Cumhuriyetin kuruluş yıllarında halk zaten Türkçe konuşmakta fakat yazı dilinde (Osmanlıca)Arap alfabesi kullanılmakta idi. Sadece harflerin benzemesi bir dili okumaya, yazmaya yetmiyor eğer öyle olsaydı latin harflerini kullanan milletlerin birbirlerinin dillerini kolaylıkla okuyup yazmaları mümkün olurdu. Yani söylene gelen Arap harfleri kaldırılmakla Kuran'ı insanların öğrenmesi engellendi düşüncesinin tutarlı bir yanı bulunmuyor.
Kuran öğretimi Kuran'ın nazilinden itibaren Hz. Muhammed'den süregelen biçimde ezbere dayalı, hafızlık eğitimi ile sürdürüle gelmektedir.
Kısaca Arap harfiyle Türkçe ve Arapça Arasındaki Farklar
Yazı dili Türkçe olmakla birlikte Arap harfleriyle yazılmaktaydı. O zamanın Türkçesi ile Arapçanın çok bariz farkları vardır. Arapça edebi ve dini metinlerde özellikle Kuran-ı Kerim'de hârekeler (üstün, esre, ötür, cezm,şedde) kullanılmakta oysa Arap harfleriyle Türkçe'de hârekeler bulunmamaktaydı. Böyle olmakla birlikte Kuran dışında gündelik kullanılan Arapça'da hârekeler kullanılmamaktaydı, dikkate alınmamaktaydı.
Arap harflerinin kullanımında harfler kelime başında,ortasında, sonunda farklı şekillerde yazılmakta idi ve en büyük okuma zorluğuna bunlar sebep olmaktaydı.
Türkçe'de harfler okutucu görevi de görüyordu yani; mesela kelime sonlarında vav harfi sonuna geldiği harfi u-ü şeklinde, ye harfi ı-i şeklinde okutuyordu oysa Kuran elifbasında böyle bir şey yoktu.
Kuran-ı Kerim Öğretimi Osmanlı'da Nasıldı?
Kısa dalga yayın
30.11.2011
19.11.2011
Babama
Bir şiir yazayım istedim adına
Rediflerin, kafiyelerin düzeni anlatmaya yetmedi seni
Aslan gibi, dağ gibi desem
Her çocuk söylerdi bunları babasına
Vasat kalırdı
Çocukluğumda başladı hayranlığım sana
Elinde basit bir oltayla, bana yiyecekmiş gözlerle bakan balığı tutmuştun.
Kullanması zor bir fotoğraf makinesiyle
Her akşam batan güneşi sonsuza dek hapsetmeyi başarmıştın bir kareye
Kahramandın be baba
Gençliğim ilk yılları
Asilik girdi kanıma
Var variyet yoktu, her istediğime ulaşamıyordum ama
Senin ceketini, pantolonunu giydiğimde
Ödünç alıyordum kahramanlığını
Ondandı asiliğim, yanlış anlama
Babayla kavga etmekle başlardı
Dünyaya düzene baş kaldırmak, isyan etmek
Gençliğin şanındandı, genlere işlemiş
Ondandı asiliğim, yanlış anlama
Babayı sadece sevmek yakışmaz bir oğula
O nedenle ben seni
Öfkeli seviyorum be baba
Sana bir öfkem yok, yanlış anlama
Yaş vardı otuza
Günler sayılı evladımı kucağıma almaya
Ben de baba olacağım ama
Senin kadar “baba” olabilir miyim acaba?
Rediflerin, kafiyelerin düzeni anlatmaya yetmedi seni
Aslan gibi, dağ gibi desem
Her çocuk söylerdi bunları babasına
Vasat kalırdı
Çocukluğumda başladı hayranlığım sana
Elinde basit bir oltayla, bana yiyecekmiş gözlerle bakan balığı tutmuştun.
