Kısa dalga yayın

28.09.2007

Kanal 7 ve yürüdüğü yol

güncelleme 11.06.2009
güncelleme 17.10.2008

Yüksel Aytuğ'un şuradaki yazısıyla haberdar olduğum ve bugünkü yazısıyla da seyretmeyenler için içeriği hakkında bilgi verdiği dizi çeşitli sesler çıkmasına sebep olacak medyada.
Kanal 7'den nefret ediyorum çünkü insanların, yüzüne baka baka hassasiyetleri ancak bu kadar yüzsüzce istismar edilebilir. İnsanlara en kolay yaklaşabileceği İslam konusunu kendine toplumsal enjektör olarak seçmiş ve bunun altından her türlü sosyal baskıyı yapmayı başarabilen bir tv kanalı. Samanyolu Tv'nin ön ayak olduğu çeşitli yapımları alıp kendi örümcek kafasına göre hazırlayarak dinin hassasiyetlerini herşeyin üzerinde tutan insanları nasıl ruhen perişan ettiğini görmek beni rahatsız ediyor.
Bana verdiği ilk rahatsızlık, yayınlandığı yılı hatırlamıyorum ama; sözde kürdistan haritaları önünde konserler veren bölücü örgüt lehine atılan sloganlara bağlamasıyla nağme katan, hemen hemen her şarkısında dağdaki teröristleri övmeye çalışan, dağda kanı dökülen teröristlerin üzerinde hedeflerine varacaklarını sözleriyle ima eden bir şerefsizi tutup da bir halk kahramanı gibi, bir belgeselle taçlandırmalarıyla başladı. O zaman müthiş derecede şaşırmıştım bu duruma, çok zaman geçti üzerinden. Ne o gün ne de bu gün bu kanalın yaptıklarının hesabını soran bulunmuyor.

Sırtını dayadığı gücün ne olduğunu kavradıktan sonra, bu tv kanalının neyden cüret aldığını öğrenmiş oluyor.

İşte size bu takiyeci tv kanalının geçmişi ve iç yüzünü anlatan bir bağlantı. Söz konusu yazı altlarda kaldığı için o kısmı buraya alıyorum:

TAYYİP ERDOĞAN + KANAL 7 + DENİZ FENERİ
Geçtiğimiz günlerde Alman polisi meşhur Deniz Feneri yardım derneğinin Almanya temsilciliğini bastı ve evraklarına el koydu. Deniz Feneri alel acele açıklamalarla bu Almanya'daki Deniz Fenerinin kendileriyle ilgisi olmadığını, işten çıkarılan 2 kişinin asılsız ihbarından dolayı basıldığını vs iddia ettiyse de elbette inandırıcı değildi. Zira Alman polisi 2 kişinin ihbarı değil 1,5 yıllık araştırma sonucu bu el koymanın yapıldığını açıklıyordu. Ve Kanal 7 int'le Deniz Feneri aynı binada bulunmaktaydı. Öte yandan Deniz Fenerinin bu hükümet tarafından ülke dışında temsilcilik açma izni alan tek yardım derneği olduğu da bazı yerlerde yazıldı. Frankfurt Başsavcısı Doris Möller-Scheu, 14 apartman dairesinde arama yapıldığını ve iki kişi için tutuklama kararı çıkarıldığını söyledi. Başsavcı, daha sonra tutuklanan iki kişiden birinin Kanal 7 INT'in yöneticisi olduğunu belirtti. Baskına dek Türkiye'deki Deniz feneri sitesi ile Almanya'daki Deniz Feneri sitesinde ortak geçmiş ve aynı kuruluş anlatısı yer almakta, Almanya Deniz Feneri faaliyetlerimiz başlığı altında Türkiye'deki Deniz Feneri faaliyetlerini anlatmakta Türkiye Deniz Feneri buna her nasılsa müdahale edip sizin bizimle ilginiz yok demezken şimdi Almanya'daki Deniz Feneri başka, bizimle ilgisi yok açıklaması yapmakta. Hesapların gizlenemeyeceği düşüncesinden olsa gerek kabul ettikleri tek şey Almanya'daki Deniz Feneri bize (Türkiye'deki Deniz Fenerine) arada para yardımı yapıyordu şeklinde. Muhtemelen Deniz Feneri Kızılay, Türk Hava Kurumu gibi kurumlara alternatif olarak ortaya çıkarılmış bir projeydi.

