Kısa dalga yayın

18.12.2009

Kurtlar Vadisi Pusu senaryosundan gerçeğe yansıyanlar

0 yorum


Senaryodan gerçeğe yansıyanlar arasında en önemlisi son günlerde gündemde olan açılımla ilgili basın ve yayında yer alan İçişleri Bakanının yaptığı açıklamada Meclis gündeminde bulunduğundan söz edilen Kamu Düzeni Müsteşarlığı çalışmaları.
Kurtlar Vadisi seyircileri ve fanatikleri bilirler ki dizide kurulan kamu güvenliği müsteşarlığının başına Gladio tarafından kullanılmış ve halen daha gladio amaçları için kullanılmaya çalışılan Büyük İskender namlı dizi şahsiyeti geliyor.

Bir ara basında epey pompalanan, ne iş yaptığı  belirsiz bir terörle mücadele koordinatörlüğü kuruldu, ABD ile istihbarat paylaşımı falan yapıldı, güya. Bu ülkede bilinen 3 tane istihbarat birimi olmasına rağmen bir de kamu düzeni müsteşarlığı kurulmaya çalışılıyor. İstihbarat temelli örgütlenecek olsa gerek olmadı aynı terörle mücadele koordinasyonluğu gibi kurumlar arası koordinasyonu sağlama maksatlı kofti bir teşkilatlanma olur sanırsam.
3 tane kurum arasında koordinasyon sağlanamıyorken şimdi kurulmaya çalışılan başka bir teşkilatla ne amaçlanıyor, insan  merak etmiyor değil hani...

17.12.2009

Suçlu esnaf değil devletin güvenlik güçleridir

0 yorum
Hep riya hep riya!
Gazete köşelerinde ve ekranlarda hep riyayla karşılaşıyoruz. Kapatılan DTP nin ardından Muş Bulanık'ta ortalığı ayağa kaldıran şehir eşkıyalarının zulmüne defalarca kafa tutan esnaf sonunda kirişi kırıp kalaşnikofla açtığı ateşle iki kişiyi öldürmüş.

DTP ve PKK nın defalarca yaptığı kepenk kapatma çağrısına hiçbir sefer uymamış ve tek başına kafa tutmuş (Kynk: Hurriyet, Metehan DEMİR) olan bu kişi şimdi basın-yayında linç ediliyor. Hani bir benzetme vardır: "Hırsızın hiç mi suçu yok", diye aynen o misal.

Gazetelerden, ekranlardan şehir ve dağ teröristlerinin baskılarına boyun eğmek zorunda kalanlar veya gönüllü bu eyleme katılanlar defalarca aşağılandı, acizlikle ve devlete güvenmemekle suçlandılar.
Oysa şimdi bu durum canına tak etmiş esnaf elindeki silahla, malını canını korumaya kalkıyor ve haberlere bakın ki adam artık "saldırgan" olarak manşete çıkıyor. Sanki sokağı yerle yeksan eden, ateşe veren o soysuz köpekler sokakta gezintiye çıkmış da adam da keyfinden ateş açıp öldürmüş.
Tuh sizin iki yüzlülüğünüze.

Burada konu ile ilgili yazdığım hemen her yazıda söz ettim; Devlet, bu ülkenin dağına taşına şehrine kasabasına devletliğini gösterecek. Ne demişler "Ya devlet başa ya kuzgun leşe...".
Devlet otoritesinin hüküm süremediği yerde soysuz köpeklerin önünü almaya vatandaş yeltenir işte.
Helal olsun adama; ben de o adamın yerinde olsam aynı şeyi yapardım.
Sana laf diyenler senin .aşşağını yesin emmi!

13.12.2009

Terörün sırtında demokrasi yürümez

0 yorum
DTP denen bölücü söylemlerin odağı kapatıldı, sevincim büyük fakat ülkemizdeki terör sorunu için avuntu duyulacak bir durum değil. Bu parti, kişiler gider başkaları gelir; daha önceleri de değinmiştim Avrupada olsun Habur gibi kamplarda olsun yüzlerce insan bu bölücü ideolojik eğitimden geçiyor.
Önemli olan bu bölücü eğilim ve ideolojinin dayandığı terörü dağdan kazıyıp atmak.
DTP liler çıkmışlar, kapatmayla ilgili basın açıklaması yapıyorlar ve şunlara benzer söylemlerde bulunuyorlar; " biz demokrasi mücadelesi için meclise girdik fakat bize terörist dediler."

Aman nasıl da duygusal bir savunma. Ulen daha düne kadar meclis kürsüsünde, meydanlarda bağırıp çağırıyordunuz Tuğlukuyla, Aynasıyla; dağdakiler teröristse biz de teröristiz diye. Şimdi noldu, bu ağlaklık ve dönekliktir? Meclis kürsüsünde, mitinglerde biz de teröristiz diye esip kükrerken iyiydi de AYM  bunlar vbden  ötürü partinizi kapatınca mı mazluma döndünüz, dönekler, omurgasızlar.

Demokrasiymiş! Hadiyin lan ordan. Yok baskmış- batasunaymış, sein feinmiş Avrupadan ottan boktan bir sürü referansa dayanmaya çalıştınız ama onların hiçbiri gibi bu terör belasını sona erdirme cesareti gösteremediniz. Gerçek demokrasi özgür toplumlarda ortaya çıkar, sizin yaptığınız terörün sırtında esip gürlemekten başka birşey değildir.
Silahların gölgesindeki terörün hegamonyasından vazgeçemediniz. Ağanızdan korktunuz, aşiretinizden, nüfuzunuzdan korktunuz. Asla ve asla bölge insanını düşünmediniz. Mecliste siz olmasanız bölge halkı da memleket de bişey kaybetmez.
Düşünce özgürlüğünün ağza geleni değil, akla geleni söylemek olduğunu bir türlü öğrenemediniz.

Ve maalesef ki korkum; Devletimiz gereken bağımsız dirayeti gösteremediği sürece terör belası ABD nin arzuladığı, bölge kukla bir devletleşme/federalleşme sağlanamadığı sürece devam edecek.

6.12.2009

Merhaba Memleketim

0 yorum
Yirmi gün olmuş neredeyse buralarda klavye oynatmayalı.

Memleketi ben mi kurtaracağım caaaaanım? Benimkisi burada "Sıkıp dert olacağına sal derman olsun" misali derdimi sıkıntımı paylaşmak.
Hasılı, hayırlı bir işe giriştim ek olarak bayram vesilesiyle büyükleri ziyaret işine girişince süreyi buralara vakit ayıracak kadar değerlendiremedim.

Şu Danıştay meselesi önemli benim için çünkü katsayı farkının ortadan kaldırılmasına, mesleki öğretimden yetişmiş biri olarak sevinmiştim ama yürütmeyi durdurma konusunda yandaş basının "Hani yetki YÖKteydi" kabilinden tafralarından doğan acınası halleri güldürüyor insanı. Danıştay, katsayı konusunda önceden yetkinin YÖKe ait olduğunu belirtmiş ama bu sefer ki yargılaması yetkili olup olmaması değil bilakis bu yetkinin doğru kullanılıp kullanılmamasına ilişkin. Öğrenecekler ama kendi tv kanallarında gazetelerinde bu doğruları anlatan olmadığı için bunların samimiyetine inanan insanları sömürmeleri sona ermeyecek. Benim anlatmam bir yere kadar kendi çevremle sınırlı...

Her neyse Öcalan köpeğinin(köpekler bile bu kadar adi olamaz ama hayvanların affına mahcuben işte) kafesinin dar gelmesi bunların bahane edilip yandaşlarının halk düşmanlığını sergileyerek kamu malına insanların malına zarar vermesi elbette yenilir yutulur cinsten eylemler değil. Hele ki yandaş basın ve tvlerde (özellikle samanyolu, kanal 7, 24 vb.) bunları soruşturması süren örgütün yaptığı tezi tam safsata, bu teze inanırsak Başbakanın o sözde terör örgütünün başı olması sonucuna varmamız gerekir gibime geliyor.

Hayret bir de nasıl olmuşsa ABD de Yahudi lobileri Erdoğanla görüşmeyecekmiş, ne kadar ilginç!

Zor arkadaş zor bu yandaş, satılmış yalamalarla uğraşmak.

17.11.2009

Uyusun da büyüsün mu-ha-le-feeeet

0 yorum
Değerli Başbakan bir konuşmasında 81 ili gezerek açılımı anlatacaklarını söylediğinde ben de friendfeed den
Eyyy Muhalefet! Madem iktidar açılım sevdasını millete anlatmak için 81 vilayete açılacak o zaman sana da yol görünüyor, eğer gerçekten açılıma karşı duruşunda samimiysen tabii ki! Hadi bakalım görelim sizi; iktidar halka geliyorsa sen de gel, öyle kürsüden bağırıp çağırmakla olmaz bu işler...
demiştim. Oysa Yeniçağ ın haberinden de görüyoruz ki iktidar açılım sevdasına memleketi karışlarken muhalefet uyumaya devam ediyor. Sadece grup toplantılarında avaz avaz bağırmakla kalıyor bütün muhalefetleri. Oysa bu devlet iktidarı olsun, meclise giren muhalefeti olsun bunlara milyonlarca lira yardım yapıyor. Ne için? Sağa sola bina dikmeleri, seçimlerde afiş, amblem bastırmaları için mi?
Hayır elbette! Demokrasiyi işletmeleri için.
Milyonlarca lira devlet desteğiyle güya siyaset yapan muhalefet sadece kürsüden yırtınma ve muhalefet deneyimlerde bulunuyor ama sadece gönüllülük temelinde teşkilatlanmaya çalışan Osman PAMUKOĞLU il il gezip iktidarın zihniyetini ve yaptıklarını anlatmaya çabalıyor.
Ve bu gönüllü çaba internet sitelerinde neredeyse dalga geçercesine "Pamukoğlu mitinginde izdiham(!)" şeklinde adi bir başlıkla güya haber yapıyor.
Onlar da haklı! Çünkü elinde bu adi basına harcayacak devlet desteğiyle avucuna kondurulmuş milyonları olmayan bir partiden ne beklentileri olabilir ki?
Maalesef iktidara, güce sahip olanların peşinde herkes koşuyor ama fikirlerin, ideallerin peşinde koşan mert insanlar, yazarlar, çizerler, vatandaşlar nadir bulunuyor.
Onlar da haklılar, onlara da bir şey demek ne hakkım ne de haddim.
Orhan Baba deyimiyle:
"Haklısın haklı
Bence sen de haklısın"

15.11.2009

Trakyadan beklenen Doğu açılımı

0 yorum
Memlekette bir açılım havası almış başını gidiyorken bize de bir açılım yolu göründü.
Yok. Bu öyle memleketle falan ilgili değil, doğrudan şahsımla ilgili bir açılım, daha doğrusu açılım beklentisi. Ya aslında memleketle de ilgili ama benim memleketimle ilgili.
Dün akşam

8.11.2009

İslami vatandaşlık tanımı ne zaman yapılacak?

0 yorum
odatv.com da yapılan haberin başlığı şöyle: Bir bakan "İslami bakan" unvanı kazandı
O Bakanın bu unvanı nasıl kazandığı ise şöyle anlatılıyor:
Cumhurbaşkanı Gül, Bakan Çağlayan’a “İslami Dayanışma Ödülü” veriyor.
Bu ödül neden veriliyor?
Bakan Çağlayan, “İslam ülkeleriyle İslami dayanışma gösterdiği” için bu ödül alıyor.
Veren kim?
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı.
Dikkat ediniz, söz konusu olan “İslam ülkeleriyle dayanışma ödülü” değil; “İslami dayanışma”.
Başlıktaki soru bu haberi okuduktan sonra aklıma geldi. Düşündüm; acaba "İslami vatandaşlık" gibi bir kavram da yakında ortaya çıkar mı diye. Ne bileyim hani ab vatandaşlığı, dünya vatandaşlığı gibi şeyleri duyduk da eğer böyle birşey olursa tanımı nasıl olur? Şimdi Devletimiz ab yolunda koşturduğundan vatandaş da ab vatandaşlığına koşturmuş sayılıyor. E doğal olarak İKÖ içinde yer alıp, Devletin bir Bakanına Cumhurbaşkanı "İslami bakan" unvanını layık görüyorsa vatandaşlara da biçilen "İslami vatandaşlık" tanımı vardır gibime geldi.

Sizce böyle bir durumda, "İslami vatandaşlığın" tanımı neyi içerir?
a) Ameli "islamilik"
b) Tevhidi "islamilik"
c) Siyasi "islamilik"
d) AK "islamilik"
e) Tayyibi "islamilik"

5.11.2009

Domuz gribi - Gribal toplum psikolojisi

0 yorum
Toplum olarak daha öncesinde de pandemik hastalıklar aştık; deli dana, kuş gribi gibi.
Ama bu H1N1 namı diğer domuz gribi memlekette muazzam bir panik havası estiriyor.
Akademisyenlerin bir çoğu ülkemizde görülen vakaların dünya sağlık örgütü verilerine göre domuz gribi olmadığından bahsedip, sağlık bakanlığı tarafından ülkede estirilen havanın paniğe sebep olduğunu dile getiriyor. Diğer taraftan, sağlık bakanlığı tarafından sağlık kuruluna davet edilen ve domuz gribi konusunda hükümetin politikalarını yönlendiren akademisyenler de tam aksine, ülke sathında pandemik bir hava estirilmesine sebep oluyorlar.

Sağlık kurulunda yer alan akademisyenlerin sebep oldukları, bence üzerlerinde hissetmiş oldukları sorumluluk baskısından kaynaklanıyor ve bu sebeple paranoyak bir şekilde yürütülen politikaları yönlendiriyorlar. Bir yanda Başbakan korkusu diğer yanda ya beklendiğinden öte bir şey olursa korkusu...

Söz konusu salgının olduğu süre içerisinde H1N1 den  can kayıpları göz önüne alınınca normal gripten hayatını kaybedenlerin oranı pandemi tedbirlerinin akılcılıktan öte paranoyaya dönüştüğünü gösteriyor. Hele ki aşı üretici firmaların aşı deney fazları (2 yaş altı ve hamilelerde denenmediği gibi )konusunda yapmış oldukları açıklamalar dikkate alınınca ben estirilen havaya inanmıyorum.
İşyerleri artık iyice huzursuzlukla dolmaya başladı, insanlar en ufak bir aksırık da dahi karşısındakilere tıpkı bir vebalı tavrı koyuyor. Tedbir elbette önemli ama tedbir alınmaya çabalanırken toplum psikolojisi de düşünülüp korkudan çok akılcı bir tavırla politikalar yürütülmeli. 
Ne diyeyim toptan geçmiş olsun...
Son olarak değerli Dohtur Kenan Abimin paylaştığı tabipler birliğinin konu ile ilgili açıklamasını vereyim.

