Kısa dalga yayın

14.08.2011

Bottan Muhabbetler - Okunmuş Su - 2

Bottan Muhabbetler - Okunmuş Su - 1
...
Çavuşların getirdiği bilgiler ışığında para çalınan koğuşun sakinleri, koğuş nöbetçisi, devriye çavuşu falan sırayla Niko'nun odaya alınıyor ve sorgulanıyor. Her çıkan kişinin ardından başka birileri getiriliyor ama yok, bir netice çıkmıyor ortaya.
Niko deliriyor, çay üstüne çay istiyor ve odasında sorguladıklarının yüzüne bölüğün gıyabında saydırıyor. Saat gece yarısına doğru koşturuyor. Dayanamıyor, dışarıda bekleyen bölüğün karşısına geçip azar üstüne azar basıyor, tehditler savuruyor: O şerefsiz bulunacak dedim, bulunacak, bulunmadan size yatak yüzü yok.

Ben sıcacık yazıhanede çayımı içiyor olayları takip ediyorum. O kadar insan dışarıda beklerken bu durumu kendime yediremiyorum, Niko' ya:
- Komutanım bir emriniz yoksa ben de dışarıda bölüğe katılıyorum, diyerek kabanımı alıp dışarıda bölüğe katılıyorum elbette ama keşke katılmaz olaydım diyorum soğuğu ve yağmuru hissedince.
Neyse gelmişken bir soruşturayım ne var ne yok diye düşünürken bizim imamlardan  birinin etrafında bir şeyler konuşulduğunu fark edince o yana yöneliyorum.
Birliğimizde o zaman iki tane imam var, imam dediysem imam hatip mezunu yani. Biri nizamiyede görevli aslen, diğeri de çay ocağında ek olarak imamlık kontenjanından kışla mescidinde görevliler, biri bir hafta bakıyor diğeri öteki hafta. Mescidin temizliğinden sorumlu, namaz vakitlerinde açıp namaz kıldırmakla görevliler.

Bunlardan üst devre olana; sen hocasındır, bilirsin vardır bu işlerin çözümü falan yolunda takılmayla başlayan hikaye ciddiye biniyor. Yahu saçmalamayın, bunun hocalığı ne ki okuduğu ne olacak, diyorum ama dinleyen yok ki herkes bir an evvel bu soğuk ve yağıştan kurtulmanın çaresini arıyor. Bir sürahi su ayarlıyorlar ve bu sürahiyle yalnız başına bir tarafa doğru ayrılıyor hoca. Bir zaman sonra karışıyor tekrar bölüğün içine ve sırayla herkes başlıyor okunmuş sudan içmeye. Çare yok ki bir umut işte. Soğukta sudan bir yudum içen başlıyor çişten dolayı kıvranmaya. Hah tam oldu şimdi bu sıkıyönetim altında, neyse sırayla gürültüsüz, patırtısız ağaçların, bahçe duvarının dibine ihtiyaç gideriyoruz.
Bizim hoca suya okumuş, bu işi yapan her kim ise sidiği bağlanacakmış. Duası okunmadan da açılmazmış, mesanesi patlarmış insanın.
İçilen suyun üzerinden epey bir zaman geçiyor, kimsede tık yok. Eeee hoca böyle  kırk altı olursa okuduğu su da bu kadar olur.
-Hoca soğuktan senin nefes kesilmiş, kimsede tık yok ne iş?
-Olum ne okudun lan buna, ilahi mi?
-Belliydi zaten suyun tadından, ne okumuşsa suyun tadını da kaçırmış.
- Yok la yok o suya yanlış okumuş. Görmediniz mi millet ne hale geldi.
Hoca zaten layına gidiyor bölükte bu olayla da tam şenlik oldu artık.
Bu şerefsiz kimse ortaya çıkacağı da yok. Aslında bölük olarak suçlunun kim olduğunu biliyoruz fakat bunu kanıtlayacak delil yok elimizde.
Niko soğukta, yağmurda kıyamıyor mehmetçik evlatlarına. Bölük çavuşunu çağırıp fikrini anlatıyor.
Sırayla herkes bir koğuşa girecek ve çıkacak o parayı alan da kimse aldığı parayı koğuşta dipteki yatakta bir yastığın altına koyacak. Sonra bölük çavuşu en son odaya girecek ve kontrol edecek.
Giden gelen, giden gelen...
Saat sabahın üçü gibi.
Soruyoruz var mıydı bir şey, yok. Ne yapacağız ne edeceğiz derken çavuşlarla aramızda para topluyoruz.
İçeri girme sırası gelenlerden biri içeri koysun diyoruz ama ondan sonra ya hırsız itoğlu it bizden sonra geliyorsa ve bu parayı da iç ederse diye düşünceler geliyor aklımıza.
Giden gelen, giden gelen...
Hala bir şey yok elbette.
Bölük çavuşunu çağırıyoruz. Parayı veriyoruz çavuşa ve en son baktığında paranın yerine konulduğunu Niko'ya söylemesini istiyoruz.
Herkes girdi çıktı yapıp da  mevcut tamamlanınca çavuş parayı götürüyor Niko'ya.
Niko geliyor bölüğün karşısına surat iki karış, mahkeme duvarı, dev gibi adam, iri kıyım. Uçan kuş yarasa denk gelse o bakışlara taş kesilir de yere çakılır âlimalah. Merdivenlerin başında bölüğe sesleniyor:
- Ulan bene bakın! Bu paranın nasıl ortaya çıktığını biliyorum, o şerefsiz ortaya çıkmadı. Ama bunu unuttum sanmasın ele ya da bele ben o şerefsizi yakalaram.Yatsın kalksın buradaki masumlara dua etsin, burada emanet olmasaydınız ben o şerefsizi ortaya çıkarmasını bilirdim de neyse...
Parasını çaldırdığını söyleyen askere dönüyor:
- Ulan şerefsiz cebinde iki kuruş paraya sahip çıkamıyorsun bir de burada vatan bekliyorum diye askerlik yapıyorsun. Hele bi daha bene bele bir şikayetle gel, önce senin ağzını burnunu dağıtırım. Çavuş! Bölük derhal yatağa, nöbetçi haricinde bir tene adam görim ortada hepinizi süründürürüm yağmur soğuk demeden.

Bölük koşar adım binaya girerken ben de Niko'nun yanına gidiyorum.
- Komutanım, var mı bir emriniz?
- Yok oğlum yok, çaycı bene bir çay versin siz de gidin yatın artık.
- Emredersiniz komutanım!

Yatmadan önce bölük gazinosunun avlusuna geçiyorum, bölük binasında çıt yok. Uyku sigaramı tüttürüp koğuşuma doğru giderken koridorda sarı gelin'i mırıldanıyorum,arkamdan bir ses:
- Yazıcııııı, bene bak!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Türkçe kullan ey millet, dilinden utanma olma illet!

Türkçe yazım kuralarına riayet etmeniz, yazdıklarınızın daha anlaşılır olmasını sağlar.
Türkçe her yerde Türkçe'dir, kağıt üzerinde de internet sitelerinde de.
Türkçe yazım kurallarına bir göz atsam iyi olur diyorsanız bu bağlantıyı tıklayınız.