Kısa dalga yayın

21.02.2010

Tanrının kitabı ne renk?

Odatv de Tanrının Kitabı isimli filmle ilgili eleştiriyi okurken bazı yerlerine katılmakla beraber şu yaklaşıma ne kadar güldüm anlatamam:
Bu dünyada Mila Kunis (Solara) filmin güzel kızı olarak boy
gösterirken, Denzel Washington (Eli) geçmişini unutan bir dünyada
geçmişi olan bir adamı oynuyor. 
Fakat Denzel Washington zenci
olduğundan bu filmde de “esas oğlan” ile “esas kız” bir türlü
sevişemiyorlar. Obama’yı başkan seçmelerine rağmen Amerikan toplumunun
beyaz egemen unsuru bu konuda hala çok tutucu.
Yazar anlaşılan sadece filmde  bu sahneye kilitlenmiş kalmış oysa ki Carnegie isimli karakter,
kızı bizzat kendisi Eli ı mutlu edip de aradığı  kitapla ilgili bir şeyler bilip bilmediğini  öğrenmek için gönderiyor. Buna mukabil Eli'ın  kendisine neredeyse bir kurban gibi sunulan güzel kızla sevişmeyi reddetmesini sadece siyah beyaz ayrımına izafe etmek Eli'ın filmde temsil ettiği ahlakı göz ardı etmek veya görememekten başka bir şey değildir.

Eli, Cernegie nin yerleşim yerinden ayrılır, daha sonra kız da peşinden gider. Bir kesişme noktasında Eli, kızın canı ile kitap arasında bir seçim yapmak zorunda kalır ve kitabı teslim ederek kızı kurtarır. Kızın, canını bile feda etmeyi göze aldığın kitabı verip de, neden beni kurtardın mealindeki sorusuna Eli,  kitabı okumaktan, kitabın söylediği şekilde yaşamayı unutmuşum, şeklinde cevap vererek  filmin çok önemli ve hatta filmin can noktası diyebileceğim cümleyi dile getirir.
Aslında filmde söz konusu edilen dini bağnazlık çok ince bir şekilde dile getirilir ki bunu da; Eli'nin her gün okuduğu kitabı elinden kaybedince gittiği yerde bütün kitabı hafızasında okuduğundan anlayabiliriz.

Filmdeki doğu-batı kavramları ve kitabın da özellikle müreffeh batıya ulaştırılması konusunda verilen çaba doğunun kıymet bilmezliğine vurgu olarak yer alıyor. Eli'nin yolculuğunun başlarında boynunda bulunan puşiyi (özellikle filistinlilerin kullandığı, tam adı nedir bilemiyorum) geldiği kasabada otelde takasa vermesi ve alıcı adamın "Ancak yarısı eder!" vurgusu da garip geldi bana.
Tarih boyunca  kutsal kitaplar ve inançlar  konusunda, bunları savunduğunu, koruduğunu iddia edenler kitabın ne dediğinden ve bunu insanlara anlatmaktan ziyade kitabın kendisine atfettikleriyle bununla halk üzerinde bir hükümranlık kurmaya yeltenmişlerdir. Filmde de kutsal kitabın hükümranlık konusunda bir güç olduğu, Carnegieden kitabın sakınılmasıyla çok açıkca ortaya konuyor. Yönetmeni ve yazarları tetkik etmediğimden dolayı filmdeki doğu-batı tanımlamalarında Avrupa-Amerika  ilişkilerine vurgu yapıldığı düşünüyorum.
Kısacası beğendim filmi, bir şeyler arayanlar için bu filmde bulunacak epey değer yer alıyor. Kitaba sahip olma tutkusunu biraz da tarih coğrafyamızdaki  İslam sancaktarlığına benzetiyorum ya neyse artık.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Türkçe kullan ey millet, dilinden utanma olma illet!

Türkçe yazım kuralarına riayet etmeniz, yazdıklarınızın daha anlaşılır olmasını sağlar.
Türkçe her yerde Türkçe'dir, kağıt üzerinde de internet sitelerinde de.
Türkçe yazım kurallarına bir göz atsam iyi olur diyorsanız bu bağlantıyı tıklayınız.