Mezarlığa her gidişimde yüzümde engel olamadığım bir gülümseme başgösteriyor, bu durumu yanımdakilerin tavrı sayesinde farkediyorum.
Ziyaret edeceğimiz mezara doğru ilerlerken etraftaki mezarların başında sergilenen hengâme düşündürüyor beni. İnsanlar, ellerinde su bidonları suratlarında, belki meftun yaşarken istediğinde surat yaparak verdikleri bir bardak suyun mahcubiyetiyle telaşlı telaşlı mezara doğru koşturuyorlar. Mezar mermelerini deterjanlı su ile yıkıyorlar ve mezarın köşelerindeki sulukları temizleyerek kuşlar için dolduruyorlar. Mezar taşlarını öpenler, kucaklayanlar... Acaba meftun hayattayken kaç kere canım diye sarılmışlardı babalarına, analarına, kardeşlerine?
Hem sonra mezar taşları... Bazılarında şuranın eşrafından,şuradan emekli, bunun mahdumu, şunun eşi vs namlarıyla şecereleri yazılı sanki o tarafta künyesi sorulacak da buradan kopya veriliyor, bu taraftaki nüfuzunun bir faydası olacakmış gibi.
Olmayan bir kabir azabında, meftunun acısını azaltması için ağaç dikmeler, ölünün ruhunu incitir diye mezar üzerindeki otlara dokundurtmamalar!
Vs. vs. Daha taşın işlenemediği dönemlerde ve ekolojinin bozulmadığı zamanlarda dayanıklılığı daha az ama işçiliği kolay ağaç mezarlar yapılmış Mezopotomyada. Eskilerde çeşitli Türk boylarının önde gelenlerinin (Daha doğrusu ölenin ardından dikilen anıt - Balbal) mezar taşlarında sağ kalanlara dünya hayatına yönelik öğütler yer alırmış. Bir zaman sonra mezar taşlarına çeşitli motifler ( Koç, aslan vb) işlenmeye başlanarak öğütler taşlarda yer kaybetmiş. Zaman sonra ölenlerin dünyada nüfuzunu, kıdemini, makamını gösteren (Geri kalanlar tarafından bir gurur vesilesi olacak şekilde) simgeler kullanılmaya başlanmış. Şimdiki mezarlarda da benzer şecereler kullanılıyor. Şecereler de bir tarafa maddi imkanlar ne kadarına el veriyorsa o kadar görkemli (sadece büyüklük olarak) mermer mezarlar (Baş ve ayak taşlarıyla birlikte) yapılmakta. Estetik desen yok, sanat desen yok, gelecek nesillere devrinden bir satır olsun miras yok. Benim sıkıntım bu mu? Hayır değil sadece aklıma gelmişken söyleyeyim dedim, madem birşey yapılıyor bir anlamı olsun isterdim. Artık mezarlıklar bile anlamını yitirmiş, mermer sitelerinden başka birşey değil.
Uzunca zamandır düşünüyorum!
İslam dini; bugün ölecekmişsin gibi ahirete, hiç ölmeyecekmişsin gibi bu dünya çalış der. Deyimlerimize bile bolca girmiştir; yalan dünya, fani dünya gibi.
Peygamber Efendimiz (s.a.s) İslam’ın ilk yıllarında kader inancı tam oturmadığı ve cahiliye alışkanlıkları hayattan tam sökülüp atılamadığı için kabir ziyaretini yasaklamış ancak daha sonra buna müsaade etmiş hatta kabir ziyaretini teşvik etmiştir. “Ben sizi kabirleri ziyaretten men etmiştim. Artık onları ziyaret edebilirsiniz. Çünkü onlar size ahireti hatırlatır.” (Müslim, Cenaiz 106; Ebu Davud, Cenaiz 81)Kıyamet gününe kadar meftunun ruhuna dua edilebilir, çeşitli fıkıh alimleri bunun da meftun ruhuna faydası olacağını dile getiriler.Kuranda bu konuya ilişkin kesin bir ifade olmamasına rağmen hadislere dayanılarak böyle bir bilgi verilir.
Peygamber Efendimiz kabir ziyaretine müsaade ederken bu hükmün illeti olarak, bu ziyaretin kişiye ölümü ve ahireti hatırlatacağını zikretmiştir. Buna göre dünya hayatının debdebesinden uzaklaşarak mezarlıkları ziyaret etmek; kişiye dünya hayatının fani olmasına bedel baki olanın ahiret yurdu olduğunu fısıldayacak, önünde duran mezarlarda yatanın bir gün kendisi olacağını hatırlatacak ve böylelikle yaşadığı hayatın değerini daha iyi anlamasına vesile olacaktır. Çünkü mezarlıklar ibret mahalleridir. Aldatıcı dünya hayatı içinde çoğu zaman unutulan ölüm düşüncesinin çepeçevre kişiyi sardığı yerlerdir. Dünyanın cazibedar güzelliklerine aldanmayarak müstakim bir hayat yaşamak için vazgeçilmez olan rabıta-i mevt düşüncesinin en canlı yaşandığı yerdir kabristanlar. Kabir ziyaretinin, derin bir muhasebe ve murakabeye dalarak insanın sergüzeşti hayatını gözden geçirmesi ve eksiklerini telafi edebilmesi açısından da önemi büyüktür.
Tabii ki ifade edilen bu faydalar, ibret almasını bilenler içindir. Yoksa kişiyi kalın bir gaflet perdesi bürümüş ve her yönüyle dünya hayatına boğularak varı yoğu dünyasını imar etmek olmuşsa, böylelerine kabrin de ölümün de ifade edeceği hiçbir şey yoktur. Dolayısıyla kabir ziyaretinden istenilen maksadın hâsıl olması için şuur ve düşüncenin açık olması lazım ki o esnada ölümü, kabir hayatını ve ahiret menzilleri ve buralarda karşılaşacağımız zorlukları düşünebilelim.
Peki sadece ölümü hatırlamaya yarayan bir yer için bu kadar çaba nedendir niyedir? Bir mezar, eğer türbe değilse en fazla ailenin iki kuşağı (Çocuk ve torun) tarafından ziyaret edilir ondan sonra (Süre taş çatlasın, seksen senedir) unutulur gider. Daha önce de dediğim gibi ne tarihi ne edebi ne de sanatsal bir değer taşımadığından şehir mezarlıkları kimse tarafından da korumaya alınacak durumda değildir. Sorun bakalım ananıza, babanıza; dedesinin, nenesinin mezarı nerdedir, bilen var mı?
Ruhları da dünyaları gibi taşlaşmış bir toplumdan ne beklenirdi ki? Taşa dönmüş kalplerin, ruhların ölülerin şahsında kendini tatmin meydanıdır ölümün simgesi mermer mezarlıklar.
İşte bu sebeplerledir ki ben ruhumun olmayacağı bir yere mermer çakmayacağım. Evladım olur da benden sonra başına gelip bir ağaç, iki damla suyla ruhunu teselli edecekse onu da mermerden bir mezarın başında değil, hiç kimsenin yok etmesine izin vermeyecek ahşap bir mezarın başında yapacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Türkçe kullan ey millet, dilinden utanma olma illet!
Türkçe yazım kuralarına riayet etmeniz, yazdıklarınızın daha anlaşılır olmasını sağlar.
Türkçe her yerde Türkçe'dir, kağıt üzerinde de internet sitelerinde de.
Türkçe yazım kurallarına bir göz atsam iyi olur diyorsanız bu bağlantıyı tıklayınız.