Kısa dalga yayın

10.05.2009

Ne namus ne de kan davası

Mardin Mazıdağındaki katliam insanın ağzını açıkta bırakıyor.
Sürekli bölgedeki sosyal araştırmalar konusunda çalışan Dicle Üniversitesi çalışmalarına göre bu katliam ne namus ne de kan davası. Çünkü bölgedeki törenin bile sınırları var, onaylarsınız onaylamazsınız.
Bir namus davasında söz konusu ailedeki bir kadınsa aile meclisi toplanır, namusu temizleyecek kişiyi belirler, yakalanıp da ceza almasının sonrasına taahhüt verilir eline silah tutuşturularak kurbana gönderilir. Taciz, tecavüz, ırza geçme olayında kadının mağdur olması önemli değildir sadece kaçma ve kaçırma olaylarında istisna olarak erkeğe de sıçrar temizlik operasyonu öteki türlü genelde kadının öldürülmesiyle namus temizlenmiş olur. Kan davasında ise genelde kısasa kısas kuralı işler bir can verilmişse bir can alınması gerekir. Kadına, kıza, kızana dokunulmaz.
Bölgedeki bu tür olaylarda idari yöneticiler, ilgili akademisyenler bir duyum aldıklarında il veya ilçe artık neyse jandarmasından emniyetine, sosyal hizmetlerinden STKlara kurum ve kuruluşların yaptıkları toplantılarla olaya müdahil olunup, mağdurlar mevcut sosyal baskı çevresinden uzaklaştırılarak sorunun çözümü sağlanır. Çoğunlukla da başarılı olunur, başarı genelde aşiretin inadıyla ters orantılıdır. Devlet ve toplum bütün varlığıyla olaya müdahil olsa da ortada eksik birşeyler var kanaatimce. Çünkü devlet kurum ve kuruluşlarının  STKlarla bir araya gelmesi bu tür olaylara sebebiyet veren sosyal baskıyı ortadan kaldırmaya yetmemekte sadece mağdurları bu sosyal baskıdan uzaklaştırmakta, feodalitenin eriminden çıkarmaktadır. Eğitim, öğretim dahi bu feodal yapının (bölgedeki diyemiyorum çünkü ülkenin diğer ucunda en modern şehirlerde yaşayan aşiret üyelerine bile tesir edebilmekte) hukuka direncini kıramamaktadır. Düşünsenize hukuk, siyasal bilimler öğrencisi olan aşiret mensupları bile bu baskıya karşı çıkamamaktadır. Aslında bunun temelinde de devlet iradesine, mevcut hukuka güvensizliğin yattığını düşünüyorum. Yapı içinde yetişmiş  insan bu feodal yapının başındaki kişi/kişilerin emrinde hak,hukuk dinlemeyecek yüzlerce kişinin olduğunu biliyor ve mevcut ceza hukukunun  bunları caydıracak güce sahip olduğuna İNANMIYOR ki zaten de öyle. Feodal yapı kendi kurbanlarının sosyal kayıplarını amorti ediyor ve insanlara bu inancı aşılıyabiliyor.
Kamuoyuna yansıyan son bilgilere göre:
Mardin mazıdağı, bilge köyünde ise olay ne töre, ne din ne de vicdan dinlemiştir. Katledenler de katledilenler de Kürttür yani olayda etnik bir unsur yoktur. Köyün bütün erkekleri korucudur ve dolayısı ile hepsi silahlıdır.Oratada olan işin en can alıcı noktası ise bu silahlı gücün başındaki kişilerin feodal sistemin şeksiz şüphesiz başında olmalarıdır. Koruculuk ayrı bir mesele ama aslında burada önemli olan bu yapı içindeki insanların devlete ve dolayısı ile hukukuna güvenmeyip hükümran feodaliteye biat etmesidir.
Çeşitli yazılarda değindiğim bölgedeki feodalitenin gücü işte budur, bölgede sosyal otorite olarak devletin de üstündedir.Yani Kürt sorunu morunu, kültürel hak savları fasa fisodur.
Demokrasi , eşitlik, hak, hukuk havarisi DTP'yi  rahatsız eden ise;  terör örgütünden ziyade kendi menfaatlerini ve hegemonyasını düşünen, koruculuktan silahlı gücü alan feodalitenin orada hüküm sürmesidir. Yani DTP'yi rahatsız eden bölgedeki feodal yapı değildir, sadece bunun kendilerinin de sözcüsü ve destekçisi olduğu terör örgütüne karşı olan kısmıdır.
Devlete ve bölgenin aydınına, STKlara düşen görev,  feodal yapının devlet karşısındaki bu gücünü yok etmektir. Bunun çzöümlerinin en başında da bu yapı içindeki insanlara ekonomik özgürlüklerine kavuşma imkanının verilmesiyle beraber devletin feodaliteden daha güçlü olduğunu göstermesi gelmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Türkçe kullan ey millet, dilinden utanma olma illet!

Türkçe yazım kuralarına riayet etmeniz, yazdıklarınızın daha anlaşılır olmasını sağlar.
Türkçe her yerde Türkçe'dir, kağıt üzerinde de internet sitelerinde de.
Türkçe yazım kurallarına bir göz atsam iyi olur diyorsanız bu bağlantıyı tıklayınız.