Deniz Feneri ile ilgili iddia neydi? Almanya da milyarlarca lira yardım topladığı o yardımın çok az bir kısmını ihtiyacı olanlara dağıtıp toplanan paranın büyük bir kısmını kanal 7 ye aktarmasıydı. Kanal 7'nin kuruluş öyküsünü bilmeyenler için burada o dönemi yaşamış biri olarak aktarıp bazı hatırlatmalar yapmayı görev biliyorum

GELELİM TAYYİP ERDOĞAN KANAL 7 DENİZ FENERİ İLİŞKİSİNE
SHP'li Nurettin Sözen'in İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde belediyeye ait bir televizyon kurulması için 5 milyon dolar değerinde radyo ve televizyon yayın ve yapım cihazları satın alındı. BRT'nin (Belediye Radyo-Televizyon) işletmesi yayına geçti. Rahmetli Altan Aşar'ın başında bulunduğu ve benimde dışarıdan destek verdiğim bir dönemdir.

Kısa bir süre sonra 27 Mart 1994 yerel seçimlerinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na RP'den Recep Tayyip Erdoğan seçildi. Erdoğan'ın başkan seçilmesinden sonra BRT'nin 5 milyon dolara mal olan cihaz, link ve vericilerini aylık 200 milyon TL karşılığında 1993 yılında 100 milyar lira sermaye ile kurulan ve aralarında Recai Kutan, İsmail Karahan ve Azmi Ateş gibi RP'li yöneticiler ile Kombassan Yönetim Kurulu Başkanı Haşim Bayram 'ın ortak olduğu Yeni Dünya AŞ'ye 99 yıllığına kiraladı. Bu kiracılar BRT'nin adını Kanal 7 olarak değiştirdi.

Kira sözleşmesinin hükümlerine göre Kanal 7 adıyla yayın yapacak Yeni Dünya AŞ, teçhizatlar için belediyeye ayda 200 milyon TL kira ödeyecek ve ayrıca belediye çalışmaları, İstanbul tarihi ve kültürel birikimleri, kentteki kültürel ve bilimsel faaliyetler, halkın yaşamını ilgilendiren hava durumu, yol, ulaşım, elektrik, su, altyapı haberleri konusunda düzenli yayınlar ve tanıtım filmleri yapıp yayımlayacaktı.

1 Temmuz 1994 tarihinde yapılan kira sözleşmesinde, kiracı Yeni Dünya AŞ'nin bu filmleri ''kiralama karşılığında yerine getirilmesi gereken hüküm'' olarak yayımlanması öngörülüyor. Ancak İstanbul Büyükşehir Belediyesi, 1994-1997 yılları arasında Kanal 7 televizyonunda yayımlanması için 240 adet spot filmi belediye bütçesinden para ödeyerek özel film şirketlerine yaptırdı. Bu filmler için davet usulüyle yapılan ihale, belediyenin kendi iştiraki olan Kültür AŞ'ye verildi. Spot film yapım ihalesini alan Kültür AŞ, daha sonra bu film yapım işini İlta İletişim ve Tanıtım Hizmetleri AŞ'ye verdi.

Belediye otobüslerinin reklamı mı olur?
İstanbul Belediyesinin (yani bizim paralarımızın) Kanal 7 ye aktarılması için olmadık reklamlar belediye tarafından bu kanala yaptırılmaktaydı. Örneğin Belediye otobüslerinin reklamı. O dönem Kanal 7 çok az evde çektiğinden ve çok az bilindiğinden kamuoyu bu reklamı pek görmüyordu. Bu nedenle Hürriyet de yazarlık yaptığım dönemde bu konuya değinmiş belediye otobüslerinin reklamı mı olur? diye sormuştum. Reklamda izledik diye yarın gidip bir kaç otobüs yolculuğumu yapacağız? Bu ne saçmalıktır? Bari mezarlıklar müdürlüğünün de reklamını yapın Tayyip bey! yazmıştım. Neyse ilişkiler zincirine dönelim.

