Tarihimizde saldırılmadık kimse kalmadı neredeyse; Mustafa Kemal,Osmanlı İmparatorluğu'nda hükümdarlığını sürdürmüş padişahlar, kumandanlar, eski Türk devletlerinin hakanları kimi ararsanız aralarında mevcut. Hatta tarihte Türk diye bir milletin olmadığını iddia edenler bile çıktı ortaya. En son hedef Kuşçubaşı Eşref Bey!
Kuşçubaşı Eşref Bey'le ilgili MİT'in sitesinde şu satırlar yer alıyor:
...Piyasaya çıkan, Kuşçubaşı Eşref Bey'in bir vatin haini olduğu konusunda iddialar barındıran kitaptan alıntılarla Sabah Gazetesi bir haber yaptı. İşin garip tarafı da Akşam Gazetesi'nde 12 Aralık günü Güler KÖMÜRCÜ'nün Eşref Bey'e yazdığı mektup bu haberlerin ve kitabın tam da öncesine denk düşüyor olması. Güler KÖMÜRCÜ'nün yazdığı yazıda şöyle deniyor:
Rauf Bey'in geri dönerken İran'da bıraktığı müfreze Afganistan'a girmiş, bazı elemanları ise Hindistan'a giderek buralarda istihbarî nitelikli çalışmalarda bulunmuştur. Meselâ, Kuşçubaşı Eşref ve arkadaşları, İngiltere 'ye karşı şiddetli bir propaganda kampanyası başlatmak, eğer mümkün olursa bu kampanyayı Orta Asya'da da yürütmek için Hindistan'a gittiler. Ancak bu sırada Birinci Dünya Savaşı'nın başlaması üzerine, Enver Paşa'dan emir alan Kuşçubaşı Eşref hemen İstanbul'a dönmüş ve az sonra da Teşkilât'ın Arabistan Bölge Sorumluluğu'na getirilmiştir[9, 10]. Ömer Naci Bey kumandasındaki gönüllü birlikleri ise, 12 Ocak 1915 tarihinde Tebriz'e girmişler ve Ahraz'a ulaşarak petrol boru hatlarını tahrip etmişlerdir. *
...
‘Muhterem Kuşçubaşı Eşref Bey;
Bugün... Topraklarımızda yine düşman çizmeleri, yine işbirlikçi hainler, aramızda yine mandacılar ve göklerimizde yine anlaşılmaz bir sessizlik var. Üstelik bu kez düşman geçmişten ders çıkartarak gelmeden önce bizim bütün potansiyel direnç noktalarımızı, anti-emperyalist solu, onurlu ve bağımsız İslamcılığı, samimi ve gerçek milliyetçiliği budadı .
Bu iş için elinde yeteri kadar ‘güvenlik üreticisi’ ajan, millet düşmanı bürokrat ve dolarla, euroyla beslenen aydın kılıklı soysuzlar var.
Eşref Bey, Osmanlı yıkıldı ve gitti biliyorduk. Bugün anlıyoruz ki, yıkım hâlâ devam ediyor .
İngilizler o zaman cihat fetvasına karşı sömürgelerindeki halklara ‘halifeyi esir almış bir avuç dinsiz İttihatçının zorba idaresinden sizi kurtarıp medeni milletler gibi yaşatacağız’ diye karşı propaganda yapıyorlardı.
Şimdi biraz daha rafine bir dil kullanıyorlar;
Müslüman demokratik model diyorlar, muhafazakâr demokrat, modern Müslümanlık, dinlerarası diyalog, çağdaş değerlerle barışık ılımlı İslam!
‘Büyük adam’! olmak isteyen, büyük adamlarla oturup kalkmak isteyen, hayatları boyu gizlice öykündükleri oligarşiyi büyük adamlar zanneden narsistik şişinme içindeki ayak takımımız da bu yavelerden kendine ekmek çıkarmaya uğraşıyor.
Oysa her akil kişi biliyor ki, tıpkı Şerif Hüseyin gibi, tıpkı Mısır’ın, Irak’ın, Suriye’nin işbirlikçileri gibi, tıpkı Damat Ferit gibi, bugünkü bütün Amerikancıların da Irak operasyonu ve BOP bitince dolacak bir kullanım süreleri var.