1.11.2009

Peygamber Efendimizi bulaştırmayın bu işe (bestofmen.org)

10 yorum

Bugün  e-posta kutusunda, sevdiğim insanlardan gelen, aşağıdaki zincir posta beni ne kadar hüsrana uğrattı bilemezsiniz. Bir zamanlar benzer birşey için Atatürk kullanılmıştı. Sonunda bir fiyasko ve üç kağıt olduğu da ortaya çıkmıştı. beyn.org bununla ilgili ayrıntıları yazmıştı. Şimdi benzer bir şey, Hz Muhammed'in ve Hz İsa nın da adının yer aldığı bir şaçmalık ortalarda dolaşıyor. "Best of men" diye bir saçmalıkta iki peygamber; bilimadamları, devlet adamları vd ile karşılaştırılıyor. Bir de iletinin başındaki mesaja bakar mısınız?
Her ne kadar kimseye herhangi bir şey ispatlamaya gerek olmasa da Peygamberimiz'i (SAV) sevdiğimizi ifade etmek açısından katılmak lazım diye düşünüyorum. Gerisi ilgine kalmış ;)
 Ya Allah'ınızı severseniz bunlarla uğraşılıp ispat edilmeye çalışılan nedir, nasıl bir egodur, neyin çabasıdır benim aklım almıyor. Aklı alıp da bu işi zincirleme yürütenlere de üzüntülerimi iletiyor ve alet oldukları oyunu daha bir akıllıca düşünmelerini diliyorum. Peygamber Efendimize sevgiyi ifade etmenin yolu bu işlerden geçiyorsa ben almayayım, böyle sevgi olmaz arkadaşım, kardeşim! Kusura bakabilirsiniz ben sizler gibi sevemiyorum, böyle saçma şeyleri kanıksayamıyorum. Sonuçta ne olacak? Kim kendini nasıl tatmin edecek? Ya oylamadan Hz Muhammed çıkmazsa?
DUNYADA EN COK SEVILEN KISI diye bir oylama var....

2010 subatda sonuc belli olacak....
10 kisi var bu oylamada aday...
biride Peygamber Efendimiz...
Oyunuzu kullanin vede bu mesaji baskalarinada yollayinki,Rabbimizin bu kainati onun yuzu suyu hurmetine yaratttigi,bizim rehberimiz,efendiler efendisi......insanligin iftihar tablosu...Kainatin efendisi..HZ.seyyidul beser  kimmis insanliga gosterelim..............sevgiler ve saygilar.Adres:
http://www.bestofmen.org/

28.10.2009

Sakarya'da çelenk koyma töreninde Başsavcının gelmeyen çelenk gerginliği

0 yorum
Ara sıra şöyle Sakarya şehrinin bürokrasisine ilişkin çerez (magazinel) haberler vereyim istiyorum ama açıkçası göze batma meselesi beni biraz alıkoyuyor.

Bugün, Cumhuriyet Bayramı münasebetiyle kent meydanında, yağmur altında yapılan Atatürk anıtına çelenk koyma töreninde maalesef şehrimiz Başsavcısı talihsiz anlar yaşadı. (Nasıl, hemen hemen yerel gazete haberi tadında değil mi? Neyse devam edeyim...)
Şehrimiz Valisi Hüseyin ATAK ve diğer protokolün de hazır bulunduğu törenin başlaması esnasında Sakarya adliyesine ait çelengin yerinde olmadığını öğrenen şehrimiz Başsavcısı büyük panik ve heyecan yaşadı.Öfkeyle, sunulacak çelenklerin dizildiği alana gelip de çelengi sırasında göremeyip küplere bindiği gözlenen Başsavcı o sinirle alanda makam aracının park ettiği alana doğru ilerlemeye başladı. Çelengin yerine doğru getirildiğini görünce büyük rahatlık hissettiği gözlendi.
Çelengi tören alanına getirmekle sorumlu koruma, şöför ve diğer görevlilerin ahvali hakkında net bilgilere ulaşılamadı ama  şehrimiz Başsavcısının gazabına uğrayabilecekleri düşüncesinin bürokratik çevrelerde dillendirilmeye başlandığı görüldü.:)
Emir ALP, nebilim.net, Sakarya, esen kalın! :)

Şimdi normal bir vatandaşın pek de farkında olmayacağı olsa dahi kendisi için bir anlam taşımayacak olan bu durum maalesef ki protokol içerisinde Başsavcı aleyhine olumsuz bir intiba bırakacak ve çeşitli dedikodulara vesile olacaktır. Neyse bilginiz olsun işte.

Osmanlıyı parçalayan da açılımlardı

0 yorum
Osmanlının son dönemleri hep birileri memnun etmek için açılım üstüne açılım yapmakta geçti. Osmanlı yönetimi özellikle Balkanlarda kimleri kaçırmamak, bir arada tutmak için açılım yoluna gittiyse açılan o kapılar tek tek yerle bir oldu, yeni devletler, yeni milletler ortaya çıktı.
Soner YALÇIN'da odatv.com üzerinde tam da bu konuya değinmiş:
Türkiye dejavu yaşıyor. 100 yıl önce Balkanlar’da başına gelenlerin neredeyse tıpatıp aynısı bugün Güneydoğu’da karşısında. Tek fark, ayrılıkçı çeteler dağdan inerken değil Avrupa’nın baskısıyla cezaevinden çıkarılırken davul zurnayla karşılanıyor olmasıdır. Üstelik ayrılıkçılar ve karşılama ekibi Türk mahallerinden geçerek gösteri yapıyorlardı.

26.10.2009

Belge de gerçek(!) çıktı, nolcak şimdi?

0 yorum
Gördün mü işi, n'olcak şimdi? Koca TSK sıkıştı mı köşeye?
Ne garip, ne ilginç bir zamanlama.
Hala daha insanın aklı almıyor TSK nın teşkilat olarak "akp ve güleni bitirme planı" gibi bir çalışmaya girişip bunu bir de yazılı bir rapor haline getirmesini.
Bir ihbar mektubuyla söz konusu belge savcıya intikal etmiş. Cesur subayımız(?) bütün hikayeyi mektuba dökmüş ve ilgili belgeyi de nasıl temin ettiğini anlatmış: "Klasörden aldım. Kaybolduğunu fark ettiler ama daha sonra birisinin imha ettiğini düşünerek rahatladılar", diyor.
Ne kaddar enteresan! O klasörde sadece o belge mi vardı? Madem emirle yapılmış yazılı emri de EK-Ğ olarak koysamış daha da inandırıcı olurmuş gibime geliyor. Veya emir şifaendi de plan niye yazılı? O kadar evrağı yok eden bilgisayarları silebilen bir teşkilat, aslı dosyasından kaybolmuş bir evrağı; birisi imha etmiştir diye göz ardı edebilme cesareti gösterebilmiş ya pes doğrusu.

Kaldı ki yalan ya da gerçek;  

Güldüşümü 2

0 yorum
Gülün pembe gölgesinde üşüyor
Güle sığınmış kalbim.
Batan dikenler,
Yalnızlığı kanatıyor.
Gül …
Gülüşünde düşüm
Bırakma aklımı güldüşümüne
Kanayan yalnızlık kaçsın istediği yere, bırak
Gül…
Düşüm…
Güldüşümünde …
Sen,
Kaçan yalnızlığın suladığı
Umut ve düşün bedene bürünmüş hali
Sen, gül
Gül ki
Güldüşümünde sarılalım hayata sımsıkı
Güldüşüm,
Düşümde kalma
Hayatın güldüşümünde gerçeğim ol

25.10.2009

Tüm "Ali (Artin) Kemallere"

0 yorum
Bana Türk değilsin diyenlere

Ben Türk’üm Diyorsun, sen Türk değilsin.
Ben İslam’ım diyorsun, değilsin İslam.
Ben, ne ırkım için senden vesika,
Ne de dinim için isterim ilam.
Türklüğe çalıştım zevkim için
Ummadım bu işten asla mükafat.
Bu yüzden bu kadar felaket çektim,
Hiçbir an esefle demedim heyhat.
Hatta ben olsaydım Kürt, Arap, Çerkez,Ermeni…
İlk gayem olurdu Türk Milliyeti.
Çünkü, Türk kuvvetli olursa mutlaka,
Kurtarır her Türk’üm diyen milleti.
Türk olsam, olmasam ben Türk dostuyum,
Türk olsan, olmasan sen Türk düşmanı.
Çünkü, benim gayem Türk’ü yaşatmak,
Senin öldürmek her yaşayanı.
Türklük hem mefkurem, hem de kanımdır,
Sırtımdan alınmaz çünkü, kürk değil.
Türklük hâdimine Türk değil diyen,
Soyca Türk olsa da piçtir Türk değil.

Z.Gökalp

24.10.2009

Kamptakiler değil, sorun dağdakiler

0 yorum
34 pkklı gelmişmiş, 6 yaşındaki çocuk da mı pkklı terörist?
Kamptakileri değil, dağdakileri gidin alın ellerindeki silahlarla, o zaman bir nebze olsun inandırıcı olur 
açılım sevdanız. 
Dağdakileri kolluk,emniyet,(oldu olacak artık) silahlı kuvvetlerinle gider alırsın, silahlarına el koyarsın. Silahların kriminal incelemeleriyle, hangi silahtan kim tarafından hangi Mehmetçiğimize kurşun sıkılmış, bunun faili kimdir bellli olur. Tutar yargılarsın, suçlu olan cezasını çeker. 
Bir milletin de gönlü ferah olur, dağda kancık terörist kurşunu yiyen Mehmetçiğin katilleri, bir devlete bir millete kurşun sıkanlar cezalarını çekerler. Hem vicdan hem de hukuk işler.
Dağdakiler tükendikten sonra kamptaki karı kız, çoluk çocukla zaten sıkıntımız yok. Onlar geldiler de biz gelmesinler mi dedik? Sanki onları tutup bu devlet sürdü kamplara... 
Kamplarda da kamufle olmuş kancık teröristler halktan ayrılır, ne bok oldukları ortaya çıkar.
Kamp dediğimiz de güya BM idaresi altında, oysa terörist idaresinde bir kamp, Mahmur, neyse ne!

Ayrıca bu kamplar öyle laylaylom günlük yaşamın sürüp gittiği yerler değil, 7 den 70 e oradaki herkesin senelerce bölücü bir ideolojik eğitimden geçtiği yerler. Kamuoyunda gözden kaçırılmaması gereken bir konu.

Resmi ideoloji diye devlet eğitim-öğretimini yeren aydın takımı yaklaşık 12000 kişilik, senelerce bölücü ideolojik eğitimin tesirinde kalmış bu insanların milletle, devletle kaynaşması barışması için neler düşünüyor acaba, bundan hiç söz eden yok.

21.10.2009

Açılım hakimlerine : Nasıl bir vicdanla Türk Milleti adına karar verebildiniz?

0 yorum
Roj tv de, sınıra girmeden önce keza sınırı geçtikten sonra defaatle, "önderliğin isteği ile , sayın öcalanın isteği" ile geliyoruz diye yırtındı terörist oldukları aşikar bu insan müsvetteleri. Ne süper sonik bir sorgulamaydı da terör örgütü üyesi oldukları 7 yaşındaki çocuk tarafından bile bilinen insanları serbest bırakabildiniz?
PKKlı denen nedir? PKK nedir? Ya terör örgütü, ya terör örgütü üyesi?

10 larca insan 1.5 yıldır daha hakim karşısına bile çıkartılmadan f tiplerinde tutuklu bulunurken siz nasıl bir iddianame ve hüküm ile bunlar hakkında karara varabildiniz de serbest kalmalarını sağladınız?
Biraz vicdan, meslek onuru olsaydı bu teröristler hakkında bu hükmü vermek yerine işgal ettiğiniz o "Türk Milleti" adına karar verilen makamdan istifa ederdiniz.
Hukukmuş, adaletmiş ne sizin haddinize ne de o yamandığınız iktidarın! Unutmayın ki iktidarlar geçicidir baki olan millet ve devlettir. Vicdanını kanattığınız milletin kanına muhtaç kalacaksınız, inşallah Allah o günlere muhtaç bırakmaz bu milleti.

Ve milletin içine sızan bu truva atları sizin de kuyunuzu kazacak ve bunlara sunduğunuz adalette(?) boğulacaksınız.
Bu boktan yaklaşım,   senelerce 7 den 70 e, binlerce kürtçü ideoloji ile yetişmiş truva atlarıyla bu milletin içine nifak tohumları ekecektir.
Bu açılım yaklaşımı,  içeride nefreti körükleyip yine senelerce terör ile bağdaştırmamak için çabalanan Kürt halkını terörle paketleyip binlerce şehit ailesinin arasına pimi çekilmiş bir bomba gibi bırakma planıdır. 
Geçmiş olsun, bugünden sonra millete düşen bu pimi çekilmiş bombanın kucağında patlamaması için sokaklara dökülmektir. Milliyetçi, vatansever, demokrat kim varsa bu truva atı operasyona karşı olmalıdır.
Neredesin ey MHP, BBP, İP, Saadet, GP, ADD, TGB  teşkilatı
Neredesin ey şehit aileleri
Neredesin ey Türk Milleti

19.10.2009

The Pekeke Show

0 yorum
Terörist başı, bebek katili aponun emriyle Kandilden inmişler.
Pişmanlık falan yokmuş barış elçisi(?) teröristlerde. (8 kişi)
Teröristler militanlığa, bebek katili abdullah öcalanlığa terfi etti. Sizin gibi basın/yayının ben ta baskı makinasının civatasını bükeyim.
Etkin pişmanlıktan falan da yararlanmak istemiyorlarmış.
Hiç silahlı eyleme karıştınız mı sorusuna "Hayır" cevabı veremiyorlar.
Ellerinde, Başbakana, Genelkurmay Başkanına, Cumhurbaşkanına ve TBMM Başkanına mektup getirmişler.
Bu mektup işi epeyi bir tuttu. Teknoloji o kadar gelişmişken Karayılan denen diğer bebek katili 3G ye geçseymiş ya bu kadar nostaljik takılana kadar.
Halaylarla, törenlerle Kandilden uğurlandıkları gibi aynı şekilde de terör örgütü amblemleri ve bebek katili posterleriyle karşılanıyorlar.
8 teröristin ardına garıyı, kızı, dedeyi, kızanı takmışlar bir barış elçisi havası tutturmuşlar.
Kandilde, Mahmur da 7 den 70 sağlam bir ideolojik eğitimden geçmişler. 7 den 70 e hepsi barış demokrasi tutkunu ve meclise girme sevdalısı
Ahmet Türk denen adam ise tutuklanmalarını istemiyormuş.Haaay hay! Hukuk bile ne bok yemiş ki açılım karşısında?
Şimdi devlet erkanı bu mektupları kabul edecek ve ben de bu devletin bir vatandaşı olarak bunlara saygı duyacağım ve açılım saçılım saçmalıklarına destek vereceğim ha?
Hadi bakalım koca Başbakan gel de ayıkla bu pirincin taşını. Bebek katili koydu mu gediğe taşı?
Hadi bakalım liboş ve tatlı su demokratları pamuk eller klavyelere; bekliyoruz barış, demokrasi kokulu enfes yazılarınızı...