İhaleyi alan ve daha sonra bunu İlta AŞ'ye devreden belediye iştiraki Kültür AŞ'nin Murahhas Azası olan, ve sonra TRT Genel Müdürüde olan Şenol Demiröz, aynı zamanda 240 film yapım işini alan taşeron firma İlta AŞ'nin hem ortağı hem de eski yönetim kurulu üyesi. Şenol Demiröz'ün ortağı ve eski yönetim kurulu üyesi bulunduğu İlta AŞ'ye Aralık 1994 tarihi ile Mart 1997 tarihleri arasında ödenen para KDV hariç 80 milyar 945 milyon TL. Kültür AŞ'nin Demiröz'ün eski ortağı olduğu şirkete ödediği paranın ortalama dolar kuru baz alındığında bugünkü karşılığı 993 bin dolar, yani yaklaşık 1 milyon dolar. Kanal 7'ye de 142 milyar ödeme yapıldı
BRT'nin cihazlarını 200 milyon lira gibi düşük bir bedelle Kanal 7 televizyonuna aktaran Tayyip Erdoğan ve Şenol Demiröz, İlta AŞ'ye hazırlattıkları 240 adet spot filmin yayını için aynı televizyona ayrıca 142 milyar 485 milyon TL ödeme yaptı. Kanal 7'ye ödenen bu paranın ortalama dolar bazındaki bugünkü karşılığı 1 milyon 750 bin dolar.


Belki bazıları için bu ilişkiler ağının anlatımı karmaşık gelmiştir kısa bir özetle toparlayayım

SHP'li Nurettin Sözen belediye başkanıyken BRT adıyla bir Belediye TV kurdurur. Sözen seçimi kaybedip Tayyip Erdoğan belediye başkanı olur. O sırada belediyelerin TV açamayacağına ilişkin kanunu da fırsat bilen Tayyip Erdoğan kendisine bağlı Kültür AŞ nin başındaki Şenol Demiröz vasıtası ile belediyenin bu TV'sini kendi yandaşlarına 200 milyona kiralar. Sonra bununla da kalmaz Belediye otobüsü reklamı gibi olur olmadık reklam ve tanıtım filmleri hazırlatıp bu kanalda yayınlatarak İstanbul belediyesinin milyarlarca lirasını bu kanala aktarır. Yani hem belediyenin TV'sini bunlara vermiştir, hem de kanalı vermekle kalmayıp belediyeden milyarlarca lirayı da reklam tanıtım vs yoluyla bu kanala aktarmıştır. Muhtemelen AKP'nin kurulmasında da bu paralar oldukça yararlı olmuştur.

İşte şimdi Almanya'da bir bomba patlıyor. Kanal 7 den doğan ve bir TV programından bir yardım derneğine dönüşen Deniz Feneri fakir fukaraya bulgur makarna dağıtıp insanların gönlünde taht kurarken meğer yardım olarak dağıttıkları devede kulakmış ve halkın duyguları sömürülerek toplanan paralar kanal 7 ye aktarılmaktaymış. Kanal 7 eşittir kimler söylemeye gerek yok.

Peki Almanya da ortaya çıkarılan bu yolsuzluk Türkiye'de ortaya çıkarılabilir mi? Kanal 7 kimin? Onu yaratan ve besleyen kim? ondan beslenen kim? ve bugün hükümet olan kim? Bir taşla ne çok kuş dimi? Hem Türk Hava kurumu gibi çekiştiğin cumhuriyetin yardım derneklerine alternatif oluştur. Hem yardımsever kimlikle halkın gönlünde taht kur, hem kendine destek bir medyayı elinin altında tut, hem de bu toplanan paralardan beslen.


TAYYİP ERDOĞAN : Söz konusu usulsüz sözleşme, spot film yapım ve yayın işinin taraflarından İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan bugün Başbakan,

ŞENOL DEMİRÖZ : Kültür AŞ Murahhas Azası ve Genel Müdürü Şenol Demiröz TRT Genel Müdürü iken hakkındaki yolsuzluk iddialarının ayyuka çıkması ve Başbakanlık Teftiş Kurulunun, kendisiyle ilgili soruşturmanın genişletilme kararı vermesi üzerine emekliliğini isteyerek kurumdan ayrılmıştır.

AZMİ ATEŞ : Kanal 7 televizyonunun bağlı olduğu Yeni Dünya AŞ'nin ortağı Azmi Ateş AK Parti İstanbul Milletvekilidir. TBMM Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu Başkanlığı yapmaktadır..

PEKİ BENİM DİKKAT ÇEKTİĞİM BU İLİŞKİLER AĞINI NEDEN HİÇ BİR YAYIN ORGANINDA GÖREMEDİK GEÇEN HAFTA BU KONU GÜNDEMDEYKEN?

