Kısa dalga yayın

2.11.2008

Dedesinin yazdığı mektubu okuyamayanlar!

Sürekli kafamda cevap aradığım bir soruya İlber Ortaylı yazısında kısmen cevap vermiş.

Soru nedir?
- Eski dilimizle aramızdaki bağın kopmasına sebep olan dil devrimi midir yoksa eski Türkçe'yi öğrenemeyen bizler mi?

İlber Ortaylı'nın cevabı, sadece dedesinin yazdığı mektubu okuyamayanlar için geçerli diye düşünüyorum.
Bir de geçmiş dil varlığımız ve edebi eserlerimizle aramızdaki bağ konusunda bir sorun var.
İlber Ortaylı makalesinde şöyle diyor:
Kuşkusuz ana sorun ortada; Arap harfleriyle bize kalan edebi miras... Hat sanatı, felsefi, dini, tasavvufi, tarih ve coğrafya ve edebiyata ait hazineler... Bu eski metinleri lise tahsilini Osmanlıca yapan eski kuşaktan yapan efendiler de her zaman kolayca sökemezdi. Metinlerimizi yayımlamak bize değil, Avrupalı alimlere has bir işti. Bizim gibi filolojik kültürü olmayan Amerikalılar da bu işi pek kıvıramaz. Çalışmak, öğrenmek, başka diller bilmek lazım.
Ama eski harflerle Türkçe, Çince değildir; Tacikistan halkı, Fars edebiyatını bu harflerle okuyup öğrenmek lazım diye Arap alfabesini son yıllarda öğrendi. Eski harflerle mirası çözmek herkese lazım değildir ama dedesinin ninesine yazdığı mektubu okuyamayan bir millet olduğumuz da bir gerçek... Tarih, hukuk, felsefe ve edebiyat yapanlar; açılan edebiyat liselerinde okuyanlar bu yazıyı mutlaka öğrenmeli. Edebi mirası değerlendirmek için Fransız, İngiliz, Almanlar eski dillerini nasıl öğreniyorlarsa bizim de öyle yapmamız gerekir. Geçmişle ilgimizi bazılarının biteviye tekrarladığı gibi Harf Devrimi değil, yeni nesillerin meraksızlık ve üşengeçliği kopardı.
İş sadece latin harfleriyle çözülmüyor, dil varlığını bilmek gerekiyor. Latin harfleriyle basılmış eski edebi metinlerimizi anlamak da cabası. İlk, Peyami Safa'nın evde mevcut Biz İnsanlar'ını okumaya başlamakla bu işin zorluğunu kavramış oldum lisenin sonlarına doğru. Latin harfleriyle yazılmıştı ama kelimeler - bize göre - eski Türkçe'ydi. Bilmediğin kelimelerle bir eseri okumak eseri anlamayı iki kat daha da zorlaştırıyordu. Neyse işin çözümüne bir lugatla başladık o zamandan beri.

Ortaokul (şimdi 4.sınıfta başlıyor) sıralarında İngilizce öğretimi verilmeye başlanıp da lisenin sonunda toplam 7 senede (üniversitede de ilk seneyi say, Türkçe eğitim yapanlar için)  İngilizce'yi "my name is" den öteye götüremedik, hala daha eğitimde durum aynı bence. Şimdi düşünün ki öğretemediğimiz bir yabancı dil için en az 7 sene bir öğrenciye yatırım yapıyoruz fakat gerek mevcut Türk dili ve edebiyatı derslerinde olmak üzere gerekse yeni bir Osmanlıca eğitimini ders planına sokmayı göze alamıyoruz ondan sonra işin suçlusunu dil devrimi ilan ediyoruz.

Hocanın dediği gibi yeni nesillerin meraksızlığı ve üsengeçliği meselesine gelince; işin rengi değişiyor bence. İngilizce öğretimi konusunda dediğim şekilde yatırım yapılan bir öğrenci zihniyeti, işi iki adım öteye ilerletemeyince eski dil konusunda kendisine hiç bir destekte bulunulmadığında yeni nesle nasıl kabahat bulunabilir? Fakültelerin ilgili bölümlerinde veriliyor bu dersler fakat onlar da hayat gailesine düştüklerinden mezuniyetten sonra bulamadıkları imkanlar yüzünden o konuda da kendilerine yapılan yatırım yok olup gidiyor.