18.10.2009

Çocuklar ve vahşet sevgisi

0 yorum
Pazar pazar  o güzelim havada çıkmışım balkona iki nefes alayım diye  fakat  o da ne?
Bizim mahallenin 9-10 yaşlarında çocukları, ellerinde yeni palazlanmaya başlamış güvercinler havaya atıp, atıp tutamıyorlar.
Sonra iki kanat çırpıp yere yığılan güvercini birisi avuçluyor, diğeri o çocuğun üstüne saldırıyor; illa bana ver diye. Karşıdan başka biri de; bana at, bana at, diye bağırıyor. Zavallı güvercin elden ele atılmaya çalışılırken yerlerde yuvarlanıyor.
Bu çocuklara okullarda, yazları camilerde biraz sevgiden, şefkatten, canlıdan, candan, canandan bahsedilse yani iki kere iki dört ederden sınavlardan, notlardan başka bir şeyler önemsetilse bunlar olmaz diye düşünüyorum. 

Ya çocuk bunlar çocuk! İnsanın şefkate, merhamete, sevgiye en yakın olması gereken çağlarında, çocukluklarında  hem kendilerine hem de doğadaki canlılara tam aksine en vahşi duygularla yaklaşıyorlar.

Ben tuttum iki üçüne öğütte bulundum, saydım, söyledim. Can dedim, acı dedim, şefkat dedim, günah dedim ama  çocuğun gözünde höt höt bir adamın söyledikleri düşüncesinden öteye gider mi merak ediyorum.
Nebilim ya! Analar, babalar, abiler ablalar bırakın siyaseti miyaseti, şunu bunu da çoluğunuza çocuğunuza biraz şefkat, sevgi gösterin, öğretin. MEB, Diyanet biraz artık bunlara eğilsin artık. ,
Lanet olsun böyle öğretim, aile düzenine; ruhsuz, merhametsiz, cani çocuklar geleceği de aynı şekle getirecektir.
Gerçi bu beton yığını, ruhsuz şehirlerde bunları yadırga-ya-mıyorum ama bir yerden bir şeylere başlamak lazım.

Nefes / Vatan sağolsun

0 yorum

Tanıtımındaki "Uyursan ölürsün temalı" sahne ile bende yarattığı büyük beklentiyi karşılayamadı, maalesef.
Ülkemizdeki askeri temalı filmlerde beklentim hep en az "Er Ryan'ı kurtarmak" filminde verilen dram ve askeri kurgu kadar olmuştur. Ne yazık ki bu zamana kadar bunu karşılayan bir filmi seyredemedim. Ülkemizde bu konuda oldukça etkili hikayeler olmasına rağmen maalesef kendi hikayelerimizi, dertlerimizi ne kendimizle gerektiği gibi paylaşabiliyoruz ne de yurt dışında anlatabiliyoruz. Yöntem olarak sorun senaryodan mı yönetmenden mi kaynaklanıyor tam bilmiyorum ama asıl aksaklığın senaryo basamağında olduğu düşüncesindeyim.
Bir de zannedersem yönetmen, senaristlerden askerlik yapanların bir çoğunun (bazı zamanlar asker millet olmamızdan övünmemiz de göz önüne alınınca) askerliğin mantığını anlayamamasından dolayı  sinemaya da gerektiği gibi yansıtılamıyor.

Filmle ilgili düşüncelerime dönecek olursam;

16.10.2009

Karizma bozan çiçeği

0 yorum
- Merhaba dostum
- Merhaba abi
- Tek gül alacaktım, pembe!
- Yok abi, kırmızı verelim.
- Kırmızı?! Yok ya bir anda ağır arabesk kaçar!
- Kırmızı verelim abi, ha pembe ha kırmızı ne fark eder? Hep ondan alıyorlar, yeni tanışanlar falan...
- Hep ondan... Yeni tanışanlar... Oha! Neyse kırmızı olmaz. Bi bakayım şöyle şu olmaz. Şu gerbera! Yok deve, bir haftada hasta çiçeği mi verecen. Şundan koyalım, bi de

14.10.2009

Yandaş basının adalete müdahale sevdası

0 yorum
Ahmet KEKEÇ yazısının birinde tutmuş Şamil TAYYAR'a dava açan bir savcıyı kalemine dolamış, neymiş: Bütün gazeteciye, televizyona bu savcı dava açıyormuş da odasında siyasi figürler varmışmış da tarafsızlığına gölge düşüyormuş gibisinden bir şeyler saydırmış şöyleki;

Devletin savcısı, “Bu üzeri çizili resim de ne oluyor? Bu apaçık tehdittir. Bu konu hakkında derhal soruşturma başlatmalıyım!” demiyor da, görevini yapan gazeteciyi uyarıyor: “Bak, erkek olsan çoktan vurulmuştun ha...” (Konunun tafsilatını,“t24.com.tr” adlı internet sitesinden okuyabilirsiniz.)
Bu savcı kim mi?

13.10.2009

Hangi devletin valisi olduğunu anladı ama...

0 yorum
Ermenistan maçına girişte Azerbaycan bayraklarının yasaklandığını dile getiren Bursa Valisi nihayetinde hangi devletin valisi olduğunu anlamış görünüyor ki yasağın kaldırıldığına ilişkin bir açıklama yapılmış.
Validen gelen son açıklama şöyle oldu; "İyi niyetli, mütevazı olarak kendiliğinden yanında KKTC ve Azerbaycan bayrağı taşıyanlara, taşkınlık ve sloganlarla böyle bir siyasi şeye çekmediği sürece herhangi bir engel olunmayacaktır"



Fakat haberde geçen başka bir yakışıksız hareket ise biletlerin satışında uygulanan ambargo. Aynı haberde söyleniyor. Maçta yapılacağı düşünülen/öne sürülen protestolardan çok bu tür hareketler olayı kışkırtıcı bir hale sokuyor. Kaş yapalım derken göz çıkarma işine girişiliyor.

Ermenistan ile imzalanan protokol nedeniyle milli maçın bir protesto ortamına dönüşmesinden korkuluyor. Bu nedenle de bilet almak için stat önündeki gişelere gidenlere bilet satılmıyor.
Gişelerin tamamı şu anda kapalı bulunuyor. Bilet olduğu halde bu biletlerin protestocuların eline geçmesinden korkulduğu için satış yapılmıyor.

Biletler belirli gruplara toplu halde veriliyor. Bu gruplar da biletleri denetimleri altında tutabilecekleri kişilere dağıtıyor...

9.10.2009

Böyle devlete(?) böyle vali

0 yorum
Bursa'da  Ermenistanla oynanacak milli maçta, stada Azerbaycan bayrakları sokulmayacakmış. Bu nasıl bir açılım saçılım zihniyetidir ben anlam veremiyorum.(Aslında hakettiği anlamı veriyorum da neyse...)  Azerbaycan, KKTC, Doğu Türkistan, Güney Kore, Almanya gibi ülkelerin bayraklarının yurtiçinde olsun yurtdışında olsun yaptığımız milli maçlarımızda hemen hemen eksik olmadığını düşününce kendi ülkemizde oynayacağımız bir maç için bu kadar anlamsız, işgüzar ve aptalca bir davranışı önlem olarak kabul etmek mümkün değil. Bu bayrakları sallayanlar kimler ve Türkiye Cumhuriyeti'yle bağları nedir hiç düşünülmez mi? Bu insanlar ya o ülkelerde yaşayan vatandaşlarımız ya da bir şekilde bu devlete çeşitli unsurlarla (kültürel, siyasi, dini) bağlı olanlar değiller mi? Oldu olacak Türk vatandaşlarının hiçbirini hatta Türk bayraklarını da sokmayın stada. Bakarsınız provakasyon falan olur n'eme lazım, nobel barış ödüllü Obama kızıverir sonra. Hatta Ermenistanın muhtelif kentlerinden otobüs kaldırıp stadı Ermenilerle doldurun da dosta(!) düşmana(?) açılım saçılım nasıl oluyormuş bir ders verin ha, nasıl fikir?

Ya da aslında  maça gidecekler ellerine her ülkenin bayraklarını alıp  tribünlerinde sallasalar da asıl açılımın nasıl olduğunu cihana gösterseler ne şahane olur. Dediğim gibi olmayan şey değil ama bu aptalca önleme(?) gereken en iyi cevaptır.

27.09.2009

Emine Erdoğan'ın gözleri kamaştıran şıklığı!

2 yorum

Türk basını eleştiremezse Türk vatandaşı eleştirir.
Emine Erdoğan bir başbakan eşi hem de Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının yani bizim devletimizi temsil ediyor, namı diğer Başbayanımız! Dikkat ediyorum bu hanım senelerdir eşinin siyasette olmasından dolayı protokollerde yer alan, kısacası çok etkin bir sosyal düzeyde yaşamına yaşıyor. Fakat ne hikmetse giyimi de bir o kadar bulunduğu sosyal düzeyi, temsil ettiği siyasi ve uluslararası kimliği yansıtmayacak kadar rüküş ve daha da sert bir tabirle kokoş. Bu giyim tarzı ne kendisine yakışıyor ne eşine yakışıyor ne de temsil ettiği siyasi kimliğe.
Aksine Başbakan kendi giyimine, albenisine oldukça dikkat ediyor ama yine anlam veremediğim bir şekilde eşinin bu umarsız tavrına hiç müdahale etmiyor. Ya diyorum Başbakan eşini umursamıyor, yanında olması onun için bir anlam ifade etmiyor ya da umudu kesmiş ne hali varsa görsün diyor. Ne olursa olsun Başbakana iki tavırda yakışmıyor, eşiyle birlikte kendisine ve temsil ettikleri devletin kültürel yapısına değer katacak olan bir durumda ikisi de fedakarca davranmalı ve bu görsel kirliliğe bir dur demeliler.
Bizim 10-15 sene önceki köy düğünlerimizde bile 70lik nineler daha şık giyiniyordu ki onları öyle binlerce lira para akıttıkları "image maker"ları modacıları, terzileri de yoktu en babası kasaba ve şehir konfeksiyoncularıydı yani.
Sayın Başbayan, el insaf diyorum!
Modacıyı falan geçtim kaç tane kızınız kızanınız var evden çıkarken uluslararası bir toplantıya katılacakken dünyadaki "first lady"lerin başbayanların arasından boy gösterecekken hiç mi onlara danışmazsınız? Günümüzde  mahalle toplantılarında, gün toplantılarında bile hanımlar daha dikkat ediyor kendisine.
Kısacası ayıp ediyorsunuz, ayıp. Biraz dikkat edin kendinize.
Yakıştıramıyorum bu tutumunuzur ne dininize ne kültürünüze ne de devletinize. Bir evlat sitemi olarak algılayın lütfen!

26.09.2009

Bir Kadir ÇELİK'e bir de bana çatmayacaktınız!

0 yorum
Akşam telefonda konuşma gürültüsüne uyandım da babamın yanına gittim. Hayırdır ne bu gürültü falan derken babam, annemin telefonu elime tutuşturdu. Telefondaki adam: Emniyetten bilmem ne başkomiser olduğunu, bizim kredi kartından (yani babamın) beş tane falan hat alındığını, bunlarla bir albayın karısına şantaj mantaj yapıldığı, yok soruşturma yaptıkları  gibi bir şeyler anlattı da anlattı. Ben telefondaki çakma baş komiserin her  anlattığının ardından: Eeee, ne olmuş, eee, evet, benden ne istiyorsun gibi şeyler söylüyorum elbette. Emniyetin ne zamandan beri telefondan soruşturma yürüttüğü gibi şeyler de soruyorum. Tabi dallamanın sinirleri bozuldu; ben bir baş komiserle nasıl böyle konuşurmuşum! Biraz argo bir şekilde telefondan böyle soruşturma yapan bir baş komiserle ancak böyle konuşulacağını söyledim. Adam epey bir sinirlendi; kendi demesiyle hemen emniyete gitmemi emretti. Ben gittim mi?

24.09.2009

Parola manyağı olmuşum

0 yorum
Kişisel işlemlerim için aklımda tuttuğum şifreler, parolalar ve sayıları düşünüyorum:
1 adet tc kimlik no
1 adet bankamatik şifresi
1 adet internet bankacılığı kullanıcı kodu
1 adet internet bankacılığı hesap no
1 adet internet bankacılığı şifre
4 adet eposta adresinin şifresi
1 adet blogger şifresi
1 adet ff,twitter şifresi (bunlar aynı)
4 adet internet kitapçısı şifresi
8 adet edebiyat,sosyal ağ vb sitesi şifresi (bunların sayısından emin değilim)
1 adet alan adı şifresi
İşyerinde kullanmak zorunda olduklarım:
1 adet bilgisayar domain şifresi (45 günde bir değişiyor)
1 adet iş ağı yazılımı şifresi
2 adet e posta şifresi
1 adet veb yönetim şifresi
2 adet (gerektiğinde kullanmak üzere admin yetkili) kullanıcı şifresi
1 adet sgk e bildirge
1 adet sgk kesenek bildirimi
1 adet kbs şifresi
2 adet banka hesap numarası
1 adet vergi numarası

Bunlar ilk anda aklıma gelen ve sayabildiklerim, şu an sayamadığım(upload,download,stok) ve ancak ihtiyaç halinde hatırladığım siteleri ve kullanıcı adı şifrelerini hiç sayamıyorum bile. Bu bir de internet detoksu yapmış halim

19.09.2009

Gazete yazarlarının benden öğrenecekleri var : Ana dil mi, ana dili mi?

0 yorum
Özdemir İNCE, Kürtçülük sorununun tersi ve yüzü başlıklı yazı dizisinin bugünkü yazısında:
Ben yazıma bir giriş olarak anadilde öğretim’in anadili öğrenmek anlamına değil, okul öğretimleri boyunca bütün derslerin anadilde yapılacağı anlamına geldiğini 1001’inci defa yazacağım. Ama bu basit gerçeği bilmeyenler ya da bilerek anlam karışıklığı yaratanlar var. Örnekleri birlikte okuyalım:
böyle diyor ve altına da gazetelerin köşe taşlarının anadil ile ana dili arasındaki farkı anlayamamış yazarların köşelerinde yazdıkları paragraflarını, tarihleriyle birlikte alıvermiş.
Ben ki şurada kendi halinde yazan, sıradan bir vatandaş olarak dahi memleketinde yaşananlardan duyduğu tedirginlikleri dile getiren birisi olarak bile bu basit, akademik ve pratik ayrıma varamamış insanların,

6.09.2009

Çocuklar bu vahşeti nereden öğreniyor?