Galiba artık medyadan umudu kesmenin zamanı geldi de çoktan geçti. Bizim de tiyatrom'la yetinme zamanımız geçti. Ne dersiniz tiyatro dışında bir haber-yorum sitesi kursak mı? Var mı bu konuda gönüllüler aranızda?

Lütfen, ailenizde olura dini hassasiyetleri ağır basan ve bu sebeple Kanal 7 gibi bir şer odağına meyil edenler olursa ki kanalın üstüne örttüğü yeşil örtü sebebiyle aman diyeyim! Ailenizi sevdiklerinizi bu takiyeci ekrana kaptırmayın.

İşte bir bağlantı daha, B.Ahmet YAVUZ isimli bir şahıstan, yine metnin tamamını alıyorum:
  Deniz Feneri İle Kanal 7 arasında böyle bir ilişki vardı,
Almanya hangi amaçla, neye matuf olarak bu adımı attı bilemeyiz ama, ortadaki davanın ayrıntılarından haberdarız değil mi? Doğan medya grubunun aylardır peşini bırakmadığı Deniz Feneri davasından bahsediyoruz. Evet, bir çoğumuz bu davadan haberdarız ama yine de kısaca özetleyelim ki aşağıda anlatacağım hikayelerde olayların birbiriyle bağlantısı daha kolay kurulsun.
Aynı adı taşıyan, topladığı yardımları fakirlere ulaştırmak için kurulmuş, yönetimi farklı insanlardan oluşan, gerçekte tek, resmiyette ise iki dernek var.Bu derneğin topladığı paraların amacının dışında kullanıldığının fark edilmesiyle başlayan süreç, Almanya'da açılan bir davaya ve davanın Türkiye'ye, derneğin Türkiye'deki bağlantılarına uzanmasına vardı.
Bu davada; derneklerle yakından ilişkili medya dünyasından tanıdığımız Zahit Akman gibi, Zekeriya Karaman gibi birçok popüler isim var.Bu isimlerin benzer olaylardan "sabıkalı" oldukları da gözden kaçmıyor.
Deniz Feneri davasının gördüğü rağbette Almanya’nın azimli(!) takibinin yanında, bu şahısların popüleritesinin ve işgal ettileri makamların da etkisi var. Almanya’nın davayı takipteki niyetini ayrıca tartışabiliriz ama bu "niyet", gerçekleri değiştirmiyor.
Deniz Feneri, biliyorsunuz, fakirler için yardım toplayan ve bu yardımları dünyanın farklı bölgelerine ulaştıran bir dernek. Kolayca ulaşabileceğiniz iddianameyi okuduğunuzda, derneğin amaç dışı ne tür kepazeliklere bulaştığını görebilirsiniz. Ama bir de iddianameye girmeyenler var. Bunların en önemlisi, derneği ve Kanal 7 çevresini tanıyan herkesin bildiği, bu iki kurum arasındaki ilişkiler.
İşte şimdi pek çok kişinin bildiği o ilişkilere ışık tutacak bazı bilgileri sizinle paylaşacağım.
Muhafazakar Kesimin yardım derneği aşkı..
Gerçek anlamda fakirlere yardım toplamak amacıyla kurulan derneklerin başında İHH gelir. İHH’nın cemaatler içi kirli ilişkilere bulaşmaması üzerine, peş peşe yardım dernekleri kurulmaya başlandı. Bu derneklerin kurulmalarında ortak bir gerekçe vardı: Kuranların ellerinde bulundurdukları medya organlarına destek sağlamak. Bu niyetle önce Deniz feneri derneği kuruldu, daha sonra benzer bir ihtiyaçtan Cansuyu derneği doğdu. Bu iki derneğin kuruluş hikayesi birbirine çok benzemektedir. Birazdan anlatacağım bu ilginç benzerliği siz de göreceksiniz.
Bu üç derneğin dışında bir de Gülen cemaatine yakın olan Kimse Yok mu Derneği var ki bu derneği bu yazı konusunun dışında tutmak istiyorum Çünkü hakkında olumlu ya da olumsuz hiçbir bilgi ya da kanaate sahip değilim.
Deniz Feneri derneği Kanal 7’yi finanse etmek için, Cansuyu derneği ise TV 5’i finanse etmek için kuruldu.
1998 yılında henüz Erbakan’ın Kanal 7’den tasfiyesi tamamlanmamıştı ama para da gelmiyordu. Kanalın, ihtiyaç duyduğu mali kaynağı başka bir yerden sağlaması gerekiyordu. İşte öncelikle bu niyetle, çeşitli projelerde de kullanılmak üzere Deniz Feneri derneği kuruldu.
Hikaye şöyle gelişti….
