Meraklı gözlerle trenden inip, binenleri izliyordu. "Trene binenler acaba nereye gidiyor", diye merak edip duruyordu.
Ailesinin ekonomik durumundan dolayı okula kısa bir süre gidip bırakmak zorunda kalmıştı, okuma yazmayı da vagonlarda ki istasyon tabelalarından sökmüştü.
Kars – Erzurum... Haydarpaşa.
Bu tabelalarla yüzleştiği her defa da :
- Ey koca tren! Bir gün beni de Erzurum,Sivas değil ta Haydarpaşa’ya götüreceksin, diye içinden geçiriyordu.
Bu trenle dedesi ve ağabeyi kasabaya, dedesinin aylığını almak için gidiyorlardı. Ne kadar bu yolculuğu arzu etse de dedesi ağabeyini daha çok sevdiği için hep kasabaya onu götürüyordu.
Aylıkların alındığı aylar geçti ve o yine trenin istasyona vardığı vakitte inip binenleri seyrediyordu, zemheri ayında. Koca tren, “gidiyorum” diye feryat ediyor ve yine onu almadan köyden uzaklaşıyordu. Ellerini cebine attı usul usul yokuşu tırmanarak evin yolunu tuttu. Bir anda içinde yarın o trene binme yolunda bir ateş alev aldı ve kendi kendine tekrarlamaya başladı bağıra çağıra:
- He ya, he! Koca tren yarın beni de götüreceksin Haydarpaşa’ya, beraber gideceğiz oraya.
Aklına iyice yer etmişti, Haydarpaşa’ya gitme arzusu. Eve vardığında dedesinin odasına girdi ve cayır cayır yanan sobanın yanı başındaki sekiye uzanıp:
- Heyt ulan! Aha ben de gidiyorum Haydarpaşa’ya. Siz götürmezseniz götürmeyin... Yarın gidiyorum, diye sayıklayarak uyuyakalmıştı. İşlerini bitirip odaya varan babası, kucaklayarak onu yatağına götürdü.
- Ah balam, senin okuyup da büyük şehirlerde barınmanı nasıl arzu ederdim bilemezsin. Ama nasip olmuyor işte ne yaparsın, dedi ve fırsat bu fırsattır diyerek, yanağına kondurduğu kocaman bir öpücükle odadan ayrıldı. Ancak böyle uyurken öpebiliyordu minik oğlunu çünkü büyüklerin yanında çocuklara sevgi göstermek hatta onlarla muhatap olmak dahi ayıp sayılıyordu. Belki de bu bir veda öpücüğüydü ufaklık için ama kim biliyordu ki?
Yine sabahın erken saatinde kalkıp koyulmuştu işe. Yaptığı işe öylesine dalmıştı ki sabah treninin vaktini kaçırmak üzereydi; Haydarpaşa aklına geldi. Can havliyle elinde ne varsa savurup istasyona doğru koşmaya başladığında, tren de “ben geliyorum” çığlıklarını atmaya başlamıştı köye girerken. Nefes nefese varmıştı istasyona ve yine trenden inenler, binenler... Yolcu vagonlarına binemeyeceği biliyordu. Çünkü cebinde sadece bakkala verip bir avuç akide alabileceği, folluktan yeni çıkardığı bir tane yumurtası vardı. Trenci amcayı da bu yumurta ile kandıramayacağını biliyordu.
- Aha geliyorum Haydarpaşa bakalım ne menem bir yermişsin sen, diye sayıkladı kendince.
Ama garibimin; köyünün ülkenin bir ucunda Haydarpaşa’nın ise diğer
ucunda olduğundan hiç haberi yoktu. Ki o zemheri soğuğunda trenin vardığı bir istasyonda vagonun yükü boşaltılacakken görmüşlerdi, ufaklığın elindeki yumurtaya sarılmış,soğuktan mosmor olmuş o minicik bedenini...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Türkçe kullan ey millet, dilinden utanma olma illet!
Türkçe yazım kuralarına riayet etmeniz, yazdıklarınızın daha anlaşılır olmasını sağlar.
Türkçe her yerde Türkçe'dir, kağıt üzerinde de internet sitelerinde de.
Türkçe yazım kurallarına bir göz atsam iyi olur diyorsanız bu bağlantıyı tıklayınız.