1 yorum
Şöyle bir manzara düşünün:
Biri 8-9, biri 4-5 yaşlarında iki erkek kardeş ve yine 4-5 yaşlarında bir kız çocuk, mahalle arkadaşları-komşu kızı belkide.
Büyük erkek çocuk, kız çocuğunu bir duvarın dibinde oturtmuş, saçlarını avuçlamış itip-kakıyor ve küçük erkek çocuk ise kızın suratına suratına tekme atıyor.Zavallı kız çocuğu ise can havliyle, bağırıyor, ağlıyor ama çevrede pazar günü  sabah saatleri olduğu için kimse bulunmuyor.
Şans bu ki pazar sabahının köründe bu manzaraya şahit olup o kızcağızı o iki hayvan minyatürünün elinden kurtaran bendim.
Nasıl bir aile, nasıl bir çevre nasıl bir çocukluktur bu ya? Bu çocuklar bu kadar öfkeyi, nefreti, nereden öğrenip de vahşice uygulayabiliyorlar aklım almıyor!
O kızı o halde görünce inanın kalbim ateş topuna döndü, göğsüm yanmaya başladı. Allahtan ki uzaktan bağırdığım esnada, çocuklar kızı bırakıp kaçtılar yoksa o manzarada o çocukları elime geçirmiş olsaydım ben de bir hayvanlık sergileyebilirdim.
Pes diyorum pes... Allah sonumuzu, gençliğimizi hayır etsin!

21.08.2009

Kürt açılımına çocuk parkından destek yağıyor

2 yorum
"Frienfeed" de Kamuoyunda Kürt açılımına destek büyüyor: Çarşıda parkın çocukları açılıma tam destek veriyor, şemame söyleyen mendilci çocuklara alkışlarıyla eşlik ediyorlar, valla! Ben bunu açılıma yoruyorum o kadar açıldı ki çocukları bile kucaklıyor :)  demiştim. Şimdi ayrıntılar:
Efenim akşam üzeri çarşıda bizim elemanla (Tanımazsınız ama adı Çağlar, bizim eleman yazınca alınıyor da) gezmekteyiz, bir yerlerde oturalım da iki çay içelim diye. Oralarda hem bir çay bahçesi var, hem bir çocuk parkı hem de bir sırada kafeler var, e ama yer yok. Neyse, parkın yanından geçerken, bir baktım ki parkın ve o muhitin meşhur mendil, kalem satan çocuklarının 2-3 tanesi diğer çocuklarla birlikte kaydırağın üst taraflarında eğlenmekteler. Aaaa bir de bakarım bu çocuklar şemame, şemame diyip el çırpıyorlar ve parkta oynamakta olan çocukların bir kısmı da "ne diyor lan bu" demeden bunlara el çırparak eşlik ediyor. (Şemame nedir diye soranlara kısaca: İbo'nun söylediği "tombul tombul memeler"  şarkısının halay versiyonu Kürtçesi diyeyim, teşbihte hata olmaz).O esnada dönüp Çağlara:
Vay be gördün mü? Başbakanın Kürt açılımına çocuk parkından bile destek var, diyorum. Neyse gülüşüp geçiyor. Ama ben özellikle yapılmak istenenlerin demokratik açılım adı altına gizlenmeye çalışıldığını düşündüğümden açılım için bu isimlendirmeyi kullanmıyorum, içinde demokratik bir çalışma olacağına inanmıyorum.

14.08.2009

İyi de bu iki bin yıl önce oldu

0 yorum
İki tane Hristiyan bir gün bir Yahudi’yi yakalamışlar, başlamışlar dövmeye. Bir başkası gelip “yahu niye dövüyorsunuz bu adamı?” diye sormuş. 
- “Bu Yahudi’ler bizim İsa’yı öldürdü, biz de bunu yakaladık” şeklinde cevap vermişler.  Bu cevaba karşılık soruyu soran adam da “iyi de bu iki bin yıl önce oldu” demiş. Dayak atan adamlar :
- Olabilir ama biz daha yeni duyduk, demişler * 

11.08.2009

Çin'e gösterdiğiniz politik nezaketi kendi devletinize neden göstermiyorsunuz?

0 yorum
Evet, doğrudan bu cümleyi Cumhurbaşkanımıza sarf ediyorum. Hani geçenlerde çeşitli milletvekilleriyle gidip de göbek atmalarına vesile olduğunuz "Şincan Uygur Bölgesi" için de  halk Doğu Türkistan diyordu. Ama siz ille de Uygur bölgesi diyip durdunuz açıklamalarınızda falan. O bölgede kaç defa Uygur Devleti kurulmuş ve fakat Çin işgaline uğramıştır. Buna rağmen oraya, çok değerli dostunuz Çin devletini düşünerek  Doğu Türkistan diyemiyorsunuz ama kendi ülkenizde Türkiye Cumhuriyetinin ülke sathında yapmış olduğu yer adları değişikliklerine rağmen sempatiklik adına Güroymak'a Norşin diyebiliyorsunuz. Helal olsun size diyorum; Çin'i düşündüğünüz kadar kendi Devletinizi düşünemeyecek bir zihniyete sahip olduğunuz için.

Halk ağzında argo da küfür de mevcuttur siz bulunduğunuz makamda halk ağzıyla muhataplarınıza cevap verebilir misiniz en basitinden? Doğduğum ve büyüdüğüm topraklarda da bir çok yerin adının resmen değişmiş olmasına rağmen halk arasında eski Rusça, Ermenice isimleri kullanılmaktadır. Ve bundan da kimseler gocunmamaktadır. Nurşini ben kullanırım, ailem kullanır, orada yaşayanlar kullanır fakat  gerek mevcut konjonkturel siyasi durum ve gerekse bulunduğunuz makam sebebiyle siz bu ülkenin Cumhurbaşkanı olarak kullanamazsınız, bu sempatiyi resmi bir ziyaretinizde gösteremezsiniz.
Sempati gösterecek çok daha başka konular mevcut, mesela dağda öldürülmüş teröristin, öksüzünü evlat edinebilirsiniz. Hadi yapın da görelim açılımınızı. Bakalım şehit ailelerinden ve bu milletten istediğiniz o fedakarlığı siz yapabiliyor musunuz bir Cumhurbaşkanı olarak?

Herkes Dersim ya da Norşin diyebilir bir kişi diyemez

Eyyubi’yi biz Türk biliyorduk, 1970-80’li yıllarda yazdık, hayır Kürt’müş. Olabilir ne var bunda?
Çankaya’daki zat bir şehrin adına eski adını söylüyor, Norşin diyor. Öbürü de “Mezopotamya da denir” diyor. Bir tanesi Dersim de deriz diyor. Türkiye’de Tunceli’ye Dersim dediği için hapse giren, işkence gören insan var ki…
Her isteyen Dersim diyebilir ancak bir tek kişi Dersim veya Norşin diyemez; Eğer devlet görevlisi ise, Cumhurbaşkanı ise, Başbakan ise söyleyemez. “Nutuk’ta vardı” diyemezsiniz. Çünkü o zaman resmi adı oydu. Sonra değişti. Başbakan bugünkü adını söylemeye mecburdur.bağlantı

8.08.2009

Dost biriktirme sanatıymış! Hasss...

0 yorum
Hassssta etmeyin lan adamı.
Msnde, sağda solda birilerinin kişisel mişisel iletilerinde yazar : Para biriktirme dost biriktir!
Başka bir yerlerde de birileri vaaz verir dost edinme, biriktirme ve harcama sanatı diye!
Hadiyin lan ordan! Materyalist dünyanın kucağında hümanizm panik atağı geçiren ruhunu kapitalizme satmış alçaklar...
Dost ha!
Siz ne bilirsiniz lan dostu?
Sizin için dost; başka bir şehire seyahatte otele para vermemek için evinde kalınacak, işin düşünce aranacak, başın sıkışınca kapısı çalınacak, başın derde girince ulaşılacak birisidir. Hep ucunda bir menfaat vardır şu kahpe dünyadaki dostluklarda. Aman şurada işimi bir an evvel bitireyim, aman başım dara girmesin, aman şurada fazla beklemeyeyim... Al sana dostluk!
Çok acaip gelir bana insanlar biryerlerde sürekli bir tanıdık, dost edinme çabası.
Aman aman sizler, dost delileri dost kumbaranızı boş bırakmayın.
Gün gelir lazım olur harcamak için.
Allah dostlarımızın eksikliğini göstermesin inşallah. Ama bu dediğim kumbara dostlar değil elbette ki. Benim hayatta ne para ne için kumbaram oldu ne de dostlar için. Ne varsa kalbimde çok şükür.

-Dostlarınız birikmiş, harciycak mısınız?
-Bürüksün, bürüksün...
Allah, kumbaracı dost mevduatçılarından uzak tutsun sizleri.

6.08.2009

Tek çözüm dağdaki silahlı güçlerin yok edilmesi

0 yorum
Artık onları oraya çıkaran mı indirir yoksa TSK mı indirir, böyükler bilir.Amma kesin olan şu ki DTP ülkemiz içinde çıkardığı  karmaşanın ve terörist başının had hudut tanımamasının tek dayanağı dağdaki silahlı terörist kuvvettir.
Şimdi Devlet bunları dağdan indirmeye uğraşıyor. Devlet büyüktür, affedendir falan fişmekan neyse de birilerinin siyasi çıkarlarına bir ülke siyaseti nasıl alet edilebilir? Bu adamları dağa çıkaranların kimler olduğu ne için olduğu belli beyan ortada. Bunlar canı gönülden gelmez iseler bu Devletin kucağına, Devlet de milletin huzuru için bunları dağlardan silahla temizlemek zorundadır. Yok dönsünler iş bulunsun şöyle olsun böyle olsun. Oldu başka???  (Davaro gibi eşkıya başlarını al aşağı edip zuladan patlattıkları ganimetleriyle inseler dağdan o 5 bin kişi de tüccar olur çıkar başımıza.) Senelerdir yazılıyor çiziliyor, bunların başındakilerin dil, kültür meselesi peşinde olmadıkları. Bizzat Öcalan'ın ağzından bile duyuruldu: Kürt hakları, Kürtçe bu kalkışma için hareket noktası, sıçrama tahtasıdır asıl amaç; bağımsız sosyalist bir devlet kurmaktır. Bunu aponun kankalığı rolü biçilen Perinçek de Küçük de söyledi defalarca. Adamların fotoğraflarına bakıp Apoyla kankalığına inanıyor aleyhlerinde propaganda yapıyorsunuz da söylediklerine niye inanmıyorsunuz?
"DTP olmazsa ülkede başka Kürt partileri de varmış" Yaaaaa, işe bakar mısınız? Resmen, aleni etnik, ırkçı bir siyaset güdülüyor. Varsın da hadi Kürt partisi olsun. Şerafettin ELÇİ de aynı diğer kürtler gibi federatif bir yapı peşinde koşuyor. Neye, ne için muhatap aranıyor, anlayan beri gelsin anlamayana ben anlatayım: Muhatap arayışı kurulacak federatif yapı içinde düşünülen Kürt federe devletinin kurucu unsurlarının tespit olayıdır yoksa niye illa bir siyasi muhatap aranıyor bir sorun bakalım kendinize?
En basitinden günümüz olaylarına bir bakın: Afganistan, Ukrayna, Gürcistan, Irak...ABD tarafından işgal edilen yerlerin başında şu anda hep işgal öncesi rejime muhalif siyasiler mevcut. Şimdiki siyasi muhatap arayışı buna yönelik bir hareketten başka bir şey değildir.
Sonra federatif bir yapı olsa ne olurmuş?
Öncelikle senin o federatif yapıyı ayakta tutacak, sert ve çizgileri belli bir  federal devlet kurman iktisadi ve ekonomik olarak imkansız.
Federe devletlerin bir arada kalabilmesini sağlayacak en büyük güç federal devletin sömürgen yapısıdır. Sömürmelidir ki federal yapıyı  ayakta tutabilecek enerjiyi bulsun. Doğal kaynaklar, işgücü, hammadde kısacası sermaye sömürecek bir gücün olacak. Bu ülkede yaşayan inanların ne dini ne de siyasi teorik ve pratik birikimi bunu beceremez çünkü geleneğinde yok. Bakın bakalım federal devletlere, hangisinin üretimi bu kadar yabancı sermayeye bağlı? Daha doğrusu hangisi bizim kadar üretimden yoksun. Hepsi dünya üzerinde sermaye transferi,  etkili ve manipülatif finansal kaynak birikimine sahip. Hani var mı sen de? Bak işte 18 milyarla borsanı hallaç pamuğuna çeviriyorlar ve bu para kime ait, bu ülkeye nasıl girdi sermaye piyasası kurulu bile bilmiyor.
Yok, olamaz da. Hadi oldu ki istedikleri bölgede Kürt federe devletini kurdular. Kimin ne işine yarayacak? Bölge insanı bundan ne kadar faydalanacak? Ben şimdiden söyleyeyim; şu an Irak'ın kuzeyindeki bölgesel yönetimde halk ne kadar faydalanıyorsa o kadar. Yani, hiç! İnsanlar sıçıp bokuyla zaman geçirmek zorunda kalıyor, saatlik elektrik veriliyor ve neredeyse günde suyun yüzünü bir saat görebiliyorlar taşrada. Bu devirde tifo, tifüsle helak oluyorlar. Bu mu petrol zengini bölge? Güneydoğunun bundan daha beter bir hale gelmesini mi istiyorsunuz? Şahsen o bölgelerde hangi etnik kökten kim yaşıyor hiç önemli değil, ben milletimin o şekilde yaşamasını istemiyorum. Kazanan, doğal kaynakları sömüren yine yabancı sermaye ile kolkola üç beş bölge ağası olacak. Aynı Irak'ın Barzan ve Talabanileri gibi.
Bırakın bu osuruktan demokratçılık oyunlarını. Darbe darbeciler engellensin diyorsunuz darbeyle bu ülkenin kucağına bu sorunu bırakan adam, Kürt yoktur, Kürt sorunu yoktur diyen adam yani Kenan EVREN şimdi kalkmış demokrasi peygamberi kesilmiş, neredeyse kucağından kalkmıyorsunuz. Kürtçe de dahil yabancı dil ve lehçeleri yasaklayanlar, basın yayına dil sansürü koyanlar "ABD nin bizim çocukları" şimdi kalkmış demokratlık oynuyorlar.
Ya bi gidin ya Bırakın bu ülkeyi bi gidin rüyalar ülkesi, babanız ABD nin kucağına.
Dindarlık gömleğiyle kandırdığınız insanlar bile uyanıyor artık. İnandırıcılığınızı kaybettiniz, can çekişmeyin, iki dakika şerefli olun da çektirin gidin.

2.08.2009

Minik Serçe boka kondu!