1998 yılında Deniz Feneri kuruldu. Yardımlar toplamaya başladı ve bu yardımların büyük kısmını da fakirlere ulaştırdı. Ama asıl amaç yardım toplayıp dağıtmak olmadığından, hemen Kanal 7’ye finans akışını sağlayacak projelere de start verildi. Bu işler için gerekçe de hazırdı ‘Dernek kurulmuştu ama reklam yapmadığı için daha çok para toplayamıyordu. Daha çok reklam yapmalıydı, daha çok para toplamalıydı, daha çok fakire yardım ulaştırılmalıydı.’ Yani Deniz Feneri para karşılığında Kanal 7’de program yapacaktı. İlk bakışta çok normal, çok etik, çok mantıklı ve karşılıklı çıkar üzerine kurulu görünebilir, fakat Kanalın yöneticisiyle derneğin resmi olmayan yöneticisi aynı olunca içerik de değişiyordu. Parayı veren de, alan da aynı kişi;programı yapan da, programa değer biçen de aynı kişi. Buradaki çarpıklık ayan beyan ortada değil mi?
Programı hatırlıyacaksınız. Hani şu ‘genç kızların sevgilisi’, küpeli,genizden duygulu sunumlar yapan Uğur Arslan’ın sunduğu 'Deniz Feneri' programını. İşte her hafta 45 dakika yayınlanan o program için reklam bedeli olarak kesilen faturalar, Kanal 7'nin finansman açığını hızla kapamaya başladı. Bu program, Uğur Arslan’ın kırdığı ceviz bini geçene kadar devam etti. Uğur Arslan derneğin yönetiminde de olduğundan, kişisel yardım harcamaları için kendisine bir hesap açılmıştı. Arslan, o hesaptaki parayı yardım amacıyla istediği kişilere vermekte özgürdü. Fakat bir gün Uğur’un o hesabı şahsi harcamaları ve hovardalıklar için de kullandığı ortaya çıkınca, programla ilişkisi kesildi. Programı da daha gariban kılıklı biri sunmaya başladı.
Uğur Arslan yeniden sahnede
Fakat her geçen gün ratinglerin düştüğünü gören yönetim, dernekten aldıkları parayı hak etmek (!) ve Kanal’ın programla elde ettiği ratingi de korumak için Uğur Arslan’ın kırdığı cevizlerin üzerine bir bardak su içmek zorunda kaldı. Ve Uğur Arslanlı Deniz Feneri programı yeniden başladı. Yıllarca da devam etti.
Barterla alınan malları derneğe sattılar..
Kanal 7'nin finans ihtiyacı Deniz Feneri programıyla giderildi ama kanalın bir başka sorunu daha vardı. Kanal reklam karşılığı farklı firmalardan para yerine ürün alıyordu. Yani reklamda barter çalışması yapıyorlardı. Mobilya, duvar boyası vs gibi ürünler kanala akmaya başladı. Kanalın barterla aldığı ürünler zamanla depoları doldurmaya başladı. Bu ürünlerin satılması da pek mümkün olmadığından ( bazı okurlarımız bilirler, barterla alınan ürün her zaman piyasa fiyatlarının çok üzerindedir, aldığın fiyattan satmak mümkün değildir) buradaki cin fikirli arkadaşlarımız parlak (!)bir fikir ortaya attılar.
Fikir şuydu: ‘Biz insanlara dernek aracılığıyla yardım ediyoruz . Bu insanlar bu paraları ne yapıyorlar? Gidip piyasadan ihtiyaçlarını karşılıyorlar, yani bizden aldıkları parayı başkalarına vererek ürün satın alıyorlar. En iyisi bu insanların ürün ihtiyaçlarını da biz karşılayalım.’ Bu fikir ortaya çıkınca depolarda birikmiş ürünler alınan yüksek değerleri üzerinden derneğe satılmaya başlandı. ( Kapısına çekyat giden bir fakir bunu ayrıntısını sorar mı? 'Siz bana para verecektiniz ama çekyat veriyorsunuz' der mi? )
Bu iş öyle yaygınlaştı ki yeni bir ticari kol halini aldı. Artık nakit para yardımı uygulanan bir yöntem olmaktan çıktı. Fakirin ihtiyacı tespit ediliyor, sonra o ihtiyaç çeşitli yollarla elde ediliyor ve derneğe satılıyordu. Tabii dernek paralarını kanala aktarma konusunda bu kadar başarılı olan arkadaşlar, bir süre sonra hünerlerini binlerce insanın verdiği yardımlarla kurulan kanalın tamamını kendi üzerlerine geçirmekte de kullandılar.