Sevgili Kuşçubaşı,
Sonuçta bölgede, senin ifadenle; “.. Ahalinin çoğu hareketsiz kaldı. Ne bizden ne de İngilizlerden yana oldu. Hepsi hangi tarafın kazandığını görmek için bekliyordu. Maalesef biz İngilizlerden fazla kaybettik.. Eğer Araplar bizim için dövüşmeyecekse, İngilizlere pek hayırları dokunmamasını temin etmek Teşkilat-ı Mahsusa’nın vazifesiydi.”
Yine Süveyş’e hareket sırasında Kürtlerden oluşan birliklerin komutanı Hilmi Musallimi şöyle diyor: “Doğu Anadolu’dan gelen Kürt müfrezeleri en azından Sina’da güvenilirliklerini gösterdiler. Ama Irak’tan gelen pek çok Kürt 1916 yılında firar edip İngilizlere katıldı ve daha sonra Hicaz’da Şerif Hüseyin için savaştı. “
Dünya böyledir işte, yenilmeyeceksin, yenilebileceğini hiçbir zaman hissettirmeyeceksin. Aksi halde ne ortak tarih, ne kader duygusu, ne de din, ihaneti engellemeye yetmiyor.
Tabii ki son tahlilde kendine, yani asıl gücüne ve inancına dayanarak kavgaya girmek gerekiyor.
Üşüyoruz, Kuşçubaşı Eşref Bey, üşüyoruz;
Zemheriden, ayazdan, borandan değil, bizi biz yapan o ateş-i suzan söndüğü için, o meftun ve rindane ruhumuzu yitirdiğimiz için üşüyoruz.
Bize yine o ateşten lazım, sizin ateşten.
Siz ki, haysiyeti ölüme katık yapar, edeb’i elinize, belinize, dilinize sarardınız.
Herşey Osmanlı'yı korumak için
Teşkilat-ı Mahsusa'nın yapısı Osmanlı'nın etnik yapısını içindebarındırıyordu. Hepsinin ortak gayesi, imparatorluğu ayakta tutabilmekti. Kafkas kökenli Kuşçubaşı Eşref, Teşkilat'çıların bu yapısına dikkat çekerek, "Ben ne Dağıstan rüyalarını gören bir Çerkes, ne Arap, ne de Rum'dum; ben Türkçe konuşan Müslüman bir Osmanlıydım" diyordu. Fuat Bulca da, Teşkilat-ı Mahsusa'nın esas vazifesinin imparatorluğun ayakta kalabilmesi için bağlanılmış olan büyük davaları gerçekleştirecek şahsiyetleri teşkilatlandırmak olduğunu belirterek şöyle diyordu: "Türk İstiklal Savaşı ile ilk fiili neticesini veren, II. Dünya Harbi nihayetinde ise bütün dünyaya yayılan ve sayısı elliyi geçen müstakil devlet kurdurmuş olan milli uyanışların fikri oluşunda, bizim Teşkilat-ı Mahsusamız'ın büyük himmeti vardır."
...
...
Celal Bayar, Teşkilatı Mahsusa'nın İzmir şubesindeydi. Başlıca görevi Teşkilat ve Parti arasındaki iletişimi sağlamak, yanı sıra İzmir ekonomisini Türkleştirmekti. Kara Kemal ve Celal Bayar Teşkilat-ı Mahsusa'nın Ticariye grubundaydı. Üçüncü Cumhurbaşkanı Celal Bayar "Ben de Yazdım" isimli hatıratında Kuşcubaşı Eşref'in gönderdiği bir özel dosyada yer alan bilgilere yer verdi. Buna göre Teşkilat-ı Mahsusa, 1913'te Batı Trakya Hükümeti'ne son verildikten sonra yeniden ikinci defa ve Enver Paşa'nın emriyle kuruldu. Dosyada Eşref Bey, şunları belirtiyordu: "Gelelim yeni Teşkilat-ı Mahsu-sa'mıza. Enver'in emrinde bir kurul ve Süleyman Askeri reis, ordudan subaylar, hükümet ricalinden yetkili bazı kişiler, yabancı Müslüman memleketlerinden Hilafete bağlı zevattan tanınmış ulema, tanınmış siyasi, milliyetçi ve memleketin kurtulması uğrunda çalışan kimselerle memleketleri için de hidematiyle kendini göstermiş, teferrüt etmiş olanlardan kurulu." Eşref Bey'in verdiği listede önemli isimler vardı. Örneğin Hindistan'dan Muhammed ve Şevket Ali kardeşler, Sih-Ghadr Partisi'nin lideri Dar Hayal bile Teşkilat'la ilişkilidir. Eşref Bey bazı isimleri açıklamıyordu. Halihazırda bu zatlar önemli mevkileri işgal ediyorlardı.