0 yorum
Sezen AKSU, namı diğer minik serçe Tunceli'de bir konsere katılmış, Zazaca türkü söylemiş, sorun mu, yanlış mı? Kürtçe türkü-şarkı söylemesi  elbette değil.
Fakat yaptığı hata  yanlış adrese konmuş olması. Güvercinlik falan yapayım edeyim derken etnik siyasetçi şahinlerin kucağına oturmuş. Şahinler serçe gibi küçük kuşlarla önce oynar sonra da onlarla bir güzel karınlarını doyururlar. Açılım açılım diye bölücülerin oyuncağı oluvermiş. Zaten uzun zamandır açılanlara gıpta ile bakmakta olduğunu seziyordum ama  bu kadarını beklemiyordum. Artık bir kalkışmaya girişmiş bir topluluğun neferi haline gelmiştir. Benim için Sezen Aksu bitmiştir. Kendisinin şarkılarıyla ağlayıp, zırlayanlara, aşık maşık olanlara selamet dilerim. Ben Kürtçe türküleri Sezenden İbodan Rojinden dinleyerek solculuk, sosyal demokratçılık oynayacak çağda değilim. Bu oyunu oynayanlara da keyfini çıkarmalarını dilerim.
Ben Kürtçe halaya gardaşlarımın düğünlerinde katılırım, Kürtçe türkülere asker gönderme gecelerinde eşlik ederim, Kürtçe ağıtlarla taziye evlerinde göz yaşı dökerim ve bu sadece Kürtçeyle de sınırlı değildir. Rumca şarkıyla sirtakiyi de beceririm, Ermenice sarı gelini de söylerim ama öyle bölücülüğe propagaganda amacıyla değil, duyguları gerçekten paylaştığım için. hissettiğim için.


Bölücüler ne diyor : Kürt,Güneydoğu vb artık adına ne derseniz bu meselenin çözümü için eşkıya başı/pkk muhatap alınmalıymış.
Ulan Devlet nezdinde bu işin tek muhatabı vardır; o da Türk Milletidir. Bebek katili ve onun kıç yalayıcıları değildir. Yok apoymuş yok dtpmiş, yok barzaniymiş... Muhatap aramak apo teröristini ve bunların destekçilerinin  Kürdistan hayalini fiiliyata geçirme çabasıdır. Aksine inanan ve peşinde koşan ne kadar kişi varsa bilerek veya bilmeyerek bölücü bir oyuna alet olmaktadırlar.

22.07.2009

Meslek liseliler, gözünüz aydın çile bitti.

1 yorum
Bir kaza eseri girdiğim mesleki eğitimi bir şekilde tamamlayıp bir yerlere vardım ama nasıl varmaktı bir de bana sorun. Lise tercihi döneminde babamın demokratlığı tutmuş bir şeye karışmamış, salaklık etmişim fen liseleri sınavına girmemişim vs vs neyse geçmiş zaman girmeyeyim şimdi.
Mesleki ortaöğrenimden yüksek öğrenime yürümüş birisi olarak bu katsayı farkının ortadan kalkmasına müthiş sevindim. Bu saatten sonra yapacağım birşey yok da  o yollarda yürümekte olan kaza eseri, bilinçsizce veya isteyerek o okullarda eğitim görenler adına benim sevincim. Artık bundan sonrası meslek liseliler için daha umut verici olacaktır.
Bir imam-hatip paranoyasına (ki bunun da yapay ve bilinçli olarak yaratılmış bir korku olduğu inancındayım) binlerce gencin hayatı karartıldı. N'oldu? Başımızdakilerden kaç tanesi imam-hatipli baksınlar bakalım...
Sanki her imam-hatipli İslam neferi? İmam-hatipliler de senin gibi benim gibi bir insan işte. Kur'an, hadis, fıkıh öğrendiler diye topyekün irtica mı oldular? Sadece içlerinden irticacı olanlar gruplaştı, toplumda her konuda olduğu gibi. Yok imam-hatipten mezun olanlar niye imam olmayıp da başka işler yapıyorlarmış, takılmışlar bir imam hatibe gözleri başka bir şey görmüyor. O halde niye kimse sormaz; mesleki eğitimde kimyacı, mobilyacı cartcı, curtçu niye kendi mesleklerini yapmıyorlar diye. Sanayi öyle bir hale gelmiş ki ülkede (bunu daha önceleri dile getirmiştim) dört sene mesleki eğitim-öğretim görmüş adamı bile yeterli görmüyor siz kalkmışsınız bir imam-hatip batağına saplanmışsınız. Meslek okulları üzerinden popülizm laikçilik ve dincilik oynayacağınıza gerek ortaöğretimde gerek yüksek öğretimde adam gibi eğitim planlaması yapın da hem insanların hayatını hem ülke kaynaklarını israf etmeyin! Bırakın imam-hatipleri bakın bakalım kaç öğretmen, mühendis, psikolog, sosyolog, tarihçi vb mezun olduktan sonra kendi mesleklerini yapabiliyorlar.
Binlerce mağdur ve ve bunların sırtından geçinen bir siyasi ideoloji oluşturuldu senelerce. İmam-hatipliden korkmaktansa asıl, tekkeci dergahlarından çıkanlardan korkmak gerek. O kadar imam-hatipli tanıdım; hiçbiri de üniversite için cemaat evlerine mahkum olanlar gibi Cumhuriyet düşmanı değillerdi, istisnalar sizin olsun.
Ama ne diyeyim ki trilyoncu Erbakanın arka bahçe tanımlaması imam-hatipleri, sancak tanımlaması da türbanlıları perişan etti. Erbakan kadar, bu salakça paranoyaya yenik düşen laikçi, cumhuriyetçi takım da bu zulmün sorumlularıdır.
Neyseki katsayı meselesi kalktı ortadan. Ortalığı laiklik, cumhuriyet, şeriat diye ayağa kaldırma zamanı değil, zaten ayağa kaldıracak birşey de yok.  Avrupa bir nesil kazanmak için varını yoğunu harcıyor bizde ise bir nesli mahvetmek için dincisi, laikçisi el ele vermiş var gücüyle çalışıyor.
Yapmacık mazlum topluluklar oluşturup da Türkiye Cumhuriyeti karşıtlarına fırsat sunmaktan vazgeçin artık.
İmam mimam bilmem, bütün meslek liselilere hayırlı olsun. Umarım mesleki orta öğrenime değer katacak gelişmelere vesile olur.

21.07.2009

Sigarayı bırakma yöntemi: Son

0 yorum
Kaç defa sigara bırakma girişiminde bulundum hatırlamıyorum. Son aylarda girdiğim muayenede boğazda faranjit ve iltihap olduğunu tespit ettiler. Berbat bir hale gelmiştim ki bu muayene zorunlu hale gelmişti; yediklerimi yutamıyordum ve hatta içtiğim sudan, aldığım havadan bile midem bulanıyordu. Antibiyotik tedavisiyle bu sıkıntılar oldukça azaldı ve doktorun demesine göre sigaranın boğazda sebep olduğu hasarın giderilmesi bir seneyi bulurmuş. Doğal olarak antibiyotik tedavisinden sonra iplemedim doktor beyciğimi. Ama aynı şikayetler tekrar başgöstermeye başlayınca bu sefer yeni bir sigara girişimine mecbur kaldım ve  5 gündür sigarayı bırakmış bulunmaktayım. Ama bu sefer farklı bir teknik deniyorum. Allen Carr tekniği.
Yok be öyle seminere falan katılacak kadar işgüzar değilim. Bizim elemanın verdiği yaklaşık bir 70 dklık bir videodan faydalandım bu sefer. Bildik yöntemlerden oldukça farklı. "Ben artık sigara içmiyorum ve bunun için de bir fedakarlık yapmam gerekmedi."
Sigarayı akıldan çıkarmaya son verdim, aklıma geldikçe böyle diyorum işte: Ben artık sigara içmiyorum. Tatminkar bir yöntem, tavsiye ederim.
İş bu ya tam da sigarayla mücadele yasasının son aşamasının yürürlüğe girdiği günlere denk geldi bırakmam. I. Tayyip Erdoğan yasasına maruz kalmadan bu bırakma işine girmek keyif verdi doğrusu.

14.07.2009

Türbanlılar, çok şanslısınız...

0 yorum
Niye mi?
Aaa, teessüf ederim! Daha ne olsun?
Türbanlı iken neler çektiğinizi merak eden gazeteciler, sizi kimin alacağı telaşına düşmüş, evde kalmanızın acısını şimdiden yaşayan gazeteciler, köşe taşları, sonra sizleri toplumla kucaklaştırmaya çalışan ebru, ney, mesnevi okuma kurslarını ardı ardına açan belediyeler vs. vs. ...
Hamdolsun, hepsi mevcut.
Ondan sonra hala daha mızmızlanıp duruyorsunuz, hiç yakışıyor mu size ya?

Sizler; inancımız gereği örtünmek istiyoruz, örtülü halimizde öğrenim görmek, kamuda bir yer edinerek mesleğinizi yaparak halka hizmet vermek istiyorsunuz.
Ama gelgör ki sizlerin masumane inançlarınızı toplumda istismar eden çeşitli tipler mevcut.
Modernleşme, moda, ana, baba, abi, koca baskısı ile inancı arasında sıkış tepiş yaşama savaşı verip kendilerini ne inanç ne de sosyal hayatta bir yere koyabilmiş hemcinslerinizin sosyal hayatta yansıttıkları giyim,yaşam tarzı ile inanç çelişkisi sizlerin samimiyetinizi al aşağı ediyor. Bunları görenler sosyal hayata yansıyan uygulamalardaki çelişkileri gördükçe inanç gereği örtünme konusundaki bu istismarın ardında kalan samimiyeti görmekten aciz hale geliyorlar.

Samimiyetle söylüyorum; çarşaflı teyzenin yanında, kafasında sıkmabaş türbanı, altı kaval üstü şişhane, göğüs çatala kadar dekolteli, altta diz üstü şortlarla dolaşan insanları gördükçe ben bile binbir türlü çelişki yaşıyorum. Örtünme konusunda çeşitli meal ve tefsir kaynaklarını okumuş olsam da baş örtmenin farz olduğu kanaatine varamamış biri olmama rağmen burada ben bile dememin sebebi örtünme konusunda her türlü siyasi, sosyal, ekonomik istismara rağmen örtünen insanların gerektiği gibi öğrenim ve kamu iş hayatında örtünmeyi tercih etmiş insanlar önüne çıkan engellere karşı takındığım tavırdır.
Sosyal, siyasi cemaatleşmeyle hayatta işim olmaz, cami cemaati istisna. Bunları dindar insanların toplumda yaşadıkları sancıların baş müsebbibi tutarım ki dindar entellektüel insanların dahi çoğunlukla bu görüşte olduklarını görüyorum. Hele erkek kısmısının dindarlık, dincilik adına cumhuriyet değerleriyle çatışmasına bir anlam veremiyorum.
Neyse uzatmadan sonuca geleyim; cumhuriyetle çatışan güruha destek çıkmak sizlere asla beklediğiniz özgürlüğü getirmeyecektir ki bu son yapılan kılık kıyafetle ilgili iktidar partisinin sözüm ona çözüm girişimiyle de gözler önüne serildi. Örtünme konusunda samimi insanların bir araya gelerek kanaat önderleri artık her kimse onunla birlikte delikanlı gibi bir açıklama yapması herşeyi sizin adınıza çok daha kolaylaştıracağı ve sizleri bu din istismarcılarının elinden kurtaracağı inancındayım. Örneğin şöyle birşey denebilir:

Biz inancı gereği olarak başını örten Türk vatandaşları olarak; üzerimizden siyaset yapan bütün siyasi eğilimleri reddediyoruz. Bizim cumhuriyetin değerleriyle hiçbir alıp veremediğimiz yoktur. Hangi siyasi görüş olursa olsun; muhafazakar, milliyetçi, demokrat, sosyal demokrat, hiçbirinin görüşleri bizim inancımızın önünde değildir. Bundan böyle bizim adımıza, örtünmemizle, başımızdaki örtüyle ilgili yapılacak siyasi ve sosyal hiçbir açıklamayı kabul etmiyoruz, siyasal İslam denen tanımlamayı kabul etmiyoruz. Siyasetin ve STKların bizleri kendi kirli emellerine alet edemeyeceklerini açıkça söylüyoruz.
TBMM bünyesinde iktidar kim olursa olsun, cumhuriyet değerleri gereği ülkemiz nezdinde hüküm sürmesi gereken hoşgörü ve inanç özgürlüğü çerçevesinde samimiyetimize güvenip bizler için gereken yasal düzenlemeleri gereği gibi, takiyye yapmadan, insan hakları ve demokrasi düzleminde yerine getireceğine inancımız tamdır. Örtünme bahanesiyle cumhuriyet aleyhine militanlık yapanları da kabul etmiyor, yapacaklarını eylemlerin siyasi bir hareket olarak değerlendirilmesi gerektiği düşüncesiyle İslam inancı ile bağdaştırılamayacağına inanıyoruz.
Bu zamana kadar sergilenmiş olan cumhuriyet ve İslam çatışmasının bilerek veya bilmeyerek suni ve siyasi emellere hizmet ettiği kanaatini taşıdığımızı inançlar ile yaşam tarzlarına saygı konusunda yüksek hoşgörü sahibi Cumhuriyet değerlerine bağlı Türk halkına ilanen duyuruyoruz.

En son Ahmet HAKAN'ın (Başörtülü kızlarla kim evlenecek, tartışmasını başlatan konu hakkında son zamanlarda ne düşündüğünü dile getiren) İsmail KILIÇASLAN'dan aktardığı bir görüşü sunayım:
“Bence asıl mesele şudur:
AKP zihniyeti, dindarlıklarının bir gereği olarak kendilerini başlarını örtmek zorunda hisseden kızları yok saymaktadır.
O kızlara reva görülen budur.
Bu sert gerçeği kabul etmek istemeyen AKP’lilerin anlatacakları masallara karnım tok...
Çünkü o kadar çok örneği var ki bu durumun...
Başörtülü kızlar artık ‘bizim mahalle’nin...
Anlı şanlı patronları için ucuz işgücü...
Delikanlıları için kariyer engelleyici ayak bağları...
Siyasetçileri için arada bir sırtları pışpışlanıp oyları alınacak ama sorunları asla çözülmeyecek bir kitle...
Belediyeler için ney ya da ebru kurslarının başarı teminatıdır...
AKP’lileşen kitlelerin din ve asıl önemlisi ahlak algısı seksist, yani cinsiyetçidir.
Erkeklerin ortamlara ayak uydurmak için her şeyi yapabildikleri, kadınların paraya boğulup evde oturtuldukları bu algı, bende derin bir ‘ikiyüzlülük’ çağrıştırıyor sadece...
Belki de bütün mesele geçmişte ‘sistem dışı’ olan İslamcıların, bugün sistemin kendisi haline gelmeleridir.
Bu yolculukta başörtülü kızların cezaları ise henüz dolmamış görünüyor.”