Kullanması zor bir fotoğraf makinesiyle
Her akşam batan güneşi sonsuza dek hapsetmeyi başarmıştın bir kareye
Kahramandın be baba
Gençliğim ilk yılları
Asilik girdi kanıma
Var variyet yoktu, her istediğime ulaşamıyordum ama
Senin ceketini, pantolonunu giydiğimde
Ödünç alıyordum kahramanlığını
Ondandı asiliğim, yanlış anlama
Babayla kavga etmekle başlardı
Dünyaya düzene baş kaldırmak, isyan etmek
Gençliğin şanındandı, genlere işlemiş
Ondandı asiliğim, yanlış anlama
Babayı sadece sevmek yakışmaz bir oğula
O nedenle ben seni
Öfkeli seviyorum be baba
Sana bir öfkem yok, yanlış anlama
Yaş vardı otuza
Günler sayılı evladımı kucağıma almaya
Ben de baba olacağım ama
Senin kadar “baba” olabilir miyim acaba?
Sevdim Bu Bowling İşini
Israrlarımı kırmayan çömez iş arkadaşlarım sağolsunlar akşam tanıştım bowling ile. Güzel eğlenceli bir oyun, tek başına da oynayabiliyorsun. Bir de yorucu olmasa iyi olacaktı. İlk adımda 5 kiloluk top ile 50 atış falan yordu tabi. Olsun bundan sonra bileni buldum mu affetmem.
11.11.2011
Doğu-Güneydoğu Tercihlerinde Kadın Öğretmenler Daha Cesur
Çevremden duyduklarıma, edindiğim izlenime göre öğretmen atamalarında doğu ve güneydoğunun tercih edilmesinde kadın öğretmenler daha cesur.
Özellikle doğu ve güneydoğu olmak üzere, meb tarafından valiliklerce atamalarda yaşam koşullarının zorluğu göz önüne alınarak prensip olarak mecbur kalınmadıkça köylere kadın öğretmenler gönderilmiyor. Öyle ki son atama doğu ve güneydoğuya yönelik olduğundan ve atananların çok büyük bir çoğunluğu kadın öğretmen olduğundan bu prensibin uygulamada bir anlamı kalmıyor ve mecburen kadın öğretmenler köylerdeki kadrolara atanıyorlar.
Ekonomik özgürlük, kariyer, idealistlik, geçim kaygısı, ekmek parası hangisi derseniz diyin ama öğretmen atamalarında doğu ve güneydoğunun tercih edilmesi konusunda kadın öğretmenler erkeklere göre daha cesur. Erkek öğretmenler baba ocağından, anasının dizinin dibinden ayrılmayı göze alamazken kadın öğretmenler boşta kalan doğu ve güneydoğu kontenjanları için her türlü zorlu şarta göğüs gererek buraları tercih ediyor. Kimileri nişanlılarından, sevgililerinden dahi ayrılmayı göze alabilirken kimileri de eşlerinin görevleri dolayısıyla eş durumundan bölgeden bir süre sonra ayrılabilecekleri umuduyla bu tercihlerde bulunabiliyorlar.
Şahsen görev aşkını bir uygarlığı, bir milleti yaratmanın parçası olma gibi idealistlerin çok fazla olduğunu düşünmesem de hangi argümanla değerlendirilirse değerlendirilsin kadınlar erkeklere göre bu işi nerede ve ne şartlarda olursa olsun yapma konusunda daha cesurlar diye düşünüyorum.
Erkek kısmısı vatanseverlik, milliyetçilik, idealistlik, memleket sevdası gibi konularda mangalda kül bırakmazken iş idealistliğe, ekmek parasına, memlekete-millete hizmete, cesarete geldiği zaman kadınların yanında solda sıfır kalıyorlar bence.
Sözün özü: Kamu açısından Türk Bayrağının dalgalandığı her yerde görev yapma sevdasını artık bana dokunmayan yılan bin yaşasın, azıcık aşım kaygısız başım kabilinden bencilce düşünceler kuşatmış.
Buyrun: Bu da Bir Köy Öğretmeni Hikayesi
Özellikle doğu ve güneydoğu olmak üzere, meb tarafından valiliklerce atamalarda yaşam koşullarının zorluğu göz önüne alınarak prensip olarak mecbur kalınmadıkça köylere kadın öğretmenler gönderilmiyor. Öyle ki son atama doğu ve güneydoğuya yönelik olduğundan ve atananların çok büyük bir çoğunluğu kadın öğretmen olduğundan bu prensibin uygulamada bir anlamı kalmıyor ve mecburen kadın öğretmenler köylerdeki kadrolara atanıyorlar.