...
İkinci Balkan Savaşı'nın çıkmasını fırsat bilen Osmanlı, 19 Temmuz 1913'te
verdiği bir notayla, özellikle İstanbul ve Boğazların güvenliği için Meriç'e
kadar olan bölgenin ellerinde olması gerektiğini, ayrıca Bulgarların esaretleri
altındaki Türklere eziyet ettiklerini öne sürerek ordularının ileri harekâta
geçecek olduğunu ancak Meriç’in öte kıyısına ilerleyemeyeceklerini deklare
eder.
"Siz bana imkan verin, ben seçkin kıtalarımla yine akınlar yapayım.
düşmanı tepeyelim. Edirne'yi kurtarmak ümidi ciddi olarak bir belirirse, bütün
memleket ayağa kalkar, mucizeler birbirini kovalar. eğer ben muvaffak olamazsam,
gayri mesul bir adamım. çeteler umumi kumandanıyım. hükümet ilzam etmem. beni
kovar, hapseder hatta asarsınız. zaten böyle aciz yaşamak yerine ."
Eşref
Kuşcubaşı
Edirne, Eşref Kuşcubaşı ve birliklerinin üstün çete taktikleri
sayesinde doğru dürüst bir mukavemet ile bile karşılaşılmadan geri alınır.
Osmanlı’da büyük bir zafer havası hakim olmuştur. Millet yitirdiği inancını,
Osmanlı ayaklar altına alınan gururunu geri kazanmaya başlamış, büyük kumandan
Eşref Kuşcubaşı’nın söylediği gibi, memleket gerçekte de ayağa kalkmıştır....
Batı Trakya Müstakil Hükümeti'nin kuruluşunda da yer alan Eşref Kuşcubaşı ve Süleyman Askeri Bey’ler hükümet ilanını İstanbul’a aşağıdaki şekilde duyuracaklardır..
“Bab-ı Ali’ye, Başkumandanlığa ve Onuncu Kolordu kumandan-ı sabıkımız Hurşid Paşa hazretleriyle erkan-ı harb kaymakamı Enver Beyefendiye bir suret gönderilecektir.
Ma’lum olduğu vechile… Bizim bu ric’atımızı gören Bulgar çeteleri istedikleri yerlerden tekrar çıkarak ve harekata geçerek Garbi Trakya Türklerine taarruzlarını ve intikam alma hislerini teşdid eylediler,…Sabr ise bizde kalmadı, onların çeteleri gayr-ı mesul iseler biz de gayr-ı mesul sıfatını alabiliriz denildi. Tarafımdan en tanınmış çeteci arkadaşlarım tefrik olunarak “BİSMİLLAH” deyip Garbi Trakya’da zulüm yapmakta olan Bulgar çetelerinin merkezi bulunan Koşukavak’a kadar 95 kilometrelik bir akın yürüyüşüyle ansızın hücumumuzu yaptık. Belediye reisi Vasil ile 1200 kişiden mürekkeb kaymakam Domuzciyef çetesinden bin küsur çeteci köprü başına sıkıştırılarak cümlesi tepelendiler…. Kumandanları Domuzciyef ile bir doktorları ve altı kadar çete kumandanı ile seksenüç esir elimize geçtiler…Kırca Ali’de bulunan süvari alay kumandanı bunun intikamını almak için resmi askerleriyle harekete geçti. Bu alay da Allahın inayetiyle tar u mar edilerek askerlik ve medeniyet kanunlarına muhalif hareketde bulunan düşman süvari alay kumandanı da Divan-ı Harbimiz karariyle kurşuna dizildi….Maksadları, bir avuç kalan Türkleri de imha etmek ve Pomakları’ı [Boğmakları’ı] da “SİZ EVVELCE BULGAR HIRİSTİYAN İDİNİZ, YİNE ESKİ DİNİNİZE DÖNMENİZ GEREK” diye