
Hani hatırlar mısınız bilmem, bir Küçük İbo vardı. Hülya Avşar'ın programına çıkmıştı da Avşar da İboyu kucağına almak gibi bir gaflette bulunmuştu o zaman. Bilmeyenler, "eee nolmuş?" diye sorabilir ama o zaman bir memleket meselesi haline dönmüştü bu durum. Olayın ayrıntılarını Selahattin Duman'ın şu yazısında bulabilirsiniz.
Küçük İbo koşup Hülya Avşar'ın kucağına zıpladığında denk dursa iyiydi.. Lakin tünediği yerden kameramana sırıtarak bakınca işin rengi değişti.. Oğlan vaziyetten haz alıyormuş gibi bir manzara doğdu..
Paparazzi milleti de belaya nacakla gitmeye meraklı.. Başladılar Küçük İbo'ya münasebetsiz sorular sormaya:
- "Nasıl, Hülya'nın kucağı sıcak mıydı?"
- "Niye Sibel'in kucağı değil de Hülya'nın kucağı?"
- "Derslerini Hülya'nın kucağında çalışmak ister misin?"
...Üstüne vazife miydi, diye soracak olursanız, vazifeydi..Magazinciler sağolsun öyle bir havaya sokmuşlardı ki durumu; büyümüş de küçülmüş yeni yıldızcığın da cevaplarıyla, devlet katında tam bir muammaya dönüşmüştü olay. Hatta televizyona kapatma cezası bile gelmişti o günlerde.
Kucak Vak'ası patladığında Aileden Sorumlu Devlet Bakanı olduğundan kimlerin kucağa alınacağına, kimlerin alınmayacağına Işılay Hanım karışırdı.. Temsil, Hülya Avşar'ın Küçük İbo'yu kucağına oturtmasına ses çıkarmadı diyelim..
O zaman ne olacak? Sibel Can da programına Küçük Emrah'ı çağırıp, kucağına almaya kalkışacak.. Ondan sonra bel kemiğinde diski bilmem nesi kayacak? Alın Türkiye'nin dertsiz başına bir dert daha..
ooo
Hülya ile Sibel kucaklarına küçük ebat birer türkücü oturtur da Seda Sayan geri kalır mı? O da tutar, birini çağırır.. Elde fazla küçük türkücü bulunmadığından çaresiz Alişan'ı davet edip onu kucağına çıkarır..
Vay be ne günlerdi?
O zamanki hükümet şimdiki gibi muhafazakarlık nutukları atmıyordu ama böylesine bir tutum sergilemişti bir İzmir milletvekili olarak.
Şimdi mevcut hükümet muhafazakarlık tamtamları çalarken, RTÜK ottan boktan işlere şerh koyarken ekranlarda olan biteni Yeniçağdan Selcan Taşçı şöyle dile getirmiş:
Sapıklar arasında kaldık
Hadi kırkından sonra teşhirciliğe soyunanların, reyting için insan eti pazarlayanların ar damarı çatladı... Porno sitelerine dönen televizyon ekranlarını siz nasıl izliyorsunuz sayın Başbakan?
“Bu fotoğrafları çektirdiği için Ayşe bazı kişilerin hedefi haline gelecek. Gazetecilik etiği üzerine ahkamlar kesilecek. Bence bunların hiçbir önemi yok” diyordu dün Mehmet Y. Yılmaz...
Neden söylenecek bütün sözler en başından hükmünü kaybetmiş olabilir sizce?
Değersiz oldukları için mi yoksa internette bilmem kaç yüz bin tıklanma kadar değer ifade etmedikleri için mi?
Tam sayı veremiyorum, çünkü kırkına merdiven dayamış, evli barklı, çoluk çocuk sahibi bir kadının orası burası her geçen saniye biraz daha tıklanıyor.
Star kumaşındanmış
Anadan üryan ‘Bakın bende ne var?’ pozları kadının özgürleşmesi, cesaret... Kocasının bu işten hoşlanması medeniyetmiş... ‘Bu fotoğraflar çocuklarına bırakacakları en değerli miras’ da derlerse tam olacak.