Ekonomik özgürlük, kariyer, idealistlik, geçim kaygısı, ekmek parası hangisi derseniz diyin ama öğretmen atamalarında doğu ve güneydoğunun tercih edilmesi konusunda kadın öğretmenler erkeklere göre daha cesur. Erkek öğretmenler baba ocağından, anasının dizinin dibinden ayrılmayı göze alamazken kadın öğretmenler boşta kalan doğu ve güneydoğu kontenjanları için her türlü zorlu şarta göğüs gererek buraları tercih ediyor. Kimileri nişanlılarından, sevgililerinden dahi ayrılmayı göze alabilirken kimileri de eşlerinin görevleri dolayısıyla eş durumundan bölgeden bir süre sonra ayrılabilecekleri umuduyla bu tercihlerde bulunabiliyorlar.
Şahsen görev aşkını bir uygarlığı, bir milleti yaratmanın parçası olma gibi idealistlerin çok fazla olduğunu düşünmesem de hangi argümanla değerlendirilirse değerlendirilsin kadınlar erkeklere göre bu işi nerede ve ne şartlarda olursa olsun yapma konusunda daha cesurlar diye düşünüyorum.
Erkek kısmısı vatanseverlik, milliyetçilik, idealistlik, memleket sevdası gibi konularda mangalda kül bırakmazken iş idealistliğe, ekmek parasına, memlekete-millete hizmete, cesarete geldiği zaman kadınların yanında solda sıfır kalıyorlar bence.
Sözün özü: Kamu açısından Türk Bayrağının dalgalandığı her yerde görev yapma sevdasını artık bana dokunmayan yılan bin yaşasın, azıcık aşım kaygısız başım kabilinden bencilce düşünceler kuşatmış.
Buyrun: Bu da Bir Köy Öğretmeni Hikayesi
7.11.2011
Bayramın Azizliği
Babamın kurbanını kesmek üzere kahvaltıdan sonra kurbanı aldıkları köye gittik, saat dokuz gibiydi. Kurbanın kesilip askıya alınması için en son sıradaydık. Kurban satıcısının aynı zamanda kasaplık yaparken ayağına baltayı kaydırmasıyla kesimler sekteye uğradı. Saat iki gibi sıra geldi. Bir buçuk saate kurban askıdan indirilip bize teslim edildi. Böl parçala, tart, dağıt işini ancak akşam ezanı saatine bitiriverdik. Sabahın dokuzundan akşama kadar yediğim rüzgar, başlayan eklem ağrıları ek olarak eğik çalışma nedeniyle bel ağrısı sol avuç içinde bir kesik kurbanın diyeti olmuş oldu.
Kesim yöntemi hiç onaylamadığım, hayvanın yarısı bir ayağından bağlı şekilde traktörle askıya çekilmiş vaziyette. Kanlar beton zeminde sağa sola fışkırıyor, revana dönmüş. Ne kadar böyle kesilmemesi gerektiğini söylesem de yanımızdaki hissedar imamın ve tarım müdürünün bu konuda rahatlığı ve ayrıca kurbanda herhangi bir hisseye ve doğal olarak söz hakkına sahip olmamam nedeniyle etkili olamadım.
Hem sosyal hayatta hem dini hayatta çoğunlukla olduğu gibi insanlar yaptıklarına bigane. Ne kurbana, ne hayvana ne de ibadete hiç saygı yok. Allah kabul etsin. Mal sahibi işin ticaretinde hissedarlar soğukta kurbanı bir an evvel kaldırıp eve gitmenin peşinde oldukça bu işler öyle bir-iki kişinin çığırmasıyla düzelecek gibi değil.
Kurbanınız kabul bayramınız hayır olsun.
