Demokrasi; tanımı üzerinde literatür olarak kesin bir görüş birliği olmamasına rağmen, bir organisazyonu veya devlet politikasını şekillendirmede tüm üye ve vatandaşların eşit hakka sahip olması şeklinde tanımlanıyor.
Günümüzde ülkemiz iktidarının şarkıcısından, akademisyenine, sıradan vatandaş tarafından
ayak takımı olarak nitelendirilmesi birden ortaya çıkmış bir durum değildir. Demokrasinin ana yurdu denen Eski Yunan'da bile eleştirilere maruz kalmış ve
ayak takımının yönetimi gibi aşağılayıcı ifadeler kullanılmış günümüzde de kullanılmaya devam edileceği aşikar.
Demokrasi, tanımı kadar uygulamaları ve içeriği olarak da çeşitli atıflara maruz kaldığından derin bir konu. Şahsen demokrasi tarihini buraya dökecek değilim fakat demokrasi üzerine dile getirmek istediğim düşüncelerimi paylaşmak istemekteyim.
AKP'nin hakkında Anayasa Mahkemesi'ne yapılan kapatma istemli başvuru kabul edildi ve iddianameye göre yargılama süreci başlamış oldu. Bu durum çeşitli medya ve kişiler tarafından; demokrasini aldığı bir darbe vb şekillerde dile getiriliyor,
özellikle de yabancı basın ve AB sözcüleri tarafından. Elbette iç ve dış medya ve yabancı misyon görevlilerinin bu durumu demokrasiyi dile dolayarak
halk nezdinde yargı aleyhine bir provakasyon olarak değerlendirdikleri görüşündeyim.
Özellikle başka zamanlarda dile getirilen kuvvetler ayrılığı ilkesi göz ardı edilerek hem memlekette istediği şekilde
faizden kârını katlayan yabancı sermayenin hem de iktisadi ve ticari olarak kendi çıkarlarını gözeten dış ülke temsilcilerinin dile getirdikleri fiilen ülkenin iç işlerine müdahaledir.
Ancak Yargının işlevi Hukuk Devleti çerçevesinde önüne getirilen uyuşmazlıkları çözümleme yoluyla hukuka uygun davranışın sağlanması olduğundan, önceden olmasa bile sonradan harekete geçen Yargı denetimi nedeniyle bu organın Türkiye'deki sistem ve düzen uyarınca gerek Yasama gerekse Yürütmenin etkinliklerini denetleyebilme konum ve durumunda olduğu da bir gerçektir. Bu nedenle sadece işlevsel ağırlığını göz önünde bulundurarak Yargı için eşitler arasında önde gelen nitelemini kullanılabilir. Kaldı ki aynı organın Yasamanın daha oluşması aşamasında seçimlerin usulüne uygun bir biçimde yapılıp yapılmadığını ve şikayet üzerine değil doğrudan doğruya genel yönetim ve denetiminde görevli bulunduğunu göz önünde bulunduracak olursak bu önde gelme durumunun daha da belirginliştiğine inanabiliriz.
Yargının eşitler arasında önde gelme niteliğinin bir başka kanıtı, çağdaş devletin en önemli özelliğinin Sosyal Hukuk Devleti olması zorunluluğudur. Nitekim ekonomik bir kavram olmayan sosyal devletin ilk koşulu eşitlik ve özellikle imkan ve fırsat eşitliği ise bunun tek demokratik güvencesi de huhuka bağlı yönetim yani hukuk devletidir
Tüm bunlara aslında hiç gerek bırakmayacak bir hukuksal dayanak Anayasanın Yargı Yetkisi kenar başlığını taşıyan 9 maddesidir. Bu madde: Yargı yetkisi Türk milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır, demek suretiyle kayıtsız şartsız ulusa ait bulunan egemenlik yani milli irade ile Yargının iradesini özdeşleştirmektedir. Bu bakımdan Anayasal düzenimizde Yargı organı belki, eşitler arasında önde gelenden de öte bir konumdadır.*
AB'den, ülkemiz ve yurtdışı medyasından gelen; demokrasiye darbe, yargı darbesi gibi benzetmeleri yukarıdaki açıklamalarla birlikte Anasayasamızın Yargı için biçtiği rolü de göz önüne alarak değerlendirme gerekliliği doğmaktadır. Ülkemiz aydınlarının dahi bu konuda sırf yardakçılık adına lümpenliğe düşmesi bizler için acınası bir durumdur.
Çok bilindiğinden şöyle futboldan bir örnekleme yapmaya çalışayım:
Bir kulübün başkanısınız ve önemli bir maç var önünüzde. Takımınızın da rakibin üstesinden gelemeyeceğini biliyorsunuz hadi gelebilir ama siz yine de işi garantiye almaya çalışıyorsunuz. Karşı takım savunmasından bir futbolcuya rüşvet yada gözde deyimle teşvik primi veriyorsunuz ve maç oynandıktan sonra sonuç o oyuncunun çabalarıyla lehinize oluyor.
Aynı ligde şampiyonlukta rakibiniz bir kulübün sizin o teşvik primi verdiğiniz futbolcunun takımıyla maçı var ve kesinlikle alması gerekiyor ve neticede de alıyor. Şimdi siz o futbolcunun rakip takımdan teşvik primi almadığına inanır mısınız?
Cevap? Elbette,hayır değil mi?
Ülkemiz gündeminde yaşananları bir de bu şekilde değerlendirin bakalım. AKP çeşitli hukuki konularda eğer
Yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını etkileyecek girişimlerde bulunmuşsa-neticesi ne olur bilmiyorum- kendi içine düştüğü hukuki durumda da
Yargı'yı zan altında bırakacaktır. Ve bu konuda üsteliyorsa ki kendisinin de Yargı bağımsızlığına müdahale konusunda hiç de püripak olmadığının delilidir aksi durum zaten iftiradır-ki ben buna inanıyorum.
Hem vatandaşlarda hem de siyasi kurumlarda bir takıntı vardır:
Yargı lehimize karar vermişse bağımsız ve adildir, aleyhimize karar vermişse taraflıdır ve adil değildir. Her mahkeme kararını kişisel çıkarlarımızla değerlendiririz. Mahkeme kararlarının asıl dayanağı kanunlardır ve hakimlerin bu kanunları nasıl yorumladığına bağlıdır. Siyasi değerlendirmeler de şahsi çıkarlar üzerinden yapıldığı için kanunlar ve devlet yönünden değerlendirilemez.
Günümüzde aydınlarda malum konular üzerinde şahsi veya bağlı bulundukları sermaye grupları düzeyinde düşündükleri için siyasette lümpenlikten öteye gidip yargı ve millet ilişkisini kuramayıp kör bir demokrasi çukuruna saplanıp kalmaktalar.
Yargı; Anayasa'nın kendisine verilen yetkiyi milletten alarak Türk Milleti adına görevini yapmaktadır. Yargının görevini yapması darbeyse, evet doğrudur.
Neticede Anayasa Mahkemesi'nin iktidar partisi AKP'yi yargılaması sosyal hukuk devleti ve demokrasinin gereğidir. Eğer kanunlara aykırı bir eylemleri yoksa ki sütten çıkmış ak kaşık olarak sinei millete dönerler yok değilseler her halükarda
Yargı'nın önünü tıkayıp bizzat iktidar partisini yargılama yetkisinin kendisinden aldığı halkla karşı karşıya getirmeye çabalayacaktır ki yaptığı da şu an budur.
* İl Han ÖZAY - Devlet, İdari Rejim ve Yargısal Koruma