“Star kumaşı”ndanmış... Starı, Türkçe konuşan dilimizi eşek arısı sokar diye yıldız yerine kullanmıyor muyduk biz? Yıldızların erişilmez olması gerekmiyor mu? Büyüleyici, göz alıcı, dokunulmaz...
Şimdi ancak poşette satılmaya müsait olan, hangi ellerde hangi işlemlerden geçeceği, kimlerin dokunup, bürüp ne hale sokacağı belirsiz bu kağıt parçaları mı olacak ‘yızdızlık’ etiketi?
Günlerdir saniyelik fragmanlar beliriyor ekranda. Ucundan accık gösterip çekiyorlar. Behlül ile Bihter’in yasak elmayı ısırma halleri...
Pornoyla yemleme
Milyonlarca insan ekrana kilitlenmiş önceki akşam...Çünkü ‘bir sezondur bekledikleri sevişme nihayet gerçekleşmiş!’
Ne zamandan beri, ahlak avcılarının pornoyla yemlediği bir toplum olduk biz... Ne zamandan beri bir baldıra, bir göğüs ucuna sazan gibi atlayıp, sapıklığın kafesine gönüllüce hepsettiriyoruz kendimizi...
Özel kanallı ilk yıllarda bu tür yayınlar gece belli bir saatten sonraya atılır ve şifreli yayınlanırdı... Herkes uykudayken, gizli sapıklar parmak uçlarına basa basa salona sızıp, saklıca izlerlerdi bunları... Bu “yarasa kuşağı” uygulaması faydalıydı. Kendisini veya ailesini bunlardan sakınmak isteyenler, gece ihtiyaçlarını görmeye kalktıklarında perdeyi aralayıp şöyle bir mahalleyi kolaçan eder, yanan ışıklardan mahallenin sapıklarını şıppadanak tespit ederlerdi.
Çocuğuyla televizyon keyfi yapmak isteyenler hiç olmazsa TRT’yi gönül rahatlığıyla açardı. Şimdi devletin televizyonunda da neyle karşılaşacağımız belli değil!
Genel izleyici kuşağı
Bugün öyle mi? Çoluk, çocuk akşam yemeğine oturmuşsunuz, ekranda RTÜK’ün akıllı işareti ‘Genel İzleyici’; bir nevi yeşil ışık... Sonra dizi jenereği... Sonra siz tam çorbadan ana yemeğe geçmeye hazırlanırken, zamansız bir meyve ikramı... Mevsim meyvesi filan da değil: Elma...
Ben en edeplisini söylemeye çalışıyorum, yasak aşk mantığından sembolize ediyorum, ikram edilenin ne olduğunu anlayın artık işte...
Ne kadar açılan saçılan, sere serpe uzanan, öpüşen, koklaşan varsa ödüllendiler geçen gün... Onları en şuh açılardan resimleyen, kamerayı tahrik gücü en yüksek bölgelerde dolandıranlar da öyle...
Madem ‘porno’nun adı ‘sanat’ olacaktı; Aydemir Akbaşlar’ın, Kazım Kartallar’ın, Arzu Okaylar’ın, Zerrin Egeliler ve nicesinin ne suçu günahı vardı?
Madem değerler değil üzerine akıtılan salyalar belirleyecekti estetiği tecavüzcü Coşkun’dan neden nefret ettik bunca yıl? En azından o adıyla sanıyla kötü adamdı, kötülüğü meşrulaştıran esas oğlan değil... O ayıplanandı, hayran olunan değil...
Ben görmedim, o yılları hatırlayanlardan öğrendim; Dallas’ta bile yokmuş böylesi... Nereden nereye gelmişiz, ar damarı çatlatmada kimleri sollamışız siz hesap edin.
Bir de Türk edebiyatının klasiklerini tanıtıyorlar diye üstün hizmet ödülü verecekler bunlara...