Asıl bayramın azizliği otomobille eve dönünce ortaya çıktı. Uğraş uğraş bagaz açılmaz. Kurban eti bagajda kilitli kaldı. O kadar süre beklemenin üstüne yediğim ayaz, ortaya çıkan ağrılar ve üstüne etin bagajda kilitli kalması tuz biber oldu. Bir iki saat dinlenme, uyumaya çalışma ama yok olmadı. Sinirlerimi fırlatan bagajın kilitli kalması çıkmadı bir türlü aklımdan. Kardeşimi aldığım gibi çıktık arabayla çarşıya, çilingir aramaya. Birini arasın, bayramda çalışmaz. Birini ararsın o da çalışmaz başka birine yönlendirir o da güzel bir fiyat ister servis ücreti olarak. Başka bir çilingiri ararsın o da okkalı fiyatı isteyen adam olmasın mı. Bayramdı seyrandı mıhabbetine ufak bir pazarlıkla çilingiri ikna etme işi tamam. Çilingiri beklerken aklımdan geçen "Şimdi ister misin adam gelsin kilide iki sağ sol yapsın ve açılsın?" Çünkü genelde bu işler böyle olur, bilgisayarlara müdahalelerimden bilirim. Bu düşüncemi kardeşime de söyledim fakat pek önemsemedi. 10-15 dakika sonra gelen çilingir önce anahtarı taktı bir denedi ııı ıhh, tık yok. Sonrasında kilit yuvasına sıkılan pas sökücü bir sprey; bir sağa, bir yukarı... Çıling, işlem tamam. Kapak açıldı. Ben kilidin arasına poşet falan sıkışmış olabileceğini düşünürken lanet olası kilit tam da bozulacak bayramı bulmuş. Vardır bir hayır dedik, adamın elimizden kısmeti varmış dedik. Ama o kadar sıkıntının üstüne keyfim yerine geldi mi? Eşşeğini kaybedip bulan adam misali geldi, şükürler olsun.
Kesim yöntemi hiç onaylamadığım, hayvanın yarısı bir ayağından bağlı şekilde traktörle askıya çekilmiş vaziyette. Kanlar beton zeminde sağa sola fışkırıyor, revana dönmüş. Ne kadar böyle kesilmemesi gerektiğini söylesem de yanımızdaki hissedar imamın ve tarım müdürünün bu konuda rahatlığı ve ayrıca kurbanda herhangi bir hisseye ve doğal olarak söz hakkına sahip olmamam nedeniyle etkili olamadım.
Hem sosyal hayatta hem dini hayatta çoğunlukla olduğu gibi insanlar yaptıklarına bigane. Ne kurbana, ne hayvana ne de ibadete hiç saygı yok. Allah kabul etsin. Mal sahibi işin ticaretinde hissedarlar soğukta kurbanı bir an evvel kaldırıp eve gitmenin peşinde oldukça bu işler öyle bir-iki kişinin çığırmasıyla düzelecek gibi değil.
Kurbanınız kabul bayramınız hayır olsun.
Asıl bayramın azizliği otomobille eve dönünce ortaya çıktı. Uğraş uğraş bagaz açılmaz. Kurban eti bagajda kilitli kaldı. O kadar süre beklemenin üstüne yediğim ayaz, ortaya çıkan ağrılar ve üstüne etin bagajda kilitli kalması tuz biber oldu. Bir iki saat dinlenme, uyumaya çalışma ama yok olmadı. Sinirlerimi fırlatan bagajın kilitli kalması çıkmadı bir türlü aklımdan. Kardeşimi aldığım gibi çıktık arabayla çarşıya, çilingir aramaya. Birini arasın, bayramda çalışmaz. Birini ararsın o da çalışmaz başka birine yönlendirir o da güzel bir fiyat ister servis ücreti olarak. Başka bir çilingiri ararsın o da okkalı fiyatı isteyen adam olmasın mı. Bayramdı seyrandı mıhabbetine ufak bir pazarlıkla çilingiri ikna etme işi tamam. Çilingiri beklerken aklımdan geçen "Şimdi ister misin adam gelsin kilide iki sağ sol yapsın ve açılsın?" Çünkü genelde bu işler böyle olur, bilgisayarlara müdahalelerimden bilirim. Bu düşüncemi kardeşime de söyledim fakat pek önemsemedi. 10-15 dakika sonra gelen çilingir önce anahtarı taktı bir denedi ııı ıhh, tık yok. Sonrasında kilit yuvasına sıkılan pas sökücü bir sprey; bir sağa, bir yukarı... Çıling, işlem tamam. Kapak açıldı. Ben kilidin arasına poşet falan sıkışmış olabileceğini düşünürken lanet olası kilit tam da bozulacak bayramı bulmuş. Vardır bir hayır dedik, adamın elimizden kısmeti varmış dedik. Ama o kadar sıkıntının üstüne keyfim yerine geldi mi? Eşşeğini kaybedip bulan adam misali geldi, şükürler olsun.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)