Kendimden bir örnek vereyim:
Ortaokul sıralarındayken Erzurum İl Halk Kütüphanesi ücretsiz Osmanlıca kursu düzenlemişti. E tabi o hevesle katıldım, bir kaç hafta devam ettim ama Arap harfleri oldukça zorladığından ve kafam basmadığından dersleri asmak ve sonunda terketmek zorunda kaldım. İçimde hala uhdedir. Zaman zaman elimdeki Osmanlıca kitapları okumaya çalışarak ve Osmanlıca kurs programıyla haşır neşir olarak ilerletmeye çalışıyorum. Sistematik bir şekilde çalışmayınca olmuyor, öncekileri de unutuyor insan.

Büyükşehirlerde bu işi gönüllü yapan dernek-vakıflar-belediyeler olduğu gibi özel teşebbüsler de var. Fakat herkes bu tür faaliyetler için büyükşehir yollarına düşemeyeceğinden, diğer şehirlerin yerel yönetimlerine ve sivil toplum örgütlerine de çok iş düşüyor. Divan edebiyatının zerafetinden, nezaketinden mahrum olmak belki de millet olarak en büyük kayıbımız. Bugün bile dünyayı kendine hayran bırakan divan edebiyatı konusunda anlaşılır eserler veren, bildiğim tanıdığım sadece İskender Pala var. Düşünün bir kaç edebiyat fakültemiz ve kaç edebiyatçımız var ve bu konuda üreten kaç kişi?

Neticede geçmişle bağımızın gerektiği kadar kuvvetli olmamasının sebebi, dil devrimini gerçekleştiren Mustafa Kemal ve zamanın meclisi değil ; biz meraksız ve üsengeç nesille birlikte gerekli desteği sağlayamayan siyasi otorite yani devlettir.

1 yorum:

  1. Salam.
    Mən İlber Ortaylının da, sizin də dediyinizlə razıyam.
    "Geçmişle ilgimizi bazılarının biteviye tekrarladığı gibi Harf Devrimi değil, yeni nesillerin meraksızlık ve üşengeçliği kopardı."
    Yəni dərin düşünsək bütün bunlara səbəb əslində birmənalı deyil. Yeni nəsildə həqiqətən də maraqsızlıq var. Amma, ya buna səbəb nədir? Bunu düşünsək bu zaman məlum olur ki, bu nəsli bu yola çəkirlər. Bunu heç kim başa düşmür. Hər şey öz axarında elə axır ki, sonucda gətirib belə şeylərə çıxarır və birdə oyanıb görürük ki, nələr baş verir özüdə bizlərin istəyi ilə. Bizi heç kim buna məcbur etmir, amma, başqa yol da yoxdur. Artıq hər şey belə olacaqmış kimi olur. Bəli, indi əsas ingilis, fransız, alman dillərini öyrənirik. Çünki hər şey onların əlinə vermişik. Hər şey onların əlindədir onsuzda. Hətta müasir texnologiyadan belə, dil bilməsək istifadə etmək zor gəlir bizə.
    Amma, öz babamızın yazdığını oxuya bilməmək də ayıbdır, pisdir.

    Bəli, gənc nəsildə həvəssizlik, maraqsızlıq var və buna səbəb dövlətin bunun üçün bir şərait, imkan yaratmamasıdır. Bizdə maraq oyatmırlar bunun üçün, əksinə marağı söndürürlər.

    YanıtlaSil

Türkçe kullan ey millet, dilinden utanma olma illet!

Türkçe yazım kuralarına riayet etmeniz, yazdıklarınızın daha anlaşılır olmasını sağlar.
Türkçe her yerde Türkçe'dir, kağıt üzerinde de internet sitelerinde de.
Türkçe yazım kurallarına bir göz atsam iyi olur diyorsanız bu bağlantıyı tıklayınız.