9.07.2009

Tam da bunu merak ediyordum

0 yorum
Neyi mi merak ediyordum?
Çin'in Uygur Türklerine yaptığı zalimlik hepimizin malumu.
Bu konudan hareketle öncelikle kimin, bu konuya düşündüğüm suistimal düzeyinde kalem oynatacağını merak ediyordum ki Mehmet ALTAN, "Uygur Kürtleri" başlığını attığı yazısıyla bu merakımı gideren kalemşör olmayı başardı.
Başlığıyla atıfta bulunduğu memleketimizin meşhur meselesini  Kürt meselesini(!) Çin'in zulmüyle bağdaştırmayı akıl edebilen nadide bir aydın olarak kendisine gıpta ettim. Çünkü yazısında Çin'in yaptığı zulümleri, bizim meşhur Kürtçülerimizin tezleriyle bağdaştırarak "Burjuvazinin ortaya çıktığı dönemin örgütlenme biçimi olan ‘ulus-devlet’ çağ değiştiği için aşılıyor..." görüşüne yer veriyor.
Ulus devlet!
Bu bağdaştırmayı değerlendirmeden önce Uygur Türkleri geçmişine hızlıca bir bakmak lazım::
Köklü bir devlet geleneğine sahip Uygurlar, 1760 yılında Çin istilasına maruz kalıyor. 1863 yılında başlayan kurtuluş hareketi sonrası bağımsızlıklarını kazanıyorlar. 14 sene varlığı devam eden bu devlet Osmanlı ile temasa geçiyor ve Doğu Türkistan Devleti olarak Osmanlıya tabi oluyor. 1876'da Çin yönetimine geçiyor. Dehşet bir şekilde imha ve asimilasyon hareketi başlıyor, yer isimleri toptan Çince olarak değiştiriliyor.1933 ten 1968 e kadar defalarca bağımsızlık mücadelesine girişiliyor.
1953 te Doğu türkistan çapında Çinlilerin vahşi uygulamalarına karşı silahlı ayaklanma başlıyor. Komunist Çin orduları komutanı, Doğu türkistan Celladı Vang Cin, devrim aleyhtarı unsurları yok etmek bahanesiyle 250 binden fazla insanı katlediyor. 1955 te Hoten, Atçu ve Aksu'da büyük ayaklanmalar meydana geliyor. Çin ordusu silahsız insanlar üzerine ağır ateşli silahlarla ateş açarak yüzlerce insanı katlediyor yine.

1967-68 yılları arasında 300 den fazla silahlı teşkilat ortaya çıkarılıyor ve mensupları kurşuna diziliyor.
Çin hükümetini derinden sarsan olay 1990 yılı nisan ayı başlarında Kaşgar'ın Baren kasabasında işgale karşı silahlı ayaklanma olarak patlak veriyor. Doğu Türkistan İslam Partisi mücahitleri Çinli askerlerle savaşıyor ve büyük bölümü çatışmalarda şehit oluyor, binlerce Türk tutuklanıyor.
O zamandan bu yana çeşitli şekillerde Uygurların özgürlük mücadelesi devam ediyor.
Bir hatırlatma: Şu an Çin zulmüne maruz kalan insanlar Cumhurbaşkanlığımızın forsundaki 16 yıldızdan biriyle temsil edilen yaklaşır altı asır hüküm sürmüş  Uygur Devletininvarisidir.
Çin hükümeti Doğu Türkistan(Sincan bölgesi)a üretim yatırımlarında bulunuyor fakat bu fabrikalarda göçle iskan ettirdiği Çinlileri istihdam ediyor. Yerli Uygurlara (özellikle kadınlara) ise daha uzak bölgelere zorunlu çalışmayı şart koşuyor ve bu insanlar üzerinde taciz tecavüz gırla gidiyor. Buna karşı çıkan Uygurlar ise isyancı durumuna düşüyor.
Ayrıca ABD'nin dünyaya yaydığı İslamofobiden hareketle Doğu Türkistanda bağımsızlık mücadelesi veren aydınlar da uluslararası platformda aşırı İslamcı olarak El kaide düzeyinde tanımlarak bağımsızlık mücadelelerine terörizm yaftası yapıştırılmaya çalışılıyor ve hatta başarılı da oluyorlar.
Bir yandan da yine ABD sömürgeni Uygurların bu hareketlerini Çin üzerinde baskı kurabilmek maksadıyla kullanmayı ihmal etmiyerek "Sürgündeki Doğu Türkistan hükümetinin" kurulmasını sağlıyor. (Belki bu noktada Mehmet ALTAN'ın "Uygur Kürtleri" tanımı bir yere oturabilir. Bilmem size bir yerden tanıdık geldi mi?)
Bu ahval üzerine ABD'nin "Türkiye artık bölgesel güç"  diye tanımlayıp da, biz üzerindeki tesirimizi kaybettik dediği Türkiye'ye Uygur Türklerinin fil savaşı altında ezilmesine müsaade etmeyecek bir politika izlemek yakışır. Hazır BM güvenlik konseyi dönem başkanı da olmuşken; hükümetimizin bu öve öve bitiremediği, büyük bir zafer olarak tanımladığı görev, dünya siyasetinde ne boka yarıyormuş, biz necip Türk Milletine ve dünyaya göstermiş olur.

28.06.2009

Nedir bu ruhban okulu sevdası?

0 yorum
Bugünkü habere göre Egemen Bağış, "Ruhban okulu açılmalı" demiş.
Ruhban okulu nedir derseniz şuradan bir bakıverin derim.
Bugünün bazı yazarları canhıraş bir şekilde açılsın da açılsın diye feryat ediyorlar köşelerinde.
Günümüzde Avrupadaki İslami ilahiyat öğretimine biraz değindikten sonra birşeyler söyleyeceğim.
Hali hazırda Avrupada islami ilahiyat eğitimi verildiğini bildiğim bir Goethe Üniversitesi var. Orada da ders verecek hocalar Protestan İlahiyat Fakültesine bağlı. Ülkemizdeki ilahiyat akademisyenlerinden de faydalanılıyormuş yani Diyanetle ortaklaşa yürütülen bir öğretim söz konusu. Burada öğrenim görecek olanlar zorunlu olarak Yahudi ve Hristiyan din bilimi derslerini de alacaklar.
Bir de Fransa'da böyle benzer bir ilahiyat fakültesi açılması beklentisi var.
Neticede bakıldığı zaman maksat sadece din eğitimi-öğretimi olduğu zaman çeşitli şekillerde ayak diremeden ihtiyaç duyan insanlara ve cemaatlere bu ihtiyaçlarının sağlanması zor da olmuş olsa zamanla gerçekleşen bir şekilde mümkün görünüyor.
Ruhban okulu konusunda ülkemize dönecek olursak:
Patrik Vartholomeos döneminde Patrikhane'nin ruhban ihtiyacının en acil sorunlarından biri haline gelmesinden sonra Patrik, 4 Nisan 1996'da Başbakan Mesut Yılmaz'a bir mektup yazarak, Patrikhane'nin ruhban ihtiyacını dile getirir, okulun kapatılmasıyla birlikte adayların eğitim için yurtdışına gönderilmeye başlandığını, ancak bunun beklenen sonucu vermeyip, yeni sorunların doğmasına yol açtığını belirterek okulun açılmasını talep eder.

Özellikle ABD'den ve AB'den gelen baskılar sonucunda okulun açılması konusunun, Dışişleri Bakanlığı'nın "dış ilişkilerimiz açısından yararlı olur" tavsiyesi üzerine MGK gündemine alındığı ve bir formül arandığı basında yer alır. ABD'nin de "Türkiye'deki genel yüksek öğretim düzenlemeleri kapsamındaki bütün okullar gibi kurallara bağlansa da, günlük işleyişinde gerekli serbestiye sahip bir Ruhban Okulu uygulaması" istediği, dile getirilir.

Başbakanlık'ın 3 Eylül 1999 tarihli isteği üzerine Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK), 14 Eylül 1999 tarihli toplantısında, İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi bünyesinde, bir "Dünya Dinleri Kültürü Bölümü"nün kurulmasına karar verir. Kuruluş işlemlerini yürütme görevi verilen Prof. Dr. Zekeriya Beyaz, gayrimüslim cemaatlerin ruhanî liderlerine 14 Aralık 1999'da gönderdiği bir mektupla, öneri ve manevi desteklerini ister. Ancak cemaatler ve ruhanî kurumlar bu formüle ilgi göstermezler ve konu ortada kalır.

2002'de AKP'nin iktidara gelişiyle birlikte, yeni hükümet üyeleri sık sık okulun açılmasında bir sakınca olmadığını, "yakında" adım atılacağını belirtirler.*
Devlet Bahçeli'nin fikir babalığıyla ortaya çıkan azınlıklara yönelik din adamı yetiştirilmesi fikri faaliyete geçmiştir fakat cemaatler bu duruma bugüne kadar bir teveccüh göstermemiştir.
Bu amaçla 2000-2001 öğretim döneminde açılan İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dünya Dinleri Kültürü Bölümüne 8 yıldır bir tek öğrenci bile kayıt yaptırmamıştır.*
Azınlık cemaatlerinin Türkiye Cumhuriyetinin, Avrupa'da da aynen uygulanan bu öğretim sistemine ilgi göstermeyip, destek olmamalarının altında sırf din adamı yetiştirme isteğinden başka amaçlar aramak da bu devletin takınacağı en temkinli durumlardan birisidir.
Adı geçen okuldan mezun olanlardan Atatürk'ün Nutuk'ta nefretle andığı, Patrikhane'yi fesat ve hıyanet ocağı olarak nitelemesine de sebep olan Mavri Mira üyesi ve eski Fener Patriği Athenagoras, diğer ünlü Heybeli mezunu da Kıbrıs ta binlerce Türk'ün katlinden sorumlu olan, bir bebek katili ve soykırım önderi Makarios olduğu ve bir zamanlar okulda Türkiye aleyhine casusluk faaliyetleri yürüten patrikhane üyeleri ve metropoltilerin de vatandaşlıktan çıkarılmalarını, zamanında atanan metropolitlerin gittikleri yerde dini faaliyetten çok siyasi propaganda üzerinde çalışmış olmalarını da dikkate almak gerek.*
Türkiye'nin bu yaklaşımına lozan cart,curt vb bahanelerle cemaatlerin yaklaşmaması, bizlerin de bu düşüncenin altında iyi niyetten başka şeyler aramamıza sebep oluyor.
Bir bağlantı : Uzman Tv, Aytunç ALTINDAL, Ruhban Okulu Neden Açılmıyor?
Bir bağlantı daha : Hakimiyeti Milliye, Rıza Zelyut ,Rum Patrik Bartholomeos Niçin Ekümenik Olmak İstiyor?

27.06.2009

Michael Jackson

0 yorum


-Günaydın
-Günaydın! Duydun maykıl ceksın vefat etmiş?
- Evet, duydum. Başımız sağolsun!
- Ulan ne mübarek adammış, kandil gecesi vefat etti ya...
- Orasını Allah  bilir!

Hakkındaki taciz, ruh hastalığı, uyuşturucu vb iddia ve davaların dikkate alınmamasında müslüman olduğu iddialarının bir tesiri var mı yok mu tam kestiremedim. Ama bildiğim ve gördüğüm bir şey var ki adamı dindarından, dincisine çoğunluk seviyormuş. Yalnız son zamanlarda medya ve siyasette ortaya konan müslüman olsun da taştan olsun anlayışının tesiri büyük olsa gerek sanki bize neyse? İçimizdeki müslümanları da görüyoruz.
Benim çocukluğumda o "moonwalk"a çoktan başlamıştı.Ekranda sadece hayran hayran seyretmekle yetiniyorduk, ne kadar denesek de çocukluğumuzda beceremedik bu zıkkım dansı, oysa o kadar da basit görünüyordu ki! Doksanların ortaları falan olsa gerek tvlerde taklitleri çıkıp bu dansı yapınca nasıl da kıskanırdım bilemezsiniz. Belki de bilirsiniz. Benim bu dansı öğrenmem üniversite yıllarıma dayanır ki onu da dansçı kankam Onkiden öğrenmiştim, sağolsun.
Öyle her dansı yapmak gibi bir çabamız olmamıştı ama bu dansta insanı çeken fizik ötesi bir şey vardı işte, nebilim! Tamam itiraf edeyim bir de "Thriller" var ama onu daha öğrenemedim.

İnsanlara "moonwalk" ile farklı bir şeyler ve arayışlar sunduğuna inanırım kendimden hareketle. Bence bir kırılma noktasıdır Michael Jackson ve "moonwalk"un ortaya çıkışı. İnsanları arayışa iten bir kırılma noktası.
Müslümandı değildi, iyiydi, kötüydü orasını bilemem ama ben gibi bir çok insanın hayatına müzik, dans adına çok şey kattığı için kendisine şükran borçluyuz.

20.06.2009

Bir şarkısın sen Küçük İbo!

2 yorum
Atvdeki Bir Şarkısın Sen isimli "ses yarışması"nda  Pınar Altuğ'un ve Erol Evginin çocuklara gösterdiği sevgi, şevkat ve iltifatları seyrederken ta 10 sene öncesine gidiverdim birden.
Hani hatırlar mısınız bilmem, bir Küçük İbo vardı. Hülya Avşar'ın  programına çıkmıştı da Avşar da İboyu kucağına almak gibi bir gaflette bulunmuştu o zaman. Bilmeyenler, "eee nolmuş?" diye sorabilir ama o zaman bir memleket meselesi haline dönmüştü bu durum. Olayın ayrıntılarını Selahattin Duman'ın şu yazısında bulabilirsiniz.
Küçük İbo koşup Hülya Avşar'ın kucağına zıpladığında denk dursa iyiydi.. Lakin tünediği yerden kameramana sırıtarak bakınca işin rengi değişti.. Oğlan vaziyetten haz alıyormuş gibi bir manzara doğdu..

Paparazzi milleti de belaya nacakla gitmeye meraklı.. Başladılar Küçük İbo'ya münasebetsiz sorular sormaya:

- "Nasıl, Hülya'nın kucağı sıcak mıydı?"
- "Niye Sibel'in kucağı değil de Hülya'nın kucağı?"
- "Derslerini Hülya'nın kucağında çalışmak ister misin?"
...Üstüne vazife miydi, diye soracak olursanız, vazifeydi..

Kucak Vak'ası patladığında Aileden Sorumlu Devlet Bakanı olduğundan kimlerin kucağa alınacağına, kimlerin alınmayacağına Işılay Hanım karışırdı.. Temsil, Hülya Avşar'ın Küçük İbo'yu kucağına oturtmasına ses çıkarmadı diyelim..

