Şu blog denen dünyada bulmuşuz fırsatı aklımıza eseni, kafamıza takılanı, canımızı sıkanı, karnımızı, başımızı ağrıtanı, fikrimizi zikrimizi yazıp, çizip kendimizce bir dünya kuruyor, bir düzen arıyor bir tatmine varıyoruz.
İyi, hoş, güzel ne ala...
Bir yere kadar; madem kendine o kadar güveniyorsun, derdini dile getiriyor, karın ağrını yazıyorsun eyvallah. Yazdığının ardından gaz veren yorumları da alıyorsun orkid misali kanatlandıkça kanatlanıyor, havana hava katıyorsun. Aksi yöndeki yorumlara, yazdıklarının eleştirisine katlanmak her babayiğidin harcı değil bunu da bil. Madem yazdıklarının ardında duracak kadar kendine güvenemiyorsun, konuyu saptırıyorsun diyerek kıvırma yolunu seçiyorsun, orada dur! Yazdığını, çizdiğini tartışma yetisine,birikime sahip değilsen; yazma da demiyorum en azından yorum ortamını kapat da ne bok yediğini bilelim. Tartışmaya götün yiyor mu yemiyor mu bilinmiş olur da adam yerine koyup iki satır yazmaya kalkışmayız. Yazıp da ardından janjanlı cümlelerle okuyucudan düşüncelerini istemekle bitmiyor iş. Önemli olan yazdığının arkasında durabilmek, tartışabilmek amaya, damaya sığınıp da ondan sonra epostadan osuruk nezaketinde laf ebeliği yapmak değil. Toplumda tartışamıyorsan birebir bulaşıp uğraştırma.
Gerçi bu da iyi oluyor bir yandan, kimi adam yerine koyacağımı görmüş oluyorum. İnternet denen bu deryadaki blog furyasının bir diğer iyi yanı da fikren yalıtılmış genç dimağların gerçek hayatla yüzleşmelerine, dünya düzeninin kendilerine anlatıldığı gibi olmadığını öğrenmelerine fırsat sunuyor.
Neyse...
Ben lafımı ortaya koydum, beğenen alır gider beğenmeyenin de blog kürenin dibine kadar yolu var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Türkçe kullan ey millet, dilinden utanma olma illet!
Türkçe yazım kuralarına riayet etmeniz, yazdıklarınızın daha anlaşılır olmasını sağlar.
Türkçe her yerde Türkçe'dir, kağıt üzerinde de internet sitelerinde de.
Türkçe yazım kurallarına bir göz atsam iyi olur diyorsanız bu bağlantıyı tıklayınız.