Müderris Mustafa Efendi ve emsali Pomaklardan birkaçını parçalayarak ve diğer halkı tehdid ederek mezalime devamı arzu etmektelerken bu kerre hükümet-i metbuamızdan aldığımız kat’i emirle avdetimiz taleb olunmakda ise de elli bin ma’sum nüfusu bıçakda kucakda bırakarak kan içinde yüzen bu bedbaht millete karşı kancıkçasına sırt çevirerek avdetim kabil olamayacağından rabıta-i ma’neviyyemi arz ile beraber bu günden itibaren Garbi Trakya hükümet-i muvakkatesi altındaki çalışmamızı Hükümeti Müstakkliye tebdil ve i’lan ma’alesef rabıta-i maddiyemiz hükümet-i Osmaniyyemizden kesmiş olduğumuzu i’lana mecbur oluyoruz. Mestakarasu-dan Bahr-i Sefid sahilini ta’kiben Dede-ağaç’da içerde Enez hududuna ve diğer taraftan da Sofulu, Dimetoka civarından Ortaköy’ün köprüsüne ve Bulgar hududunun eski hududlarına ve oradan Kırca-Ali ile Aydoğmuş’dan eski hududları da ta’kiben Makas noğazı ve sabık hudud boyuncadır.
Bu günden itibaren bu hududlarımızdan içeri ve dışarı pasaportsuz girenler ve çıkanlar mesuldurler. Merkezimiz Gümülcine şehridir. Dedeağaç, İskeçe, Eğridere, Darıdere, Kırcaali, Koşukavak şehirleri ve diğer kaza ve nahiyeleri idare etmektedirler. Hükümetimiz tam teşkilatla kurulmuştur. Şimdilik muvakkat bir zaman için, can, ırz ve mal üstündeki hadiseleri cihet-i askeriyyemiz muhakeme etmiş olacaktır. Bundan gayrı ahvaldeki vukuatı Garbi Trakya adliyesi rü’yet etmektedir. Bulgarlarla vaki’ muhasamatımızın, bizzat Garbi Trakya Hükümetiyle Bulgar Hükümeti arasında sulh takarrürüne değin devam edeceğini de i’lana mecburuz.
Kuvvetlerimize iltihak ve hükümetimize iltica eden bazı efrad ve zabitanın iadeleri hükümet-i Osmaniyyece taleb edilmekde ise de hukuk-ı düvel kaidelerine istinaden arz olunur ki Garbi Trakya hükümetiyle Osmanlı devlet-i aliyyesinin yekdiğeriyle muahedelenmiş bu gibi iade-i mücrimin ve bahusus da siyasi mücrimler hakkında bir anlaşma bulunmadığından bu hususun da nazar-ı mütaleadan uzak bulundurulmaması istirham olunur.
Garbi Trakya Hükümet-i Müstakillesi
Reis namına
EŞREF
SÜLEYMAN ASKERİ kayıt olunmuştur....
Daha dünkü devletler kendilerine kahraman ve lider yaratmak için bir taraflarını yırtarken, tarihimizde hiç bir millete nasip olmamış başarılara önderlik eden dünya kadar lider var ve bu ahval ve şerait içinde bize düşen; bu kahramanlarımızı yeterince tanıyıp her türlü saldırı karşısında bunlara sahip çıkmak ve izlerini takip etmektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Türkçe kullan ey millet, dilinden utanma olma illet!
Türkçe yazım kuralarına riayet etmeniz, yazdıklarınızın daha anlaşılır olmasını sağlar.
Türkçe her yerde Türkçe'dir, kağıt üzerinde de internet sitelerinde de.
Türkçe yazım kurallarına bir göz atsam iyi olur diyorsanız bu bağlantıyı tıklayınız.