O zaman ne olacak? Sibel Can da programına Küçük Emrah'ı çağırıp, kucağına almaya kalkışacak.. Ondan sonra bel kemiğinde diski bilmem nesi kayacak? Alın Türkiye'nin dertsiz başına bir dert daha..
ooo
Hülya ile Sibel kucaklarına küçük ebat birer türkücü oturtur da Seda Sayan geri kalır mı? O da tutar, birini çağırır.. Elde fazla küçük türkücü bulunmadığından çaresiz Alişan'ı davet edip onu kucağına çıkarır..
Magazinciler sağolsun öyle bir havaya sokmuşlardı ki durumu; büyümüş de küçülmüş yeni yıldızcığın da cevaplarıyla, devlet katında tam bir muammaya dönüşmüştü olay. Hatta televizyona kapatma cezası bile gelmişti o günlerde.
Vay be ne günlerdi?
O zamanki hükümet şimdiki gibi muhafazakarlık nutukları atmıyordu ama böylesine bir tutum sergilemişti bir İzmir milletvekili olarak.
Şimdi mevcut hükümet muhafazakarlık tamtamları çalarken, RTÜK ottan boktan işlere şerh koyarken ekranlarda olan biteni Yeniçağdan Selcan Taşçı şöyle dile getirmiş:
Sapıklar arasında kaldık

Hadi kırkından sonra teşhirciliğe soyunanların, reyting için insan eti pazarlayanların ar damarı çatladı... Porno sitelerine dönen televizyon ekranlarını siz nasıl izliyorsunuz sayın Başbakan?

“Bu fotoğrafları çektirdiği için Ayşe bazı kişilerin hedefi haline gelecek. Gazetecilik etiği üzerine ahkamlar kesilecek. Bence bunların hiçbir önemi yok” diyordu dün Mehmet Y. Yılmaz...
Neden söylenecek bütün sözler en başından hükmünü kaybetmiş olabilir sizce?
Değersiz oldukları için mi yoksa internette bilmem kaç yüz bin tıklanma kadar değer ifade etmedikleri için mi?
Tam sayı veremiyorum, çünkü kırkına merdiven dayamış, evli barklı, çoluk çocuk sahibi bir kadının orası burası her geçen saniye biraz daha tıklanıyor.

Star kumaşındanmış
Anadan üryan ‘Bakın bende ne var?’ pozları kadının özgürleşmesi, cesaret... Kocasının bu işten hoşlanması medeniyetmiş... ‘Bu fotoğraflar çocuklarına bırakacakları en değerli miras’ da derlerse tam olacak.
“Star kumaşı”ndanmış... Starı, Türkçe konuşan dilimizi eşek arısı sokar diye yıldız yerine kullanmıyor muyduk biz? Yıldızların erişilmez olması gerekmiyor mu? Büyüleyici, göz alıcı, dokunulmaz...
Şimdi ancak poşette satılmaya müsait olan, hangi ellerde hangi işlemlerden geçeceği, kimlerin dokunup, bürüp ne hale sokacağı belirsiz bu kağıt parçaları mı olacak ‘yızdızlık’ etiketi?
Günlerdir saniyelik fragmanlar beliriyor ekranda. Ucundan accık gösterip çekiyorlar. Behlül ile Bihter’in yasak elmayı ısırma halleri...

Pornoyla yemleme
Milyonlarca insan ekrana kilitlenmiş önceki akşam...Çünkü ‘bir sezondur bekledikleri sevişme nihayet gerçekleşmiş!’
Ne zamandan beri, ahlak avcılarının pornoyla yemlediği bir toplum olduk biz... Ne zamandan beri bir baldıra, bir göğüs ucuna sazan gibi atlayıp, sapıklığın kafesine gönüllüce hepsettiriyoruz kendimizi...
Özel kanallı ilk yıllarda bu tür yayınlar gece belli bir saatten sonraya atılır ve şifreli yayınlanırdı... Herkes uykudayken, gizli sapıklar parmak uçlarına basa basa salona sızıp, saklıca izlerlerdi bunları... Bu “yarasa kuşağı” uygulaması faydalıydı. Kendisini veya ailesini bunlardan sakınmak isteyenler, gece ihtiyaçlarını görmeye kalktıklarında perdeyi aralayıp şöyle bir mahalleyi kolaçan eder, yanan ışıklardan mahallenin sapıklarını şıppadanak tespit ederlerdi.
Çocuğuyla televizyon keyfi yapmak isteyenler hiç olmazsa TRT’yi gönül rahatlığıyla açardı. Şimdi devletin televizyonunda da neyle karşılaşacağımız belli değil!

Genel izleyici kuşağı
Bugün öyle mi? Çoluk, çocuk akşam yemeğine oturmuşsunuz, ekranda RTÜK’ün akıllı işareti ‘Genel İzleyici’; bir nevi yeşil ışık... Sonra dizi jenereği... Sonra siz tam çorbadan ana yemeğe geçmeye hazırlanırken, zamansız bir meyve ikramı... Mevsim meyvesi filan da değil: Elma...
Ben en edeplisini söylemeye çalışıyorum, yasak aşk mantığından sembolize ediyorum, ikram edilenin ne olduğunu anlayın artık işte...
Ne kadar açılan saçılan, sere serpe uzanan, öpüşen, koklaşan varsa ödüllendiler geçen gün... Onları en şuh açılardan resimleyen, kamerayı tahrik gücü en yüksek bölgelerde dolandıranlar da öyle...
Madem ‘porno’nun adı ‘sanat’ olacaktı; Aydemir Akbaşlar’ın, Kazım Kartallar’ın, Arzu Okaylar’ın, Zerrin Egeliler ve nicesinin ne suçu günahı vardı?
Madem değerler değil üzerine akıtılan salyalar belirleyecekti estetiği tecavüzcü Coşkun’dan neden nefret ettik bunca yıl? En azından o adıyla sanıyla kötü adamdı, kötülüğü meşrulaştıran esas oğlan değil... O ayıplanandı, hayran olunan değil...
Ben görmedim, o yılları hatırlayanlardan öğrendim; Dallas’ta bile yokmuş böylesi... Nereden nereye gelmişiz, ar damarı çatlatmada kimleri sollamışız siz hesap edin.
Bir de Türk edebiyatının klasiklerini tanıtıyorlar diye üstün hizmet ödülü verecekler bunlara...

Artık biri dur desin
Siz sayın okur, ekrana bakarken bir yandan da şunu mu diyorsunuz çocuğunuza; Bak kızım kocalarını paylaşamayan Necla ile Leyla ablanlar var ya... İşte onların isim babası Reşat Nuri Güntekin... Hani Bihter ablan var bir de... Adnan Bey’in karısı hani... Var ya canım çıtı pıtı güzel bir kızcağız... Onun Behlül’le kırıştıracağını da Halit Ziya Uşaklıgil’den öğrenmiştik zamanında... Bir de Halide Edip Adıvar diye bir teyze var ama... Kurtuluş Savaşı’nın ortasında cephelerde, yollarda, hastanelerde porno mekanı bulunamadığı için bu aralar pek gözde değil kendisi..
Bu mu tanıtım? Bu edebiyatçıların çoluğu çocuğu neredeler? Babalarının eserlerindeki tahrifata, isimlerinin ucuzlatılmasına nasıl göz yumuyorlar? Yazarlar Birliği, Edebiyat Vakfı...
Ekranların ahlak bekçisi Zahid Akman ‘sahtecilik’le suçlanırken ondan beklemek abes olur da; Ahlak bekçisini denetlemeyen Bülent Arınç ne yapıyor? Sapıklar için “Sıra onların büyüklerinde” deyip, ahlakı yozlaştırarak reyting alan sistemi tartışmaya açmak için ne bekliyor? Kültürel değerlerin nihai sahibi olan devlet nerede? Kültür Bakanı, ‘Genel İzleyici’ saatinde uyuyor mu?
Hakaret etmek için değil, TDK sözlüğündeki “Tavır ve davranışları geleneklerden, törelerden ayrılan” anlamına dayanarak ayıplamak için söylüyorum bunu... Çünkü biz bu değiliz... Siz bu musunuz Sayın Erdoğan? Bir yanınıza Emine Hanım’ı, diğer yanınıza Sümeyye’yi oturtup izleyebilir misiniz o sahneleri?
Vay be ne günler...

16.06.2009

Başka bir "Adalet Hanım" hadisesi

0 yorum
Anayasa Mahkemesinin yeni binası önüne dikilen ve basın yayında epey yer alan "Adalet Hanım"dan ben de bahsetmiştim burada.
Benzer bir heykel de Samsun Bölge İdare Mahkemesi önünde yer alıyor. Anayasa mahkemesindeki gibi herhangi bir yerelleştirmeye gidilmemiş ama bu adalet figürünün en önemli özelliği olan gözlerinin kapalı olması burada da dikkate alınmamış. Ne zaman koyulmuş, kim yapmış tam bilmiyorum ama onun da yeni yapıldığına eminim. Çeşitli evrensel değerler konusunda atıp tutan akp hükümetinin iktidarı döneminde evrensel değerlerin en önemlisi olan adalet konusundaki bu hassas noktayı es geçen evrensel tutumun özellikle yargı kurumları nezdindeki simgeselliğinin yerle bir edilmesi, bu evrensel değerlerin uygulanması konusunda da insanı şüpheye düşürmüyor değil.
Basit gelebilir ama şeytan ayrıntıda gizlidir. Bilemiyorum; sanatçıların cahilliği mi, idarecilerin cahilliği mi yoksa evrensel değerlerden en önemlilerinin figüratif olarak göz ardı edilmesinden başlayan bir değişim mi?

8.06.2009

Türkçe Olimpiyatları

2 yorum
Gülen'in dünya çapındaki okullarının öğrencilerinden katılımıyla yapılan  Türkçe olimpiyatlarını duymayan kalmamıştır herhalde.
Kendi internet sayfalarında amaçları şu cümle ile başlıyor:
Kültürel değerlerin “İNSANLIK” ortak çatısı altında gün yüzüne çıkartılması ve kopuk ilişkilerin aşılarak diyalog köprülerinin kurulması aynı dili konuşmakla mümkün olacaktır.
...
Güzel Türkçemizi dünyada hak ettiği konuma getirmek, dilimizin daha yaygın bir şekilde kullanılmasını sağlamak ve Türkçeyi en iyi öğrenenleri ödüllendirmek amacıyla 2003 yılından beri Uluslararası Türkçe Olimpiyatları düzenlemekteyiz. Bu olimpiyatlar, yurt dışında Türkçeye karşı büyük bir heyecan ve ilgi uyandırmıştır.
Vay vay vay! Yav daha sen, kendi memleketinde Türkçeyi layık olduğu yere getirememişsin, düşmüşsün dünyada Türkçe'ye yer rezervasyonuna.
Kendi ülkende işyeri tabelaları, markalar İngilizce, Fransızca, İnglizce-Türkçe kırması. Ülkenin doğusunda, güneyinde binlerce insan Türkçe'nin "t"sinden bihaber.
Hala 5 kadından biri, yani yaklaşık 5 milyon 732 bin kadın, okuma yazma bilmiyor. *
Milletin yarısı Arapça, bir diğer yarısı İngilizce kırması bir Türkçe konuşmaya çalışıyor. İnsanlar ülkedeki, Türkçe ağız ve şiveleri duyunca marslıyla karşılaşmış gibi bön bön bakıp duruyor. Koca koca üniversitelerin mezunları ABD aksanı mı İngiliz aksanı mı İngilizce konuşsam derdinde.
Sen  kalkmışsın kırık dökük Türkçe konuşmaya çalışan 90-100 tane çocuğu meydanlara dökmüşsün de güya Türkçe'ye hizmet ediyorsun.
Be hey işgüzar! Bu ülkede aynı dili(!) konuşan insanlar birbiriyle anlaşamıyor sen kalkmışsın ecnebi memleketlerin çocuklarının kırık dökük Türkçesiyle kendi halkına vatanseverlik propagandası yapıyorsun.
Türkçe'den başlıyor kolbastıdan çıkıyorsun. Bir şeyi  merak ediyorum; acaba Türk televizyonlarından başka bu tertibinize ilgi gösterip yayınlayan yabancı ulusal veya uluslararası tv kanalları, basın yayın organları var mı? Yoksa sadece dediğim gibi Türke Türk propagandası olarak mı kalıyor? Bir şeyi daha merak ediyorum; acaba nur risalelerini ne zaman Türkçe olarak basacaksınız? Yoksa latin harfleriyle bastık, yetmez mi diyorsunuz?
Aslında olay  net değil, olimpiyatlar bir devlet tertibi mi, cemaat tertibi mi? Hele bu olimpiyat işinin içindeki kamu kurumlarının sponsorlukları daha da garibime gidiyor. Kamu kurumları sponsorluğuyla bir yandan da cemaat propagandası tam gaz devam ediyor.Bunu da göz önüne alınca devlet, cemaate sponsor olmuş görünüyor. Devlet uyuyor, cemaat böylesine bir organizasyona ev sahipliği yapıyor devlete rağmen. Kamuoyundaki yansıması bu yönde. Çünkü olayın ardındaki devlet desteğinden bahseden yok.
Bazen bu anlamsızlığı göz önüne alınca,  acaba bunlar Türkçe adı altında 23 nisan kutlamalarına cemaat bünyesinde bir seçenek mi oluşturmaya çalışıyorlar diye düşünmeden edemiyorum.
Dil öğretimine çok önem veriyorsun madem, kolejerinle devlete destek çık da ülkede okuma yazma bilmeyenlere, Kürtçe'den başka dil bilmeyenlere bir el uzat. Çok mu zor senin için?
Devlet...
Cemaat...
Cemaat devleti...
Yoksa ne???