TV 5 kuruldu, bir derneğe ihtiyaç var…
Bu yöntem camiada çok tuttu. Kanal 7’yi iki uyanığa, Zekeriya Karaman ve Mustafa Çelik’e kaptıran Erbakan, TV 5 adında yeni bir kanal kurdu. Aynı metot burada da işlemeye başladı. Önce İHH’nın kapısı çalındı ve 'Bizim Deniz Fenerimiz de sen ol' dediler. İHH bu teklife reddedince, 'Öyleyse biz de kendi derneğimizi kurarız' deyip Cansuyu Derneğini kurdular.
Aynı gelir kalemleri, aynı yöntemler, aynı oyunlar ne yazık ki TV 5 ile Cansuyu Derneği ilişkisinde de devam etti.
Kanal 7 de, TV 5 de İHH’nın normal kampanya reklamlarını yayınlamadıkları gibi, derneğin faliyetleriyle ilgili haberlere de hiçbir surette yer vermediler. İHH'yı ölüme mahkum etmek istediler. Ama işler öyle gelişmedi, hiçbir şey istedikleri gibi yürümedi.
Bunları niye yazdım?
Peki ben bunları niçin yazdım? Kimsenin bilmediği, çok özel, çok gizli bilgileri mi sizinle paylaşıyorum? 'İçeriden' ifşaatta mı bulunuyorum? Hiçbiri değil. Muhafazakar medyada herkesin bildiğini sizinle paylaşıyorum , o kadar.
Peki herkes biliyor da, niçin kimse yazmıyor? Muhafazakar medyanın yazarları, entelektüelleri niye susuyor? Söyleyeyim: Çünkü bu yazar, çizer, entelektüel takımının amacı bir şey yapmak değil, bir şey olmaktı(r). Bütün bunları yazsaydılar, karşısında bayrak açtıkları güçler, medya organları, bunların "bir şey" olmalarını engelleyebilirdi. Bu yüzden de mahallenin çöpü artık mahalleden taştı. Bu çöplerin temizlenmesi gerek. 
İlgili bağlantılar :

4 yorum:

  1. Almanyadaki deniz fenerinin türkiyedekiyle hiç bir bağlantısı yok!

    YanıtlaSil
  2. Ülkemizdeki deniz feneri tarafından zaten bir ilgilerinin olmadığı açıklandı. Alıntı yaptığım yazıda da sadece aynı şekilde bir yolsuzluk ülkemizdeki deniz fenerinde de olabilir mi diye sorarak gelişmelerle iktidarla araındaki bağlantıya dikkat çekliyor.

    YanıtlaSil
  3. 7 milyon ytl aldıklarını ancak organik bir bağları olmadıklarını açıkladır.
    7 milyon ytl alıpta biz bunları tanımıyoruz, Almanya'da adımız üzerinden para toplamışlar demek saçma, buna inanmakta salakça değil midir ?

    YanıtlaSil
  4. Öyledir ama işin içinde müslümanlık olunca bir çok müslüman, müslümanlık sosuyla yedirilmiş bu yemeği inkar edemez ve bu davranışı, bir müslümana yakıştıramadığı için sergileyenlere bu adiliği reva görme samimiyetini gösteremez.

    YanıtlaSil

Türkçe kullan ey millet, dilinden utanma olma illet!

Türkçe yazım kuralarına riayet etmeniz, yazdıklarınızın daha anlaşılır olmasını sağlar.
Türkçe her yerde Türkçe'dir, kağıt üzerinde de internet sitelerinde de.
Türkçe yazım kurallarına bir göz atsam iyi olur diyorsanız bu bağlantıyı tıklayınız.