmaktan uzaklaşan, iktidar partisinin yerine uzun süre kontrolü elinde tutabileceği birilerini iktidara taşımak için mevcut iktidarı bertaraf etmek. Çünkü iktidar bu uluslarötesi sermayeyi artık dinlememekte ve aleyhine girişimlere yönelmekte.
İşte bu uluslarötesi sermaye, iktidarı bertaraf ederken bunu da üzerine yıkabileceği bir yapılanma aramaktadır ve bu yapılanma da laik devlet yapısına karşı hassasiyet besleyen ve iktidarın şiddetli muhalefetidir. Yani laikçi namıyla maruf, iktidar karşıtı, din(!) düşmanı, ülke birliği açısından sömürgeci güçlere karşı fikir birliği yapmış insanlar ve buna gizliden gizliye destek verdiği kanısı uyandırılmaya çalışılan TSK.

İktidarı alaşağı ederken buna daha güzel bir maske nasıl bulunabilir ki? Bu kadar birbirinden ayrışmış bir milletin içinde bundan daha kolay bir çözüm bulunamazdı heralde?

Özetle:Uluslarötesi sermaye, AKP ardından meydana süreceği siyasi yapılanmayı taamladıktan sonra bu kaos bitecektir fakat temennim odur ki uluslarötesi sermayeye imkan verilmeden bu kaostan ülke olarak sıyrılmaktır. AKP koştuğu yolda şöyle sağlam bir yere dayanıp neyin ardından koştuğunun farkına varmalı ve koltuk sevdasına kapılmadan bu kaosun son bulmasına çalışmalıdır. Bu kaosa içeriden müdahale edilmediği sürece ülke olarak hepimiz için başka kaoslara açılan kapılar kurulacaktır önümüzde...