7.06.2009

Yazasım yok

0 yorum
yazasım yok
yine de klavyeye sarıldım
ham bir armut gibiyim manav tezgahında
ya da  bir hıyar, mevsimi geçmiş turfanda
çok mu ayıp hala yazmak istemek?
neyse zaten hiç halim yok

Evet öyle, hiç halim yok memleket kurtarmaya. :) Geçen bir ay kadar, gelecek iki ay da şahsım adına epey yoğun geçecek gibi.Memleketten önce, biraz kendimi kurtarmam lazım işten güçten. Daireyi taşıyacağız yeni binaya ama lanet binanın işleri bir türlü bitmiyor. Adi müteahhit, bir bina yapmış ki neresinden tutsanız elinizde kalıyor. Tesisatlar çalışmaz, duvarlar nem içinde, üst katın akarları bizim katın tavanlarından sızar vs vs. Hadi onları da geçtim tefrişat alımları, nakli, taşınması bir bela, mevcut ağ vb tesisatların kontrolü, çalışır hale getirilmesi başka bir bela. Hep demişimdir; kamu binalarının yapımı mimarların, müteahhitlerin deneme tahtasıdır diye. Adamlar kafalarına göre birşeyler denerler adam gibi bir sonuç verirse özel sektör projelerine eklerler yoksa ne ala! Devletin sırtına bela. Bizim memlekete bir resmi daireler kampusu yaptılar ki akıllara zarar. İşte o belanın bize düşen kısmıyla uğraşmaktan ne kafa kalıyor ne tâkat. Hele ihtiyaçlar için ödeme talepleri, alım evraklarının hazırlanması tam işkence. Evrakları hazırlarsın tomar tomar tam fiyat alımına çıkacaksın, karar değişir sil baştan tomar tomar evrağı yenile, imzalatmaya dolaş...
Aslında dairede dönen saçmalıkları, insanların birbirlerini çekememezlikleri, ego savaşlarını yazsam tam geyik olur da hele bu devirde mimlenmek biraz sakat gibime geliyor. Hele ki böyle bir kurumda! Bakalım belki bir ara popom yerse yazmaya başlarım, olmadı 20-25 sene sonra hatırat olarak yayımlarız. :)

1.06.2009

DTP de sonunda özde anayasaya aykırı olduklarını itiraf etti

2 yorum
DTPli Ayna döktürdükçe döktürdü Diyarbakır'da.
Daha 5 gün önceki "Anayasal çerçevede etnik siyaset" başlıklı yazımda bahsedip de sormuştum: Tamam teşkilat olarak anayasalsınız ama ya eylemleriniz, söylemleriniz, bunlar da anayasal mı diye?
Sanki Ayna, bunları okumuşta cevap veriyordu dün akşam haber bültenlerinde geçen haberde. 9. Diyarbakır Kültür Sanat Festivali kapanışında konuşma yapıvermiş DTPliler ve Ayna bangır bangır bağırıyor : Biz anayasal değiliz, diye. Bir halkı var eden anayasadır vb.
Resmen, üzerine yemin ettikleri, meclisi çatısı altında sözüm ona siyaset yaptıkları bir devletin, kuruluş felsefesini, siyasi varlığını ve meşruiyetini tanımadıklarını ilan ettiler.Ve bunu ABsi ABD vbleriyle içerideki özürlü aydınların demokratik değil dedikleri bir ülkede yaptı aynı defalarca yapmış oldukları gibi. Şimdi Türkiye Cumhuriyeti; Anayasasından, yasalarına ne kadar kanun varsa bunları bir bir ezen geçen, iplemeyen bir partiden hala siyaset yapmasını bekliyor. Evet siyaset yapıyorlar fakar bu ülkenin, bu milletin birliği, dirliği, refahı için değil bölücülük için. "Tarihi fırsat" adına bu bölücülerin yaptığı herşeye göz yumuluyor. Yarın, öbür gün aynı Irak'ın kuzeyindeki gibi bir parlamento vb bu ülkenin güney doğusunda ortaya çıkarsa ne yapacağız çok merak ediyorum. Gerçi son yapılan operasyonda bunun temellerinin atılmaya çalışıldığı ortaya çıktı şükür ki emniyet gerekeni yapmakta yerinde davranmış. Ya bir daha ki sefere bu zamanlama tutturulamaz, ya bu tür bilinen eylem ve girişimler örtbas edilirse ne olacak?
Terörle bir yere varılmaz, terörle yaşamaya alışmalıyız diye diye adamlar fütursuz bir hale getirildi. Ne kanun dinliyorlar ne anayasa...
Bu etnik siyasetin son bulmasının tek çözümü var, bu etnik siyaseti sürdürmek için  destek aldıkları bölücü terör örgütünün, taviz verilmeden top yekün yok edilmesi. Af maf, bu terörü bitirmez. Eğer niyetlerinde samimiyseler mevcut yasalarla gelip teslim olmaları gerekli. Şu an zaten Kürtçe enstitüleri kurulmakta. kısa bir zamanda olmasa da "anadili"nde eğitim hakkı da tanındıktan sonra başka bir bahaneleri kalmayacak. Ama bunlar yapılsa dahi amaçlarının bu olmadığını yediden yetmişe (kendileri de dahil) hepimiz biliyoruz ve bangır bangır bağırıyorlar.

30.05.2009

Hoşgeldin "Olacak O kadar"

1 yorum
Ta 2007 Eylül'ünde "Ekrana muhalefet aranıyor" başlığıyla bir yazı yazarak geçmişte tv ekranlarında boy gösteren sosyal mizah programlarına duyduğum özlemimi dile getirmiştim. Ardından Foxta başlayan "Komedi Türk" bir nebze olsa bu ihtiyacı karşılamaya çalıştı ama o da olmadı.
En sonunda aranan efsane soluk ekrana geri döndü tabi ki, Olacak O Kadar.
Bu gece Fox ta yayınlanan bölümünde güncel mizah ve taşlamalarıyla, yine kaliteli esprileriyle benim gibi bir çok kişinin özlemini gidermesine sebep olduğuna eminim. Herkesin bilip de çoğunluğun söylemeye dilinin varmadığı konulara ilk bölümünde bodoslama dalabilme cesaretini gösterdi. Umarım Levent Kırca ve ekibi adına bir tatsızlık yaşanmaz da yine uzun süre halkın ekranlardaki dili olarak bu işe devam ederler.
Sen çok yaşa e mi "Olacak O kadar". Umarım bu ekibindeki yeni kuşaktan bir veliaht çıkmayı başarır.
Bu vesile ile  başka bir efsane Nejat Uygur'a da dualarımızı ve şifa dileklerimizi de eksik etmeyelim. (Bir çok kişi bloga "nejat uygur cenazesi" aramalarıyla geliyor. Merak etmeyin çok şükür ki Nejat Uygur henüz hayatta ve şu an tedavi görmeye devam ediyormuş, geçen hafta Behzat Uygur söyledi ekranda)

28.05.2009

Paris Hilton ne yıldızı?

3 yorum
Acun Ilıcalı "Var mısın yok musun" adlı yarışma için tanıtımlarda övüne övüne dile getiriyor: Sizi yıldız yağmuruna boğduk şimdi de bir yıldızı sizlere getiriyoruz. Paris Hilton pazar günü "var mısın yok musun"da.

Bu Paris ne yıldızı çok merak ettim. Hani birilerini getirdin şarkıcı, birilerini getirdin "top model", futbolcu anladık da. Peki Acun, bu .rospuyu ne yıldızı olarak getiriyorsun? Ekran karşısında yarışmayı seyreden çocuklar ailelerine sorduklarında bu kim diye acaba ne cevap alacaklar büyük merak içerisindeyim.
Hiç yakışıyor mu sana Acun? O kadar geniş bir izleyici kitlesine sansasyonları, porno filmleri, ayyaşlıkları, genel ahlaka aykırı davranışlarıyla meşhur bu kadını mı layık görüyorsun yıldız olarak???
Hem Acun'u hem Show Tv yi sağduyuyla o programı yayına sokmamaya  hem de RTÜK'ü buradan göreve çağırıyorum.
Hadi yayınladınız bundan sonra sıra kime gelecek amerikanın meşhur porno yıldızlarına mı? Bakın, burada aslında tepki verdiğim kadının kendisi de değildir; popüler kültür (popüler kültür de değil de adını koyamadım bir türlü) içerisinde ikonu olduğu anlayıştır. Zenginlikten ve pervasızlıktan başka hiçbir yeteneği, erdemi vb birşeyi olmayan bir zihniyet bu millete yıldız, ünlü, şöhret diye sunulup da ulusal bir kanalda milyonların karşısına çıkarılamaz. Eğer bu gerçekleşirse, ardını düşühmek bile istemiyorum.
Başta bütün blog camiasını, buraya ulaşan duyarlı herkesi, reyting vb sevdalar adına böyle bir yayıncılığa girişen yapımcı ve tv kanalını protestoya çağırıyorum. Kusura bakma Acun, bu zamana kadar yaptıklarının bir hemşehrin olarak bu yayınla al aşağı edilemesini sindiremiyorum. Hemşehriliği de bir kenara bırak inandığım değerler adına karşı çıkıyorum buna. Ne halkımıza ne de senin etik anlayışına bu tutumu yakıştıramıyorum. Evimizde de o gün seyrettirmeyeceğim o programı ve eşe dosta da seyretmemelerini söyleyeceğim.
Ben üzerime düşeni yapayım gerisi yapımcı yayıncı ve böyle bir yıldızı kendilerine layık gören diğer vatandaşlarımıza kalmış.
Ben bu yazımı  ilgili yerlere gönderiyorum.

Aha bu acun medyanın iletişim formu
Bu show tv iletişim
Bu da rtük formu (RTÜK eminim payılacaktır bu işe :) )

27.05.2009

Anayasal(?) çerçevede etnik siyaset

0 yorum
Başlıkta yazdığımız elbette ki yenilir yuturlur bir tarafı yok. Fakat ne hikmetse DTPli vekillerin her götleri dara girince sarf ettikleri cümle bu : Biz anayasal çerçevede kurulmuş bir partiyiz.

Teşkilatlanmanız bile hala da hukuka aykırı, fiilen bir eşbaşkanlık tutturmuş gidiyorsunuz. Hadi onu da geçtik, peki ya yaptığınız siyaset ne çerçevede?
Siyasi Partiler Kanunu Madde 78 der ki :
MADDE 78 - Siyasi partiler:

a) Türkiye Devletinin Cumhuriyet olan şeklini; Anayasanın başlangıç kısmında ve 2 nci maddesinde belirtilen esaslarını; Anayasanın 3 üncü maddesinde açıklanan Türk Devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, diline, bayrağına, milli marşına ve başkentine dair hükümlerini; eğemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunun ancak, Anayasanın koyduğu esaslara göre yetkili organları eliyle kullanılabileceği esasını; Türk Milletine ait olan egemenliğin kullanılmasının belli bir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamayacağı veya hiçbir kimse veya organın, kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamayacağı hükmünü; seçimler ve halkoylamalarının serbest, eşit, gizli, genel oy, açık sayım ve döküm esaslarına göre, yargı yönetim ve denetimi altında yapılması esasını değiştirmek;

Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, dil, ırk, renk, din ve mezhep ayrımı yaratmak veya sair herhangi bir yoldan bu kavram ve görüşlere dayanan bir devlet düzeni kurmak; Amacını güdemezler veya bu amaca yönelik faaliyette bulunamazlar, başkalarını bu yolda tahrik ve teşvik edemezler.

b) Bölge, ırk, belli kişi, aile, zümre veya cemaat, din, mezhep veya tarikat esaslarına dayanamaz veya adlarını kullanamazlar.
...
d) Askerlik, güvenlik veya sivil savunma hizmetlerine hazırlayıcı nitelikte eğitim ve öğretim faaliyetlerinde bulunamazlar.

e) Genel ahlâk ve adaba aykırı amaçlar güdemezler ve bu amaca yönelik faaliyette bulunamazlar.

f) Anayasanın hiçbir hükmünü, Anayasada yer alan hak ve hürriyetleri yok etmeye yönelik bir faaliyette bulunma hakkını verir şekilde yorumlayamazlar.
Her oturumda, tartışmada, panelde ağzınıza sakız etmişsiniz söylüyorsunuz "biz Kürt kimliği üzerine siyaset yapıyoruz" diye. PKK ile bağlarınız doğrudan  (d) bendini çiğnemektir.
Etnik siyaset yaparsınız, üniter devlet yapısına aykırı görüşleri dile getirirsiziniz, PKK dan emir alırsınız, halkı dil, ırk gibi ayrılıkçı hareketlere yönelik propagandalar yaparsınız ondan sonra biz Anasayal çerçevede kurulmuş bir partiyiz. Peki anayasal çerçevede siyasi faaliyet sürdürüyor musunuz ha? Asıl buna cevap versenize! Kuruluşunuz anaysal ama ya eylemleriniz, faaliyetleriniz, söylemleriniz bunların hangi biri anayasal?
Sonrasında silahlar sussun, siyaset yapmamıza izin verin diye millete zırlıyor mızmızlanıyorsunuz. Anayasa Mahkemesi kapısına gelince de Brüksel şefaatine sığınıp duruyorsunuz. IRA kadar delikanlı olamıyorsunuz be!
Neymiş Etkin pişmanlık zorlarına gidiyormuş, gurur kırıcıymış. Oldu kırmızı halı serelim dağdan şehire inecek teröristlerinize. İçine sıçtınız ulan memleketin 25 senedir. Bırakın Türkü kendi kardeşlerinizi, evet Kürtleri katlettiniz ulan adi şerefsizler. Ya o genelev şovalyesi Sakık'ın dediklerine ne demeli : Çıkmış ekranlarda pişmanlığın teröristte kırdığı onurdan yıktığı şereften bahsediyor. Şeref mi var da yıkılsın, kırılsın? Şerefe diyerek bu milletin kanını içiyorsunuz çeyrek asırdır. Avrupalı patronlarınız güzel öğretmiş demokrasi, mazlum edebiyatını size.
Köyünden iki garip getirsen bunlardan daha şerefli, adam gibi siyaset yaparlar hiç değilse adam ekmeğinin, çocuklarının eğitim derdinin, okula vermek zorunda kaldıkları aidatın, hastalıktan ölen hayvanının, kımıldan biten tahılının siyasetini yapar.
Sorun anayasa değişikliği ile çözülecekmiş... Anayasada ne değişecek, federal sistem mi bekliyorsunuz, etnik siyasetin bir hak olmasını mı, daha konuşayı bile bilmediğiniz Kürtçe'nin resmi dil olmasını mı? Bunlar  Kürt halkını sizden kurtaramaz iyice başlarına bela eder. Barzani gibi, Talabani gibi kendinizi köşklere Kürt soydaşlarımızın burnunu da boka sokarsınız. Artık jeneratörlerle evlere saatlik elektrik verir, kalanını Irak ın kuzeyine satarsınız. Terörsit kardeşlerinizle elele vererek içine sıçtığınız bölgenin kalkınmasına fırsat verseydiniz, biliyorum ki sizler şimdi o deri koltuklarda nah otururdunuz.
Dağdaki terörist kardeşleri eskisi gibi değilmiş, liseli, üniversiteli okumuş çocuklarmış, medyadan gündemi takip edip ne olup bittiğinin farkındalarmış. Hay onların yaladığı mürekkebe eğer öyleyse! Onların akılları başlarında olsa ne sizi ne de başlarındaki teröristleri ipler, gelir adam gibi topluma karışırlar dağda göt korkusuyla yaşayacaklarına.
Bunları adam yerine koymayacaksın. Yargılanma hakkını bile sunmayacaksın bunlara ki içeri girip de dışarıya kahraman çıkmasınlar.
Vereceksin Tayyip'e desteği, çıkaracaklar "Türkiye Milletvekilliğini" bunları da yaptıkları ırkçı siyaseti de gömeceksin tarihin kara sayfalarına.