Artık biri dur desin
Siz sayın okur, ekrana bakarken bir yandan da şunu mu diyorsunuz çocuğunuza; Bak kızım kocalarını paylaşamayan Necla ile Leyla ablanlar var ya... İşte onların isim babası Reşat Nuri Güntekin... Hani Bihter ablan var bir de... Adnan Bey’in karısı hani... Var ya canım çıtı pıtı güzel bir kızcağız... Onun Behlül’le kırıştıracağını da Halit Ziya Uşaklıgil’den öğrenmiştik zamanında... Bir de Halide Edip Adıvar diye bir teyze var ama... Kurtuluş Savaşı’nın ortasında cephelerde, yollarda, hastanelerde porno mekanı bulunamadığı için bu aralar pek gözde değil kendisi..
Bu mu tanıtım? Bu edebiyatçıların çoluğu çocuğu neredeler? Babalarının eserlerindeki tahrifata, isimlerinin ucuzlatılmasına nasıl göz yumuyorlar? Yazarlar Birliği, Edebiyat Vakfı...
Ekranların ahlak bekçisi Zahid Akman ‘sahtecilik’le suçlanırken ondan beklemek abes olur da; Ahlak bekçisini denetlemeyen Bülent Arınç ne yapıyor? Sapıklar için “Sıra onların büyüklerinde” deyip, ahlakı yozlaştırarak reyting alan sistemi tartışmaya açmak için ne bekliyor? Kültürel değerlerin nihai sahibi olan devlet nerede? Kültür Bakanı, ‘Genel İzleyici’ saatinde uyuyor mu?
Hakaret etmek için değil, TDK sözlüğündeki “Tavır ve davranışları geleneklerden, törelerden ayrılan” anlamına dayanarak ayıplamak için söylüyorum bunu... Çünkü biz bu değiliz... Siz bu musunuz Sayın Erdoğan? Bir yanınıza Emine Hanım’ı, diğer yanınıza Sümeyye’yi oturtup izleyebilir misiniz o sahneleri?
Vay be ne günler...
Çıksın, konuşsun, hatta yasaklasın R.T.E, ondan sonra da laiklik elden gidiyor diye kapatma davası açsınlar değil mi?
YanıtlaSilÖyle bir hukuk anlayışı oldu ki insanlarda, Öyle bir yaşam anlayışı oluştu ki bazı kesimlerde (%19), ahlaki değerleri korumak adına yapılacak herşey, Özgürlüğe, Laikliğe müdahale anlamına geldi.
O cübbeli biri vardı ya hani, google'dan uydurma haberler ile kapatma davası açan kişi, geçen gün şöyle bi açıklamada bulundu "Ekonomi ile laiklik gündemden düşürülüyor." Olaya bakarmısınız, zihniyete bakarmısınız, hukuk adamına bakarmısınız !
Siz bu yazıyı Erdoğana bağlayana kadar, "İlla da laiklik diye" türkü tutturan deniz baykal'a bağlasaydınız, samimiyetinizden hiç şüphe duymayacaktım.
Adsız:
YanıtlaSilİlla Erdoğan yapacak diye birşey yok ki! Bu işle görevli RTÜK denen bir kurum var.
Anlamıyorsun heralde? Tvde şu anda yayınlanmakta olan diziler ve bazı programlar bir zamanlar gece yarısı uygulanan kırmızı nokta kuşağını bile geçti. Bu işle ilgilenen RTÜKün ise ne ile ilgilendiğini son zamanlarda anlayan yok. Acaba bir de şöyle düşünsek; bu tür yapımları yayına sokan yapımcılarla iktidarın can ciğer kuzu sarması olmasının bir ilgisi olabilir mi?
Hele şu iğrenç apış arası magazin programlarını hiç saymıyorum bile.
Ekranda ottan boktan şeyleri sansürleyip, sigara, içkiyi mozaiklemeye dikkat edeceğine, bu iğrençliğe dur diyecek bir RTÜK herkesin alkışını alacaktır.